02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 OCAK 2008 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Kürt Sorunu Üniter Yapı İçinde Çözülmelidir Türkiye`nin hiç kuşkusuz bir Kürt sorunu vardır. Üniter devlet yapısından asla ödün vermeksizin, Kürt halkının kültürel kimliği tanınmalıdır. Resmi devlet ve okul dili Türkçenin yanı sıra Kürtçenin anadili dersi olarak okullarda öğrenilmesinin kanımca hiçbir sakıncası yoktur. Kuşkusuz sınıflarda Kürtçeyi anadili dersi olarak öğrenmek isteyen yeterli sayıda öğrencinin olması ve bu dersleri verecek eğitilmiş elemanların yetiştirilmesi gerekmektedir. Kürt etnik yapıya dayanan devlet anlayışının, yeni anayasaya da yansımasını” istiyorlar. Böylece anayasal bir dayanakla tıpkı Sovyetler’de ve Yugoslavya’da da görüldüğü gibi, zamanı geldiğinde ayrılmanın yasal dayanağının şimdiden oluşturulması isteniyor. PKK yanlısı olmadığı halde, Kürt ve Türk kesimlerden, sonuçlarını bilerek veya bilmeyerek, bu görüşe destek geliyor. Bu öneriyle varılmak istenen hedef çok açıktır. Koşulları oluştuğunda ve zamanı geldiğinde, devletin ana unsurları olarak Türk ve Kürt etnisitesine dayandırılarak ve anayasaya da atıfta bulunularak, federatif yapıdaki devletten ayrılma projeleri şimdiden gündeme taşınıyor. Amacın bu olduğu çok açık ve nettir. PENCERE Nükleer Güç ve Recm... İran çapraz ateş altında... Bir yandan Amerikan emperyalizmi bastırıyor: Nükleer güce sahip olmak sevdasından vazgeç... Öte yandan Amnesty International (Uluslararası Af Örgütü) uyarıyor. Recm cezasını kaldır... ? Ortaçağla 21’inci yüzyıl arasındaki salıncakta kolan vuran İran’da insanın açmazı ne anlam taşıyor... Türkiye için İran’daki çelişki ibret vericidir... Recm ne demek?.. İslamda geçerli bir ceza... Geçerli yasaya göre zina yapan kadın ve erkek taşlanarak öldürülüyor. Kuranıkerim’de recm yok... Sünnette var... Hazreti Ömer döneminde ortaya çıkmış recm cezası... İnfazı ilginç... Kadın göğsüne dek toprağa gömülüyor, erkek ayakta duruyor; ilk taşı, kararı veren yargıç atıyor, sonra tanıklar ve halk ‘infaz’a katılıyorlar... İran’da ceza düzeni dinci... Ama insanlık dışı... ? İran nükleer güç peşinde... Nasıl oluyor bu?.. Zina yapanları taşlayarak öldüren, hırsızların elini kesen bir ceza düzenini benimseyen ülke, nükleer enerjiyi üretmek için nasıl örgütlenebiliyor?.. Çünkü nükleer çalışmalar, bilimi değil, teknolojiyi vurgulayan kapsamda sürüyor... Şeriatın geçerli olduğu İslam ülkelerinde bilimsel mantık, felsefe ve yöntem daha işin başında aforoz edilmiştir... Ortaçağı yaşayan, kadını günah sayan, tesettürü uygulayan İran’daki açmaz, bugün Türkiye’yi kuşatıp içinden ele geçirmeye çalışan İslamcı politikanın kabak çiçeği gibi açılmış örneğidir... ? İran çarpıcı... Bir yanda nükleer... Uçak.. Otomobil.. Öte yanda bilim yasağı... Ve kadına tesettür uygulanan bir toplumda ne eşitlik olabilir.. Ne özgürlük.. Ne demokrasi.. Kız çocuğunu daha küçükten tesettüre şartlandırıp başı bağlı yetiştiren bir toplumda insan özgürlüğünden söz açmak için insanın mantığından, biliminden, aklından zoru olmalı... Türkiye İranlaşmak (Pakistanlaşmak, Malezyalılaşmak) yolunda... Atatürk devrimiyle Aydınlanma’ya yönelmiştik... Karanlığa sürükleniyoruz... ? Tesettür bakan eşlerini esir aldı... Başbakan, eşine tesettür uyguluyor.. Tesettür Çankaya’yı eline geçirdi.. Kadın erkek eşitsizliğinin gözle görülür, elle tutulur, metreyle ölçülür kanıtı olan tesettür devletin ve hükümetin tepesine oturmuşken demokrasiden söz açmak, acıklı bir tarihsel güldürünün son sahnesidir... Boykot DAHA önce “vazgeçebilmelidir” denmişti bu sütunda; artık “vazgeçmelidir” demek vacip oldu. Çünkü, eğer AKP tek başına yeni bir anayasa yapma sevdasından vazgeçmezse, sonuç hem bu ülke, hem de bu iktidar açısından fena olacağa benzer. Şükran Soner gibi, “Kan çıkar” diyenler bile var. Böyle bir hükme varmanın nedenleri çok. irincisi, şu sırada yeni bir anayasanın yapılması bütün çevrelerin duyduğu bir gereksinim değil. Başlangıçta hayli tepkiye yol açmış olan 1982 Anayasası sonradan köklü ve özgürlükçü değişiklikler geçirdiği için, “birkaç rötuşla pekâlâ yürürlükte kalabilir” düşüncesi çok daha yaygındır. Onun içindir ki, durup dururken yeni bir anayasa yapma girişimi, gerisindeki öbür niyetler bir yana bırakılsa bile, sadece AKP’nin “türban” hedefini gerçekleştirmeyi amaçlayan bir çıkış olarak bile sırıtıp çok kesimin tepkisini çekmekte ve üniversite çevrelerinde olaylar yaratmaya gebe sayılmaktadır. İkincisi, AKP’nin “Biz yapmayacağız, etraflı bir tartışma açıp ardından bütün görüşleri bir araya getirerek her kesimin benimseyeceği bir metni halkoylamasına sunacağız” sözü hiç inandırıcı olmuyor. Bu kuşkunun temel nedeni ise iktidarın vaatlerine inanıp kapsamlı çalışma yapmış Barolar Birliği gibi ciddi bir kuruluşça ortaya konan taslağın “Karşıt görüşleri temsil ediyor” gerekçesiyle suçlanıp bir kenara itilmiş olmasıdır. Üçüncüsü ve belki de en önemlisi, AKP beş yıldır yaptıkları ve yapmak istedikleriyle, hele son seçim sonrasında pervasızca takındığı tutumla açıkça gösterdi ki, Cumhuriyetin temel niteliklerini değiştirmeye karar vermiş ve ülkeyi karanlık bir geleceğe sürüklemeye azmetmiş bir parti izlenimi yaratmış ve çok kişinin gözünde “tehlikeli” sayılır duruma gelmiştir. Böyle bir partinin anayasa yapmaya kalkışması ya da buna öncülük etmesi genel bir endişe yaratmıştır. öyle olunca, parti süzgecinden de geçmiş tasarı ortaya konduğunda “Gelin, tartışalım” çağrısına uyup kolları sıvayarak çalışmaya koyulmak, değişiklik önerileri sıralamak tehlikeli girişime ortak olmaktan başka bir anlam taşımaz. Çünkü bu anayasa değişikliği, ardından gelecek aşamalarla Türkiye’yi bir İslam cumhuriyetine dönüştürmenin ilk adımı olacaktır. Belki başlangıçta AB ölçütlerine uygun olarak demokrasi ve insan hakları kılıfına büründürülmüş masum görünüşlü, ama hesaplı ve sinsi bir adım. Bu adım, zamanla, ABD’ce düşünülen bir formüle, “Müslüman terörü”nü sözde “çağdaş” bir halifelikle “zapturapt” altına alma tasarımına da dönüşebilir. İçinize sindirebilir misiniz? Bunlara ayak uydurabilir misiniz? Uzağında durmak, kişiler ya da kuruluşlar olarak boykot etmek ve Kemalist Devrim gibi anlamlı bir devrimi başkalarıyla işbirliği yaparak boğma cinayetine yönelik suçlu elleri tarih sahnesinin boşluğunda yapayalnız sallanır bırakmak herhalde en doğru davranış olacaktır. [email protected] B Prof. Dr. Hakkı KESKİN Federal Almanya Parlamentosu Milletvekili ürk ve Kürt etnik yapıya dayanan devlet anlayışının, yeni anayasaya da yansıması” isteniyor. Böylece anayasal bir dayanakla tıpkı Sovyetler’de ve Yugoslavya’da da görüldüğü gibi, zamanı geldiğinde ayrılmanın yasal dayanağının şimdiden oluşturulması amaçlanıyor. Federal Almanya Sol Parti Meclis grubundan küçük bir heyetle aralık ayı başında Belgrad ve Kosova’ya bir değerlendirme gezisi yaptık. Amacımız Kosova’nın bağımsızlık istemlerine ilişkin son durumu yerinde değerlendirmek ve parlamento grubumuza bu konuda bilgi vermekti. Uzun yıllardır ilgiyle izlediğim Yugoslavya modeli ve onun giderek çöküşünün son halkası olan Kosova olayını, Belgrad ve Kosova’da yetkili kişilerden dinleme olanağı buldum. Sırbistan hükümeti ve parlamentosu yetkilileri, Slovenya, Hırvatistan, BosnaHersek ve Makedonya`nın, Yugoslavya Anayasası’na dayanarak ayrıldıklarını açıkladılar. “Yugoslavya Federal Devleti”nin federe yapısında bu ayrılma hakkının bulunduğunu, oysa bunun Kosova için söz konusu olmadığını vurguladılar. Kosova’da en çarpıcı açıklamaları İbrahim Rugova döneminde Kosova Dışişleri Bakanlığı görevinde bulunan Edita Tahiri yaptı. Kosova`nın, Hırvatistan ve Slovenya gibi eski Yugoslavya’nın federatif bir üyesi olduğunu ve daha farklı bir konumuna karşın yasal olarak bu federatif yapıdan ayrılma hakkı bulunduğunu önemle vurguladı. Tahiri bu görüşünü tarihi ve etik bir dizi argümanla da destekledi. “T Gerçekten de Türkiye’nin seçtiği “Üniter Devlet” sistemiyle, eski Sovyetler Birliği ve Yugoslavya Federal Devletinde gördüğümüz “Federal Devlet” anlayışlarını, tüm sonuçlarıyla karşılaştırmak gerektiği kanısındayım. Türkiye ile bu ülkeler arasında kuruluş aşamasındaki çok önemli farklılıklara karşın, varılan sonuç tartışma götürmez açıklıkla önümüzdedir. Kuruluşunda etnik öğelere dayanan federatif yapıdaki “Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği” ve “Yugoslavya Federal Devleti”, yapılarının kaçınılmaz gereği olarak parçalanmak zorunda kalmışlardır. Dağılmadaki en belirgin neden, etnik kökene dayalı Federal Devlet anlayışı olmuştur. PKK’nin şansı yok Ne var ki Türkiye’deki durum Sovyetler Birliği ve Yugoslavya’dakinden çok farklıdır. Vatandaşları arasında hiçbir etnik ayrım gözetmeyen ve uygulamayan Türkiye’deki üniter devlet yapısı, etnik öğeleri geri plana itmiştir. Öte yandan Kürt halkı Türkiye`nin her tarafında yerleşerek ve milyonlarca ortak evliliklerle Türk halkı ve diğer etnisiteler kaynaşmış, iç içe geçmiştir. Günümüzde Kürt kökenli vatandaşlarımızın yarıdan fazlası batı ve Ege bölgesinde yaşamaktadır. Bu nedenle Kürt halkını, uzun vadeli hedeflerle de olsa ayırma projeleri, başarısızlığa mahkumdur. 24 yıldır süren PKK terörüne karşın, Türk ve Kürt komşuların, provoke edilen bazı istisnalar dışında, karşı karşıya gelmemesi bundandır. Bu, Türkiye için övünülecek bir gerçektir. Etnik olmayan federalizm Türkiye`nin ve birçok diğer ülkenin seçtikleri Üniter Devlet sistemleri ise konumlarını korumaktadırlar. Bilindiği gibi “Almanya Federal Devleti”nin zaten tarihten gelen geleneğini sürdürerek seçtiği Federal Devlet yapısı, bu sistemin en belirgin örneklerinden biridir. Almanya’nın sözü geçen ülkelerden çok önemli farkı, buradaki federatif yapıda etnik öğelerin olmayışıdır. Yani zaten Alman olan Bavyera, ya da Hessen, ya da diğer eyaletler kalkarak ayrılma isteminde bulunmayacaklardır. Avrupa Birliği’nin başşehrinin bulunduğu Belçika’da ise yine etnik yapı ağırlık kazandığından, üç bölgeli devlet dağılma aşamasına gelmiştir. Flamanlar adım adım Walonlar’dan ayrılarak kendi etnik yapılarına dayanan devleti kurmaya çalışmaktadırlar. Bu sürtüşmeler nedeniyle Avrupa Birliği’nin merkezi sayılan Belçika’da hükümet altı ay süren tartışmalardan sonra şimdilik kurulabilmiştir. Flamanlar Belçika’da “konfederasyon devlet” biçimi isteyerek, bir anlamda dolaylı yoldan tamamen bağımsızlaşmayı amaçlamaktadırlar. Türkiye’de PKK, günümüz koşullarında terör yoluyla ayrı bir Kürt devletinin kurulma şansının olmadığını görmüştür. Öcalan başta olmak üzere PKK son dönemde özetle, “Biz ayrı devlet istemiyoruz, Türk ve Kürt federasyonundan oluşan bir devlet yapılanmasını istiyoruz” diyorlar. “Türk ve B Çözüm uniter yapı içinde Türkiye`nin hiç kuşkusuz bir Kürt sorunu vardır. Üniter devlet yapısından asla ödün vermeksizin, Kürt halkının kültürel kimliği tanınmalıdır. Resmi devlet ve okul dili Türkçenin yanı sıra Kürtçenin anadili dersi olarak okullarda öğrenilmesinin kanımca hiçbir sakıncası yoktur. Kuşkusuz sınıflarda Kürtçeyi anadili dersi olarak öğrenmek isteyen yeterli sayıda öğrencinin olması ve bu dersleri verecek eğitilmiş elemanların yetiştirilmesi gerekmektedir. Bu amaçla üniversitelerde Kürt dili ve edebiyatı bölümleri kurulabilir. Ayrıca Kürtçe radyo ve televizyon yayınlarının yapılması, yazılı basının olması da kültürel kimliğin gereğidir. Öte yandan doğubatı arasındaki bölgeler arası kalkınmışlık farkının daha kararlı programlarla ivedi olarak azaltılması ve işsizlik sorununa özellikle doğu ve güneydoğuda çözüm bulunması, PKK terörüne karşı en kalıcı önlemlerdir. Kaçınılmaz parçalanma Gerçekten de eski Yugoslavya Federe Devleti’nden ayrılarak veya savaşarak bağımsızlığına kavuşan beş ülke, Federal Devlet anayasasında var olan haklarına dayanarak ayrı devlet kurmayı başardılar. Belgrad ve Kosova’da edindiğim izlenim, benim için son derece önemliydi. Çünkü Kürt sorununa çözümde Türkiye için gündeme taşınmak istenen etnik temelli Federal Devlet yapısı, Türkiye’yi nasıl bir felakete taşıyabileceğinin çok çarpıcı bir örneğidir. İngilizceyi İngilizce kaynaklardan öğrenin... Westminster University ve Premier College sertifikalarına sahip, London School of Busness Administration’da master yapmış ÖĞRETMENDEN, BRITISH ENGLISH Gramer, derslere yardımcı, sınavlara hazırlık İş İngilizcesi (Business English) ve İngilizce iş görüşmelerine Interview hazırlık. Acıbadem / İstanbul 0 536 225 07 80 İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ MEZUNLARI DERNEĞİ DEMOKRATİK DAYANIŞMA DERNEĞİ AYDINLANMA SÖYLEŞİLERİ Yıl: 9, No: 5 Konu MADEN YASASI VE TÜRKİYE’NİNSOYULUŞU Yönetmen Prof. Dr. BÜLENT BERKARDA Konuşmacı Prof. Dr. AHMET ERCAN İ.T.Ü. Jeofizik Mühendisliği Bölümü Emekli Öğretim Üyesi Tarih: 19 Ocak 2008 Cumartesi saat 10.30 13.00 arası Yer: Levent Kültür Merkezi Levent Çarşı içi, Çalıkuşu Sok. No: 2 1. Levent İstanbul İletişim: İ.Ü. Mezunları Derneği (Fatoş Taştan) 0 212 238 03 21 Aydınlık Yarınlar Özlemi İçindeki Tüm Yurttaşlarımız Davetlidir. Giriş Serbest ve Ücretsizdir. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle