15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 EYLÜL 2007 PAZARTESİ 4 DANIŞTAY KARARI HABERLER CHP’li Köktürk, afet binaları için milyonlarca dolar kredi alındığını söyledi 2000’Lİ YILLARDA ERDAL ATABEK Deneyimsiz yönetici atamasına fren ? Danıştay, il sağlık müdür yardımcılığı ile bazı şube müdürlüklerine atamalarda deneyim koşulunu kaldıran düzenlemelerin yürütmesini durdurdu. Mahkeme ayrıca, KPSS’ye giren ve kazanan adaylara, kurumların özel olarak yaş sınırı getiremeyeceğine karar verdi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Danıştay, idari ve mali işlerden sorumlu il sağlık müdür yardımcılığı ile bazı şube müdürlüklerine atamalarda belirli sürelerde deneyim koşulunu kaldıran düzenlemelerin yürütmesini durdurdu. Kamu Personeli Seçme Sınavı’na (KPSS) giren ve kazanan adaylara, kurumların özel olarak yaş sınırı getiremeyeceği de karara bağlandı. Türk SağlıkSen, Sağlık Bakanlığı Taşra Teşkilatı Yatak ve Kadro Standartları Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle idari işlerden sorumlu il sağlık müdür yardımcılığına atamada 5 yıllık deneyim koşulunu kaldıran, bazı şube müdürlüklerine atamalarda ise deneyim koşulunu kaldıran ve bazı yeni şartlar getiren düzenlemelerin iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle Danıştay’da dava açmıştı. Danıştay 5. Dairesi’nin kararında, dava konusu düzenlemeyle sadece “En az 4 yıllık yüksek öğrenim mezunu olmak’’ koşulunun yeterli sayılmasında “hukuka uyarlık’’ bulunmadığı belirtildi. Kararda, ayrıca gıda ve çevre kontrol şube müdürlüğüne atamada 2 yıllık deneyim koşulunun kaldırılması; eğitim şube müdürlüğü, personel şube müdürlüğü, idari ve mali işler şube müdürlüğü, bilgi işlem ve sağlık istatistikleri şube müdürlüğüne atamalarda ise deneyim koşuluna yer verilmemesinin hukuka uygun olmadığı kaydedildi. Daire, dava konusu yönetmelik hükümlerinin yürütmesini durdurdu. ‘Para nereye harcandı?’ ALİ AYAROĞLU Kaybedince Kazanmak... Hiç unutmamam gereken bir ilkem vardır: “Kaybetmeyi göze aldığın şey kadar kazanırsın.” Risk alma cesaretidir bu. İnsan “kaybetme korkusu”nu böyle yener. Kaybedebilirsin. Ama onun arkasından yanıp yakılacağına, “yeniden daha iyisini nasıl kazanacağını?” düşünüp o günden harekete geçmen gerekir. İşin en önemli yanı budur. Yanıp yakılmak yok. İki dizinin üstüne çöküp yıkılmak yok. Kaybettin. Doğru. Şimdi ilk işin “neden kaybettiğini anlamak.” Eğer yanlışlarını göremezsen bu kaybı –şu ya da bu konuda yeniden yaşamaya mahkum olursun. Kaybedenin kazandığı işte budur. Bir seçimi kaybedebilirsin. Bir sınavı kaybedebilirsin. Sevdiğini kaybedebilirsin. İşini kaybedebilirsin. Mücadeleni kaybedebilirsin. Düşünmen gereken ilk iş odur: “Neden kaybettim ve bunda benim payım nedir?” Eğer bunu düşünürsen işte o düşünce senin en büyük kazancındır. “Neden kaybettim ve bunda benim payım nedir?” Eğer bir kayıpta kendi payını göremezsen kendini aldatmış olursun. Kaderimdi, şansım yoktu, zaten talihsizimdir’lere kapılırsan kaybın sürer gider. Yaşamımızın her kaybında kendi payımız vardır. Ya yapmamız gerekenleri yapmamışızdır ya da yapmamamız gerekenleri yapmışızdır. Bu da ne yapıp yapmamak gerektiğini kavrayamamak demektir. Şimdi bir yarışa girdiniz ve kaybettiniz, öyle mi? Rüzgâr rakibinizi hızlandırdı mı? Hakemler ondan yana mı oldu? O gün talih perisi sana gülmedi mi? Hiçbirisi geçerli değil. Kazanamadın, çünkü rakibin senden daha iyiydi. O, yarışa senden daha iyi hazırlanmıştı, bu nedenle kaybettin. Şimdi, bugün, yarışa hazırlanmaya başlamalısın. Yarın, bir gün kaybetmiş olacaksın. Ertesi gün, iki gün kaybetmiş olacaksın. Yeni bir kaybın basamaklarını hazırlıyorsun. Kazanmanın üç temel ilkesi vardır: Dürüst olup nesnel bakabilmek, Akıllı olup plan yapabilmek, Çalışkan olup programı tamamlayabilmek. Bu üç ilkeyi uygulayanlar kazanırlar. Tek başına dürüst olmak, tek başına akıllı olmak, tek başına çalışkan olmak kazanmak için yeterli olamaz. Hepsinin birden yaşama geçirilmesi gerekir. Yaşam hepimize kazançlar ve kayıplar getirir sanırız. Aslında kazanç da bizimdir, kayıp da... Yaşam bize bir şey vermez. Yaşamın bize verdikleri, bizim ona verdiklerimizin bize geri dönmesidir. Dürüst ol. Akıllı ol. Çalışkan ol. Yolun açık olsun... ZONGULDAK CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk, afetlerden etkilenen kamu binalarının güçlendirilmesi için milyonlarca dolarlık kredi alınmasına karşın bugün eğitime başlanacak olan birçok okulda onarım yapılmadığına dikkat çekerek “Bu paralar nereye harcandı” diye sordu. Köktürk, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle verdiği, önergesinde, 17 Ağustos 1999 depreminin ardından, “afet zararlarının azaltılması ve afetlere hazırlık” için Dünya Bankası ve Avrupa Yatırım Bankası başta olmak üzere çok sayıda yurtdışı kurum ve kuruluştan finansal ve teknik destek sağlandığını anımsattı. Köktürk, önergesinde Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Özak’ın bir soru önergesine 29 Kasım 2006’da ? Köktürk, Başbakan Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde, 17 Ağustos 1999 depreminin ardından çok sayıda kurum ve kuruluştan finansal destek sağlandığını anımsattı. verdiği yanıta atıfta bulunarak, alınan kredileri ve projeleri şöyle sıraladı: “Dünya Bankası’ndan 505 milyon ABD Dolar’lık Marmara depremi Acil Yeniden Yapılandırma (MEER) projesi, 310 milyon Avro’luk İstanbul Sismik Riskin Etkilerinin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Projesi (İSMEP), Avrupa Yatırım Bankası’ndan da 410 milyon Avro bütçeli Türkiye Deprem İyileştirme ve Yeniden Yapılandırma Projesi (TERRA), Avrupa Birliği ülkelerinden de 20 milyon Avro bütçeli Marmara Depremi Rehabilitasyon Programı (MERP) için hibe krediler alındı. Sayın Özak, projelerden MEER, TERRA ve MERP’in 31 Aralık 2006 itibarıyla tamamlanmasının planlandığını, proje kapsamında öncelikleri belirlenmiş kamu binalarının güçlendirilmesi ile acil durum hazırlık kapasitelerinin geliştirilmesini amaçlayan İSMEP’in ise 2005 yılında başladığı ve 2010 yılında tamamlanmasının beklendiğini ifade etmiştir.” Kamuoyuna açıklanmalı Ancak İstanbul Vali Yardımcısı Adem Karahasanoğlu’nun Anadolu Ajansı’na “henüz 9 okul ve 2 hastanenin güçlendirildiği” yönünde açıklamalarda bulunduğunu belirten Köktürk, önergesinde “Bu durum yurt dışı kredilerin akıbetini ortaya koymaktadır. AKP hükümeti, yüzde 95’i deprem kuşağında olan ülkemizde ‘uygulama alanı kalmadığı’ gerekçesiyle Ulusal Deprem Konseyi’ni kapatırken, ülkemizin uluslararası kuruluşlardan borçlanarak sağladığı kredilere nerelerde uygulama alanı bulduğunu kamuoyuna açıklamamaktadır” ifadelerine yer verdi. Köktürk, ayrıca kredilerin alındığı projelerin kimlere ihale edildiğini, danışmanların kimler olduğunu ve hangi kurumlardan destek alındığının açıklanmasını istedi. İSMEP kapsamında kaç kamu binasında güçlendirme çalışması yapıldığını öğrenmek isteyen Köktürk, “Güçlendirilen okul ve sağlık binaları sayısı nedir? Projelerde kullanılmayan kaynak var mıdır? Varsa, bu kaynaklar için planlama yapılmış mıdır” diye sordu. Dengbejlik canlanıyor Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından sözlü Kürt kültürünü günümüze taşıyan dengbejlik (anlatıcı ozan) geleneğinin yok olmaması için hazırladığı “Dengbej ve Dengbejlik Geleneği Projesi” önceki akşam Şişli Belediyesi Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Diyarbakır Belediye Başkan Vekili İhsan Uğur yaptığı konuşmada her toplumun geçmişinde acıların, sevinçlerin yaşandığını belirterek “Bugün yok olmakla yüz yüze bulunan dengbejlik kültürümüz için çok önemlidir. Onu var gücümüzle yaşatmalıyız” dedi. 15 dakikalık sinevizyon gösterisiyle başlayan gecede yörenin önemli dengebejleri kurdukları divanla yurttaşlara klamlarını seslendirdi. ‘Kurumlar yaş sınırı koyamaz’ Danıştay 12. Dairesi, “27 yaşından gün almamış olma” koşulu dolayısıyla ataması yapılmayan H.Ç’nin açtığı davayı da karara bağladı. Danıştay, kararında, yaş sınırlamasının kanun, tüzük ve yönetmelik gibi bir normla yapılması gerektiğine dikkat çekilerek “Kamu personeline ilişkin bir düzenlemenin sınav ilanıyla yapılması hukuka aykırılık oluşturmaktadır” denildi. Danıştay’ın kararının ardından 18 yaşını dolduran herkesin, KPSS’de başarılı olursa göreve atanması ve KPSS kitapçıklarında aranan yaş sınırı yerine 657 sayılı devlet memurlarına ilişkin yasada yer alan yaş sınırının esas alınması gündeme gelecek. ÖĞRENCİLER Yargıtay, Profesör Dr. Baskın Oran ve Profesör Dr. İbrahim Kaboğlu’nun Başbakanlık İnsan Hakları Kurulu’na hazırladıkları rapor nedeniyle mahkemece verilen beraat kararını bozarak cezalandırılmalarını istedi. Bu durumda iki profesör Yargıtay’ın isteği üzerine yeniden yargılanacaklar ve “altkimlik, üstkimlik” vurgulamaları nedeniyle büyük bir olasılıkla ceza alacaklar. Bu kararın açıklandığı sırada bir başka haber, gazetelerin manşetlerine taşındı. Ülkücü Ozan Arif tarafından yazılan ve İsmail Türüt tarafından söylenen şarkı ve bu şarkıya yapılan klip, Hrant Dink’in öldürülmesini bir “vatanseverlik” olarak sunup, cinayete övgüler düzüldü. ??? “Demokratik bir anayasa” yapmaya hazırlanan ve Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerini yürüten güzel ülkemizde işte bunlar oluyor. Asıl acıklı olanı, şimdi birileri sırf taraf oldukları için Yargıtay kararına arka çıkacaklar ve cinayeti savunan şarkıyı da desteklenecek bir olay olarak görecekler. Tehlikeli olan, insanın yüreğini acıtan da budur. Baskın Oran ve İbrahim Kaboğlu, iki bilim insanı. Sonuç olarak bilimsel birikimleri ve yaptıkları gözlemler sonu Baskın Oran ve Hrant Dink... cu bir rapor yazdılar. Bu rapor azınlık hakları konusunda duyarlı ve ileri görüşler dile getiriyordu. Zaten hazırlandığı dönemde de bazı ülkücü kuruluşların saldırısına uğramış, iki profesör tehdit edilmişlerdi. Daha sonra da Başbakanlık bu kurulu feshetti. Şimdi iki profesör ciddi olarak hapis tehdidi altındalar. ??? Hrant Dink’in öldürülmesini savunan, katil zanlılarına övgüler düzen klibi izlerken yüreğimin daraldığını hissettim. Gerçekten bu ülke adına, bunca yıldır yürüttüğümüz eşitlik ve kardeşlik çabaları adına derin bir hayal kırıklığı yaşadım. Burada ülkücülere seslenmek istiyorum: Hrant Dink’i sevmeyebilirsiniz, söylediklerinden hoşlanmayabilirsiniz. Ortada alçakça işlenmiş bir cinayet duruyor. Bir insan sırf düşüncelerini açıkladığı için öldürüldü. Üstelik onun öldürülmesine giden yolun taşları ne yazık ki bir çevrenin kışkırtmalarıyla döşendi. Hrant Dink Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesinden yargılanırken onu linç etmek isteyenler ellerinden geleni yaptılar. Artık Hrant Dink yok, ancak onun yokluğunun yarattığı acı dinmedi. İşte böyle bir dönemde bu cinayet, bir müzik eşliğinde savunuluyor. Siz böyle bir felaketi onaylıyor musunuz? Sırf sizin gibi düşünmediği için bir gazetecinin arkasından yaklaşan bir katil tarafından öldürülmesini doğru buluyor musunuz? Bu şarkıyı destekliyor musunuz? ??? Bakın bu ülke hepimizin. Bu topraklarda değişik görüşlerden, değişen inançlardan, değişen etnik köklerden gelen insanlar olarak bir arada yaşıyoruz. Bu bir arada yaşamayı, bazı dönemlerde bir arada yaşamamaya çevirmesini bildik. Yüzlerce insan bu farklılıkların düşmanlığa dönüştürülmesi nedeniyle yaşamlarını yitirdi. Ülkücüler de öldürüldü, solcular da. Bunun daha sonra bedelini askeri darbe cezaevlerinde birlikte ödediler. Ben çok emin ki, Baskın Oran ve İbrahim Kaboğlu’nun cezalandırılmak istenmesinden birileri mutluluk duymuştur. Yarın farklı görüşten birileri de mahkum edilince karşı taraf sevinebilir. Aynı şekilde daha ilk günden görüyoruz, Hrant Dink cinayetini savunan klibe birileri sahip çıkıyor. ??? Klişe sözler söylemek istemiyorum. Ancak, yaşadıklarımız, yaşananlar gerçekten insanın içini acıtıyor. Kendinizi Hrant Dink’in çocuklarının, ailesinin, arkadaşlarının yerine koyun. Vicdanınızın sesini dinleyin. Böyle bir kötülük nasıl savunulabilir? Yapmayın. Yeniden yaraları kaşımayın. Bundan neler çektiğimizi unutmayın. ??? Birkaç söz de Yargıtay kararı üzerine söylemek istiyorum. Bir ülkede dünyanın en iyi yasaları yapılsa da sonuç olarak bu yasaları yargıçlar, savcılar hayata geçiriyor. Eğer savcılar ve yargıçlar bu yasaları demokratik, insan haklarına saygılı bir hukuk devleti açısından değerlendirirlerse başka kararlar verirler, otoriter ve militarist bir yönetim mantığıyla yorumlarlarsa başka türlü davranırlar. Türkiye, kamplaşmaya, farklılıklara düşman olmaya acaba neden bu kadar yatkın bir kültür üretiyor? Neden birbirimize karşı bu kadar acımasız olabiliyoruz? Hangi görüşten olursak olalım, bir kere daha düşünelim. Neden bu acımasızlık? KÜRESEL OLAYLARI TARTIŞACAK ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Birleşmiş Milletler’in (BM) desteği ile bu yıl dördüncüsü düzenlenecek Model Birleşmiş Milletler Türkiye Konferansı 2008’de üniversite öğrencileri küresel gelişmeleri tartışacak. Konferansa 17 ülkeden uluslararası ilişkilerle ilgilenen öğrencilerin ka tılımı kesinleşti. Türkiye’deki üniversite öğrencilerinin de katılması beklenen konferans, 37 Mart tarihleri arasında Ankara Sheraton Hotel’de gerçekleştirilecek. Konferansa katılmak isteyen öğrencilerin İngilizce bilmesi ve uluslararası ilişkileri yakından izlemesi gerekiyor. CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle