15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 EYLÜL 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 Ruhi ve Sıdıka Su çifti gözaltılara, ağır işkencelere, yasaklara birlikte göğüs gerdi GEÇMİŞTEN GELECEĞE Bir anıt mezarda iki yoldaş SÖNMEZ TARGAN ORHAN ERİNÇ AKP’nin Lütfu! Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kimilerinin dört gözle beklediği sivil anayasa taslağı bugün açıklanıyor. Bu cümlenin dayanağı Sapanca Kampı’nın sonuçlandığına ilişkin açıklamadır. Buna karşın açıklanmama olasılığı da yok değildir. Belki de Başbakan ve AKP Genel Başkanı, kendi tercihine bırakılmış olan seçenek maddelerle ilgili kesin kararını, düşünme ihtiyacı duyarak sonuçlandırmamış olabilir. Doğrusu bu yaklaşımda yadırganacak bir durum da yoktur. Tarihin, ileride ve muhtemelen yaşarken yapacağı değerlendirmenin, kendisine kaybettireceği olası itibarı da düşünüyor olması mümkündür. Sonucu bugün göreceğiz. ??? Anayasa değişikliği taslağı elde edilen bilgilere ve kamuoyuna sunuluş şekliyle, kimi çevrelerin Türkiye’yi bir aşiret devleti konumuna indirgeme çabalarını da yansıtmaktadır. Sanki Türkiye’nin yürürlükte bir anayasası yoktur. Bu nedenle de anayasa, parmak çoğunluğuna sahip iktidar tarafından kendi keyfine göre değiştirilebilir. Olacak şey değil ama, bir yandan öneriler, öte yandan yorumlar ve haberlerin sunuluş biçimi, AKP’nin her şeyi yapma hakkı olduğuna, yapmazsa bunun bir özveri sayılması gerektiğine ilişkindir. Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa Birliği’nin bastırarak önerdiği “Ilımlı İslam” komplosunun gerçekleştirilmesinin olanaklı duruma getirilmesi, ancak laiklik ilkesinin sulandırılmasına bağlıdır. Bunun için de yürürlükteki kimi anayasa maddesi ya çıkarılmalı ya da değiştirilmelidir. Laiklik ilkesi ile Atatürk devrim ve ilkelerinin karşısındaki demokratlar(!) yarattıkları rüzgârla AKP’yi de yanlışlarını savunmaya itmektedir. ??? Başta da belirttiğim gibi sivil(!) anayasa, yürürlükteki anayasanın belirlediği kurallara göre oluşturulacaktır. 1961 Anayasası’ndan bu yana geçerli olan kurallardan biri, başta yer alan 3 maddenin değiştirilemeyeceği, değiştirilmesinin de önerilemeyeceğine ilişkindir. Bu kesin kurala karşın gerek taslağı hazırlayan bilim insanları, gerekse AKP’li kimi siyasiler, bu maddelerde yer alan ilkeleri değiştirmeye ya da eksiltmeye kalkışmışlardır. İşin ilginç yönü, görevleri gereği bu yanlışa düşenleri uyarmaları gerekenler, bu girişimin destekleyicileri olmayı yeğlemişlerdir. Oysa Anayasa Mahkemesi’nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin herkesi bağlayan kararları da bu isteklerin “olmayacak duaya amin deme” benzeri bir yaklaşım olduğunu göstermektedir. Medyadaki kimi haberlere ve yorumlara bakarsanız AKP, andığım maddeleri değiştirmekten vazgeçerek büyük bir lütufta bulunmuştur. Türkiye’yi bu kafayla sivilleştireceksek vay halimize. Ruhi Su “Dirliğim, düzenim, dermanım, canım Solum, sol tarafım, imanım, dinim Benim beyaz unum, ak güvercinim Bilirim, bilirim kardeş, gelen gündedir.” oca bir devrimci kuşak birbiri peşi sıra yaşama veda edip gidiyor. Sol siyasal evrenimizde “Eski Tüfekler” olarak da tanımlanan bu kuşağın bugün ayakta kalan kaç kişi olduğunu bulup çıkarmak bile neredeyse olanaksız duruma geldi. Adeta bir ağlatıya dönen bu süreçte, daha da acı olanı, gidenlerin yerinin doldurulamıyor olmasıdır; geçmişe göre daha rahat bir siyasal ortam olmasına karşın. Gözaltılarda, işkencelerde, cezaevlerinde bir ömür törpülemiş ve acılı kuşak olarak da bilinen bu insan anıtları, kabul etmek gerekirse salt yüzyıllık siyasal tarihimize iz bırakmakla da kalmamış, genç Cumhuriyetimizin sanat, yazın ve ekin yaşamına sayısız ürünler vererek özgün bir zenginlik kazandırmışlardır. 22 Eylül 2007 günü ölümünün 22. yılında mezarı başında eşi Sıdıka (Umut) Su ile birlikte sade bir törenle anacağımız Ruhi Su da bu acılı kuşağın eski tüfeklerindendi. Ve Ruhi Su için acılı yaşam daha doğduğu gün başlamıştı. 1912 yılında Van’da doğduğu yıllarda Doğu’da OsmanlıRus Savaşı bütün acımasızlığıyla sürüyordu. Arkasından gelen 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı cephelerde ölen binlerce insanın yanı sıra kentlerde de binlerce yuvayı yıkmış ya da darmadağın etmişti. İşte böylesi bir tarihsel ortamda daha çocuk yaşta yuvası dağılıp ortada kalanlardan biri de asıl adı Mehmet olan Ruhi Su idi. K Ruhi ve Sıdıka Su anılıyor Kültür Servisi 20 Eylül 1985’te kaybettiğimiz usta sanatçı Ruhi Su, ölümünün 22. yılında,22 Eylül Cumartesi günü Zincirlikuyu’daki mezarı başında saat 12.00’de anılacak. Yakın zamanda yitirdiğimiz eşi Sıdıka ve Ruhi Su için orada öğrencileri, dostları ve sanatçı arkadaşları bir araya gelecekler. Ruhi Su Kültür ve Sanat Vakfı’nca düzenlenen anma töreninde, sanatçının adını müzikle yaşatan “Ruhi Su Dostlar Korosu” da küçük bir dinleti sunacak. DİSK başta, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, gazetemizden Sönmez Targan ve Sadık Gürbüz, Su’yu anarak duygu ve düşüncelerini orada bulananlarla paylaşacaklar. Z Daha önceleri birçok kez yazılmış, anlatılmış ORLUKLARLA GEÇEN YAŞAM Sıdıka Su la buluşmasına konan bu baskı ve terör zincirini Ruhi Su, 1960’lı yılların başında kırarak halkıyla kucaklaşmaya başladı. Bunda 1960’ta gerçekleşen askersel devirmenin göreceli de olsa sağladığı demokratik ortamın da payı vardı. Ama her iki Su da bir kez siyasal yönetimin ve devlet bürokrasisinin gözünde damgalanmıştı. Ömür boyu onurla taşıyacakları bu damganın ağır yüküne karşın Ruhi Su, en bol ürünlerini 60’lı ve 70’li yıllarda verdi ve bu alandaki sanatsal çabası ölene dek sürdü. Bu dönemde 16 plak yaptı. İlk uzunçaları ise Nâzım Hikmet’in Kuvayı Milliye Destanı’nı seslendirmek oldu. 1975 yılında “Dostlar Korosu”nu kurdu ve “El Kapıları”, “Semahlar”, “Sabahın Sahibi Var” uzunçalarlarını bu koroyla gerçekleştirdi. Koroyla sayısız dinletilerde toplum karşısına çıktı. Yurtdışında dinletiler verdi. 12 Eylül Askersel Devirmesi’nin yarattığı siyasal ve toplumsal depremin yıkıntıları altında kalanlar içinde Su ailesini de görmekteyiz. Adeta tarihsel bir kine dönüşmüş antikomünist tutum ve davranışlar, en ağır ve acı örneklerini 12 Eylül uygulamalarıyla bir kez daha pazara sürmektedir. Öyle ki yurtdışına çıkma yasağı konan Ruhi Su, ölüm döşeğinde bile bu engeli aşamamış, tedavi olmak için yurtdışına çıkamamıştı. Ruhi Su, 20 Eylül 1985’te yaşama gözlerini yumdu. 12 Eylül faşist uygulamalarının sürdüğü bu tarihsel dönemde cenazesi büyük bir kitlesel yoğunlukla kaldırılmış, toplumsal ve siyasal bir gösteriye dönüşmüştü. Mimarlar Odası İstanbul Şubesi’nin açtığı bir proje yarışmasıyla Zincirlikuyu Mezarlığı’nda ana kaidesi camdan olan bir anıtmezar yapıldı. Ama kin bitmemiş; mezarı bile kurşunlanarak cam kaide hasar görmekten kurtulamayacaktır. Ruhi Su’nun başlı başına bir ağlatı (trajedi) olan yaşamının ayrıntılarına girecek değilim. Ama türkülerimize, ezgilerimize kendine özgü yorumuyla devrimci bir içerik kazandıran bu basbariton sesin siyasal ve sanatsal dünyasında kısa bir gezintiye çıkmak, onu bugün pek tanımayan genç kuşaklar için yararlı olacaktır sanırım. Daha çocuk yaşta klasik Batı müziğiyle tanışan Ruhi Su’nun ilk profesyonel sanat yaşamı, 1936 yılında Devlet Konservatuvarı’na opera sanatçısı olarak girmesiyle başlar. 194345 yılları arasında Vedat Nedim Tör’ün desteğiyle radyoda türküler söyler. Türkülerin teması ise genellikle Alevi nefesleridir. Ruhi Su’nun bu tutumu gerici çevrelerin saldırılarına hedef olmakta gecikmez. Aynı zamanda bu yıllar McCarthy’ci rüzgârların gezegenimizi etkisi altına aldığı yıllardır. Türkiye’de de her taşın altında komünist aranmakta, sudan nedenlerle insanlar gözaltına alınmaktadır. Ruhi Su da bunlar arasındadır. küsü vardır. Ve yeri gelmişken kısaca buna değinelim. Ruhi Su, 40’lı yıllarda Ankara’da DilTarih ve Coğrafya Fakültesi’nde bir koro oluşturmuştur. Bu koronun koristleri arasında o zamanlar fakültenin felsefe bölümünde genç bir öğrenci olan Sıdıka Umut da vardır. 1923 yılında Sıvas’ta doğan Sıdıka Umut türkülere daha çocuk yaşlarda yatkındır ve hatta Âşık Veysel’in toplum içine çıkmasında, Sıdıka Umut’un Sıvas sokaklarında Veysel’in elinden tutup gezdirmesinin önemli rolü vardır. Aslında hukukçu olmayı amaçlayan Sıdıka Umut’un sonradan felsefeyi yeğlemesinde Bursa Cezaevi’nde yatmakta olan Nâzım Hikmet’i sık sık ziyaret edişinde şairin telkinlerinin büyük payı vardır. Ruhi Su ile Sıdıka Umut’un tanışmaları bu koro sayesinde olmuştur. Ama ilk duygusal yaklaşım 1950’li yıllarda başlar ve bu duygusallığın perçinleştiği temel dayanak sonradan siyasal yaşamlarıyla da örtüştüğü yoldaşlık bağlarıdır. yılında Ruhi Su ve Sıdıka Umut da tutuklanarak İstanbul’da Sansaryan Han’a kapatılır. Her ikisi de burada ağır işkencelerden geçer. Bu acılı günler; değil bu satırlara, romanlara bile sığamayacak denli derindir. Her iki yoldaş daha gözaltı günlerinde birbirleriyle iletişim kurmakta ilginç yöntemler geliştirirler. İşte Ruhi Su ürünleri içinde en bilinenlerden biri olan ve yazının başlığında bir dörtlüğü verilen “Mahsus Mahal”i Sıdıka Umut için böylesi bir ortamda yazar ve besteler. Ve yine böylesi koşullarda, elleri kelepçeli olarak Harbiye’de, kendileri gibi aynı davadan tutuklu Behice Boran ve Nevzat Hatko’nun tanıklığında evlenirler. Artık Umut Su olmuştur ve bir ömür boyu debisi yüksek nehirler gibi birlikte akacaklardır. S Ruhi Su’nun ölümünden sonra eşi ve yoldaşı IDIKA SU EŞİNİN SANAT GELENEĞİNİ SÜRDÜRDÜ C Ruhi ve Sıdıka Su çifti, Türkiye Komünist EZALAR, SÜRGÜN, İŞSİZLİK, AÇLIK... S Ruhi Su’nun tutuklanma sürecinde yaşamını IDIKA SU İLE TANIŞMALARI A 1950’de Menderes hükümetiyle yönünü tamaĞIR İŞKENCELER GÖRDÜLER derinden etkileyen ve yaşamları boyu Sıdıka Umut ile birlikte yürüyecekleri bir yoldaşlık öy men kapitalizme, hatta koca okyanusu da aşarak ABD emperyalizmine dönen Türkiye’de sık sık komünist tutuklamaları yapılmaktadır. 1952 Partisi davasından 5’er yıl hapis cezası aldı. Cezaları bittiğinde çileleri bitmemişti. Arkasından sürgün yılları başlamış; işsizlik, açlık ve sefalet yakalarına boyun kiri gibi yapışmıştı. Ruhi Su dinletiler de veremiyordu; çünkü açıkça değilse bile bir tür yasaklıydı. Uğrunda işkenceler görmüş, cezaevlerinde yatmış, halkıy Sıdıka Su, onun sanat geleneğini sürdürebilmek için didindi durdu. Evinden yönlendirdiği Dostlar Korosu’nun da katkı ve çabalarıyla 1997 yılında “Ruhi Su Sanat ve Kültür Vakfı”nı kurarak bu çalışmalara kurumsal bir yapı kazandırdı. Ölene değin de bu vakfın başkanlığını yapan Sıdıka Su, siyasal ortamdan da hiç uzak durmadı. Sol evrendeki tüm gelişmeleri dikkatle ve titizlikle izledi. 18 Ekim 2006 günü de Sıdıka Su’yu yitirdik. Geçirdiği kalp krizi nedeniyle hastaneye yatırılmıştı. Ziyaretine gittiğimde yaşama sevincinden ve direncinden hiçbir şey yitirmemiş, oğlu Ilgın’ı göstererek; “Al bunu götür, çok yoruldu” diyerek eşinin biricik yadigârı oğlunun üzerine ne denli titrediğini bir kez daha göstermişti. Sıdıka Su, eşi ve yoldaşı Ruhi Su’nun anıtmezarının hemen önünde toprağa verildi. Fiziksel varlıkları burada da bir araya gelmiş, onurlu yaşamları her fani gibi burada noktalanmıştı. Ama onların dünya görüşleri ve sanatsal gelenekleri hep yaşayacak ve yaşatılacaktır diyen Ruhi Su Dostlar Korosu Topluluğu, bu alanda gösterdiği özgün çalışmalarla bunun en canlı kanıtını oluşturmaktadır. Bu yıl bu iki yoldaşı 22 Eylül 2007 Cumartesi günü saat 12.00’de bir törenle birlikte anacağız. oerinc?cumhuriyet.com.tr. EŞİNİ ÖLDÜREN KOCAYA 20 YIL Müebbet hapse piercing indirimi İZMİR (AA) İzmir’in Urla ilçesinde öldürdüğü eşinin cesedini buzdolabında saklayan sanığa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası veren mahkeme, kadının piercing yaptırması ve çantasından doğum kontrol hapı çıkmasını “haksız tahrik” sebebi sayarak cezayı 20 yıla indirdi. İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki karar duruşmasına sanık Şakir Er, öldürülen Alev Er’in annesi Senay Türkdoğmuş katıldı. Sanık avukatı Hasan Can Akay, esas hakkındaki savunmasında, olayla ilgili tanık olarak Gelibolu’da ifade veren Mehmet A’nın, öldürülen Alev Er ile birlikte olduklarını söylediklerini bildirdi. Olay tarihinde sanığın, bir süredir ayrı yaşadığı eşinin “piercing” yaptırdığına tanık olduğunu, ayrıca çantasında, yarısı kullanılmış doğum kontrol hapları bulduğunu kaydeden Hasan Can Akay, “Sanık doğum kontrol haplarını gördüğünde başka erkeklerle birlikte olduğunu düşünmüştür. Bunun verdiği üzüntü ve öfkeyle cinayeti işlemiştir” dedi. Yargılama sonunda mahkeme, önce sanığı eşini kasten öldürmek suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırdı. Sanığın eylemini haksız tahrik altında işlediği kanaatine varan mahkeme, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını 24 yıl hapis cezasına çevirdi. Mahkemedeki iyi halini dikkate alan heyet, bu cezada da altıda bir oranında indirime giderek, sanığı 20 yıl hapis cezasıyla cezalandırdı. ‘NOKTA’ DAVASI Dışişleri Bakanı Babacan’ın akrabası Erkut Babacan törenle toprağa verildi Başbakanlık’a günlük sorusu İstanbul Haber Servisi Kapatılan Nokta Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Alper Görmüş’ün eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek’e ait olduğu iddia edilen günlükleri içeren haber nedeniyle yargılanmasına başlandı. Mahkeme, Başbakanlık’a yazı yazılarak Örnek’e ait olduğu ileri sürülen bir günlüğün olup olmadığının sorulmasına, varsa onaylı örneğinin istenmesine hükmetti. Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmaya ‘yayın yoluyla hakaret’ ve ‘iftira’ suçlarından 6 yıl 8 aya kadar hapsi istenen Alper Görmüş katıldı. Görmüş, hakkındaki suçlamaları kabul etmediğini söyledi. Haber kaynağını açıklamayacağını söyleyen Görmüş, günlüğün Başbakanlık’ta olan örneğinin istenmesini talep etti. Örnek’in avukatı Dinçer Eskiyerli ise sanığın yaptığı haberle ilgili olarak elindeki belgeleri ortaya koymakla yükümlü olduğunu belirtti. Mahkeme, Başbakanlık’a yazı yazılarak Örnek’e ait olduğu ileri sürülen bir günlüğün olup olmadığının sorulmasına, varsa onaylı örneğinin istenmesine hükmetti. Adliye önünde açıklama yapan Görmüş, bu davanın esas yönünün kamusal olduğunu, darbe girişiminin sorgulanması gerektiğini ifade etti. Bakanın kuzeni şehit oldu BİTLİS/ANKARA (Cumhuriyet) Bitlis merkeze bağlı Çeltikli Jandarma Karakol Komutanlığı’na uzun menzilli silahlarla düzenlenen saldırıda Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın kuzeni Jandarma Er Erkut Babacan (21) şehit oldu, bir asker de yaralandı. Ankara’da toprağa verilen şehit Babacan’ıncenazesine resmi temaslarda bulunmak üzere ABD’ye giden Dışişleri Bakanı Babacan katılamadı. Bir grup PKK’li tarafından önceki gece Çeltikli Jandarma Karakolu’na uzun menzilli silahlarla ateş açıldı. Saldırıda Jandarma Er Erkut Babacan şehit olurken Jandarma Er Mustafa Şehit Babacan için düzenlenen törene, Cumhurbaşkanı Gül, GenelkurŞahin yaralandı. Şahin, Tatvan may Başkanı Büyükanıt, bakanlar ve kuvvet komutanlarının katıldı. (AA) Asker Hastanesi’nde tedavi altına alındı. Saldırıdan sonra Çeltikli kuvvet komutanları ve çok sayıda mevkiinden kaçan teröristlerin ya bakan katıldı. Cumhurbaşkanı Gül, kalanması için bölgede operasyon camiye gelişinde er Babacan’ın anbaşlatıldı. Şehit er Babacan’ın cena nesi Fazile Babacan’ın yanına gidezesi Tatvan Asker Hastanesi önün rek başsağlığı diledi. Kuzeninin şede düzenlenen törenin ardından An hit olduğu haberini resmi ziyaret için kara’ya gönderildi. gittiği ABD’de öğrenen Dışişleri Bakanı Babacan, cenazeye çelenk gönBD’DE BULUNAN BAKAN derirken törene Bakan Babacan’ın baBABACAN KATILAMADI bası Hilmi Babacan da katıldı. ŞeBabacan’ın Kocatepe Camii’nde hit Er Erkut Babacan’ın cenazesi daki cenaze törenine, Babacan’ın aile ha sonra Cebeci Askeri Şehitliği’nde si ve yakınları ile Cumhurbaşkanı toprağa verildi. Şehit Babacan’ın, Abdullah Gül, Genelkurmay Baş Bakan Ali Babacan’ın babasının amkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, casının torunu olduğu öğrenildi. TÜM YURTTA TÖREN Gaziler Günü kutlandı Haber Merkezi Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’e “mareşal” ve “gazi” unvanlarının verilişi ile 19 Eylül Gaziler Günü, yurt genelinde düzenlenen törenlerle kutlandı. Mesaj yayımlayan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, gazilere; “Her geçen gün ulusumuzun sevgi ve desteğiyle daha da güçlenen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sizlerden aldığı güçle, kendisine verilen her türlü görevi, Atatürkçü düşünce sisteminin yol göstericiliğinde yerine getirme kararlılığında olduğundan asla endişeniz olmasın” diye seslendi. Türkiye Muharip Gaziler Derneği Başkanı Feridun Çelenk de “Bu aziz vatanı kendi siyasi çıkarları uğruna laik, demokratik Cumhuriyetten saptırmak isteyenlere ve hanelerinde tek bir gazisi ve şehidi olmayan zavallılara karşı gereken dersi verecek kuvvete sahip olduğumuzu haykırarak ifade ediyoruz’’ dedi. CHP Nevşehir İl Başkanı öldü ? İstanbul Haber Servisi İstanbul Kartal Devlet Hastanesi’nde tedavi altındaki bir yakınını ziyaret eden CHP Nevşehir İl Başkanı Hüseyin Çetin, ziyaretin ardından hastane koridorunda fenalaşarak yere yığıldı. Çetin, tüm müdahalelere karşın kurtarılamadı. Nevşehir’de CHP’nin çeşitli organlarında görev yapan Hüseyin Çetin 25 yıldan beri CHP Nevşehir İl Başkanlığı görevini yürütüyordu. 55 yaşındaki CHP Çetin, evli ve 7 çocuk babası idi. ‘Okkan prestij için hedef seçildi’ ? DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, eski Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan ve 5 polis memurunun şehit edilmesiyle ilgili Hizbullah davasının gerekçeli kararını açıkladı. Kararda, 2000 yılında İstanbul Beykoz’da bir eve düzenlenen operasyonda liderleri Hüseyin Velioğlu’nun öldürülmesiyle ağır darbe alan terör örgütü Hizbullah’ın yeni yönetim kadrosunun örgütü yeniden canlandırmak ve prestij kazanmak için Gaffar Okkan suikastını planladığı kaydedildi. A CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle