02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 OCAK 2008 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Anayasada Türban Değişikliği Anayasa Mahkemesi’ne göre türban yasağı veya serbestliği konusu, Cumhuriyetin özgün niteliklerine ve özellikle bunlardan “laiklik” ilkesine ilişkin bir husustur ve buna uygun olmak zorundadır. Anayasa Mahkemesi, kararlarında, her zaman, türban konusunu, Cumhuriyetin laik niteliğine aykırı saymıştır. PENCERE Aleviliğin Özgünlüğü ve Özelliği... “Osmanlı padişahı Sünnilerin halifeliğini benimsedikten sonra, Aleviler, Şeyhülislam fetvalarıyla ‘Katli vacip Kızılbaşlar’ olarak nitelendirildiler; köylerde ve dağlarda içe kapalı bir gizemli yaşamı sürdürmek zorunda kaldılar... Mülkünde yaşayan Hıristiyanlara hoşgörüyle bakan Osmanlı, Aleviye horgörüyle baktı... Bir Mustafa Kemal çıkıncaya dek devlet düzeni Aleviyi dışladı..” ? Yukardaki satırlar “Enel Hakk’ın Hakkı” adlı kitabımın (Cumhuriyet Yayınları) önsözündendir... Enel hakk ne demek?.. Bu soruya yanıt vermeden bugün içinde yaşadığımız açmaz yanıtsız bilmeceye dönüşür; Batı uygarlığında yaşanan laikliğin Anadolu’da nasıl devletin temel ilkesine dönüştüğüne akıl erdiremeyiz... Yunus Emre ne demiş: “Yaratılanı hoşgör.. Yaratandan ötürü.” Yaratanla yaratılanın birliği, özdeşliği, tümlüğü, bütünlüğü, ayniyeti; insanın tanrılaşması, Tanrı’nın insanlaşmasındaki felsefenin özü yaşadığımız toprakların bereketidir, özgünlüğüdür, özelliğidir... ? Bektaşi’ye sormuşlar: Erenler tütün haram mı, helal mi? Bektaşi: Helalse içiyorum, demiş, haramsa yakıyorum... Nüktenin diyalektiği Heraklites’in felsefesindeki özü vurguluyor; evrensel akışkanlıkta ayrı gayrı sanılanların birlik ve ayniyetle bütünleştikleri gerçeğini dile getiriyor... Aleviliğin evrensel içeriği, üç büyük dinden farklı bir tanrısal inanç yaklaşımını benimser... Alevilik Orta Asya’da Ahmet Yesevi’den Ortadoğu’da Hazreti Ali’ye dek Müslümanlık ikliminde boy atmıştır; Anadolu’da Hacı Bektaş’la toprağa kök salıp Balkanlar’a geçmiştir... Ama, Alevilik Anadolu’dur... Enel hakk temel ilkesiyle üç büyük dinden farklı bir felsefeye dayanan Alevilik, 1.5 milyarlık İslam dünyasında gerçekleşemeyen laikliğin Anadolu’da benimsenmesi gibi bir mucizeye temel dayanak oluşturmuştur. ? Amerika’nın BOP’u kapsamında “Ilımlı İslam Devleti Modeli”ni Anadolu’ya uygulamakla görevli AKP iktidarının Aleviliğe el atmaya çalışması ne anlama geliyor?.. AKP iktidarı SünniNakşi... Atatürk’ün laik Cumhuriyeti’ni Nakşiliğe kurban etmek için Aleviliği kullanmak kurnazlığına pesss... Yunus der ki: “Şeriat oğlanları Nice yol keser bana Hakikat denizinde Bahri oldum yüzerim.” “Şeriat oğlanları” şimdi Alevilerin yollarını kesmek için ellerinden geleni yapacaklardır... Ne demeli bu şeriat oğlanlarına?.. Bre oğlanlar!.. Aleviliğe hizmet etmek istiyorsanız, her şeyden önce İslamcılığı bırakıp laik ve Cumhuriyetçi olun!.. Sünni politikacının Alevilere yapacağı en büyük hizmet budur. Avustralya’lara Gitmek... “Nasıl yaşamı bırakmak nasıl/ Bir memleket mi bu, bir elbise mi ki/ Ben nasıl yok olurum anlamıyorum/ Dünya yok olabilir belki.” (Dağlarca). Müjdat Gezen sevgili arkadaşı Savaş Dinçel için “O Avustralya’ya gitti” demiş... Uzak mı uzak bir ülke... Ama uçakla birkaç saat! Öyle bir yer ki giden gelmiyor, uzun yıllar sonra vatanına dönebiliyor.. o da belki! Benim de bildiklerim var, şair Mümtaz Zeki Taşkın kırk yıldır orda; şair, aktör Nihat Ziyalan da öyle... Daha çokları var, binlerce insanımız... Kimi bir gün dönecek, çoğu orda kalacak... “Bir ayrılık, bir ölüm” derler ya, ölümden de beterdir uzun süreni, ölümü bile aratır! Yaşarken ölümü unuturuz. O korkunç acı beklenmedik bir anda, yakınınıza düşene kadar. Yanımızdaki, çevremizdeki, sevdamızdaki yoktur artık; gülüşü, bakışı, sesi uçup gitmiştir. Amerika’ya mı, Avustralya’ya mı!.. ??? Bir şair arkadaşım “Ben ölümü yaşadım” demişti. Bir akşam kafayı çekmiş, Tepebaşı’ndaki park kanepesinde sızmış! Beş on dakikalık bir yaşamdan kopuş durumunu ölüm sayıyordu. Neden sonra o da gerçek yok olmayı yaşadı.. ama bilmeden, duymadan, anlamadan... “Ben nasıl yok olurum anlamıyorum” diyen de, bir gün çekip gidecek, Ahmet Haşim’in ‘O Belde’sine mi, “Melali anlamayan bir neslin” yanına mı?.. ??? Ne güzel bir aldatmacadır bile bile düşlediğimiz!.. Bir gün annemizle, babamızla, sevdiklerimizle buluşmak!. Cennet mi, cehennem mi.. en iyisi Avustralya mı, Amerika mı, neresi olursa olsun!.. “Dönen yok seferinden” demişti Yahya Kemal.. Haşim’in ‘O Belde’sindeler ikisi de, ama hiç de yok olmamışlar, şiirleriyle içimizdeler... Bir avuntu mudur, annemizle, babamızla, tüm yakınlarımızla buluşmak hayalleri? Bir zamanlardaki birliktelikler, aşklar, dostluklar uçmuş gitmiş mi boşluklara?.. “Dönen yok seferinden” diye yazmamış mıydı Yahya Kemal. Ölüm, ölmek sözcüklerini kullanmamaya çalışmak boş bir çaba mı? Yok olmak gerçeği o kadar yakınımızda ki, nerdeyse gözlerimizin önünde, gazete sayfalarında, TV ekranlarında, Irak’lar, Kenya’lar, Filistin’ler, Pakistan’lar vb. yerler, aylardır hemen her gün kaldırdığımız şehit cenazeleri... Avustralya’lara sığmaz yok edilen milyonlarca insan! Kadınlar, erkekler.. hele çocuklar!.. Prof. Dr. Sait GÜRAN nceki iktidarların yasa ile deneyip yargı tarafından anayasaya aykırı bulunarak iptal edilen “üniversitelerde türban” konusunu, bugünlerde AKP iktidarı, MHP muhalefetinin de katkısını ekleyerek anayasaya koymak suretiyle halletmek girişimi içinde. İdare ve Anayasa Hukuku alanında ve din hürriyetinin kullanımı konusunda çalışmaları olan kıdemli bir hukukçu olarak, aşağıdaki satırları, ilgililerin ki buna Anayasa Mahkemesi de dahil dikkatine sunmak istedim. Bu kısa girişten sonra, iki soru soralım ve yanıtlayalım. Birincisi, TBMM’nin yasama erkinin ve anayasa değiştirme yetkisinin bir sınırı var mıdır? Bu soruyu yanıtlamak için, anayasanın 7 ve 4’ncü maddelerini “birlikte” okumak ve değerlendirmek yeterlidir. Böyle okuyunca, hukuksal olarak varılacak sonuç şudur: Anayasanın 7’nci maddesi, anayasa ve yasaları yapma, değiştirme ve kaldırma yetkisini TBMM’ye verirken bazı sınırlarla koşullar ve yasama yasağı koymuştur. Bu yasak, madde 4’te çizilen “değiştirilemeyecek hükümler” alanıdır. Bu alanda, yani madde 1, 2 ve 3 hükümlerinin kapsamını oluşturan konular, “yasama erkinin konusal alanının dışında” bırakılmış ve bu suretle, TBMM, bu alanda, yasama yetkisini kullanmaktan men edilmiş, yetkisiz kılınmıştır. Bu yetkisizlik madde 4’te “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” şeklinde öylesine açık, mutlak ve emredici bir dille ifade edilmiştir ve bu koruma mekanizmasına ‘öylesine bir anlam’ yüklenmiştir ki, aksi yöndeki yasama işlemi, yani anayasa veya kanun değişikliği ‘böylesi anayasa buyruğu ve yasağı’nın çiğnenmesi içerikli “ağır ve açık yetki tecavüzü” teşkil edecektir. Ö Bu tür yetki tecavüzü sakatlığı taşıyan bir yasama işleminin ‘yok hükmünde’ (keenlemyekun) olduğu ve bu nedenle hukuken hiç doğmamış sayıldığı ve bu yüzden de hiçbir makam ve kişiyi bağlamayacağı, uyma ve uygulama görev ve yükümü getirmeyeceği, Türk Hukuku’nda öğreti ve içtihadın birleştiği doğrulardandır. Bu arada belirtmekte yarar vardır ki, yasak konusal alan, sadece ilk üç maddeden ibaret değildir. Bu maddelerin özünü teşkil eden konuların anayasanın başka maddelerindeki ifadesi olan hükümler de, TBMM’nin yasama yasağı ve dolayısıyla ağır ve açık yetki tecavüzü kapsamına girmektedir. En iyi örnek madde 24’tür. Bu maddede yapılacak bir değişiklik, madde 2’deki lâiklik ilkesinin ‘by pass edilerek tebdili’ olduğu takdirde, bu gibi maddelere veya kanunlara ilişkin TBMM tasarrufu da yok hükmünde olacaktır. İkinci soru da, Anayasa Mahkemesi’nin, anayasa değişiklikleri yöntemiyle madde 4 yasağının çiğnenmesi halinde, yok hükmündeki TBMM işlemleri hakkında yargısal denetim yapıp yapamayacağıdır. Çünkü, anayasanın 148’inci maddesinin 2’nci fıkrası, Anayasa Mahkemesi’nin, anayasa değişiklikleri konusunda yapacağı denetimde, içerik (esas) yönünden denetime izin vermeyip sadece usulşekil denetimi ile sınırladığına göre, ancak esasa girerek saptanabilecek olan keenlemyekun bir anayasaya aykırılık savını, Anayasa Mahkemesi, 148/2’ye dayanarak ret mi edecektir? Önce şu ilkeyi hatırlayalım ki, Türk Hukuku, yokluk savının her mahkemede ileri sürülebileceğini ve yokluğun tespitinin her mahkeme tarafından yapılabileceğini, mahkemelerin ‘genel bir görevyetkisi’ olarak kabul etmiştir. İkinci nokta, Anaya sa Mahkemesi, denetimi reddettiği takdirde, yokluk gibi ağır bir sakatlık saptanıp hüküm altına alınmayacak ve keenlemyekun anayasa değişikliği uygulanacak mıdır? Üçüncü nokta, 148/2’deki sınırlama, yok hükmünde sakatlık taşımayan, bu nedenle hukuk âlemine sakat olarak da olsa çıkmış olan anayasa değişikliklerinin “iptal” yolu ile ortadan kaldırılması modeli esas alınarak getirilmiştir. Dördüncü nokta, anayasa değişikliklerinde, yokluğun, esas bakımından, yargı ve özellikle Anayasa Mahkemesi tarafından saptanmasına “Hayır” denilmesi, TBMM’nin veya belli çoğunluğunun, değişemez anayasa hükümlerini, ağır ve açık yetki tecavüzü teşkil eden işlemlerle bertaraf etmesine “Evet” demektir. Herhalde anayasanın üstünlüğüne dayalı hukuk devletinde bu iş böyle olmasa gerek. Neticede, Anayasa Mahkemesi; anayasada, ‘konusal olarak’ madde 4 kapsamına giren ‘yasak alanda’ yapılan anayasa değişikliğinin yok hükmünde olduğu savını, önüne getirildiğinde inceleyecek ve varlığı halinde de ‘yokluğa’ hükmedecektir. Bu genel açıklamalardan sonra sorulacak soru, anayasanın 10, 13 ve 42’nci maddelerinde gerçekleştirilecek olan türban serbestliği değişikliği, bu alandaki bir değişiklik midir? Sorunun yanıtını, Anayasa Mahkemesi, daha 1991 yılında, 9.4.1991 günlü, Esas: 1990/18 Karar: 1991/8 sayılı kararında (RG: 31.7.199120947) çok net ve kesin bir dille vermiş bulunmaktadır. Kısaca görelim: Üniversitelerde türban yasağının dayanağı ‘öncelikle anayasa’dır. Türbanı üniversitelerde serbest bırakan bir hükmün, anayasanın temel görüş ve ilkelerine, Cumhuriyetin özgün niteliklerine de uygun olması zorunludur. Yükseköğretim kurumlarında hangi kılık ve kıyafetin serbest ya da yasak olacağının belirlenmesi, kuşkusuz, kurallar sıralamasında en üstte yer alan anayasa kurallarının ışığında, anayasaya uygun olarak ve Anayasa Mahkemesi kararlarından yararlanılarak yapılmalıdır. Anayasa Mahkemesi’ne göre türban yasağı veya serbestliği konusu, Cumhuriyetin özgün niteliklerine ve özellikle bunlardan ‘laiklik’ ilkesine ilişkin bir husustur ve buna uygun olmak zorundadır. Anayasa Mahkemesi, kararlarında, her zaman, türban konusunu, Cumhuriyetin laik niteliğine aykırı saymıştır. Bu durumda, doğrudan doğruya anayasanın 2’nci maddesinden kaynaklanan değişmezdokunulmaz bir yasağı kaldıran anayasa değişikliği yapmak, yukarıda açıkladığımız gibi, TBMM’nin, 4’üncü maddesi gereğince, “yasama erkinin konusal alanının dışında kalan” bir konuda tasarrufta bulunması olacaktır. Böyle bir anayasa değişikliği ise, ağır ve açık yetki tecavüzü sakatlığı taşıyan, hukuksal varlık ve bağlayıcılıktan yoksun, yok hükmünde bir işlemdir. Bu sakatlığı tesbit etme yetki ve görevi de, diğer yargı yerlerinden önce, Anayasa Mahkemesi’ne aittir. [email protected] TÜRK KALP VAKFI Ü ‘Sigara içenler, Bugün kendinize bir fırsat yaratın Sigarayı bırakın’ 19 Mayıs Cad. No:8 Şişli / İSTANBUL Tel: 0212.212 07 07 Pbx http://www.tkv.org.tr CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle