25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 OCAK 2008 PAZAR CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Kazan, bu katliamların yıllardır çözümsüz bırakılması nedeniyle toplum olarak benzer olayları yaşadığımıza dikkat çekiyor. ‘Ekmek ister gibi adalet istemek gerekli’ ldürülen gazeteci Abdi İpekçi ailesinin avukatı Turgut Kazan, Türkiye’nin, aydınını, sanatçısını, yazarını katliamlarda kaybetmek istemiyorsa iş, ekmek, hürriyet ister gibi adalet istemesi gerektiğini vurguluyor. Kazan, “İpekçi katliamının artık aydınlatılacağı yok. Karanlıkta kalmış bir olay” dipartilerden adaleti istemek gerekiyor. Bu katliamların yıllardır çözümyor” diyor. İpekçi cinayeti davasında süz bırakılması nedeniyle toplum olainanılmaz olayların yaşandığını, bu rak benzer olayları yaşadığımıza dikolayların tamamının da devletin bu kat çekiyor. Bu cinayetlerin günümüztür işlerle mücadele edeceği birimlede de sürmesinin bir hukuk devleti rinden kaynaklandığını anımsatıyor. açısından yaralayıcı sonuç olduğunu “Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nadile getiren Kazan, “Hukuk devil Güreli duruşmayı izlemeye letini kurmak, korumak, geliyordu, gazeteci aryaşatmak toplumsal kadaşlar ilginç bul“Gazeteciler bir birikimin olmamadıkları için haCemiyeti Başkanı sına bağlıdır. Türber olmuyordu... Nail Güreli duruşmayı kiye’de o toplumÇeşitli birimleizlemeye geliyordu, gazeteci sal birikimin rin adeta failoluşmadığı benarkadaşlar ilginç bulmadıkları leri koruyucu zer durumlar tutumları göiçin haber olmuyordu... Çeşitli yaşıyoruz. Bu birimlerin adeta failleri koruyucu rülüyordu. birikimin nasıl Ama hesap sotutumları görülüyordu. Ama oluşacağı sorurulmuyordu. hesap sorulmuyordu. Bir su ise ister isteBir hâkimden, hâkimden, bir savcıdan mez geçmişimize bir savcıdan bağlı, belki de zakahramanlık kahramanlık mana ihtiyacımız bekleyemezdik...” bekleyemezdik...” var. Hesap sorma, Kazan günümüzdeki haksızlıklara karşı gelyargıya güvenmeme durume bir kültüre bağlı. Onlar munu da ikiye ayırıyor. “Sioluştuğunda adalet duygusu da geyasal iktidarların bakış açısı nedelişmiş oluyor. Adaletsizliklerin üzeniyle yargı iyi işlemiyor... Yurttaş rine gidilmesi söz konusu oluyor. iyi işlemediği için yargıya güvenmiToplumsal duyarlılık yükselmişse, yor, siyasal iktidar ise kendi adamadaleti sağlamak gibi konularda iş, larına ulaşamadığı için... İkisi birekmek, hürriyet ister gibi siyasil birinden ayrı.” Ö ‘Madımak müze yapılsın’ Sıvas katliamı davasında müdahil avukatı Şenal Sarıhan, davanın yakalanmış sanıklar yönünden tamamlandığını, ancak gerçekte “bitmediğini” söylüyor. Katliamın Hizbullah’ın da aralarında bulunduğu gerici örgütler koalisyonu ve tarikatların teşvikiyle yapıldığını anımsatarak, yargının bu örgütleri, tarikatları araştırmadığını belirtiyor. Davanın, olayın ertesi günü Sıvas’ta yakalanan grupla sınırlı tutulduğunu ifade eden Sarıhan, “Binlerce kişi ve çok sayıda örgüt bu olaya katıldı. Zanlıların önemli bir bölümü şu anda serbestçe dolaşıyor. Bitmiş, gerçeğin ortaya çıkarıldığı bir dava söz konusu değil” diyor. Katliamın gerçekte “Cumhuriyet”e yönelik bir kalkışma olduğuna dikkat çekerek fail olarak ismi belirlenenlerin bile henüz yakalanmadıklarını söylüyor. Yargılanıp ceza alanların da gerçek suçlular olduklarını, ancak eylemi planlayanların yargı önüne getirilmediklerini ifade ederek hükümetin, yıllardır sürdürülen “Madımak Müze Olsun” kampanyasına kulak vermesini istiyor. Otelin altındaki kebap lokantasının da henüz kapatılmadığını vurgulayan Sarıhan şöyle devam ediyor: “Bu kampanyayı ilk kez öldü denilen, ancak morgda katliamdan sağ kurtulan Serdar Doğan, ‘Simurg’ adlı oyunu ile başlattı. Bugün Genco Erkal’ın bir oyunu var... Biz de yıllardır bunu istiyoruz. Hükümet söylemlerinde samimi ise, katliamı gerçekte kınıyor ise bunu göstersin. Kültür Bakanı’nın geçmişine saygısı varsa yapılacak birinci işlerden biri, Madımak’ın müze yapılması.” Sarıhan, katliamdan üzüntü duyduklarını ifade eden Sıvaslıları da bu kampanyaya doğrudan katılmaya davet ediyor. Dört yıldır karar çıkmadı Mart katliamı davasında, müdahil avukatı Cem Alptekin, dava 2008 yılında zamanaşımına girse bile bu kararın yasal olmayacağını söylüyor. Yargı yoluyla üzerlerinde baskı kurulduğu için davaya girmediklerini anımsatan Alptekin, “Devletin gizli belgelerini açıkladığım iddiasıyla yargılandım ve iki kez beraat ettim. Beraat kararında ‘Yasal engel olsa dahi mahkemeye savunma amaçlı sunulan bilgi ve belgeden dolayı avukat hakkında soruşturma açılamaz’ deniyor. Bu karar Yargıtay’da dört yıldır kesinleşmedi. Bu sıradan bir bekleme değil. Aklanma hakkımız bile elimizden alınmış oluyor” diyor. Savunma hakkını yakından ilgilendiren bu konuyla baroların yeteri kadar ilgilenmediklerini dile getiriyor. Ana davada ise mahkemenin MİT’ten istediği belgelerin gönderilmediğini, Güneş ile Kundakçı arasındaki telefon konuşmalarının gelmediğini, İçişleri Bakanlığı’na yazılan yazıya yanıt verilmediğini, yargının kilitlendiğini anlatıyor. 16 Abdi İpekçi, Musa Anter, Turan Dursun, İlhan Erdost. Sanıksız, tanıksız bir dava stanbul Üniversitesi (İÜ) Merkez Kampusu önünde 16 Mart 1978’de 7 öğrencinin öldürüldüğü, 41 kişinin de yaralandığı katliamın üzerinden tam 28 yıl geçti. Katliamla ilgili İstanbul 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde açılan davada, dönemin İstanbul Ülkü Ocakları Başkanı Orhan Çakıroğlu, daha sonra milletvekili olan Mehmet Gül, Ahmet Hamdi Paksoy, Kazım Ayaydın ve Sıddık Polat yargılandı. Yargılama sonunda sanıklar beraat etti. 1992 yılında olayın sanıklarından Zülküf İsot’un bir başka sanık Latif Aktı tarafından öldürülmesi, katliamı yeniden gündeme getirdi. İsot’un ailesi, oğulları ile birlikte Aktı, Sıddık Polat ve polis Mustafa Doğan’ın katliama karıştığını belirtti. Zamanaşımına az bir süre kala 1995’te yeniden eski polis memuru Mustafa Doğan ve Latif Aktı’nın 7’şer kez idam istemiyle yargılanmalarına başlandı. Davanın müdahil avukatı Cem Alptekin, dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş ile ülkücü Lokman Kundakçı arasındaki görüşmenin bant çözümlerini delil olarak sunduğu için yargılandı ve beraat etti. Müdahil avukatları, üzerlerindeki siyasi baskı nedeniyle davalara katılmama kararı aldılar. İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davada iki sanık tutuksuz yargılanıyor, bir sanık da kırmızı bültenle aranıyor. TİP’li 7 öğrencinin 9 Ekim 1978’de öldürüldüğü Bahçelievler katliamını, susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı organize etti, Haluk Kırcı, Mahmut Korkmaz, Ercüment Gedikli, Kürşat Poyraz, Ünal Osmanağaoğlu, Ömer Özcan ve Demir Demirkan ise gerçekleştirdi. Bu katiller, zamanla tesadüfler sonucu ortaya çıktı. Katliamla ilgili Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi’nde dava açıldı, yargılama sonucu gözcülük yapan Özcan ve Demirkan 28’er yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Ercüment Gedikli ise ölüm cezasına çarptırıldı, ancak yurtdışına kaçtı. Yıllar sonra yakalanan Gedikli, aflardan yararlandırılması sonucu 10 yıl cezaevinde yattıktan sonra serbest kaldı. Yurtdışına kaçan İ Mahmut Korkmaz ise 1987 yılında yakalandı. 36 yıl hapis cezasına çarptırılan Korkmaz da aflardan yararlanarak serbest kaldı. Kürşat Poyraz ise halen aranıyor. Haluk Kırcı ve Ünal Osmanağaoğlu ise 7 kez ölüm cezasına çarptırıldı. Bu cezalar daha sonra çıkarılan aflar kapsamında 10’ar tam yıla indirildi. Susurluk çetesi davasında da 4 yıl ağır hapis cezasına çarptırılan Kırcı, iki kez cezaevinde yattıktan sonra yanlışlıkla tahliye edildi. Kırcı, en son Ukrayna’nın başkenti Kiev’de yakalanarak tekrar cezaevine konuldu. Hiç mahkemeye çıkmayan Çatlı ise Susurluk kazasında öldü. gil, Erzurum Atatürk Üniversitesi öğretim üyesi Orhan Yavuz, Karadeniz Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Necdet Bulut, 1970’lerde düşünceye tahammül edemeyenlerin katlettiği aydınlar arasında yer aldı. siyle bu kez de 6 ay hapis cezası verildi. 6 aya kadar olan cezaların temyizi, yalnızca sıkıyönetim komutanının yetkisine bağlıydı ve karar temyiz edilmeyerek onandı. Dövülerek öldürüldü Onur Yayınları sahibi İlhan Erdost, 7 Kasım 1980’de ağabeyi Muzaffer Erdost’la birlikte, İlkyaz Basımevi’nde çok sayıda yasak yayın bulundurduğu iddiasıyla gözaltına alındı. Basımevinin açılması kararı ise 30 Ekim 1980’de, yani Erdost’un öldürüldüğü tarihten 7 gün öncesinde verilmişti. Erdost kardeşler, “On yaşındaki bebeleri zehirlediniz, içerisi sizin zehirlediklerinizle dolu!” diyerek emir veren Astsubay Şükrü Bağ’ın bitmeyen kiniyle saatlerce dövüldüler. İlhan Erdost dövülerek yaşamını yitirdi. Soruşturmayı yürüten askeri savcı, Erdost kardeşleri döven dört erden birinin muhafız görevi olmadığını belirledi. Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı dört er hakkında “kasten adam öldürmek”, astsubay hakkında ise “kasten adam öldürmeye azmettirmek” suçlarından dava açtı. Erdost’un ölümüne neden olan kişilerin yargılama süreci 7 yıl sürdü. Görevli üç ere 10 yıl 8’er ay ağır hapis cezası verildi, muhafız görevi olmayan ve Reo adlı araçta Erdostlar’a saldıran diğer er ise 8 yıl hapse mahkum edildi. Astsubay Bağ’a verilen 10 yıl 8 ay hapis cezası da Askeri Yargıtay Genel Kurulu’nda onaylandı. Askeri Yargıtay 5. Dairesi, Astsubay Bağ’ın, şoför mahallinden Erdostlar’ın dövülmesini duyması ve görmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle yargılamanın yeniden yapılmasına karar verdi. Astsubay Bağ’a bu kez görevi ihmalden ve üst sınırdan 3 yıl hapis cezası verildi ve Askeri Yargıtay 5. Dairesi kararı bozdu. Erdost kardeşlerin nakledildikleri Reo aracındaki muhafızlara ayrılan bölüm ile tutukluları ayıran kapıyı kilitlemediği için “görevini ihmal” ettiği gerekçe İslami Hareket öldürttü Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Çetin Emeç, 7 Mart 1990’da Kadıköy’deki evinin önünde, otomobilinde kurşunlanarak öldürüldü. Emeç’in şoförü Sinan Ercan da yaşamını kaybetti. Zanlılar, kullandıkları otomobili Bostancı Karakolu’nun yakınına bırakarak kaçtı. Olaydan bir gün sonra Atatürk Havalimanı’nın otoparkında terk edilmiş olarak bulunan açık mavi bir Renault 12 marka otomobilin torpido gözünde Hürriyet’in birinci sayfasındaki Çetin Emeç’in fotoğrafı kırmızı kalemle çizilmiş olarak bulundu. Emeç’in ve birçok aydının öldürülmesi emrini İran yanlısı terör örgütü İslami Hareket’in verdiği ortaya çıktı. İslami Hareket örgütünün ‘Ameliyat Timi’ sorumlularından, Emeç suikastının tetikçilerinden İrfan Çağırıcı, 10 Mart 1996’da Kadıköy’de bir banka şubesinden İran kaynaklı yüklü miktarda parayı çekerken yakalandı. İrfan Çağırıcı, 23 Temmuz 2000’de İstanbul 3 No’lu DGM’de Çetin Emeç suikastıyla ilgili yargılandığı davada 7.5 yılın ardından “Anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye kalkışmak” suçundan ölüm cezasına çarptırıldı. Çağırıcı’ya indirim uygulamayan DGM heyeti, aynı davada yargılanan dört sanığa müebbet ağır hapis cezası verdi. 17 sanığa da 3 yıl 9 ay ile 12 yıl 6 ay arasında ağır hapis cezaları veren mahkeme heyeti, 20 sanığın beraatını, yedi sanık hakkındaki dosyanın zamanaşımından düşmesini, bir sanığın da dosyasının ayrılmasını karara bağladı. Turan Dursun, 4 Eylül 1990’da İstanbulKoşuyolu’ndaki evinin yakınlarında tabancayla vurularak öldürüldü. Cinayetle ilgili operasyonda yakalanıp tutuklanarak DGM’ye çıkarılan 15 sanık ilk oturumda tahliye edildi. Ardın İpekçi katledildi Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürü ve Başyazarı Abdi İpekçi, 1 Şubat 1979 akşamı gazeteden Nişantaşı’ndaki evine giderken otomobilinde uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirdi. Suikastın sanığı Mehmet Ali Ağca, 11 Temmuz 1979’da yakalandı. Ağca, 11 Ekim 1979’da yargılanmaya başladı. Ancak Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçırılan Ağca, 28 Nisan 1980’de gıyabında idama mahkum edildi. Daha sonra 13 Mayıs 1981’de Vatikan Meydanı’nda Papa II. Jean Paul’ü vuran Ağca, İtalyan mahkemesince ömür boyu hapse mahkum edildi. Ağca’nın suç ortakları olarak Oral Çelik, Abdullah Çatlı, Mehmet Şener, Yavuz Çaylan, Yalçın Özbey’in de aralarında bulunduğu birçok kişinin adı ortaya atıldı. Oral Çelik, Fransa’da yargılandığı mahkemede suçunu kabul etmesine rağmen İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada beraat etti. 17 yıl sonra ortaya çıkan tanık Abdullah Yavuz, Çelik’i mahkemede teşhis edemedi. Cinayette adı geçen diğer kişilerin izine bile rastlanmadı. Hacettepe Üniversitesi öğretim üyeleri Necdet Güçlü, Bedri Cömert, İstanbul Teknik Üniversitesi Dekanı Bedri Karafakioğlu, İstanbul Üniversitesi (İÜ) Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Ümit Doğanay, İÜ Sosyoloji Kürsüsü Başkanı Cavit Orhan Tüten dan cinayetle ilgili İstanbul DGM’de iki ayrı dava görülmeye başladı. Davalardan birinde örgütün üst düzey yöneticileri Kudbettin Gök, Mehmet Ali Şeker, Mehmet Zeki Yıldırım, Ekrem Baytap’ın da aralarında bulunduğu 25 sanık yargılandı. Bu dava sürerken 1996 yılının Mart ayında İslami Hareket Örgütü lideri İrfan Çağırıcı yakalandı. Çağırıcı ve 12 arkadaşı da DGM’de yargılanmaya başladı. 23 Temmuz 2000’de İstanbul 3 No’lu DGM’de Turan Dursun ve Çetin Emeç davalarından yargılanan İrfan Çağırıcı, önce 7.5 yıla, daha sonra ise “Anayasal düzeni silah zoru ile değiştirmeye kalkışmak” suçundan ölüm cezasına çarptırıldı. Sanıklardan Ekrem Baytap, Tamer Aslan, Mehmet Ali Şeker ve Cengiz Sarıkaya hakkında aynı suçtan dolayı ömür boyu hapis cezası verildi. İrfan Çağırıcı’nın kardeşi Rıdvan Çağırıcı ve avukat Hüsnü Yazgan’ın da aralarında bulunduğu 12 sanık, örgüt üyeliği suçundan 3 yıl 9 ay ile 12 yıl 6 ay arasında değişen hapis cezalarına çarptırıldılar. 6 Mart 2002’de Yargıtay 9. Ceza Dairesi, İrfan Çağırıcı hakkındaki kararı onadı. Diri diri yakıldılar azeteci Musa Anter 20 Eylül 1992’de Diyarbakır’da öldürüldü. Cinayet dosyası 4 Nisan 2007’de, 15 yıl sonra yeniden açıldı. Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı, Anter’i öldürdükleri öne sürülen “Yeşil’’ kod adlı Mahmut Yıldırım hakkında tutuklama kararı çıkardı. PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan’ın da İsveç’ten iadesini istedi. Aygan, Anter’i öldüren özel tim içinde yer aldığını itiraf etmişti. Susurluk raporunda, Anter cinayetinin “Yeşil” tarafından planlanıp uygulandığı belirtilmişti. Anter cinayetinin zamanaşımı süresinin dolmasına 4 yıl kaldı. Gericiler ve faşistler, 37 aydını Madımak Oteli’nde, 2 Temmuz 1993’te diri diri yaktılar. “Laiklik gidecek şeriat gelecek” sloganlarıyla “Cumhuriyeti kurulduğu yerde yıkacağız” diyerek “Sıvas katliamını” gerçekleştirenlerin büyük bölümü yargı önüne getirilmedi. Dava, yakalanan sanıklar yönünden bitti, haklarında yakalama emri bulunan bazı sanıklar firarda. Asaf Koçak, Nesimi Çimen, Behçet Sefa Aysan, Muhlis Akarsu’nun da aralarında bulunduğu aydın ve sanatçıların katledildiği olayla ilgili 124 sanık, 21 Ekim 1993 tarihinde Ankara 1 No’lu DGM’de yargılanmaya başlandı. Ankara 1 No’lu DGM, yazar Aziz Nesin’in “tahrik ettiği’’ iddiasını gerekçe göstererek 26 sanığın hapis cezalarını 15 yıla indirdi. Bu karar Yargıtay tarafından bozuldu. Ankara DGM, bozma kararlarına büyük ölçüde uydu. Ancak Yargıtay, “usul’’ eksikliği nedeniyle DGM’nin kararını tekrar bozdu. 6 yıl 7 ay 26 gün süren yargılama sonucunda, 33 sanık idam, 4 sanık 20’şer yıl, 1 sanık 15 yıl, 9 sanık 7 yıl 6’şar ay, 1 sanık da 5 yıl ağır hapis cezasına mahkum edildi. Bugüne kadar sanıklardan 12’si Türk Ceza Kanunu’nda yapılan değişikliklerden yararlanarak tahliye edildi. Hakkında idam kararı bulunan 4 sanık hâlâ firarda. Sanıklar Pişmanlık Yasası diye bilinen 4950 sayılı yasadan yararlanmak istediler. Mahkeme bu talebi geçen yıl değerlendirerek sanıkların bu yasadan yararlanamayacaklarına karar verdi. Sanıklar bu kararı temyiz etti. Dosya geçen hafta Yargıtay’a gitti. S Ü R E C E K G Çetin Emeç CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle