05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 OCAK 2008 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Soykırım İddiasının Çürütülmesi Türkiye’nin, Ermeni meselesini yeni bir perspektif, örgütlenme ve dinamizmle ele alması zorunludur. Bunun ilk adımını, Fransa’ya yönelik önerdiğimiz girişim oluşturmalıdır. CHP İstanbul Milletvekili sviçre Federal Mahkemesi, Lozan Bi keleri mahkemelerini, hem herhangi bir fidayet Mahkemesi’nin, Türkiye İşçi Par ilin soykırımı olduğu konusunda karar vertisi Başkanı Sayın Perinçek’i, “Er meye yetkili kılıyor, hem de bu fiilin soymeni soykırımının uluslararası bir kırım olduğunu inkâr edenlerin söz konusu yalan” olduğunu belirten beyanları ne mahkemelerce bir yıldan üç yıla kadar hapdeniyle suçlu bulan mahkumiyet kararını se mahkum edilebileceklerini öngörüyor. onamış bulunuyor. Bu durumda, İsviçre’de Yürürlüğe giriş tarihinden itibaren iki yıl içinki iç hukuk yollarını tüketmiş olan Sayın Pe de üye devletlerin çerçeve karar metnini kenrinçek’in, Avrupa İnsan Hakları Sözleşme di iç mevzuatlarına aktarmaları zorunludur. Bu aşamaya gelindiğinde AB ülkelerinden si’nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesine dayanarak şikâyetini Avrupa İnsan Hak birinde herhangi bir kişi Ermeni soykırımıları Mahkemesi’ne (AİHM) taşımaya karar nın vuku bulmadığını söylediği takdirde inkârcılıkla suçlanacak ve mahkum edilecekverdiği anlaşılıyor. Giriştiği bu mücadele dolayısıyla Sayın tir. Görüleceği üzere, AB Çerçeve Kararı hiç Perinçek’in kutlanması ve desteklenmesi ge mübalağasız, Türkiye’nin, AB’den, daha rekiyor. Çünkü, başlattığı hukuki sürecin doğrusu Avrupa’dan tümüyle kopması sobaşarıyla sonuçlanması, Türkiye’ye ifade nucunu doğuracak bir nitelik taşıyor. özgürlüğü dersi veren ülkelerin, bu özgürlüğün kendileri tarafından katledildiğinin yüz Hukuk alanında Türkiye’nin eli kuvvetli lerine vurulmasına yol açacaktır. İsviçre hükümeti yaptığı bir açıklama ile Bu durum, Ermeni soykırım iddiasını çüFederal Mahkeme kararının yarattığı hukuk rütmek için, Türkiye’nin elinin kuvvetli olskandalının etkisini hafifletmeye çalışmış duğu hukuk yollarına başvurmasının zamatır. Hükümet, 1915 olayları konusundaki gö nının geldiğini göstermektedir. rüşlerinin Federal Mahkeme kararıyla uyum Soykırım, keyfi olarak kullanılabilecek halinde olmadığını dolaylı bir şekilde orta bir terim değildir. Uluslararası bir hukuk ya koymuş ve Türkiye tarafından önerilmiş enstrümanı ile tanımlanması yapılmış bir bulunan Türk ve Ermeni bilim adamlarından suçtur. Bu enstrüman, Birleşmiş Milletler oluşacak Ortak Tarih Komisyonu’nun ku bünyesinde üye devletlerin katkılarıyla iki yıl rulmasını desteklediğini belirtmiştir. süren yoğun bir çalışma sonucunda oluşturulan ve 1948’de Genel Kurul’da oybirliği Federal Mahkeme kararının ile kabul edilen “Soykırımın Önlenmesi ve yarattığı tehlike Cezalandırılması Sözleşmesi”dir (BMSS). Bugün “Jus cojens” (uluslararası hukukun Buna rağmen, İsviçre mahkemesi kararının oluşturduğu emsal, Ermenistan’a ve di buyruk kuralı) gücünü kazanan, yani tüm yaspora Ermenilerine sorunu diğer Avrupa devletler için vacibülifa nitelikte olan bu ülkelerinde de yargıya taşıyarak soykırım id sözleşme, soykırım suçunun gayet açık bidiasına hukuki bir kimlik kazandırma yo çimde tarifini yapmakta, suçun oluşması için lunu açmıştır. Kararın hukuki dayanakları kanıtlanması gerekli maddi ve manevi unsurna bakıldığı zaman bu tehlike açıkça ortaya ları tanımlamakta ve soykırım davalarına çıkıyor. Nitekim, kararın hukuki dayanakla bakmakla yetkili mahkemeleri belirtmekterından birincisini, İsviçre Parlamentosu’nun dir. (Ulusal Konsey) 16 Aralık 2003 tarihinde ErBMSS 1915 olaylarına uygulanabilir mi? meni soykırımı hakkında almış olduğu ka Yani Osmanlı Devleti bu sözleşme bağlarar oluşturuyor. Kararın ikinci dayanağını mında yargılanabilir mi? Hayır.. yargılanaise, İsviçre Ceza Yasası’nın mükerrer 261. maz!.. Uluslararası ceza hukukunun temel maddesindeki soykırım veya insanlığa kar bir ilkesi olan kanunilik ilkesi buna imkân şı bir suçu inkâr eden kişilerin üç yıla kadar vermiyor. Bilindiği üzere, hem ulusal hem hapis veya para cezasıyla cezalandırılacağı de uluslararası ceza hukukunun temel bir kavramı olan kanunilik ilkesi “Kanunsuz suç nı öngören hüküm teşkil ediyor. Şimdi Türkiye için sorunun nereden kay olmaz, kanunsuz ceza olmaz” anlayışına danaklandığına gelelim. Avusturya, Fransa ve yanıyor ve ceza yasalarının makabline şamil İtalya gibi birçok Avrupalı ülkenin parla olarak uygulanmasına imkân vermiyor. Kımentoları Ermeni soykırımını tanıyan ka sacası, soykırım suçu dünyada ilk defa 1948’de rarlar almıştır. Bu ülkelerin ceza yasaları da, BMSS ile tanımlandığı cihetle, bu sözleşme İsviçre Ceza Yasası’nın mükerrer 261. mad geriye dönük bir şekilde 1915 Ermeni olaydesiyle aynı içeriktedir. Bu durumda, İsviç larına uygulanamıyor. Peki, bir an için BMSS’nin geriye dönük re’den sonra diğer Avrupa ülkelerindeki Ermeni diyaspora temsilcilerinin de Ermeni olarak uygulanabileceğini varsaysak, yetkisoykırımının vuku bulduğuna ilişkin mah li mahkeme nasıl bir karar verirdi? Uluslakeme kararları aldırmaları imkân dahiline rarası Adalet Divanı’nın (UAD) 26 Şubat 2007 tarihinde Bosna Hersek Sırbistan dagirmiş olmaktadır. Bu alanda çok daha ciddi bir tehlike, AB vasında vermiş olduğu karar, devletlerin soyAdalet ve İçişleri Bakanları Konseyi tarafın kırımdan sorumluluğu alanında milat oluşdan 19 Nisan 2007’de kabul edilmiş olan turan bir niteliğe sahiptir. Bu karara göre, bir “Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı ile Mü devlet, soykırımın vukuunun önlenmesi için cadele Konusunda Çerçeve Karar”dan sahip olduğu imkânları azami çaba gösteredoğmaktadır. Çerçeve karar metni, AB ül rek ve iyi niyetle kullanmış, fakat buna rağ PENCERE Türbancılık Sahteciliğin Tesettürüdür... Özdemir İnce dünkü köşesine Kuranıkerim’den kimi ayetleri aktarmıştı.. Birinci ayet Bakara 178: “Ey inananlar! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Özgür kişiye karşı özgür.. Köleye karşı köle... Kadına karşı kadın...” Öteki ayetleri de yayımladıktan sonra, İnce yazısını şöyle bitiriyor: “Birinci ayete göre kısas ve intikam olarak öldürmek yasak değil... (Yasak değilden öte, farz... İ.S.) Üç ayete göre kölelik meşru ve eşitlik geçersiz. Şimdi Kuran hükümleri mi, yoksa Cumhuriyet yasaları mı geçerli? Kararsızlara haber vereyim: Bu kafayla Türkiye çok yakında Pakistan ve Malezya olur.” (Hürriyet, 8 Ocak 2008) ? Türkiye bugün öyle bir noktaya gelmiştir ki halka açık seçik sorulması gerekiyor: Kuranıkerim’in tümüyle ve bütün buyruklarıyla uygulanmasını istiyor musunuz?.. Evet mi?.. Hayır mı?.. Çünkü ülkemizde Müslümanlık siyasetinin aldatıcı görüntüsü altında, dinciler, büyük bir sahteciliği politika olarak yürütüyorlar... Türbancılık yapıyorlar... Oysa erkek ilkelliğinin, tahakkümünün, kıskançlığının siyasette dışavurumunu içeren türbancılık, İslamcılık politikasındaki sahteciliğin tesettürünü oluşturuyor... ? Kuranıkerim bir anayasadır; kamu hukukunu da özel hukuku da saptayan kuralları düzenler... Türkiye’nin çağdaşlaşması, uygarlaşması, demokrasiye geçebilmesi için Kuran’ın kimi buyruklarının ve kurallarının yürürlükten kaldırılması gerekiyordu... Atatürk devrimi budur... 1923 Cumhuriyeti, Aydınlanma devriminin Batı’daki işlevini Anadolu’da yürürlüğe koymuştur. ? Atatürk’e düşmanlığı çok partili rejimin olanaklarından yararlanarak demokrasi maskesi altında yürütmeye çalışan İslamcı takımı, ülkenin bugün vardığı aşamada açık seçik yanıt vermeye zorlanmalıdır: Çok mu Müslümandırlar?.. Atatürk devrimleri kadınlara erkekle eşit miras hakkı tanıdı... Evlilikte erkeğin ‘boş ol’ diye tek tümceyle kadını boşamasını yürürlükten kaldırdı... Kadına nafaka hakkı tanıdı.. Kadına oy hakkı sağladı.. Kadının kafasına türbanı geçiren erkek tahakkümünün İslamcılığı, Kuranıkerim’in buyruklarına göre, kadını ikinci sınıf insan mı sayacaktır?.. Yoksa cümle âlemi aptal mı sayıyor?.. ? Atatürk’e düşmanlıkla İslamcı sahtekârlık birlikte, kol kola, el ele yürüyor... Türkiye, dincilerin toplumu, halkı, ulusu, kutsal İslamı kullanarak kim vurduya getirmesine olanak tanımayacak... Bunun içindir ki Kuranıkerim’i açık seçik öğrenmek ve öğretmek İslamcıların sahteciliğini ortaya çıkarmak için en gerçekçi ve doğru yöntemdir. Vazgeçebilmek BİZDEN uyarması: AKP anayasa yapmaktan vazgeçebilmelidir. Deneyimli birçok hukukçunun aylardır söylediği ve nihayet yılların gazetecisi Arcayürek’in dün olanca açıklığıyla vurguladığı gibi, AKP’nin kendi başına yepyeni bir anayasa yapmaya kalkışması bugünkü ortamın Türkiye’sinde sivil zorbalıktan başka anlam taşımaz ve ortalığı karıştırır. lk bakışta böyle bir girişimi sakıncalı ve hukuk dışı bulmayanlar çok olacaktır. Şekilci açıdan bakıldığında anayasa değişikliği kurallarında, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddelere uymak koşuluyla, toptan bir değişikliği önleyici bir engel yok sayılabilir. Görünürde, AKP bu işi tek başına yapmayacak. Meclis tamsayısının üçte birinden fazla üye imzasıyla öneri gelecek ve Genel Kurul’un metni de en az beşte üç üyenin oyuyla oluşacak. AKP oylarına başka partilerden ve bağımsızlardan gelecek oyların eklenmesi de olasılık dışı değil. Ayrıca, AKP metni tartışmaya açacağını, toplum kuruluşlarının görüşlerini dikkate alacağını ilan etmiştir. Metin bir de cumhurbaşkanının onayından ve başvuru olursa, usül bakımından çok sınırlı da olsa Anayasa Mahkemesi’nin denetiminden geçecek. En sonda, yüce hakem olan halkın oylarıyla kabul edilecek. “Öncekiler nasıl yapıldı ki? Bunlarda yanlış olan ne var?” derler. slına bakarsanız, endişe verici çok şey var. İsterseniz, 22 Temmuz seçimi ile Cumhurbaşkanlığı’na ilişkin halkoylamasında hukuk tekniği ve sonuçların güvenilirliği açısından tartışmalı olan noktaları bir yana bırakalım. Ama yeni anayasa girişiminde başından beri güven verici olmayan bir yığın nokta yok mu? İlk taslak metin iktidarca sipariş edilip aynı zihniyeti taşıyan bir kurulca hazırlanıp AKP’nin kendi içinde görüşülerek pişirilmedi mi? Sivil toplum kuruluşlarının görüşlerine açık olma vaadine inanıp bu konuda yapılmış ciddi çalışmayı kamuya sunan Türkiye Barolar Birliği’nin emeği “Hep aynı karşıtlığın ürünü” diye bir yana itilmedi mi? Cumhurbaşkanı o mevkiye geleli hangi tasarıyı geri çevirdi ki, anayasa değişikliğini çevirsin? Anayasa Mahkemesi’ndeki son başkan seçimi bu bakımdan ne ölçüde güven vericidir? Hepsinden önemlisi, başından beri Cumhuriyetin temel niteliklerini değiştirmeye azmetmiş olanların yeni bir anayasa yapmaya kalkmaları Cumhuriyeti korumaya kararlı olanlarca mutlaka toptan boykot edilmesi gereken, kuşku verici ve son hedefi bakımından yıkıcı bir girişim değil midir? Hele Cumhuriyete çullanan bir yığın iç ve dış sorun varken. Dr. Şükrü M. ELEKDAĞ İ İ men başarılı olamamışsa, bu olaylar nedeniyle suçlu tutulamaz. Diğer taraftan, soykırım iddiasında bulunan tarafın iddiasını ispat için, failin gerekli önlemleri “azami dikkat ve itina” (due diligence) ile uygulamadığını ve suçu özel kasıtla (dolus specialis) işlediğini, “mutlak ve tartışılmaz” delillerle kanıtlaması zorunludur. Bu hususlar, Osmanlı Devleti’nin soykırımla suçlanamayacağını kesin bir şekilde ortaya koymaktadır. Türkiye yargısız infazla karşı karşıya Ayrıca, ister bireylerin, ister devletlerin soykırımla suçlanmaları sadece yetkili bir mahkeme kararıyla olabilmektedir. BMSS’ye göre yetkili mahkemeler de, suçun işlendiği devletin yetkili mahkemesi, tarafların üzerinde mutabık kalacakları uluslararası ceza mahkemesi veya UAD’dir. Yetkili mahkemeler, BMSS’de öngörülen hükümler uyarınca soykırımın maddi ve manevi unsurlarının oluştuğuna kanaat getirdikten ve özel kastın hiçbir kuşkuya mahal vermeyecek şekilde mevcudiyetini saptadıktan sonra soykırım kararını verebilmektedir. Hal böyleyken Osmanlı Devleti ve onun halefi Türkiye Cumhuriyeti, hiçbir yetkili mahkeme kararı olmadan, tamamen keyfi şekilde soykırım ile suçlanmakta, ulusal parlamentolar ile AB Parlamentosu gibi uluslararası örgütler keyfi olarak ülkemizi suçlayıcı kararlar alabilmektedir. Yani Türkiye tam anlamıyla bir yargısız infazla karşı karşıyadır!.. Anımsanacağı üzere, Fransa parlamentosu, 29 Ocak 2001’de 1915 olaylarının soykırımı olduğuna ilişkin bir yasa kabul etmek suretiyle bu yargısız infazların en tipik bir örneğini vermiştir. Bu itibarla Türkiye tarafından yapılması gereken, Fransa’ya, söz konusu yasadaki iddiaların Soykırım Sözleşmesi’nin 9. maddesi uyarınca UAD’ye götürülmesini önermek olmalıdır. Divan’dan, (1) BMSS uyarınca Fransız parlamentosunun Osmanlı Devleti hakkında soykırım kararı alma yetkisine sahip olup olmadığı ve (2) 1915 olaylarının BMSS’nin 2. maddesine göre soykırım olup olmadığı hakkında karar vermesi istenecektir. Yukarıdaki, izahatımız ışığında, Divan’ın, Fransa parlamentosunu yetkisiz bulması kesindir. Diğer taraftan, kanunilik ilkesi nedeniyle de, Divan, BMSS’nin geriye dönük olarak işletilemeyeceğini açıklama durumundadır. Bunun anlamı da, 1915 olaylarının soykırım olarak nitelenmeyeceğidir. Divan’ın bu yolda bir karar vermesi durumunda, Ermenistan’ın soykırım iddiası temelinden çökecektir. Fransa’nın Divan’a ortak başvurudan kaçınması halinde ise ki bu büyük bir olasılıktır Ermeni tezinin uluslararası alanda Türk tezine karşı sahip olduğu siyasi ve moral üstünlüğe ağır bir darbe vurulmuş olacaktır. Bu gelişme, parlamentoların 1915 olayları hakkında soykırım kararı almalarını ve inkâr suçuyla vatandaşlarımızın mahkum edilmelerini zorlaştıracak ve önleyecek bir etken oluşturacaktır. Türkiye’nin, Ermeni meselesini yeni bir perspektif, örgütlenme ve dinamizmle ele alması zorunludur. Bunun ilk adımını, Fransa’ya yönelik önerdiğimiz girişim oluşturmalıdır. A [email protected] CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle