15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 EYLÜL 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DİZİ Askeri darbeye hazırlık, kuşkusuz, daha kısa zamanda daha çok insanın öldürülmüş olması anlamına geliyordu 9 Darbe ortamına hazırlık kim 1973 seçimlerinden sonra kurulan Ecevit başkanlığındaki CHPMSP koalisyonunun güvenoyu aldığı 26 Ocak 1974’ten Demirel azınlık hükümetinin darbe ile düşürüldüğü tarihe (12 Eylül 1980’e) değin, siyasal iktidar soldan sağa, sağdan sola altı kez el değiştirmiş, ama sokakta dökülen kanın sayısı, sürekli artmıştı. Bu, şöyle de açıklanabilirdi: Amaç, solun iktidarına son vermek ise iktidar soldan sağa geçtiğinde kanın azalması gerekirdi. Rakamlar irdelendiğinde görülen gerçek, sağın iktidarı süresinde dökülen kan daha da fazlaydı. Üstelik, MHP’nin içinde yer aldığı Demirel’in başkanlığında kurulan, iki MC (Milliyetçi Cephe) hükümeti döneminde kanın azalması gerekirken daha çok akmış, MHP’nin dışardan desteklediği ve 3. MC olarak da adlandırılan Demirel azınlık hükümeti döneminde ortalama olarak günde 10 kişi öldürülmüştü. 12 Eylül’e giden yolda amacın, yalnızca solun iktidarına son vermek olmadığı açıktı. 26 Ocak 1974’ten 12 Eylül 1980’e değin, öldürülenlerin sayısı sürekli olarak planlı ve programlı bir biçimde artmış, 12 Eylül’e öngelen dönemde, MHP ve MSP’nin dışardan desteklediği Demirel’in azınlık hükümeti döneminde en yüksek sayıya çıkmıştı. Şöyle: (1) Ecevit başbakan, 26 Ocak17 Kasım 1974 (yaklaşık 10 ay), 5 ölü. (2) Sadi Irmak azınlık hükümeti; 17 Kasım 197431 Mart 1975 (yaklaşık 4,5 ay), 9 ölü. (3) Demirel başbakan, 1. MC hükümeti (Adalet Partisi / AP, Milli Selamet Partisi /MSP, Milliyetçi Hareket Partisi /MHP ya da Demirel, Erbakan, Türkeş), 31 Mart 197521 Haziran 1977 (2 yıl 2 ay 10 gün), 350 ölü. (1 Mayıs 1977: 34 ölü.) (4) Ecevit başbakan, CHP azınlık hükümeti, 22 Temmuz 19775 Ocak 1978, (5,5 ay), 21 ölü. (5) Demirel başbakan, 2. MC hükümeti, 22 Temmuz 19775 Ocak 1978 (5,5 ay), 507 ölü. (6) Ecevit başbakan, CHP, DP (Bozbeyli), CGP (Feyzioğlu) koalisyonu, 5 Ocak 197813 Kasım 1979 (1 yıl 10 ay), toplam 2.227 ölü, ayda 190 ölü: (26 Aralık 1978’den 13 Kasım 1979’a kadar (10,5 ay), sıkıyönetim döneminde 995 ölü, ayda 94,8 ölü). (7) Demirel başbakan / Yeni MC ya da Demirel azınlık hükümeti (13 Kasım 197911 Eylül 1980 (9 ay), 2.734 ölü, ayda 303,7 ölü. Ecevit’in birinci başbakanlığında 5 ölü, ikinci başbakanlığında 21 ölü, üçüncü başbakanlığında 2.227 ölü, (33 ay ya da 1005 günde) toplam 2.253 ölü. Demirel’in birinci başbakanlığında 350 ölü, ikinci başbakanlığında 507 ölü, üçüncü başbakanlığında 2.734 ölü, (40.5 ay ya da 1117 günde), toplam 3.591 ölü. Öldürümlerin ay ortalaması ise şöyle: 1974/Ecevit: 0,5 kişi; 1974/Irmak: 2,0 kişi; 1975/Demirel: 14,3 kişi; 1977/Ecevit: 21,0 kişi; 1977/78 Demirel: 92,2 kişi; 1978/79 Ecevit: 190,0 kişi; 1979/80 Demirel: 303,7 kişi. Aralık 1974’ten 12 Eylül 1980’e (69 ay üzerinden), aylık ortalama ölü sayısı, genel toplama göre: 78,1; sol: 30,6; sağ: 18,6; güvenlik görevlisi 4,0. Bir başka anlatımla, sokakta kan dökülmesinin gizli amacı, (kanın döküldüğü günler söz konusudur) iktidarın el değiştirmesiyle ya da iktidarın solun elinden sağın eline geçmesiyle sınırlı değildi. İkincisi, K.Maraş olaylarının ardından 26 Aralık 1978’de 13 ilde sıkıyönetim ilan edilmiş olmasına karşın, sokakta kanın durmamış olmasıydı. Ecevit’in başbakan olduğu ve CHP’nin, Demokrat Parti (Ferruh Bozbeyli), Cumhuriyetçi Güven Partisi (Turhan Feyzioğlu) ile yaptığı koalisyonun sıkıyönetimle örtüşen son 10,5 ayında 995 kişi, ayda ortalama 94,8 kişi, Demirel’in başbakan olduğu sıkıyönetim döneminde 9 ayda 2.734 kişi, ayda ortalama 303,7 kişi öldürülmüştü. Olgunlaşmasını beklemek E Rakamlar irdelendiğinde görülen gerçek, sağın iktidarı süresinde dökülen KALKIŞA İZİN kan daha da fazlaydı. Üstelik, MHP’nin içinde yer aldığı Süleyman Demirel’in başkanlığında kurulan, iki Milliyetçi Cephe hükümeti döneminde kanın azalması gerekirken daha çok akmış, MHP’nin dışardan desteklediği ve 3. MC olarak da adlandırılan Süleyman Demirel azınlık hükümeti döneminde ortalama olarak günde 10 kişi öldürülmüştü. Rogers planından U2 casus uçaklarına ABD Başkanı Jimmy Carter, 12 Eylül darbesini, “istikrar hareketi” olarak niteleyecek ve “12 Eylül harekâtından önce Türkiye’nin durumunun savunma açısından tehlike arz ettiğini”, “Afganistan’ın işgal edilmesi ve İran monarşisinin devrilmesinden sonra Türkiye’deki bu istikrar hareketinin içlerini ferahlattığını” söyleyecekti. (Cumhuriyet, 21 Ocak 1985.) ABD başkanının içini ferahlatan başka şeyler de vardı. New York Times arşivi 19 Ekim 1980 günlü bilginotunda, Türkiye’de askeri yönetimin, Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşüne olanak sağlayan Rogers planını kabul ettiği yazılıydı. Başkan Carter ise asıl zorlandığı konunun, Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına yeniden dönüşünü sağlamak olduğunu söylüyor, “12 Eylül harekâtı olmasa bu olmazdı” diyordu. (Ufuk Güldemir, Kanat Operasyonu, s. 94.) James Spain, darbeden sonraki ziyaretinde, Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına en kısa zamanda dönmesinin önemli olduğunu Evren’e açmış, Evren, iki hafta sabretmesini istemişti. “Tam on beş gün sonra Rogers planıyla Yunanistan’ın askeri kanadına dönüşü duyuruluyordu!” diye yazmıştı. (James Spain, American Diplomacy in Turkey, s. 20, 22.) New York Times arşivi 19 Eylül 1980 günlü bilginotunda, Türkiye’nin U2 casus uçaklarına izin vermek niyetinde olduğuna yer verilmişti. Ankara’daki Batı kaynakları, yönetime elkoyan askerlerin, Sovyetler Birliği üzerinde uçuş yapacak U2’lerin Türkiye’den kalkışına izin vereceklerini bildiriyordu. İran’da mollaların iktidara gelişiyle birlikte, Sovyetler’i dinleme istasyonları Amerikalıların elinden çıkmış, bunun üzerine U2 casus uçaklarının Türkiye’den kalkışı için izin istenmişti. Ecevit böyle bir izni veremeyeceğini söylediğinde, ABD Dışişleri Bakanı Cristopher, karşılığında ekonomik yardımların kesileceği “uyarısı”nda bulunacaktı. Jimmy Carter. Demirel, bu nedenle, Ecevit’ten iktidarı devralırken “kuyruklar, yokluklar ülkesi, ısınacak mazot yok, benzin yok, yağ yok, şeker yok, dışardan satın alınacak bir kuruş yok, fabrikaların hammaddesi yok ve ilaç yok, kan çanağı içinde bir Türkiye” devralmıştı ama Demirel’in kendisi de U2’lerin Türkiye’den uçuşuna izin vermediği için olacak, 12 Eylül’e kan çanağı değil kan gölü bir Türkiye armağan etmek durumunda kalacaktı. 12 Eylül askeri yönetimi, yalnızca, U2 casus uçaklarının Sovyetler Birliği üzerinde uçuşuna izin vermekle kalmamış, Meclis’te aylardır bekleyen “Amerikan Türk Savunma İşbirliği Anlaşması”, “Tutuklu Mübadelesi Sözleşmesi”, Milli Güvenlik Konseyi ve Bakanlar Kurulu tarafından onaylanmış, askeri alandaki uzun vadeli borçlar silinmiş, güvenlik yardımı çerçevesinde silah gereksinimi hemen ve eksiksiz karşılanmıştı. 20 Ekim 1980’de IMF, Türkiye’ye 92 milyon dolar tutarındaki kredi dilimini serbest bırakmış; 25 Ekim’de Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye’nin 350 milyon dolar tutarındaki borcunu bir yıl süreyle ertelemişti. 29 Ocak 1981’de Londra’da toplanan 16 bankanın temsilcilerinden oluşan komisyon, Türkiye’nin 3.2 milyar dolar tutarındaki borcunu, 810 yıl süreyle ertelemeyi kararlaştırmış, 31 Mart 1982’de Dünya Bankası, Türkiye’ye 304,5 milyon dolar kredi vermişti. Sokakta kanın niçin döküldüğü, Türkiye’nin niçin kan çanağına döndürüldüğü açıktı. Kan dökülmesinin ikinci evresi ise kanı dökülenlerin kanları, bir kez daha, bu kez de işkence tezgâhında, cezaevi hücresinde, darağacında, olmazsa sokakta doğrudan cuntanın komutasındaki “devlet” eliyle dökülecekti. Eylül 2007, Ankara. 12 Eylül sabahı orgeneral Kenan Evren’in radyo ve televizyonlardan okuduğu bildiri ile askeri darbe duyurulmuş oldu. den başlatılmış, 45 kişi öldürülmüş, yüzlerce kişi yaralanmış, birçok işyeri ve ev yıkılmış, bir gazete basımevi tahrip edilmiş olmasına karşın, darbe, planlandığı gibi, 1112 Temmuz’da gerçekleşmemiş, 1112 Temmuz’dan darbenin yapılacağı 12 Eylül’e kadar 838 kişinin daha öldürülmesi gerekmişti. 24 Ocak kararları ve darbe 5 Haziran 1977 genel seçimlerinden önce, Execuvite Intelligence Review’in raporunda yer alan bilgilere göre, NATO, Türkiye’de bir askeri darbe planlamıştı. New Yorklu bir bankere, Yunanlı bir diplomatın üflediği gibi, Demirel, IMF’nin ekonomik buyruklarına uymadığı için NATO, Türkiye’de bir askeri darbeye karar vermişti. (Bkz: M. Emin Değer, Oltadaki Balık Türkiye, 7. Baskı, s. 426427.) Ne var ki, Süleyman Demirel, “Bu tür müdahalelere en çok muhatap olmuş kişi olarak, bunları başka bir devletin, başka bir gücün yaptırdığına inanmadığını”, bunların kendi içimizde olduğunu söyleyecektir. (Cumhuriyet, 4. Şubat 2006.) CIA Ortadoğu Masası eski şefi Graham Fuller, özellikle Türkiye’de, sola, sosyalizme karşı siyasal İslamı güçlendirmek ve Sovyetler’i hezimete uğratmak amacıyla, yalnızca ABD’nin değil, tüm Arap dünyasının, Avrupalıların, herkesin yaptığı “silah, para, her şey” olarak özetlenen yardımı, başka “bir devletin”, “başka bir gücün” yaptığı yardım olarak kabul etmek istememişti Demirel. Evren’in kendisine, “Biz bu sıkıyönetimi başarıya ulaştıramadık, olmadı... Yapamadık, bunaldık...” dediğini ve “yeni yetkiler istediğini” söyleyen Demirel, “Yetmiyor dedikleri yetkilerle 12 Eylül’ün yapıldığının” altını çiziyor ve “Yedi yıl sonra, benim yasağım kalktıktan sonra, Kenan Evren’e sordum: ‘11 Eylül ile 13 Eylül arasında bir gün geçti. Yeni yetki yoktu, değişen neydi de kan hemen durdu? Kanın üzerinde oturuyorsunuz!’ Cevap vermedi.” diyordu. (Radikal, 21 Ekim 2005.) NATO’dan darbe planı Execuvite Intelıigence Review’de yayımlanan rapora göre ise Demirel, IMF’nin buyruklarına uymadığı için, NATO, Türkiye’de bir askeri darbe planlamıştı. Kendisi bir askeri kuruluş olan NATO’nun, ekonomik nedenlerden dolayı NATO üyesi bir ülkede bir askeri darbe planlamış olması, mantığımızı zorlayabilir. Üstelik, darbenin, altında Demirel’in imzası bulunan ve IMF’nin ekonomik dayatmalarını içeren 24 Ocak kararlarından sonra ve Demirel iktidardayken yapıldığı gözönüne alınırsa, doğruluğuna inanmak daha da zorlaşır. İnanmamızı kolaylaştıran nedenlere de bakmak gerekir: Demirel’in, ülkede kurulması planlanan sanayi kuruluşlarını (İskenderun Demir Çelik Fabrikası, İzmir Aliağa Rafinerisi, Seydişehir Alüminyum Fabrikası, Bandırma Sülfik Asit Fabrikası, Artvin Yonga Fabrikası gibi kuruluşları) Sovyetler’in finanse etmiş olması, New York Times’ın sahibinin, Demirel’e “Ne o, aks mı değiştiriyorsunuz?” (“Are you Akademiler Komutanı Bedrettin Demirel, 12 Eylül’den sonra, “Benim kanaatim, 1978’de müdahalenin yapılmasıydı. Sayın Evren bir ordu müdahalesi için ‘zamanın iyi seçilmesi’ kanaatindeydi” (Cüneyt Arcayürek, 9, s. 269.) diyor, Süleyman Demirel, Bedrettin Demirel’in sözlerini, “Biz bunu bir sene önce yapmalıydık. Ama olgunlaşsın diye bekledik” biçiminde açıklıyordu. Olgunlaşma, kuşkusuz, daha kısa zamanda daha çok insanın öldürülmüş olması demekti. Darbe, 1978’in başında gerçekleşseydi, 12 Eylül’e kadar öldürülen 5.388 kişi yerine, 382 kişi, 1978’in sonunda gerçekleşeydi 1.142 kişi, 1979’un sonunda gerçekleşseydi 1.902 kişi öldürülmüş olacaktı. Başlangıçta, 1974’te, yılda 5 ölü varken 12 Eylül 1980’e gelindiğinde, ortalama olarak ayda 303,7 kişi öldürülmeye başlanmıştı. 1974’ten başlayarak 12 Eylül’e (1980) değin ölümle sonuçlanan olaylar hızlanmış, hızlandırılmış, 1974’te 5, 1975’te 27, 1976’da 87, 1977’de 265, 1978’de 760, 1979’da (13 ilde sıkıyönetim varken) 993 kişi, 1980’de (9,5) ayda) 1.766 kişi öldürülmüştü. 12 Eylül’e gelindiğinde, darbe için ortam iyice olgunlaşmış sayılırdı ve Çorum olaylarının 4 Temmuz’dan sonra yoğunlaştırılmış olmasının nedeni de darbe için kararlaştırılan tarihe, 11/12 Temmuz’a kadar toplumsal ortamın tam olarak olgunlaşmasını sağlamaktı. Türkiye genelinde ayda 303,7 kişinin öldürülmeye başlandığı 1980 yılında, Çorum’da, 4 Temmuz’da saldırılar yeni Darbe ile birlikte tüm ülkede sıkıyönetim ilan edildi. 50 kişi idam edildi Askeri darbe planlanmasının amacı, IMF’nin dayattığı 24 Ocak kararlarıyla sınırlı olsaydı, şöyle de denebilirdi: Sokakta siyasal öldürümlerin başlatıldığı 1974’ten 24 Ocak Kararları’nın imzalandığı 24 Ocak 1980’e değin öldürülen 3.275 kişi, 24 Ocak Kararlarının imzalanmasını dayatmak amacıyla öldürülmüştü. 12 Eylül darbesi, Evren’in söylediği gibi, 24 Ocak Kararları’nın uygulanabilmesi, meyvelerini verebilmesi için yapıldıysa, (24 Ocak 1980’den 12 Eylül 1980’e değin, 8,5 ay içinde) öldürülen 2.113 kişi bu askeri darbeye ortam hazırlamak için öldürülmüş demekti. 24 Ocak Kararları’nın imzalanmasından önce ve imzalanmasından sonra, 5.388 kişi siyasal amaçlarla öldürülmüştü. Bir başka deyişle, beşli cuntanın gerçekleştirdiği darbenin kaidesinde 5.388 tabut vardı. Darbeden sonra, 24 Ocak Kararları’nın “meyve”sini vermesi için ise 50 kişi idam edilmiş, 171 kişi işkencede öldürülmüş, kuşkulu ölümler 300’ü geçmişti. Bir başka deyişle, emeğin ulusal gelirden aldığı payın aşağı çekilerek sermayenin yüzünü güldürmek, IMF’nin, Dünya Bankası’nın, ABD başkanının içini ferahlatmak için 5.388 artı yüzlerce tabuta gereksinim olmuştu. changing the axes”) diye sormasına neden olmuş, Demirel de “Aks filan değiştirmiyoruz, bu kuruluşlar için gerekli finansmanı sizler karşılamadınız, ‘Türkiye’nin ödeme kabiliyeti yoktur!’ deyip para vermediniz, onun üzerine Sovyetler’le anlaştık!” yanıtını vermişti. (Cumhuriyet, 4 Şubat 2006.) Bir askeri savunma sistemi olan NATO’nun NATO ülkelerini değil, NATO ile korunan sistemi koruduğu düşünülür ve Cumhuriyetin başlangıcından bu yana devlet kapitalizminin bir devamı olan KİT’lerin (Kamu İktisadi Kuruluşlarının) özelleştirme adı altında yıkılışının, “komünizmin yıkılması” olarak nitelendiği (Tansu Çiller) anımsanırsa, bu iktisadi kuruluşların, CIA analistlerin anlatımıyla “komünizmin çok güçlü olduğu” bir dönemde, NATO’yla korunan ekonomik sistemin içine Sovyet ekonomik yapılarının oturtulmuş olmasını, ekonomik nedenler dolayısıyla ya da ekonomik nedenler gerekçe gösterilerek Türkiye’de bir askeri darbe planlanmış olmasının da NATO’nun amacıyla örtüştüğü söylenebilir. Burada, ayrıca, 24 Ocak (1980) kararları ile NATO’nun askeri darbe planı arasında örtüşen amaçlar olduğu da gözardı edilmemesi gerekir. 12 Eylülden sonra, “O zaman biz Demirel’e söyledik, ipe bile gidebilirdik. 24 Ocak Kararları’nı bu parlamento ile gerçekleştirmek olanaksızdır!” (Milliyet, 28 Ocak 986) diyen planlamacıları, burada anımsamak gerekir. Çünkü, 24 Ocak Kararları, emeğin ve emekçinin ulusal gelirden aldığı payı (yani işçilerin ücretini, köylülerin tarımsal ürünlerinin taban fiyatını) aşağı çekmeyi, sermayenin rant, faiz ve kâr biçiminde ulusal gelirden aldığı payı yukarı çekmeyi amaçlamaktaydı. 19741978 Tokyo Raundu sürecinde özellikle sınai gelişmesini tamamlamamış, bir başka deyişle tarımın sanayileşmediği ve IMF’ye göbek bağıyla bağlı bulunan ülkelerde, emeğin ve emekçinin ulusal gelirden aldığı payın aşağı çekilerek, kapitalist/emperyalist sistemin bunalımını, merkez ülkelerden çevre ülkelere yaymayı amaçlayan kararlar toplamıydı 24 Ocak Kararları. Şu da var ki, toplusözleşme ve grev hakkı askıya alınmadan işçi ücretlerindeki artışı durdurmak, genel seçimleri askıya almadan tarımsal ürünlerin taban fiyatlarının artışını durdurmak olanaklı değildi. Parlamento dağıtılmadan, sendikaları kapatmak, parlamento varken genel seçimleri askıya almak da o denli olanaksızdı. Grev, toplusözleşme ve geneloyun askıya alınması, ancak parlamentonun dağıtılması ya da kapatılmasıyla olanaklı olabilirdi. Evren, 24 Ocak Kararları ile 12 Eylül darbesi arasındaki sıkı bağıntıyı, daha doğrusu 24 Ocak Kararları’nın, 12 Eylül darbesinin gerekçesini oluşturduğunu şöyle dile getiriyordu: “Eğer 24 Ocak Kararları denen kararların arkasından 12 Eylül dönemi gelmemiş olsaydı, o tedbirlerin fiyasko ile sonuçlanacağından hiç şüphem yoktu. Böyle bir askeri rejim sayesinde o tedbirler meyvesini vermiştir.” (Milliyet, 7 Ocak 1991.) Bu “meyve”nin, emeğin ve emekçilerin ulusal gelirden aldığı payın, (demokratikleşmenin tam tersine) giderek azalarak yüzde 26’lardan yüzde 16’lara, yani toplumsal tehlike sınırına çekildiğini, sermayenin kâr, faiz, rant olarak ulusal gelirden aldığı payın aynı oranda artarak yüzde 74’lerden yüzde 84’lere yükseldiğini somut olarak ifade eden bir “meyve” olduğunu burada anımsatalım. İçerde, bunalım, sermayenin üzerinden emekçi sınıf ve katmanlar üzerine kaydırılmış, dünya kapitalist sistemi açısından, ekonomik bunalım, merkez ülkelerden çevre ülkelere aktarılmıştı. BİTTİ CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle