19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 AĞUSTOS 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA DİZİ Dinin dogmalarını reddeden aydınlar, keşfedilen fiziksel yasaları toplumsal yaşama da uygulamayı amaçladılar 9 Doğa yasası akıl yasasıdır ‘MANEVİ MİRASIM AKIL VE BİLİMDİR’ ustafa Kemal’in Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip’in sorusuna verdiği bir yanıt: “ Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır... Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur... Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.” Kaynak: Giritli, İsmet, Kemalist Devrim ve İdeoloji, İÜ Yayınları’ndan.. 8 Ağustos 2007 tarihli Cumhuriyet Bilim Teknik alıntılamış. M İslamiyette aydınlanma B ugüne baktığımızda ise aydınlığa değil karanlığa gidiyoruz diye düşünüyorum. Muazzez İlmiye Çığ’ın deyimiyle “kafasını bohçalayanların”; dindar olmayı cüppe ve şalvar giyip takke takmak olarak görenlerin sayısı hızla artıyor. Dünyada yoksulluk, eşitsizlik ve adaletsizlik arttıkça radikal dini akımlar ve faşizm artıyor. Bugünün Müslüman dünyası ise içler acısı bir halde. Irak kan gölüne dönmüş, Filistinliler yıllardır kamplarda barınıyor.. ama paraya batmış Suudilerden onurlu bir tavır yok. Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde, bağımsızlık sevdalısı insanların kurduğu Türkiye Cumhuriyeti bugün Amerikancı din bezirgânlarının elinde. Peki, aydınlanmadan İslamiyet hiç mi payını almadı? Buna yanıtı, İsmet Zeki Eyuboğlu, “Çağımızın Çevrintileri’’ kitabında vermiş. “İslamiyette, Yunan felsefesinin temel kaynaklarının Arapçaya çevrilmesiyle, İslam âleminde bilhassa Abbasi döneminin son iki asrında İslam dünya görüşünden tamamen farklı, temeli insan ve doğa bilgisine dayanan bir düşünce tarzı, bir başka deyişle Eski Yunan düşünce geleneğinin bir devamı sayılabilecek bir fikir hareketi, devrin entelektüelleri tarafından kabul görmüştü. Merkezi Bağdat olan bu fikir hareketinin en büyük temsilcileri, Hıristiyan âlemi dahil ortaçağın en büyük filozofları olan Farabi, İbni Sina ve Endülüslü İbn Rüşd’dü. Miladi on üçüncü asrın sonlarına kadar devam eden bu seküler düşünce, İslam dünya görüşü karşısında direnememiş, etkisini ve taraftarlarını kaybederek kültürel bir vaka olarak tarihe geçmiştir.” Din, hayvan ve bitkilerden farklı olarak ölümlü olduğunun bilincinde olan insanı en zayıf tarafından vuruyor; yani onu cehennem ile korkutarak ya da cennet gibi bir mükâfat hayaliyle donatarak etkisi altına alıyor. Aydınlanma ise insanı cemaat ve din cenderesinden çıkararak aklını ve iradesini kullanmasını, yani düşünce ve davranışlarının sorumluluğunu almasını öngörüyordu. İnsan, akıl süzgecinden geçirerek ve vicdanına başvurarak yaşamalıydı... Kilise ya da şeyh, şıh öyle söylüyor diye değil... A vrupa’da aydınlanmanın yolunu açan, 17. yüzyıl’da doğa bilimlerinde hız kazanan gelişmeler oldu. Aydınlanma düşüncesinin öncüleri arasında Rene Descartes ve Baruch Spinoza gibi rasyonalist filozoflar, Thomas Hobbes ve John Locke gibi siyasal düşünürler vardı. Prof. Dr. Mehmet Ali Kılıçbay’ın “Aydınlanma ve Modernite” isimli çalışmasında da belirttiği gibi Galileo Galile, Kopernik gibi bilim insanlarının dünyanın güneşin etrafında döndüğünü ortaya koymalarıyla, eskinin dünya merkezli ve gökcisimlerinin sabit olduğu varsayımına dayanan astronomi anlayışı yıkılmıştır. Kılıçbay şöyle devam ediyor: “...asıl önemlisi dogmalarını bu eski bilgilere dayandıran Kilise’nin, dolayısıyla dinsel öğretinin otoritesi sarsılmıştır... Böylece, Kilise’nin ve ona bağlı olan üniversitenin dışında bağımsız bilgi odaklarının yeşermesi, Aydınlanmanın en önemli kazanımlarından olacaktır.” Isaac Newton’ın evrensel yerçekimi yasasını keşfetmesi, 18. yüzyıl düşüncesi üzerinde büyük bir etki yaratmış ve akla olan güven pekişmiştir. Newton, doğayı Tanrı’nın kurduğu, fakat bir kez kurduktan sonra işleyişine müdahale etmediği bir saate benzetir. Bunun bir sonucu olarak bu yüzyıl, bir akıl ahlakı, bir akıl dini, bir akıl hukuku (doğal hukuk) peşindedir. 18. yüzyıl filozofları, bu bağlamda eğitimin insanları daha iyi yapma ve insan doğasını dönüştürme olanağına sahip olduğunu düşünüyorlardı. Eskinin değişmez dünya inancı kırılmıştı. Doğa bilimi, 19. yüzyıl’ın sonu ve 20. yüzyıl’ın başında eski mekanik doğa anlayışını çürüten buluşlara tanıklık etti. Atomun parçalanamaz olduğu düşüncesi yıkıldı. Ve Charles Darwin’in Evrim Teorisi doğada değişimin esas olduğunu ortaya çıkardı. ‘Temel ilkesi ilkesizlik’ Doç. Dr. Ferlal Örs, postmodernizmin bilimsel düşünceye ve doğa yasalarına tümüyle karşıt bir sistem olduğunu belirtti tulup gözle görülmeyen sübjekazının başında, doğanın tif verilere dayanan kuramları az sayıda ve anlaşılmayaygınlaştırmaya çalışıyorlar. sı son derece kolay ilBunların bir örneği, ABD’de orkeleri olduğunu söyledik. Bu iltaya atılan “Akıllı Tasarım” kukelerin değişmesi söz konusu ramıdır. Akıllı Tasarımcılar, Dardeğildir. Doğa gibi insan da tewin’in Evrim Kuramı’nı çürümel ilkelere sahip olmalıdır. terek, inanca dayalı bir düşünce Sınırların ortadan kalkması, sistemini üniversitelere yerleştirbelirsizlik anlamına gelen birme çabası içindeler. En büyük çok tehlikeyi beraberinde gedestekçilerinin ABD Başkanı tirir. Ege Üniversitesi İletişim Bush olması oldukça düşündüFakültesi Gazetecilik Bölümü rücüdür. Bütün bunlar bilime ve Genel Gazetecilik Ana Bilim bilimsel düşünceye karşı büyük Dalı Öğretim Görevlisi Doç. bir tehdit oluşturmaktadır. Dr. Ferlal Örs ile “temel ilkesi ilkesizlik” olan postmodernizm üzerine konuştuk. ÜRESELLEŞMENİN Postmodernizmi kısaca ETKİSİ nasıl tanımlarsınız? 21. yüzyıldayız ama dinci ostmodernizm, modernizm ve onun temel felseKapitalizmin yeni bir evrefesi olan aydınlanma karşıtı bir felsefedir. Postmo ve milliyetçi akımlar artıyor. si ya da küreselleşmenin ilk Bu konudaki yorumunuz nedernizmin en temel ilkesi, ilkesizliktir. Bunun yanı dir? aşaması olarak tanımlayabileceğimiz postmodernizm, tek sıra postmodernizm, kuralsızlık, çoğulculuk (tarikatlara, Gerçekten çelişkili bir durum. kutuplu bir dünyanın ürünü. dinci akımlara hoşgörüyle yaklaşılması), cemaatKüreselleşme sonucu sınırların leşme, ironi, parçalanma ve sanal gerçeklik 1989 yılında Berlin Duvarı’nın kalkması ve iletişim teknolojileüzerine kurulmuştur. yıkılması ile görüntünün özün rinin gelişmesiyle insanlar arayerine geçtiği, her şeyin alınıp sındaki iletişim ve etkileşim olasatılabilen birer meta haline geldiği bir döPostmodernizm, modernizm ve onun te nakları hızla artıyor. Demokrasi ve insan nem başladı. Bu dönemden itibaren top mel felsefesi olan aydınlanma karşıtı bir hakları gibi kavramlar yaygınlaşıyor. İnlumsal dayanışmanın, ortak çıkarları sa felsefedir. Modernizm, ilerlemeye daya sanlar eğitim, kültür ve sosyal olanaklarvunmanın yerini, bireycilik, yükselen de lı bilimsellik anlayışını, bilim ve aklın dan daha fazla yararlanabiliyor. Bu koşulğerler ve kısa erimli önermeler aldı. Mo üstünlüğünü ve sekülarizm (laiklik) kav larda barışın ve refahın egemen olması bekderniteden postmoderniteye dönüşümün ramlarını temel ilke olarak benimser. Kı lenir. Ancak tam tersine savaşlar, yoksuldoğal bir süreci olarak lanse edilen bu saca modernizm, din merkezli yaklaşımın luk ve eşitsizlikler hızla artıyor. dönem, aslında aydınlanma karşıtı bir sal yerine akıl ve bilimi merkez alan bir düKültürel alanda ise tam bir yozlaşma, dırıyı, tepkiyi ifade etmektedir. Nitekim şünce sistemidir. tek tipleşme yaşanıyor. Bu yoksul ve anpostmodernistler, her fırsatta Aydınlanma Oysa postmodernizmin en temel ilke lamsız dünyada umutsuzluğa kapılan infelsefesine dayanan modernizmin ve onun si, ilkesizliktir. Bunun yanı sıra postmo sanların, dini, mistik, ırkçı ve ayrımcı değerlerinin yok olduğunu, bunları savu dernizm, kuralsızlık, çoğulculuk (tarikat akımların etkisi altına girmesi kaçınılnanların çağın gerisinde olduklarını öne lara, dinci akımlara hoşgörüyle yaklaşıl mazdır. Bütün bunların temel nedeni, eşitsürüyorlar. ması), cemaatleşme, ironi, parçalanma siz ve insanlık karşıtı gelişen küreselleşve sanal gerçeklik üzerine kurulmuştur. medir. Bir gün insandan ve emekten yana Kısaca postmodernizm, bilimsel düşün küreselleşmeyi yaşayabilmek için, eşitsizYDINLANMA KARŞITI’ ceye ve doğa yasalarına tümüyle karşıt bir liğe karşı eşitliği, tüketimciliğe karşı üretkenliği, bireyciliğe karşı toplumsal Postmodernizm doğa yasaları ve bi düşünce sistemidir. Bugün postmodernistler, bilimselliğin dayanışmayı savunmak, akıl ve bilim limle çatışan bir olgu mu? İnsanlığı netemel taşlarını yerinden oynatarak, elle tu temelli yaklaşımlara sahip çıkmak gerekir. reye götürüyor? Y T D İYALEKTİK MATERYALİZM VE DOĞA YASALARI Marksizmin temeli olan diyalektik materyalizme göre evren, maddelerden oluşur ve maddenin kendi iç yasalarıyla gelişir. Gerçekliğin (doğanın) işleyiş süreçlerinin yasaları, diyalektik materyalizmin bilgi mekanizmalarının da yasalarıdır. Toplum, doğasal üretim sürecinden yansıyan çelişkilerle belirlenir, evrimsel gelişme çelişme yasalarıyla gerçekleşir. Diyalektik materyalizm, doğayı (Heraklitos ve Demokritos başta olmak üzere Yunanlı felsefeciler gibi) bütünsel olarak, fakat bu kez bilimsel yolla anlamaya çalışır. Materyalizmin belli başlı temel ilkelerini ortaya atan düşünür MÖ 460’ta doğan Demokritos’tur. Ona göre, Hiçten hiçbir şey ortaya çıkmaz, var olan hiçbir şey yok edilemez. Evrendeki her şey parçaların birleşmesi ve ayrılmasından başka bir şey değildir. Hiçbir şey rastlantıyla meydana gelmez ve evrendeki her şey bir nedenden ötürü ve bir zorunluluğun etkisiyle ortaya çıkar. Doğada, ne de toplumda nedeni olmayan bir görüngü vardır. Bu tür görüngülerin varlığını kabul etmek, mucizeleri ve dini mistiği benimsemek anlamına gelir. Bilim, rastlantıların düşmanıdır. MÖ 6. yüzyılda yaşamış olan Efesli Heraklitos ise diyalektik yöntemin iki temel önermesini geliştirir: Her şey çekişme ve savaşımdan doğmuştur. Evren boyuna akan bir süreçtir. Her şey bu akışın içindedir. ARX, ENGELS... ‘A MKarl Marx ise fikirlerini daha çok Kant sonrası Alman idealizminin bir başka temsilcisi Georg Wilhelm Friedrich Hegel’in (17701831) tarih felsefesine dayandırır. Hegel’in diyalektiğinde tarih, çatışmalarla ilerler. Önce tez oluşur, sonra buna karşıt antitez ve sonrasında ikisinin çatışması ve karşılaşması sonu Evrim Teorisi cu sentez ortaya çıkar. Marx, Hegel’de olan bu yapıyı materyalist bir zemine oturtarak diyalektik materyalizme ulaşmıştır. Friedrich Engels, materyalizmin, yeni bilimsel bulguların ışığında çağa göre biçim değiştirmek zorunda olduğunu öğretti. Buna göre kimyasal elementlerin değişmezliği, atomun bölünmezliği ve kütlenin devamlılığına ilişkin eski mekanik görüşler terk edilmeliydi. Diyalektik Materyalizm, Engels’in katkısı büyük olsa da, ancak Lenin’den sonra belirli yasaları ve formülasyonları olan bir yöntemsel disiplin olarak anlaşılmaya başlanmıştır. Doğanın, toplumun ve düşüncenin gelişiminin temel yasaları ise Joseph Stalin’in klasik felsefeyi incelediği “Diyalektik ve Tarihsel Materyalizm Üzerine” adlı çalışmasında formüle edilmiştir. Bunlar, doğanın ve toplumun bütün görüngülerinin hareket, değişim ve gelişim genel ilişkisi ve karşılıklı koşullanmışlığıdır; yavaş niceliksel gelişmelerden temel niteliksel değişimlere geçiş ve her gelişimin itici gücü olan karşıtların mücadelesidir. Bu arada, yeri gelmişken, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla yüz seksen derece dönüş yapıp liberalizme övgüler döşemeye başlayan ve “dönmeyenler”i dinozorlukla suçlayanlara doğadan bir ders verelim: Doğada da olduğu gibi insan yaşamında ve toplumsal yaşamda hiçbir süreç birdenbire bitmez ve başlamaz; evrilerek sürer… CUMHURİYET 09 K ‘ OPLUMSAL YAŞAMA DA UYGULANABİLİR Aydınlanma düşünürleri insanın aklı ile evreni anlayabileceğine dair bir anlayış geliştirmiştir. Doğa yasası aynı zamanda akıl yasasıdır. Aydınlanmanın bazı düşünürleri, doğada keşfedilen fiziksel yasaları varoluşun tamamına yaymak istediler. Buna göre doğa yasaları, evrenin bir parçası olan insan ve dolayısıyla toplumsal yaşama da uygulanabilirdi. Kılıçbay, Aydınlanmanın en büyük özelliklerinden birisinin, dinin dogmalarını reddederek, her şeyi doğa parantezine alması olduğunu belirttikten sonra, “Böylece bu hareketin en büyük ilkesine ulaşılmıştır: Gerçeğin aranması, kutsal kitaplar veya Aristoteles gibi doğrulukları peşin olarak ve sınanmadan kabul edilmiş kaynakların incelenmesi yoluyla değil, doğanın gözlemi yoluyla olmalıdır... Çünkü doğanın yasaları bir üst iradenin ürünü olarak anlaşılmaz ve gizemli nitelikte olmayıp, matematik kurallara boyun eğen ve her zaman aynı olan kurallardır. Yasalar, doğayı olduğu kadar insanları da yönetmelidir” diye devam ediyor. ‘ P ‘K ‘Ahlak için dindar olmaya gerek yok’ A ydınlanma hareketini en iyi tanımlayanlardan birisi olan büyük düşünür Immanuel Kant (17241804), “Aydınlanma Nedir?” adlı eserinde, “Aydınlanma hareketi, insanın bizzat sorumlu olduğu reşit olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olamayış durumuysa insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır…’’ der. Kant’ın temelini attığı Eleştirel Felsefe sayesinde etik de dinin himayesinden alınarak bu insan merkezli yeni dünya görüşü bünyesine sokulmuştur. Ahlaklı olmak için dindar olmaya gerek olmadığını ODTÜ Felsefe Bölümü’nden Prof . Dr. Yasin Ceylan, “Kültür Din İlşkisi” adlı makalesinde şöyle işlemiş: “… Tanrı emridir diye iddia edilen etik kurallara gelince, tüm etik yasaların kaynağının insan aklı olduğu modern ahlak filozoflarının ortak kanaatidir. Çünkü, semavi dinlerden yoksun birçok kültürde ahlak yasaları hep bulunmuştur. Hatta 18. ve 19. asır Hıristiyan misyoner ve kâşifler, kendi dinlerinden olmayan kavimlerde yüksek ahlak örnekleri görünce şaşırmışlardır. Bilhassa kâşifler, ‘ancak biz Hıristiyan halkı ahlaklıdır’ tezinden şüphe etmeye başlamıştır…” 17. yüzyıl’ın panteist düşünürlerinden Schelling’e göre özgürlük felsefesi ahlak felsefesi demektir. O, Tanrı’yı doğada gördüğü için ahlakın temeli olan iyiyi de dünyada görür. KAYNAKÇA Bilim ve Ütopya Dergisi, Mart 2003. Ceylan, Yasin, “Kültür Din İlişkisi”, Anlama ve Yorum, Doğan Özlem, Armağan Kitabı. Hazırlayanlar: A.Kadir Çüçen, Hatice Nur Erkızan, Güçlü Ateşoğlu, İnkılâp Kitabevi, İstanbul, 2004. Cumhuriyet, Bilim Teknik, 8 Ağustos 2007, Sayı 1064 Eyuboğlu, İsmet Zeki, ‘’Çağımızın Çevrintileri’’ Pencere Yayınları, İstanbul, Temmuz 2004. Gölpınarlı, Abdülbaki: Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin, İstanbul, Eti yay., 1968. Güney, Emrullah, Çevrebilim Sözlüğü, SABEV Yayınları Ocak 2007, Ankara Gürsel, Nedim, “Thomas Münzer, Şeyh Bedreddin ve Nâzım Hikmet”, Birikim Dergisi, Sayı: 4, 1977. Korkmaz, Esat, Zerdüştlük Terimleri Sözlüğü, Anahtar Kitapları, Birinci Basım, İstanbul, Şubat, 2004. Kılıçbay, Mehmet Ali, Aydınlanma ve Modernite, “Özgür Üniversite Kavram Sözlüğü II”, Editör: Fikret Başkaya, Ankara, Aralık, 2006. İ T T İ B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle