14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 EYLÜL 2007 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Ulusaldan Küresele Demokratik Sol... Günümüz dünyasında, sosyal demokrasiye rağmen demokratik sol siyasi bir model arayışı, bu sol anlayış ve arayış doğrultusunda ise uluslararası yeni bir demokratik sol küreselleşme ihtiyacı ve olgusu kendini göstermektedir… PENCERE Yalnız Türbanla İslamcı Sahtecilik.. Az buçuk aklı başında bir Türk, 21’inci yüzyılın şu vaktinde, ülkesinin hali ahvâline baktığı zaman ne düşünür?.. Çok bilgili, zeki, okumuş, çaplı olmaya da gerek yok... Her şey tabak gibi meydanda!.. Dışarıya tam anlamında bağımlı bir ekonominin üstüne oturtulmuş ve dincilikle köreltilmiş bir siyaset, elle tutulurcasına somutlaşmış; her şey kör kör parmağım gözüne... ? Ekonomi çok parlak!.. Nasıl parlak olmasın ki!.. IMF güdümünde tıkır tıkır işliyor; dünyanın en yüksek faiz oranı bizde... Kadının saçını açması yasak, günah, haram, cehennemlik... Oysa Kuranı Kerim’e göre asıl faiz haram ve cehennemlik değil mi!.. Ama, hanımını tesettüre mahkum eden iktidarcı Müslüman, öyle bir faiz folluğu oluşturmuş ki, ister yabancı ol ister Türk, ister Hıristiyan ol ister Müslüman, yatır paranı Türkiye’de yüksek faize, çatır çatır kazan; istersen paranı içerde tut, istersen dışarıya çıkar; gel keyfim gel... Gazete manşet atıyor: “Türkiye’de vergilerin yüzde 51’i faize gidiyor...” Kimin umurunda?.. Müslümanlığımızı türbanla kanıtlayıp Anadolu Müslümanlarını günahı kebir sayılan faizle soymak, ılımlı İslamcılığın raconuna dönüştü.. ? Burnundan kıl aldırmayan ılımlı Müslümana faiz helal... Sonra?.. Sözüm ona ılımlı Müslüman olan AKP ilk iktidar döneminde elin gâvuruna, keferesine, zındığına Türkiye’yi borçlandırmış da borçlandırmış... Dış borcu beş yılda iki katına çıkarmış; neredeyse 250 milyar dolara tırmandırmış... Satabildiği ne kadar kamu malı varsa satmış, elden çıkarmış... Ne gam!.. Ülkemizde Borsa’nın yüzde 70’i yabancıların eline geçmiş... Boş ver!.. Türkiye ekonomisi yabancı sermayenin folluğu gibi... Aldırma!.. Halkımızı İslamcılıkla kendine bağlayan iktidar kesimi Amerikan Arap sermayesinin güdümünde ve desteğinde mutlu mu mutlu... ? Ermeni diyasporası, Yunan ve Rum diyasporaları; Kıbrıs, Ege, Kuzey Irak kapsamında tehdit ve saldırganlık sorunları; sözde soykırımın dünya çapında eylemlerle Türkiye’yi kuşatması uluslararası bir komploya mı dönüşüyor?.. Amerika Atatürk’ün laik Cumhuriyetini ‘Ortadoğu Projesi’yle ‘Ilımlı İslam Devleti Modeli’ne mi oturtuyor?.. Yok canım.. Boş ver.. Bütün bunlar sanal düşman yaratmak çabasındaki milliyetçilerin uydurmalarıdır... ? Amerika dünyanın öteki ucunda, Irak’ta, Afganistan’da düşman yaratıp savaşa girişirken Türkiye’yi kuşatan çemberi biz görmezlikten mi geleceğiz?.. Bari vatanları adına her gün can veren şehitlerimizin hatırına gözlerimizi birazcık açamaz mıyız?... Birazcık kımıldayamaz mıyız?... Birbirimize el veremez miyiz?.. Omuz omuza bir dayanışmaya giremez miyiz?.. ? Müslümanlık mı?... Tanrı yukardan Anadolu’ya bakıp bakıp: Vah vah.. diye hayıflanıyordur... Kutsal İslam dinini en bayağı ve hırslı çıkarları için kullanan, ülkesini kefereye satıp keyfini çıkarmaya çalışan bunca çıkarcı düşküne ‘Müslüman’ sıfatı ve inancı yakışır mı?.. Amerikalı Evangelistin uşağı, hizmetkârı, emir kulu; hanımına türban taktı diye Müslüman mı sayılacak?.. Emekçi Hakkını Savunmazsa... Beş yıl önce Türkiye’de 6 tane dolar milyarderi varmış!.. Şimdi de tam 36 tane!.. Başbakan yeni hükümeti kurarken umut verici konuşuyor, diyor ki: “Beş yıl sonra adam başına düşen milli gelir 5 bin dolar olacak.” Yani, yetmiş iki milyona paylaşıldığında!.. Hiçbir zaman eşit olmaz bu paylaşma... Sana başka, bana çok daha başka!.. ??? Yazı yazarken yayımlanmış istatistiklere bakmayı sevmem. O kadar ayrıntıya ne gerek var! Gören göz görüyor işte!.. Halkımızın çok büyük bölümü yoksulluk çizgisinde, daha çoğu da açlık!.. Ulusal gelir yükseliyormuş, işler iyiye gidiyormuş!.. İyi hoş da, neden açlık çizgisi birazcık olsun yükselmiyor? İnsanlarımız açlıktan niye bir türlü kurtulamıyor? İşsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, işini bilmek, köşeyi dönmek başını almış giderken... ??? “Benim memurum işini bilir” demişti eski bir başbakan... İşini, daha açığı çıkarının yolunu bulmak için şoförlük, manavlık, gece işçiliği yaparsan, geçimini az çok doğrultabilirsin. Ama memursan, öğretmensen, işçiysen kendini ve aileni geçindirmek, yaşatmak kavgasında çırpınır durursun... Hak aramak!.. Çalışmanın karşılığını istemek!.. Bu iş için sendikalar var. Sendika üyesi olmak var. Anayasadaki grev hakkını kullanmak var! Toplusözleşme düzenini sürdürmek, savunmak, bu yolda savaşım vermek var... ??? Sendika ağaları ile hükümet sorumlusu bakan haftalardır görüşüyor... Tartışıyorlar, çekişiyorlar, pazarlık ediyorlar... İşçinin, emekçinin istediği ne milletvekillerinin aldığı milyarlar, ne sermayecilerin elde ettiği dev kazançlar! Bir ev, bir ekmek, bir iş!.. Çoluk çocuğuna yetecek kadar para!.. Yarınları düşünmek diye bir hesap yok... Varsa yoksa günü kurtarmak... ??? Ne oldu bunca buluşmalardan sonra?.. Devlet adına verile verile yüzde ikilik bir artış sunuldu çalışanlara... Bir yılın yarısından sonra yüzde ikilik bir artış daha... Sadaka isteyene bile en az beş lira, on lira verilir. Bu mu emeğe, emekçiye saygı!.. ??? Ne var ki emekçinin de suçu var böyle acı durumlara düşmesinde... Birliktelik bilinci, hak arama bilinci, emekçi olmak bilinci olmazsa, işveren de, devlet de, özel sermaye de sana böyle davranır, acımasız, umursamaz... ??? Türkiye’de emekçiler bir türlü kendi partisini kuramazsa... Kurulan partilere de güvenmezse, işçi olmayı, emekçi olmayı, amele olmayı aşağılayıcı bir durum sayarsa, kendisini bu ruh halinden kurtaramazsa... O zaman da, sana verilen üç beş liralık zamlarla yetinirsin... Boşuna ağlayıp sızlanırsın!.. Osman KILIÇ DSP 21. Dönem ki kutuplu ve tek kutuplu dünyada yaşanılarak görülmüştür ki, dünya ölçeğinde güçlü, egemen devletler, kendi çıkarları doğrultusunda bölgesel ve küresel sömürü düzenleri oluşturmaktan hiç vazgeçmemektedirler. Güçlü ulus devletlerin kendi çıkar öncelikli küreselleştirme faaliyetleri, gelişmekte olan ve özellikle geri kalmış ülkelere siyasi, askeri, ekonomik ilişkileri tek yanlı olarak adeta dayatmaktadır. Böylesi bir uluslararası bölgesel ve küresel model kabul edilemez. Dünya kaynaklarından tüm ulusların daha adil, daha adaletli ve hakça yararlanması için yeni bir küreselleşme modeli gereklidir. Böyle bir model ise güçlü devletlerin kendi çıkarlarını ve hâkimiyetlerini öncelikle gözeten emperyalist küreselleşme dayatmaları ile yukarıdan aşağıya gerçekleşemez. Geri kalmış ve gelişmekte olan devletlerin ulusal kaynaklarına sahip çıkmaları ile başlatılacak olan ve ulusaldan küresele uzanan bir sol küreselleşme anlayışı ile barış içinde hakça küresel bir düzen oluşturulabilir. Uluslar, milli kaynaklarına sahip çıktıkça, güçlü devletlere kaynak akışı yavaşlayacak, geri kalmış, mazlum, ezilen uluslar da İ İstanbul Milletvekili ha iyi gelir ve yaşam koşullarına sahip olabilecektir. (Örneğin Venezüella’da Hugo Chavez’in uygulamaya çalıştığı model). Bu başarılabildiğinde, gelişmiş kapitalistemperyalist ülkelerin iç düzenlerinde, yoksul ulusların kaynaklarına, artı değer transferlerine dayanmayan yeni sosyal dengeler ve sol modeller oluşabilecektir. Türkiye’de “Demokratik Sol Hareket”, “Ulusal Sol” anlayışı ile böyle adil, hakça bir küreselleşmenin yollarını yıllar önce açmıştır. Sol siyaset alanında muteber bir model olan ve Marksizmle teorik, pratik ilintileri olan sosyal demokrasi, 1990 öncesi uygulandığı Batı ülkelerinde, kendi toplumsal sınıfları için refah toplumu oluşturmada önemli bir işlev görmüştür. Tek kutuplu düzen 1990 sonrasında giderek tek kutuplu bir dünya düzenine sürükleniş, kaçınılmaz olarak siyasi, askeri, ekonomik, sosyal, kültürel alanda yeni ilişkileri, anlayışları ve düzenleri de gündeme getirmiştir. Bu yeni süreç gerek ülkelerin iç yapılarında, gerekse küresel ilişkilerinde derin yankılanmalar oluşturmaktadır. ABD’nin, emperyalist emelleri doğrultusunda dünyayı yeniden dizayn etme sürecinde, sosyal de mokrat Batı ülkeleri de kendi çıkarları doğrultusunda işbirlikçi olarak yerlerini almaktadırlar veya yaşananlara seyirci kalmaktadırlar. Gözlemlenen odur ki, iki kutuplu dönemde sol siyaset alanında önemli işlevler üstlenmiş olan “sosyal demokrasi” tek kutuplu bir küresel süreçte, liberal kapitalizmle iç içeliği ve işbirliği deşifre oldukça, emekçiler için seçenek olma, umut olma olanağını ve sihrini yitirmektedir. Batılı gelişmiş ülkelerin uygulamalarıyla günümüzde “sosyal demokrasi”, büyük oranda mazlum milletlerin sömürülmesine dayanan veya bu sömürüye seyirci kalan bir küresel ekonomipolitik düzenin oluşturucusu ve sürdürücüsü konumundadır. Bu nedenlerle, emekçilerin ve tüm sol güçlerin, sosyal demokrasiyi bu işlevleriyle sorgulaması ve yeniden değerlendirmesi kaçınılmazdır. Bu yapıldığında ulusal ve küresel düzeyde sömürüyü önleyen barışçı, hakça yeni model arayışlarının yolu açılmış olacaktır. Nitekim, sosyal demokrasinin bu yapısının ve işlevinin algılanmasına paralel, başta Güney Amerika ve Batı Avrupa olmak üzere çeşitli ülkelerde teorik ve pratik düzeyde yeni arayışlar gündeme gelmektedir. Bu süreçte sosyal demokrat partiler bölünmekte, daha solunda demokratik sol, demokratik sosyalist yeni partiler ve örgütlenmeler oluşmaktadır. Bu gelişmeler dünya siyaset gündemini de derinden etkilemektedir. Türkiye’de de liberalizm ile bilimsel sosyalizmi tümden veya kısmen, ithal veya taklit eder yaklaşımlar dışında, ekonomiksosyalsiyasi model arayışları öteden beri hep var olmuştur. Ülkemizde bu arayışın pratiğe geçirilmesi süreci yüce Atatürk’le başlamıştır denebilir. Atatürk her iki sistemin dışında bir yol arayışını yaşamı boyunca sürdürmüş ve ülkeye, insanına has bir model oluşturmaya gayret etmiştir. Atatürk’ün temellerini attığı, Nutuk’ta, Medeni Bilgiler kitabında ve diğer açıklamalarında bizzat izah ettiği, özünü tanımladığı kendine has, siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel boyutlarıyla bir bütünlük oluşturan model, ölümünden sonra önce duraksatılmaya, sonra yolundan ve yörüngesinden saptırılmaya çalışıldı… Yerli ve ulusal sol Atatürk’ün temellerini attığı tam bağımsızlığa ve kayıtsız koşulsuz ulusal egemenliğe dayalı, kalkınmayı, sosyal adaleti ve demokrasiyi hedefleyen, laik cumhuriyet modelini, Bülent Ecevit, “demokratik sol’’ tanımlamasıyla yeniden yörüngesine oturtarak derinleştirme, güncelleştirme yolunda büyük gayret ve katkı vermiştir. 1980 sonrasında ise Ecevit’lerin önderliğinde kurulan Demokratik Sol Parti, Atatürk’ün açtığı yolda, liberalizm ve bilimsel sosyalizm karşısında ve çekim alanları dışında özgün yerli bir “Ulusal Sol” anlayışla Türk siyaset dünyasındaki yerini almıştır. DSP programında, liberal ve Marksist siyasi sistemlerle ve onların çekim alanlarındaki düzenlerle ilgisinin olmadığını; “Demokratik Sol, iki kutbun da hem karşısında, hem çekim alanları dışındadır’’ şeklinde ve çok net olarak ifade etmektedir. Günümüz dünyasında, sosyal demokrasiye rağmen demokratik sol siyasi bir model arayışı, bu sol anlayış ve arayış doğrultusunda ise uluslararası yeni bir demokratik sol küreselleşme ihtiyacı ve olgusu kendini göstermektedir… Güney Amerika’da, Batı Avrupa’da, İskandinav ülkelerinde, Orta Asya’da ve dünyanın diğer bölgelerinde yaşananlar Türkiye Demokratik Sol Hareketini ve başta Bülent Ecevit olmak üzere onun ölümsüz önderlerini bir kez daha haklı çıkarmaktadır… CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle