14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 EYLÜL 2007 PAZARTESİ 4 HABERLER Anayasadaki en büyük sivilleşme ve demokratikleşme 2001’de Ecevit hükümeti döneminde yapıldı 2000’Lİ YILLARDA ERDAL ATABEK Anayasa 12 kez değişti HAZIRLIK SÜRÜYOR AYŞE SAYIN Uygarlığın Dönemeçlerinde... Bodrum’dayız. Klasik Müzik Festivali’nde. DMarin’de yapılan klasik müzik festivallerinin üçüncüsü. Doğuş Grubu bu festivalleri düzenliyor, ayrıca kurduğu Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası ile de festivale katılıyor. Türkiye’nin ilk ve tek ‘Çocuk Orkestrası’, çocukların eliyle çağdaş Türkiye’nin dünya uygarlığındaki yerini almasına önemli bir katkıda bulunuyor. Beethoven, Chopin, Smetana, Elgar, Dvorak, Çaykovski ve bizden Ahmet Adnan Saygun, Ferit Tüzün. Yapıtları ustalıkla seslendiriliyor. Alanı dolduran ortalama iki bin dinleyici büyük bir coşkuyla dinliyor ve alkışlıyor. Bilkent, Borusan, Doğuş Çocuk ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni orkestraları ünlü şefleri, solistleri ve müzisyenleriyle çeşitli yapıtları seslendiriyorlar. Çoksesli evrensel müzik, bir düşünce müziği. Soyut düşünceyle dinlenen, üzerinde düşünülen, dinleyicinin yorumunu gerektiren bir müzik türü. Günümüzün eğlenceli müziğinden çok ayrı. Salt duygu köpürtüsüne dayalı adrenalin uyarıcı müziğinden çok farklı. Çoksesli evrensel müziği dinlemek, anlamak, yorumlamak klasik bir romanı okumak gibi. Büyük bir ressamın fırçasından çıkan bir tabloyu görmek gibi. Çaba istiyor, altyapı istiyor, düşünme gücü istiyor, ince ve derin duyarlılıkları istiyor. Onun için de izleyicisi sıradan değil, daha farklı bir niteliği taşıyor. Ama işte bu müzik, tam da bu özelliklerinden ötürü dinleyenlerine, sevenlerine bu nitelikleri kazandırıyor. Bu çoksesli evrensel müziği dinleyenler, anlayanlar, sevenler, soyut düşünme yetilerini arttırıyor, düşünme gücünü geliştiriyor, ince duyarlılıklar kazanıyor. Çocuklarımıza özellikle kazandırmak istediğimiz nitelikler de bunlar değil mi? Gündelik işlerle sınırlı zekâlar, basit işlemlerle ölçülendirilmiş yetiler, duyarsız kişilikler çağımızın en büyük sorunu değil mi? Çoksesli evrensel müziğin kilise öğretisinden insan iradesine geçişi simgeleyen aydınlanma özellikleri, uygarlığın laik dönüşümünün kilometre taşı olmuş. Çağımızın insanının buna sahip çıkması ne büyük bir uygarlık aşamasıdır. Bu müziğe salt bir müzik türü olarak bakmak çok eksik ve yanıltıcı. Bu klasik müzik bir uygarlık dönemecidir. Onun içindir ki büyük Atatürk bu müziği özellikle kendi kanatlarının altına almıştır. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası bu adı bu amaçla almıştır. İsmet İnönü bu amaçla her konsere gitmiş ve dikkatle dinlemiştir. Sonrası mı? Bir yandan küresel müzik kültürünün hızlı tempolu, farklı bir isyanı yansıtan ama düşündürmekten uzak yapısı, öte yandan yerel müziğin yozlaşmış türleriyle insanı çaresizliği kabullenmeye yönelten, ağlamalı inlemeli kaderci biçimleri ortalığı kapladı. Düşünmek yerine hoplayıp zıplamak. Kendi kaderini belirlemek yerine kaderine yanıp yakılmak. Bilinçli birey olmak yerine her şeyi kabullenmiş itaat sürüsüne katılmak. Çoksesli evrensel müzik, insan devriminin müziğidir. Bu müziği sayıları azalan seçkinlerin bir ayrıcalığı saymak büyük bir yanlış. Çocuklarımızı, gençlerimizi bu müzikle tanıştırmalıyız. Eğlence müziği yerine klasik müzik. Sanal oyunlar yerine satranç. Başkalarını taklit ederek yaşamak yerine kendi olmak. Sürüden biri olma yerine kendi gücünü bilmek. Düşünmeden kabul etmek yerine eleştirel düşünmek. Ezberlemek yerine nedensonuç ilişkisi kurmak. İnsanlığın rönesansını ve aydınlanmasını yaşayabilmek. Hiçbir şeyden yılmamak. Tarihin geriye dönmez çarkını çevirmeye katılmak. Bugün bilmemiz gereken de budur, yapmamız gereken de. Muhtaç olduğumuz kudret mi? O kudreti nerede bulacağımız bize söylenmişti. Biz biliyoruz... [email protected] [email protected] www.erdalatabek TBB’den alternatif taslak ? Taslakta, ‘Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı’ tanımı getirilmesi, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması, zorunlu eğitimin 11 yıla çıkarılması öneriliyor. EMİNE KAPLAN ANKARA AKP’nin hazırlık çalışmalarını başlattığı “sivil anayasa” taslağıyla ilgili basına sızan ilk bilgiler, düzenlemelerin demokratikleşme ve sivilleşmeden çok “AKP’nin dünya görüşüne göre oluşacağı” izlenimine yol açarken, 1987’den bu yana yapılan değişikliklerle anayasanın sivilleşmesi ve demokratikleşmesi yönünde önemli adımlar atıldı. 1982 Anayasası, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in referanduma sunma kararı aldığı cumhurbaşkanlığı seçimini düzenleyen anayasa paketi hariç toplam 12 kez değiştirilerek, idam cezasının kaldırılması, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin kaldırılması, YÖK’ten askeri temsilciler çıkarılması ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sek ? 1987’den bu yana yapılan değişiklikler sonucu anayasanın sivilleşmesinde önemli adımlar atıldı. Bu çerçevede idam cezası, DGM’ler kalktı; MGK Genel Sekreterliği Yasası yeniden yapıldı. reterliği Yasası’nın yeniden düzenlenmesi gibi sivilleşme ve demokratikleşmeye dönük çok önemli adımlar atıldı. AKP yeni değişiklik paketini “sivil anayasa” söylemine oturturken, 1987’den bu yana yapılan değişikliklerle anayasanın sivilleşmesi yönünde önemli adımlar atıldı. “Başlangıç” bölümü dahil, 175 maddeden oluşan anayasanın 70 maddesi, bazıları birkaç kez olmak üzere değiştirildi. Yapılan bu değişikliklerle, 12 Eylül döneminin kalıntıları bir ölçüde ayıklanmasına karşın, en tartışmalı maddelerinden milletvekili dokunulmazlığı ve 12 Eylül yöneticilerine yargı yolunu kapatan geçici 15. maddeye 2001 yılındaki kısmi rötuş hariç, hiçbir iktidar dokunamadı. Sivil anayasa iddiasındaki AKP’nin bu maddelerle ilgili değişiklik yapıp yapmayacağı ise netleşmedi. Uyum komisyonu 1982 Anayasası’ndaki ilk önemli değişim özel radyo televizyonlara yayın yolunu açan anayasanın 133. maddesindeki değişiklikle yetinilirken, ilk geniş kapsamlı değişiklik, 1995 yılında 15 madde değiştirilerek gerçekleştirildi. Dönemin TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk’un Anayasa Uyum Komisyonu kurdurarak önemli katkı verdiği değişiklikler kapsamında siyasi partiler, dernekler ve sendikalara yönelik sınırlamalar kısmen kaldırılırken, milletvekili sayısı da 450’den 550’ye çıkarıldı. 1999 yılında 143. maddede yapılan değişiklikle, DGM’lerin sıkıyönetim askeri mahkemelerine dönüştürülebileceğine ilişkin son fıkra hükmü yürürlükten kaldırıldı. Böylece DGM’lerin sıkıyönetim askeri mahkemelerine dönüştürülmeleri engellendi. 33 madde değiştirildi 1982 Anayasası’ndaki en geniş kapsamlı değişiklik 2001 yılında gerçekleştirildi. Türkiye’nin AB’ye aday ülke statüsünü kazanma sürecinde olunması dikkate alınarak 33 madde birden değiştirildi. Anayasanın geçici 15. maddesine mini rötuş yapılarak, askeri yönetim döneminde çıkarılan kanunların artık anayasaya aykırılığının ileri sürülebilmesinin yolunu açan düzenlemenin de yer aldığı paket AB tarafından çok olumlu karşılandı. Düzenleme ile kadınerkek eşitliğinin sağlanmasından ölüm cezasının kaldırılmasına, özel hayatın gizliliğinden konut dokunulmazlığına kadar çok önemli düzenlemelere imza atıldı. ANKARA AKP, yeni anasaya taslağı üzerindeki çalışmalarını sürdürürken; Türkiye Barolar Birliği (TBB) de anayasa taslağı hazırlıyor. TBB’nin taslağında, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması, “Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı” tanımı getirilmesi, zorunlu eğitimin 11 yıla çıkarılması, özelleştirmelerin “kamu yararı” gözetilerek yapılması öneriliyor. Türkiye Barolar Birliği (TBB), anayasa taslağı hazırlıyor. TBB, 2001 yılında aralarında şu anda AKP milletvekili olan Zafer Üskül’ün de bulunduğu Prof. Dr. Yılmaz Aliefendioğlu, Prof. Dr. Rona Aybay, Prof. Dr. Ülkü Azrak, Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Prof. Dr. İlhan Özay, eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden, Prof. Dr. Yavuz Sabuncu, Prof. Dr. Fazıl Sağlam, eski Türkiye Barolar Birliği Başkanı Atila Sav, Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu’ndan oluşan komisyonun hazırladığı taslağı, günün koşullarına göre yeniden değerlendiriyor. Anayasanın ilk 3 maddesinin değiştirilmesinin önerildiği ilk taslakta, şu düzenlemeler öngörülüyor: “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” tanımı yerine, “Devlete yurttaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıdır” biçiminde önerildi. Devletin, kamu iktisadi teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzelkişilerinin mülkiyetinde bulunan işletme ve varlıkların, kamu yararına uygun olarak özelleştirilmesine ilişkin esas ve yöntemler yasa ile düzenlenir. Temel öğretim en az 11 yıl olmak üzere kız ve erkek her yurttaş için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır. Çağdaş bilim ve eğitim gereklerine aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz. Herkes, çevre, barış ve gelişme haklarına sahiptir. Bu hakların temelini yaşam hakkı oluşturur. Orman niteliğini kaybeden ya da yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir. Devlet ormanları devletçe işletilir ve mülkiyeti devrolunamaz. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz. Orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz, ormanların yıkımına yol açacak siyasal propaganda yapılamaz. Engeller kaldırıldı Siyasi parti kapatmak zorlaştırılırken, dernek ve sendikalaşmanın önündeki engeller önemli ölçüde kaldırıldı. Anayasanın 28. maddesinde yer alan “Kanunla yasaklanmış olan herhangi bir dilde yayım yapılamaz” tümcesi çıkarılarak Kürtçe yayının önü açıldı. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme kolaylaştırıldı. Savaş ve terör suçları dışında ölüm cezası kalktı. Gözaltı süresi 4 güne indirildi. İzinsiz telefon dinleme, üst ve ev arama ortadan kalktı. Aynı pakette yer alan ve milletvekillerine “kıyak emeklilik” öngören düzenlemeyi, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer referanduma götürme kararı alınca, 1 ay sonra anayasanın 86. maddesi değiştirilerek yeniden eski haline getirildi. AKP hükümeti döneminde yapılan en geniş kapsamlı değişiklik ise 2004 yılında oldu. AKP döneminde yapılan en önemli değişiklikler ise, “savaş ve yakın savaş halleri”nde de ölüm cezası kaldırılarak, Abdullah Öcalan’ın idamı “imkânsız” hale getirilirken, MGK Genel Sekreterliği’ne sivil yönetici atanmasının yolu açıldı. Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün konuşması sırasında katılmcılar ‘Baykal istifa’ sloganları attı. Sarıgül Diyarbakır’da binlerce kişi tarafından karşılandı ‘CHP halkı küstürdü’ DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Diyarbakır’da düzenlediği basın toplantısında CHP’nin aşırı milliyetçi söylemleriyle bölge halkını küstürdüğünü savunarak “CHP ve Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk adına Güneydoğu ve Diyarbakır halkından özür dilemeye geldim” dedi. Diyarbakır Havaalanı’nda yüzlerce araç ve binlerce kişinin katılımıyla karşılanan Sarıgül, Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti Lokali’nde basın toplantısı düzenledi. Katılımcılar sık sık “Baykal istifa”, “Koltukçu Baykal”, “Koltukçu gidecek, halkçı gelecek”, “Başbakan Sarıgül”, “Güneydoğu’nun gülü Sarıgül”, “Güneydoğu seninle gurur duyuyor” sloganları attılar. Sözlerine “CHP adına ve Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk adına Güneydoğu ve Diyarbakır halkından özür dilemeye geldim” diyerek başlayan Sarıgül, CHP’nin sosyal demokrasiden uzaklaştığını, aşırı milliyetçi söylemleriyle bölge halkını küstürdüğünü söyledi. CHP’nin Diyarbakır duvar örenleri cezalandırmıştır” diye konuştu. Sarıgül, Baykal’ın CHP’nin ve Türkiye’nin önünü tıkadığını ifade ederek istifa çağrısını yineledi. Sarıgül, “Sen kendi seçtiğin delegeyle genel başkan oluyorsun ama halkın oylarıyla başbakan olamıyorsun. BaySarıgül, şöyle devam etti: “Anıtkabir’e hangi yüzle gideceksin? Gidip Atatürk’ün önünde o deftere ne yazacaksın. O duvarlardan Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün sesi duyulacak ve sana ‘Benim büyük bir heyecanla kurduğum CHP’yi uzun yıllardan beri yönetiyorsun ama CHP’yi haktan ve halktan koparmışsın. Benim karşıma utanmadan ve arlanmadan ömür boyu muhalefetteyken mi geleceksin?’ diyecek. Ben artık iktidar istiyorum.” Sarıgül, Genelkurmay ile DTP arasında yaşanan tartışmalarla ilgili olarak da “Ordu, Mehmetçiktir. Biz askeri ve Mehmetçiklerimizi severiz. Ama biz orduyu kışlada severiz. Ordu siyasete müdahale etmemeli, herkes kendi işini yapmalı” ifadelerini kullandı. ? Bir basın toplantısı düzenleyen Şişli Belediye Başkanı Sarıgül, “Bu kente gelmeye utananlardan, yüzü olmayanlardan, bu bölgeye gelmeye korkanlardan değiliz” dedi. ve bölge kentlerinde miting düzenlememesini eleştiren Sarıgül, “Bu kente gelmeye utananlardan, yüzü olmayanlardan, bu bölgeye gelmeye korkanlardan değiliz. Bölge halkı CHP’yi halkın partisi olmaktan çıkaranları cezalandırmıştır, CHP ile halkın arasına yapay kal’ın Türk halkı ve Güneydoğu ile sorunu var. Artık bu ülkede sosyal demokrat başbakan çıkarma zamanı gelmiştir. Biz 40 yıldır Baykal dedik ama hep kal demedik” dedi. Baykal’ın 9 Eylül’de Anıtkabir’e giderek Atatürk’ü ziyaret edeceğine dikkat çeken GÜVEN OYLAMASI 5 EYLÜL ’DE Muhalefet partilerinin Meclis’teki ilk sınavı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Genel Kurulu’nda bugün yapılacak 60. hükümetin programı üzerindeki görüşmeler sırasında, muhalefet yeni dönemde ilk sınavını verecek. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın kürsüye çıkmayacağı görüşmeler sırasında CHP adına grup başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu konuşacak. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise program üzerinde partisinin görüşlerini açıklamak için kürsüye çıkacak. Yeni hükümetin programı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından 31 Ağustos Cuma günü okunmuştu. Program üzerindeki görüşmeler bugün saat 15.00’te yapılacak. Meclis’te grubu bulunan siyasi partilerin program üzerindeki konuşmaları 40’ar, şahıslar adına yapılacak konuşmalar ise 10’ar dakikayla sınırlı olacak. Program üzerinde AKP grubu adına grup başkanvekilleri Nurettin Canikli ve Nihat Ergün, CHP grubu adına Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu söz alacak. MHP grubu adına ise Genel Başkan Devlet Bahçeli konuşacak. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, eleştirilere hükümet adına yanıt verecek. Güven oylaması ise 5 Eylül Çarşamba günü yapılacak. Bu sözcükler ismi bende saklı bir kadın okurumun yolladığı elektronik mektubun başlığı. Son gelişmeleri değerlendiren okurum; Cumhurbaşkanlığı ve Abdullah Gül’ün türbanlı eşi Hayrünnisa Gül üzerinden başlayan tartışmanın sonunda kadını yok ettiği gerçeğine parmak basıyor. Tartışmayı kadınların üzerinden yapan erkeklerin, sonunda kadınları yok sayma temelinde uzlaşma yolunu seçtiklerine dikkat çekiyor. Çözüm, sonunda kadınları toplantı ve görüşmelerin dışında tutmak noktasına gelmiş bulunuyor. Erkek erkeğe yürütülen kavga kadınların üzerinden yapılıyor ama.. sonunda kavga konusu edilen kadın gündelik yaşamın dışına itiliyor. Kadınlar yok olunca da çözüm bulunmuş sayılıyor. ??? İşte kadın okurumun mektubu: “Oral Bey Merhaba Bu Pazar yazınızı okuduktan sonra kafamı kurcalayan bir konu hakkındaki düşüncelerimi sizinle paylaşmak istedim. ‘Kadının Yok Oluşu…’ 30 Ağustos Zafer Balosu’na Başbakan ve Cumhurbaşkanı eşsiz katıldılar. AKP iktidara geldiğinden beri görmeye alıştığımız ‘Askerlieşsiz görüntü’ daha da güçlenerek karşımızdaydı. Asker, ‘Eğer eşin türbanlıysa bizim için yoktur’ diyordu. Biz laikleri, askerlerin bu tarz davranışları, ‘Oh olsun işte böyle yaparsanız karınızı getiremezsiniz mesajını verdiler, onlar da gördü gününü’ diye keyiflendiriyordu. Haberlerde bir sonraki konu ise Cumhurbaşkanı’nın vereceği resepsiyondu. Haberleri yazan kişinin ifadesiyle ‘Bakalım Abdullah Gül bu olaylara nasıl cevap verecekti?’ İşte içimi titreten misilleme: ‘Abdullah Gül’ün resepsiyona eşleri davet etmeyeceği’ iddiası. Evet, laiklerin davranışları işte bir kere daha AKP’nin işine yarıyordu: İdeolojilerinin aslı; kadını ikinci sınıf sayıp, onu aslında önce türbana, sonra eve kapatmak ve sonunda da yok saymak. Kadın siyasi bir krize yol açmamak gerekçesiyle ‘ortadan kaldırılıyor’. Bu korkum bugün Cumhuriyet’in 5. sayfasındaki “Köşk sitesine ‘türban’ rötuşu’’ haberiyle perçinlendi. Artık ‘Sayın Hanımefendinin Özgeçmişi’ başlığı Cumhurbaşkanlığı sitesinde yok; kadın artık ait olduğu yerde.. Gül’ün medeni durumuyla ilgili cümlede ise şunlar yazılmıştı: ‘Abdullah Gül, evli ve 3 cocuk babasıdır’, Yani kadın, kocasının dizinin dibinde, evinde çocuklarının başında. AKP ve ona karşı güdülen politikalar bizi aynı noktaya sürüklüyor: Kadının adı da yeri de yok toplumda. Bir kadın olarak tüm bunlar beni son derece üzüyor. Mustafa Kemal Atatürk’ün kadınlara sağladığı tüm haklar tek tek erkek egemen toplum eliyle ortadan kaldırılıyor. İyi çalışmalar dilerim. Ö.G.S” ??? Kadının özgürleşmesi ve gündelik hayatta etkin bir konuma gelmesi kolay değil. Onlarca yıldır kadınlar bu alanda kavga veriyorlar. Kadınların görünür hale gelmesi amacıyla yasaların değiştirilmesini, erkek egemen söylemin geriletilmesi çabalarını aralıksız sürdürüyorlar. Gelin görün ki, her aşamada kadınların karşısına değişik engeller çıkarılıyor. Türban, geleneksel olarak erkek egemen kültürün ürünü olarak kabul edilebilir. Ancak, erkek egemenliği yalnızca türbanla sınırlı bir anlayış değildir. Çünkü sonuç olarak örtülü de olsa, açık da olsa kadınlar, erkek egemen söylemin muhatabı ve mağduru durumundalar. Erkek egemen kültür onların açık veya kapalı olmasına bakmadan toplumun dışına itmek, iktidar alanlarından uzak tutmak istiyor. Meclis’e bakın bu gerçeği görebilirsiniz. Kadının örtünmesine karşı çıkan ve türban konusunu sürekli gündemde tutan CHP’nin kaç kadın mil letvekili var: Ben söyleyeyim 10. Seçilen 113 milletvekilinin yalnızca 10’u kadın. Bu da bir başka tutuculuk değil mi? Bu da kadını toplumsal hayatın dışında tutma isteğinin listelere yansıması değil mi? AKP’nin son açıklanan hükümet listesinde yalnızca bir kadın bakan olması, örtünme ve açık olmanın daha ötesinde bir dışlamayı içermiyor mu? ??? Dini bağnazlığın egemen olduğu ülkelerde kadın örtülü de olsa eve hapsedilmek isteniyor. Ancak, kadın yalnızca bu tür ülkelerde değil, demokrasinin yerleşmediği bütün ülkelerde, demokratik ülkelere göre çok geri konumda ve aşağılarda. İktidar mücadelesinin kadın üzerinden yürütülmek istenmesi de aslında bu mücadelenin demokrasi eksenli yürütülmediğinin önemli bir göstergesi… “Kadının yok olduğu” bu tartışma ve mücadele ortamı, sizce anlamlı değil mi? Neden böyle oluyor? CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle