05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 OCAK 2008 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Siyasal Simgeler ve Siyasal Yöneticiler!.. Kuran ayetlerine zorlama yorumlar getirerek sanki kutsal kitaptaki varlığı 1400 yıldır fark edilememiş de bugün yeni anlaşılmış gibi, kadınlar için dinsel bir zorunlulukmuş gibi yeni bir baş bağlama şekli yaratıldı!.. Sinsi ve sistemli yollarla Türk toplumuna dayatıldı!.. Bu, “siyasal simge” olarak tasarlanmış “türban”dı!.. Asıl amaç, “siyasal İslam”ın propagandasını yapmak, Türkiye’de bu ideolojiyi yaygınlaştırmak ve sonunda egemen kılmaktı!.. Türkiye’de bugün ulus tümlüğü ve ülke bütünlüğü açısından “bölücü/ayrılıkçı” nitelikteki bir siyasal görüşü betimleyen simgelerle dolaşılabiliyor mu?.. Almanya’da “nasyonal sosyalizm”i, İtalya’da “faşizm”i simgeleyen “gamalı haç” herhangi bir yere resmedilebiliyor mu?.. Fransa’da öğrenciler, boyunlarında “Katolik” inancını simgeleyen “haç”la, başlarında “Musevi” inancını simgeleyen “kipa” ile okula gelebiliyorlar mı?.. Kaldı ki Türkiye’de siyasal bir simge olduğu Başbakan tarafından sonunda kabul edilen türban için sosyal yaşamın hiçbir alanında yasaklama da yok!.. Türkiye’de yollar, meydanlar, kamusal hizmet sunulan bütün alanlar türbanlılarla dolu!.. Türbanın, yasal düzenlemeler gereğince yalnızca öğrenciler ve kamu görevlileri tarafından kullanılmasına izin verilmiyor!.. PENCERE Biz Erkek mi Erkek Milletiz... Bir zamanların Adana’sı... Öğrenciyim... “Aşağı mahalle”ye 18 yaşından küçükleri almıyorlar... Kadınerkek arkadaşlığı mı?.. Tövbe tövbe... Erkek lisesinde yakası açılmamış küfürler eşliğinde fıkralar anlatılıyor; çok bilmişler konuşuyor, birisi diyor ki: Kadını nasıl kendine bağlayacaksın? Gerdeğe girerken yüzünü açtın, o sana gülümserken tokadı patlatıp diyeceksin ki: Bana bak, bundan sonra benim malımsın!.. Anılarımda nice öykü var buna benzer... ? Atatürk Türkiye’sinde kadın çoğunlukla nasıl yaşıyordu?.. Devrim yasalarının yaşama yansıması kolay mıydı?.. Hele kadınerkek ilişkisinde uygarlaşmak ve eşitlenmek için kaç kuşak eğitimöğretim gerekliydi?.. Erkeklik suya mı düşecekti?.. Erkek millettik biz... Yine de erkeğiz... Erkekliğin yolu da kadını örtüp köleleştirmekten, aşağılayıp yönetmekten geçer... Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, bakanlarımız erkek mi erkektirler; çünkü kadınlarını tesettüre, sıkmabaşa, türbana mahkum etmişler... Sandıkta erkek milletin desteğini kazandılar... Bush emperyalizminin desteği de cabası... ? Eninde sonunda açıklandı ki tesettür, sıkmabaş, türban AKP anayasasına girecek... Takke düştü... Doğrusu “AKP dinciliği” bu işi en zayıf ve çarpıcı noktasından yakaladı; ta başından beri erkek milletimizin tesettüre düşkünlüğünü pek güzel “teşhis” eden “AmerikancıMüslümancı” ortaklığının uzmanlığında bizim rejimin erkek demokrasisi olduğu saptanmıştı... Türkiye’de sandıktan kim çıkabilirdi?.. Erkekler!.. ? Ya kadınlar?.. “Bizim kadınlarımız...” Onlar ne yapıyorlardı?.. Hiçbir şey... Çünkü yasalardaki haklarını, eşitliklerini, kimliklerini kendileri savaşarak kazanmamışlardı... Onlar şimdi suskundurlar... Sanki yaşanan olay, kadınlarımızı ilgilendirmiyor... Rahmetli Duygu Asena’nın bir zamanlar elden ele dolaşan ünlü kitabının adı neydi: “Kadının Adı Yok...” Kadının adı var mı?.. Olsaydı, şimdi duyulurdu... ? Aşiret, tarikat, cemaat, dincilik, İslamcılık, çıkarcılık ve Amerikancılıktan oluşan salatanın üstüne erkekliği de serpelim... Erkek millet, kadınlarını en demokratik biçimde tesettüre bağlar... Kadınlar da susar, pısar... Türk demokrasisi, kadını ikinci sınıf insan sayan dünya görüşünün erkekliğinde kıvamını buluyor... Yeni anayasa devrimine maşallah... Tek Parti Diktasına Doğru! Türkiye’de Ocak 1945’e kadar tek parti yönetimi vardı. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, tüm bakanlar tek partinin, Cumhuriyet Halk Partisi’nin ya üyesi ya da yandaşıydı. Altmış üç yıl sonra yeniden tek parti yönetimine geçtik, geçiyoruz!.. Cumhurbaşkanı, Başbakan aynı partiden, tüm bakanlar da öyle... Devletin önemli görevlerine, sorumluluk taşıyan yerlerine iktidar partisinin yandaşları yerleştirilmekte!.. Şimdilik tek bağımsız kalan, Genelkurmay!.. Silahlı Kuvvetler resmen Başbakanlığa bağlı görünse de, kendi iç özgürlüklerini, bağımsızlıklarını sürdürüyorlar. Ama, ne zamana kadar?.. ??? Önümüzdeki ağustosta Genelkurmay Başkanı yerini koruyabilecek mi? Yoksa, belli bir yaş çizgisine ulaştığı için emekliye mi ayrılacak? Yerine Kara Kuvvetleri Komutanı’nın geçmesi bekleniyor ama Özal zamanındaki gibi yepyeni bir durum da ortaya çıkabilir... Tek parti diktasına özenen AKP’nin ele geçiremediği bir tek yer kaldı! Onu da eğilimlerine göre bir niteliğe kavuştururlarsa, Türkiye altmış yıl öncesine dönmüş olacaktır. ??? İç politika gerçeğimize bir baksak mı? AKP’nin devlete tam egemen olmak, sonra da o devlete kendi istediği anlamı kazandırmak girişimine dur diyecek siyasal, toplumsal, beyinsel güçler var mı? Derin bir uykudaki CHP mi? AKP’ye yardımcı bir MHP mi, yüzde birlerde emekleyen irili ufaklı sol partiler mi? Hele bir yerel seçimler yapılsın, ardından genel seçim gelsin, AKP devletin tüm gücünü kullanarak yüzde altmışlarda bir ezici çoğunluk kazansın!.. İşte ondan sonra tek parti yönetimi, olanca coşkuyla yerine oturacak. Ardından neler gelir, say sayabildiğine, yıllardır özlemini çektikleri her şey... ??? Ben o günleri görmeyeceğim nasıl olsa! Ama sizler şimdi hayal gibi görünen bu gerçekleri yaşayacaksınız! Tek parti, hele demokrasi adı altında, AB’ye girmek düşleriyle hem kendini, hem milleti bile bile aldatan bir yönetimi yaşı uygun olanlar görecek! Cumhuriyeti kuran Atatürk tek partiyle işlerin yürüyemediğini görmüş, Terakki Perver Cumhuriyet Partisi’nin kurulmasını istemişti. Ama olmadı, işler daha da karıştı. Yıllar geçti, bir deneyim daha yaşandı: Serbest Cumhuriyet Fırkası... Tek parti yönetimi 1945’e kadar sürdü gitti. Şimdi bir kez daha tek insanın egemenliğine dayanan bir düzene doğru gitmekteyiz... ??? Birbiriyle uğraşan, bir türlü bir araya gelemeyen, Atatürk Cumhuriyetinin savunucuları görülen partilere, politikacılara “uyanın hey” demek gerekmiyor mu? O. Doğu SİLÂHÇIOĞLU KP’nin yönetimde olduğu son altı yıl içinde tartışmadan tartışmaya koşan Türk toplumu yine yeni bir tartışmanın eşiğinde!.. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı daha önce bir “dinsel değer” olarak gördüğü, “siyasal simge” olmadığını ileri sürdüğü türbanın bugün siyasal bir simge olduğunu kabul ediyor ve siyasal simgelere yasak getirilemeyeceğini söylüyor!.. Başbakan’ın bu çıkışı,Türkiye’de siyasal İslamın geçmişte katettiği mesafe dikkate alındığında, yeni kazanımlara yol açacak gibi görünüyor!.. Başbakan’ın girişimlerinden eğer bir sonuç alınabilirse, türban tüm yükseköğretim kurumlarında, belki de daha ileri evrelerde ilk ve ortaöğretim kurumlarında da serbest olacak!.. Bu uygulama, hiç kuşku yok ki okullarda yöneticiler, öğretmenler ve öğrenciler arasında yeni sorunlar yaratacak, yeni anlaşmazlıklara yol açacak!.. İktidarda olan bir siyasal partinin ideolojik simgesini taşımanın sağladığı olanakla öğrenimlerini tamamlayan öğrenciler çalışma yaşamlarına başladıklarında, bu kez ikinci bir adımla türbanı kamusal alana taşımaya kalkacaklar!.. Sonuçta düşünceleri dinsel değerlerle şekillenmiş kamu görevlileri, öğretmenler, yargıçlar, savcılar, bir siyasal simge olan türbanı başlarında taşıyarak, siyasal tercihlerini ortaya koyarak, nasıl başarabileceklerse böyle bir görüntüyle topluma hizmet su A nacaklar!.. Bir devlet görevlisi olarak öğretmenlik yapacaklar; bir yargı mensubu olarak adalet dağıtacaklar!.. Yargı kararları Başbakan, yükseköğretim kurumlarında öğrencilerin türbanlı olamayacağını vurgulayan Anayasa Mahkemesi’nin “Laiklikle vicdan özgürlüğü karıştırılarak dinsel giyinme özgürlüğü savunulamaz” kararına rağmen AİHM’nin “laikliğe ve demokrasiye aykırı bir simge” olarak nitelendirdiği türbanı Türk toplumuna dayatıyor!.. Bu ülkede, Cumhuriyetin anayasal niteliklerini özümseyen siyasal görüşlerin, bu nitelikleri benimseyen siyasal kuruluşların simgelerini taşımak yasak değil!.. Bu ülkenin yurttaşları yurdun her yerinde, yakalarında herhangi bir siyasal partinin rozetiyle dolaşabiliyorlar!.. Toplantı, gösteri ve yürüyüşlere, siyasal simge içeren her türlü pankartla katılabiliyorlar!.. Ne var ki öğrenci, öğretmen, kamu görevlisi ya da yargı mensubu konumunda olan hiç kimse, üzerinde bir siyasal partinin simgesini taşıyarak okula, görevli olduğu kamusal kuruma ya da mahkemeye gidemiyor!.. Öğrenim göremiyor, öğretmenlik yapamıyor, hizmet sunamıyor ya da adalet dağıtamıyor!.. Gelişmiş tüm demokrasilerde örneği olan bu uygulama karşısında Başbakan’ın “Simgelere yasak getirilebilir mi” şeklindeki ifadesi gerçeklerle bağdaşmıyor!.. Çünkü simgelere yasak getirilebiliyor!.. Dünyanın her köşesinde bunun örnekleri var!.. Türban ve Türkiye Türban, Türk toplumunda ilk kez, “İran İslam Devrimi” sonrasında görülmeye başlandı. 1979 yılına kadar Türk kadını, kırsal yörelerde yazma, yemeni, yerleşim merkezinde ise eşarp, başörtüsü takardı!.. Sonra nasıl olduysa, daha önce örneğine hiçbir coğrafyada rastlanmamış bir baş bağlama şekli ortaya çıktı!.. Kuran ayetlerine zorlama yorumlar getirilerek, sanki kutsal kitaptaki varlığı 1400 yıldır fark edilememiş de bugün yeni anlaşılmış gibi, kadınlar için dinsel bir zorunlulukmuş gibi yeni bir örtünme şekli yaratıldı!.. Sinsi ve sistemli yollarla Türk toplumuna dayatıldı!.. Bu, “siyasal simge” olarak tasarlanmış “türban”dı!.. Asıl amaç, “siyasal İslam”ın propagandasını yapmak, Türkiye’de bu ideolojiyi yaygınlaştırmak ve sonunda egemen kılmaktı!.. AKP iktidarı Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal niteliklerini hiçe sayarak şimdi türbanı kamusal alanda hizmet veren kadın görevlilerin başında bir “siyasal simge” olarak taşıtmayı düşlüyor!.. Bunu gerçekleştirebilirse, herhalde daha geniş bir yandaş kitlesi ve daha çok sayıda seçmen yaratacağını, sonuçta daha uzun sürelerle iktidarda kalacağını hesaplıyor!.. Başbakan dünyanın her yerinde kullanılan ve Anadolu’da da yaygın olan başörtüsünün ardına sığınarak, ustalıklı şekilde konuyu saptırarak, türbanı “başörtüsü” diye adlandırarak, çarpık görüşlerine destek sağlama umuduyla oradan oraya koşuyor!.. Türbanla ilgili yargı kararlarını görmezden geliyor!.. Bu kararları yok sayıyor!.. Hiç inandırıcı olmayan bir şekilde “Biz din kökenli bir parti değiliz. Din üzerinden siyaset yapmayı asla kabul etmiyoruz” diyerek gerçekleri inkâr ediyor!.. [email protected] Gelinen nokta Siyasal Partiler Yasası’na göre “Siyasal partiler, üyeleri ve personeli için üniforma niteliğinde kıyafet veya kolbağı ve benzeri alametler yaratamazlar ve bunları kullanamazlar!..” Tümüyle bir üniforma niteliğinde olan ve siyasal İslamın simgesi olarak bilinen türbanlı, tesettürlü bir kıyafetin, önce öğrenciler, sonra öğretmenler, daha sonra kamu görevlileri ve en sonunda da yargı mensupları tarafından giyilmesi, herhalde Türkiye Cumhuriyeti’nin “Türkiye İslam Cumhuriyeti”ne dönüştürülmesi öncesinde son aşama olacaktır!.. Türkiye’de “Atatürk’ün Devrim Yasaları”nı geçersiz kılmak ve “Laik Cumhuriyet”i ortadan kaldırmak siyasal İslamın nihai amacıdır!.. Türkiye bugün açıkça anayasadaki tanımıyla, “laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline gelmiş olan bir siyasal parti”nin yönetimi altındadır!.. Eğer yapılabilecek bir şey kalmışsa yarın çok geç olmadan yapılmalıdır!.. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle