22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 EYLÜL 2007 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Tarafsız makam 2002’de Türkiye’nin apar topar seçime götürülüp AKP’nin ellerine teslim edilmesi oyunu sürecinde DSP’yi bölen İsmail Cem’in YTP’si ayrı bir yer tutar. Liberal solcu (!) YTP’nin milletvekili adaylarından gazeteci Ahmet Sever bugün Abdullah Gül’ün başdanışmanlarındandır. Ahmet Sever’e göre, Abdullah Gül “Köşk’e adımını attığı andan itibaren partiyle arasına mesafe koymuştur ve herkese eşit davranmak için azami çaba sarf etmektedir”. CHP Konya Milletvekili Atilla Kart farklı düşünmektedir ve TBMM Başkanlığı’na geçenlerde şu soru önergesini vermiştir: “58. ve 59. hükümetlere yönelik olarak yapılan eleştirilerin başında kadrolaşma olayı gelmektedir. Bu kapsamda 58. ve 59. hükümetler döneminde; müsteşar, müsteşar yardımcısı, genel müdür, genel müdür yardımcısı, daire başkanı, il müdürü, il müdür yardımcısı gibi üst düzey görevlerden 4 bine yakın kadronun 34 yıldan bu yana vekâleten yönetildiği bilinmektedir. Sayın Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olmasından itibaren, bu kişilere ait kararnamelerin ‘hızla asaleten görevlendirmeye’ dönüştürüldüğü görülmektedir. Bu sürecin, Sayın Cumhurbaşkanı’nın ‘AKP iktidarının tamamlayıcı bir organı olarak görev yapacağı’ yolunda kamuoyunda doğmuş olan endişeleri maalesef doğrulamıştır. 60. hükümet döneminde kadrolaşma sürecinin daha da hız kazanacağı anlaşılmaktadır. Yasin el Kadı olayı sürecinde, hukuk tanımaz bir şekilde ve talimatla görev yapan Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkan Vekili’nin de Sn. Cumhurbaşkanı tarafından kararnamesinin imzalanmış olması, devlet yönetimi ve Sn. Cumhurbaşkanı adına ibret verici ve vahim bir uygulama niteliğinde olmuştur. Bu değerlendirmelerle, aşağıdaki soruların cevaplandırılmasını talep etmek gereği doğmuştur: 1 58. ve 59. hükümetler döneminde vekâleten görev yapmakta iken, Sn. Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olmasından sonra, kararnameleri asaleten görevlendirmeye dönüştürülen bürokrat sayısı nedir? Bu bürokratlar kimlerdir? Hangi görevleri sürdürmektedirler? 2 Sayın A. Necdet Sezer döneminde, asaleten görevlendirmesi yapılmayan bürokratların, asaleten görevlendirilmeme gerekçeleri nedir? Bu gerekçeler Sn. Abdullah Gül tarafından hangi gerekçe ile kale alınmamıştır? Türkiye Cumhuriyeti kurumlarının düzenlemiş olduğu rapor ve bilgilere hangi yasal ve takdiri gerekçeyle itibar edilmemiştir?” Bilesiniz: Çankaya, taraflı tarafsızlık içindedir... SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Yersek Diye... AKP’nin laik, demokratik Cumhuriyeti altüst eden sipariş babayasa taslağını hazırlayan Ergun Özbudun’un hukukçularından Zühtü Arslan’ın özgeçmişi biliniyor: Yardımcı doçentliğini ve doçentliğini Polis Akademisi’nden almış. Atatürk ile ilgili sorunları olan Prof. Dr. Atilla Yayla ve yandaşlarının yurtdışı destekli Liberal Düşünce Topluluğu’nun dergisinde makaleler yayımlamış. Soros destekli TESEV tarafından yürütülen “Türkiye’de Güvenlik Sektörü – Almanak / 2005” projesinde “Hükümet” bölümünün yazımından sorumlu olmuş. Avrupa Birliği Komisyonu Türkiye Delegasyonu tarafından desteklenen “Dinlerarası İlişkiler: Seküler ve Demokratik Bir Sistemde Barış İçinde Bir Arada Varoluş Arayışı” başlıklı projede kitap yazarı olarak yer almış, İngiliz Büyükelçiliği ile İçişleri Bakanlığı’nın ortaklaşa yürüttüğü “Mülki Amirlerin Kolluk Denetim Kapasitesinin Artırılması” konulu projede uzmanlık görevini üstlenmiş... Tıpkı Zühtü Arslan gibi Liberal Düşünce’de yazılar yayımlayan bir başka babayasa taslakçısı Prof. Dr. Yavuz Atar’a geçenlerde bir kanalda yayımlanan programda bir türlü “Bu metin AKP ile bağlantılıdır” dedirtemediler. Çünkü onlar bağımsız, özgür akademisyenlermiş ve bağımsız, özgür akademik bir çalışma ‘İkinci Hayat’ AB’ciliği İnternette bir “second life” “ikinci hayat” oyunu var. İnsanlar “sanal âleme” giriyor, istediği kimliği kuşanıyor ve gerçek hayattan ayrı, başka bir dünyada yaşıyor. Gönlünüzde yatan aslan nedir? Paraysa para, ünse ün, sevgiliyse sevgili.... Bilgisayarınızın başında kıpırdamadan, sanal âlemde tüm düşleriniz gerçek oluyor! “İkinci hayata” sardıranlar, bu oyunun hastası... Türkiye’nin AB macerası da böyle. Gitgide bir “ikinci hayat kimliğine” dönüşüyor. Gazete haberlerindeki “gerçek” ve “sanal kimlik” farkı, dudak uçuklattırıcı cinsten. ‘Malezya’laşma’ ve ‘Sarko desteği!’ Bir sayfada “Türkiye Malezya olur mu?” tartışmaları... Başka sayfada Sarkozy’nin hem de Sarkozy’nin!“AB üyeliğimize verdiği destek...” “Mutlu haber” New York’tan Erdoğan’ın ağzından veriliyor: “Sayın Sarkozy’den Türkiye’nin AB’ye girmemesi istikametinde bir tavır görmedik. Aksine süreci desteklediklerini ifade etti!” (Vatan, 28 Eylül) New York buluşmasının resimlerine bakıyorsunuz: Sarkozy gergin. Kararlı ve ciddi bir ifadeyle Erdoğan’ı süzüyor. Bizimki gevrek gevrek gülüyor! Dünya liderleriyle aynı karede görüntülenmekten, yan yana, diz dize, bacak bacak üstüne atarak oturmaktan o kadar memnun ki! Yerli medyanın bu “görüntülere” atfettiği önem ortada. “Güçlüler” karşısında Erdoğan’ın kullandığı “vücut dili” geçmişte yere göğe konmamış: Falan başkan karşısında “ayak ayak üstüne attı!”; “dik oturdu, yan baktı!” kabili uluslararası ilişkilerde incir çekirdeğini doldurmayan konulara sayfalarla yazı ayrılmış. Hal böyle olunca “görüntü”, Başbakan’a yetiyor. Fransa Cumhurbaşkanı ile neler konuşuldu? Neler söylendi? Bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey şu: RTE, Sarkozy’ye “Basın önünde konuşmayalım, sorunlarımızı (ikili) müzakere ile çözelim!” demiş... Kapalı kapılar ardında ikisi, kafa kafaya fıs fıs pazarlık edecek! Erdoğan’ın defterinde “kamuoyu” yok. Yazmıyor. Gelişmiş demokrasilerin “kamuoyu” gerçeğinden de habersiz. Muhatabının suskun kalamayacağını bilmiyor. Sarkozy, Avrupa kamuoyuna hesap vermek durumunda. AB forumlarında konu orasından burasından bir biçimde gündeme geliyor. Ülkesinde Türkiye konusunda kendisini habire sıkıştıran bir kamuoyu var. “Türkiye’ye nasıl taş koyacaksınız?”, “Ne yaptınız?”, “Ne yapacaksınız?” diye bastırıyorlar. Ortaçağ hükümdarları gibi “Uluorta konuşmayalım!” diyemez. Yönetim biçimi Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık el Haşimi, 100 kadar aşiret liderini bir araya getirdiği toplantıda, aşiretlerin ülke güvenliği ve istikrarı konusunda rol oynamasının zorunlu olduğunu söylemiş ve eklemiş: “Irak halkına, değerlerine ve inançlarına yönelen örgütlü tehditle mücadelede ülkenin sizin yardımınıza ihtiyacı bulunmaktadır.” Özgürleştirilmiş ülkelerin sivilce yönetimlerinin başını aşiretler, cemaatler, ağalar, beyler, şeyhler, şıhlar çekiyor. Bizimkilerin de özlem duyduğu yönetim biçimi yani: Hortlak ortaçağ. Yazı Kurulu’nda Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanlığını üstlenmiş Nabi Avcı’nın da yer aldığı Türkiye Günlüğü dergisinin son sayısında, Uludağ Üniversitesi öğretim üyelerinden toplumbilimci Prof. Dr. Ali Yaşar Sarıbay, 22 Temmuz seçimlerini yorumlamış: “...tahliller, AKP’nin, her şeyden önce, global kapitalizmin gidişatıyla uyu(şu)mu sağlayacak en kabiliyetli aktör olarak görüldüğüne işaret etmektedir. Bunu bir ‘başarı’ olarak görmek, tarihin bir arada işleyen çoğul süreçlere değil, tek bir sürece tabi şekil Vehim de ilerlediğini kabul etmek anlamına gelecektir ki, bunun da muhtemel iki paradoksal sonucu olabilir: Birincisi, Türkiye’nin kendi potansiyelini ve geleceğini sadece konjonktüre ve tamamen dışsal faktörlere bakarak sınırlamasıdır. İkincisi ise AKP’nin aldığı sonucu, sorunların üstesinden gelmede ve toplumu yönlendirmede kendisinin vazgeçilmez olduğuna dair bir vehme kapılacak şekilde yorumlaması ve bunu politik bir kültürel tavır olarak topluma yerleştirmeye girişmesidir.” Bugün o vehim ve sonrası yaşanıyor olmalı... Aydınlanma Savaşçısı Ali Dursun Sürüldü İ. GÜRŞEN KAFKAS İnsanların yaşlanmayan tek dostunun kitap olduğuna yürekten inanan bir aydın. Şırnak’tan, Gelibolu’dan beni sıkça arardı.. Yöneticisi olduğu kütüphaneye kitap istiyordu. Cep telefonunu kitap yardımı için sıkça kullanıyor, ısrar ediyor ve yöre çocuklarının ve gençlerin kitap okuyarak gelişeceğine inanıyordu. Kitap, bilgisayar, ansiklopedi, fotokopi makinesi yardımı istiyordu. Şırnak kütüphanesi tamam, sıra Gelibolu’da diyor, Evreşe, Küçükköy, Gökçeada kütüphanelerine destek arıyordu. İstanbul’da açtığımız kitap toplama kampanyalarının sonuçlarını ilgili kütüphane yöneticileri ve belediye başkanlarıyla gelip alıyordu. Kitap gibi sıcak, aydınlatıcı ve üretken bir yüz ve de sımsıcak bakışlarıyla gülümsemesi güven veriyordu Ali Dursun’un. ??? Gazetem Cumhuriyet’te “Aydınlanma Savaşında Kitap Okumak” adlı makalemde Ali Dursun’u örnek bir kütüphane aydını olarak yazmış ve tanıtmıştım. Onun konusuyla ilgili çalışmaları umut vericiydi. Ona göre toplum okuyarak aydınlanacak, gelişecek ve de karanlığı aşacaktı. Çocuklarımız okuma alışkanlığı edinmelidir, diyordu. Mustafa Balbay yazılarıyla onu çokça destekledi. Ali Dursun gibilerin sayıları çoğaltılmalı diye yazdı. Hiçbir engeli, çakılı, dikeni dinlemiyor, düşünmüyor ve aşıyordu. Aydınlıkçı, güleç yüzü ve tatlı diliyle güçlü bir iletişim ağı kurmuştu, “Yeni bir Şırnak; yeni bir ÇanakkaleGelibolu” ve de şimdi de “Yeni bir Kurtalan” onun sloganıydı. Hizmette “Ali Dursun geçilmez” diyordu. Ama geçildi. “Sizler ne kadar omuz verirseniz o kadar güçleneceğiz”, Ali Dursun’un sloganlaştırdığı kitap yardımı ve destek isteğiydi. O, eski Köy Enstitülü öğretmenler gibi ülkenin her yerini, ulusal bayrağın dalgalandığı her köşeyi görev yeri olarak biliyordu. Altmış yaşını aşmış, emekli olma süresini tamamlamış bir aydın olan Ali Dursun, bir köşeye çekilip oturacak, kahve köşelerinin sürekli katılımcısı olacak biri değildir. Üretken olmak, toplumcu olmak, emek vermek isteyen bir aydın. O, Atatürk’ün “Cumhuriyetin temeli kültürdür” özdeyişinin gerçeğe dönüşümünün çabası içindeydi. Çalıştığı yerlerde onu anlamak, destek vermek gerekiyordu. Ama olmadı. Siyasilerin kirli eli yaptı yapacağını. Çocukların cafe vb. yerlere gitmeleri yerine kütüphanelere gitmelerini, Türk ve dünya yazarlarını tanımalarını, dünya klasiklerini okumalarını istiyordu. Çalıştığı tüm kütüphanelerin duvarlarına kitap, kitap okuma ve kütüphane kavramlarıyla ilgili özdeyişler astığını söylemişti. Bir makalemde kullandığım “Televizyon renkli fakat kitap da gerekli” ve “Bir yapıya konmayan taşları ben taş sanmam / kitaba eğilmeyen başları baş saymam” özdeyişlerini hemen not almıştı. Ali Dursun, yalnız kültürel kitaplar değil, OKS ve ÖSS’ye hazırlanacak gençlere de kaynak çalışma kitapları istiyordu. Onlar okudukça, hazırlandıkça o mutlu oluyordu. En son beni Gelibolu Sardalya Şöleni’ne konuşmacı olarak çağırmıştı. Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı’yla görüştürdü. Toplumsal aydınlanma adına ne gerekiyorsa yapmaya çalışıyordu. Siirt, Şırnak, Çanakkale, Gelibolu ve de yeniden Kurtalan, onun çalışma, emek ve çabasının ödülüydü herhalde. 22 Temmuz seçimleri öncesi Gelibolu ve çevresinde AKP’nin dağıttığı yardım paketlerini eleştiriyordu. Bunu dağıtacağınıza kütüphanelere destek verin, kitap, dolap, bilgisayar alın diye çıkıştığını söylüyordu. Bu yazdıklarımı bana telefonda iletti. Eyvah, seninle didişeceklerdir, dedim. Olan oldu, onun bu tepkisi ateşin buzla dansıydı sanki... ??? Biri eriyecekti, o da kendisiydi. Bir süre sonra Ali Dursun, Kurtalan’dan aradı. Siirt Kurtalan’a sürüldüğünü söyledi ve hiçbir şey olmamış gibi Kurtalan kütüphanesi can çekişiyor, yardım ve destek gerekiyor, diye dertleniyordu. Ali Dursun arı kovanına çomak sokmuştu. Ama yılmamıştı. O yılmadan Kurtalan’da örnek bir kütüphane oluşturacak, aydınlanma savaşının emekçisi olmaya devam edecekti. E. Gibban’ın “Okumayı hiçbir servete değişmem” özdeyişi Ali Dursun’a huzur ve manevi servet kazandırıyordu. Ovidius’un, “Gençliğini kitapla beslemeyen ulusların sonu acıdır” özdeyişinin anlamının bilincinde olan bir kütüphanecidir Ali Dursun. Anadolu’muzda çokça söylenen ve anlam zenginliği taşıyan “Bir kütüphane açmak, bin hapishane kapatmaktır” özdeyişi, aydınlanma ışığının taşıyıcısı Ali Dursun’Iarı çağrıştırıyor. Ulusal gelişkinliğimize değişim ve gelişmelerle destek verenleri sürgüne göndermek yerine onlar ödüllendirilmelidir. Aydınlanma siyasi baskılarla kirletilmemelidir. O günlerin, çağdaş ve aydınlık günlerin özlemiyle, Kurtalan’daki görevinde başarılar diliyorum Ali Dursun... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Antidemokratik güç dili... Bizimki diyor. Bizde çünkü “en AB’ci, en demokrat”(!) çevrelerden bile; “Bu ne iş?”, “Nasıl bir şeffaflık anlayışı?”, “Biz size AB açılımcılığınız için destek verdik? Sarkozy’nin planlarını öğrenmek, bilmek hakkımız!” şeklinde bir uyarı ya da baskı gelmiyor. Gerek RTE’ye, gerekse bu çevrelere çünkü AKP’nin AB ile “müzakereleri açan parti” olması yetiyor! Ötesi Allah kerim... AB konusunda geçmişte “ölümcül hatalar” yapan; stratejik aymazlıkların ardından ipe un seren liderlere ne hesap soruldu ki, Erdoğan’a sorulsun... İç kamuoyunda AB meselesinin günü gününe takipçisi olan, bu meseleyi sahiplenen, hesap soran, hesap isteyen birileri var mı? Yok. Başbakan bunu biliyor. Türkiye’nin AB hedefinin bir numaralı düşmanına dönüşmüş bir devlet başkanı karşısında, “üyelik peşinde koşan” lider tavrı aksi haldebu olabilir mi? Erdoğan’ın hareket noktası, bir “güç” ve “iktidar” mantığı. Şöyle bir mantık bu: “Fransa’da sen pek pek 2017’ ye dek cumhurbaşkanısın! Bizim hedef de kim öle, kim kala 2023! Bana hayatı zorlaştırmazsan, kârlı çıkarsın! İkili ilişkileri aramızda hallederiz.” Bir tür centilmen pardon “Kasımpaşalı racon” anlaşması! Kartvizitte “AB müzakerelerini açan parti” yazacak. Sırt sıvazlayan ulusaluluslararası basına habire bu kartvizit çıkarılacak. Dış sermaye; “müzakere açan hükümete” cömert davranacak. “Taktik AB’cilik” içerde devleti sil baştan örgütlemeye yarayacak. Siparişle hazırlanan “sivil demokratik anayasa”(!), ulusal kamuoyundan önce AB yetkililerine pazarlanacak. Karşı çıkanlar da “darbeci” sayılacak. Başbakan’ın deyimiyle AKP için tam bir “kazankazan” oyunu. Brüksel derken kendimizi Kuala Lumpur’da bulmuşuz... Ne gam? “İkinci hayatta” AB üyesiyiz ya! Yetmez mi? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY nilgun?cumhuriyet.com.tr BULMACA SEDAT YAŞAYAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 29 Eylül www.mumtazarikan.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Ege Bölgesi’nde yetişen ve 1 çiçekleri halk he 2 kimliğinde kullanılan bir tür la 3 vanta. 2/ İzmir’in 4 bir ilçesi... Suudi Arabistan’ın pla 5 ka imi. 3/ Deri, 6 saç, kıl, tüy gibi 7 organlarda bulunan koyu renkli 8 pigment. 4/ Me 9 melilerde idrarla dışarı atılan azotlu bile1 2 3 4 5 6 7 8 9 şik... Ağızda güç eriyen 1 O B S E S Y O N bir cins şeker. 5/ Adale... 2 T U R T A S AM “Pencereden kar geliyor / 3 U R İ K L İ Ş E Gurbet bana geliyor” 4 R U L O İ R K (Türkü). 6/ Notada durak A R A K İ Y E işareti... Hint müziğine 5 T özgü telli bir çalgı. 7/ Emi 6 M O N A L İ S A le Zola’nın bir romanı... 7 A R K A T L A Kütahya’nın bir ilçesi. 8/ 8 S A A T S A L Cinsel uyarılmada ve do 9 M A P A L U Z E yumda, alışılmışın dışında davranışlara ve özel nesnelere zorunluluk duyma. 9/ Eskiden Balıkesir yöresine verilen ad... Bağışlama. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yaban sarmısağı. 2/ Fiyat... Gidilen yol üzerinde olmayan. 3/ Sırtta taşınan yük... Bir meyve. 4/ Üstü kapalı olarak anlatma... “Başını taştan taşa vurup gezer su” (Fuzuli). 5/ Tanzimat Edebiyatı’nın öncüsü olan gazeteci, şair ve yazarımız... İskambilde bir kâğıt. 6/ Halk dilinde küçük köpeğe verilen ad... Divan edebiyatının en ünlü hiciv şairi. 7/ Kurallara uygun olan. 8/ “Sözünü ile düşürgil” (Yunus Emre)... Bir nota... Gözde sarıya çalar kestanerengi. 9/ İştahı açmak için yemekten önce içilen içki. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle