19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 AĞUSTOS 2007 PAZAR 12 PAZAR KONUĞU leyla.tavsanoglu?cumhuriyet.com.tr AKP’nin aday göstermediği eski milletvekili Mehmet Dülger Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini eleştirdi: Gül mağduru iyi oynadı SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU AKP liderliğinin hışmına uğrayıp 22 Temmuz seçimlerinde aday gösterilmeyen yılların siyasetçisi Mehmet Dülger’le konuşuyoruz. DP Hükümeti’nin tanınmış bakanlarından Bahadır Dülger’in oğlu olan Mehmet Dülger bu seçimlerde aday gösterilmemesinden üzülmüşe benzemiyor. Her zamanki yumuşak üslubuyla konuşuyor. Ama bu yumuşaklığın altından çok keskin sözler çıkıyor. Milletvekilliğine aday gösterilmemesinin nedenini hiçbir zaman öğrenemeyeceğini söylüyor. Bütün bizim siyasi partilerde olduğu gibi AKP’de de parti içi demokrasi bulunmadığını, bir milletvekilinin kaderinin genel başkanın iki dudağı arasından çıkacak sözlere bağlı olduğunun altını çiziyor. Tayyip Erdoğan’ın yönettiği Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecini ise son derece antidemokratik bulduğunu söylüyor. Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı çok ciddi siyasi krizlere neden olur, kaygıları var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? DÜLGER Cumhurbaşkanlığı sorun haline getirildi. İki taraf da bunu oynayarak sonuç almaya çalışıyor. Sorunları aşmak için onlardan kaçmak yerine ele almak ve yaşayarak üstesinden gelmek Türk toplumu için zaman kazandırıcı olur. Bundan 78 yıl önce, Erdoğan ya başbakan olur da başörtülüler Meclis’i ve hükümeti ele geçirirlerse diye bir histeri yaratıldı, hatırlarsınız. Görevinden uzaklaştırılması, 2002 seçimlerine girmesinin engellenmesi yarar sağladı mı? Korkunun ecele faydası yok. Benim AKP’de siyaset yapmayı kabul etmem de bununla ilgili. Farklı toplum kesimlerinden kabul gören bir insan olduğumu biliyorum. Demokratik eğilimlerden korkulması için bir sebep olmadığını göstermek amacıyla yaptım bunu. Halk yaşayarak çözümlerini üretir. Demokrasiden korkan, halkı cahil oy çoğunluğu olarak gören bir zihniyettir. Karşılaştık; ispatlandı ki korkulacak bir şey yok. Türkiye’de halktan ileri gelen bir rejim tehdidi yoktur. Halk cumhuriyetin de, vatanın bölünmez bütünlüğünün de sahibidir. Üretilmiş korkularla halkın demokrasi ve kalkınma hakkını elinden almaya kimsenin hakkı yoktur. Abdullah Gül’ün ve başörtülü eşinin bu cumhurbaşkanlığı dönemini efendice yaşayıp bu saplantılardan kurtulmayı sağlamak Türk toplumu için sağlıklı bir yaklaşım olur. İyi de siz “Cumhurbaşkanlığı’na eşi başörtülü bir kimse gelmemeli” demediniz mi? DÜLGER Cumhurbaşkanlığı sürecinin bir kriz dönemi haline gelme potansiyeli taşıdığını, bu konjonktürde “Başörtüsü ille de cumhurbaşkanlığına çıksın” inatlaşmasından çok tedbirli bir süreç yönetimiyle Türkiye’nin krize sokulmaması gerektiğini söyledim. Bunu 2.5 yıl önce daha hiçbir isim söz konusu değilken söylediğim için kimsenin alınmaması gerekir. Bunu erken söylememin nedeni isimler üzerinden değil, konuşularak akılcı çözümler bulunmasına zaman bırakmaktı. Ne yazık ki polemik konusu yapılarak geçiştirildi. Nitekim 2007 Nisan’ında tahminde hep birlikte tosladık. Seçimlerde vatandaşın hiçbir ciddi meselesi tartışılmamıştır. Sadece borsaya, “Eskisi gibi oyununuza devam edebilirsiniz” taahhüdü verildi, o kadar. Buna rağmen krizi fırsata çevirme stratejisi izleyip mağdurları oynayarak bir seçim dönemi geçirildi. Mağdur figürü olarak Sayın Gül seçim sonuçlarına önemli katkı yapmıştır. Başbakan bugün tek aday çı karmış olmanın sıkıntısını yaşıyor. Referandumdan sonra kendi isteğiyle çekilerek 2008 sonbaharında cumhurbaşkanını halkın seçmesinin önünü açacak bir ara dönem cumhurbaşkanı formülünü de muhtemel görüyorum. Milletvekilleri parmak deposu Sizin milletvekili adaylarının saptanması sırasında isminizin üzerine çizik atılmasının nedeniyle ilgili bir tahminde bulunabiliyor musunuz? DÜLGER Milletvekilli adayları tek ağızdan tespit ediliyor. Bu sadece AKP’ye mahsus bir hastalık değil. Bu hastalık bütün partilerde var. Hatta ben bunu bir ölçüde bir siyasi orgazm olarak kabul ediyorum. 3 Haziran günü bütün siyasi partilerin liderleri bu yüksek hazzı yaşadılar. Çünkü binlerce adayın siyasi kaderleri bu insanların iki dudağının arasından çıkacak söze bağlıydı. Zaten bu haz o kadar büyük ki liderlerin Türkiye’de demokrasinin çıtasını yükseltmemeleri, kendi partilerinin bünyelerinde parti içi demokrasiyi yapmamaları için ‘ Milletvekili adayları tek ağızdan tespit ediliyor. Ben bunu bir ölçüde siyasi orgazm olarak kabul ediyorum. ’ li bir konuda karar alınacaksa bunu bir bina yapar gibi elbirliğiyle almalıyız. Doğru bir metoda AKP de başka partiler de yabancı. Karar bir yerlerde oluşturuluyor. Geri kalanlar da bu kararın meşru olmasını sağlayacak birer araç. Bunu meşru kılma konusunda sayılacak parmak olarak milletvekili oluyorsunuz. O konuda biraz huysuzluk ederseniz hemen, “Arkadaş, sen kimsin? Biz seni milletvekili yaptık” biçiminde tepki alıyorsunuz. Bir de sizin için “Bünyeye uygun değil” dediler... DÜLGER Bu seçimlerde gördüm ki halkın demokratlığı siyasetçinin çok önünde. Siyasetçiler olarak daha çok fırın ekmek yememiz lazım. Ben konuşan zeminlerin adamıyım. Ne istedik? Konuşmak için zemin istedik. İstenen ne? Konuşulmasın. Meclis’ten kanun teklifi gelmesin, parmak deposu olarak Meclis’te hazır bulunulsun; istersen arkada resimli roman oku. Milletvekillerinin dört temel fonksiyonu vardır: Dokunulmazlık güvencesi altında konuşmak, vicdanıyla oy vermek, politikalar ve kanun tasarıları önerebilmek, denetim yapabilmek. Bunların hiçbirisi yap güvenme güçlüğü de var. Bu kullanılabilir bir şey. Kendi ülkesinin kurumlarından çok dışarıya güvenen bazı danışmanlarına, kraldan fazla kralcı bazı parti erkânına yanlış izlenimler yaratma fırsatı verir, hele etrafındaki halkayı kapayabilirlerse... Bu danışmanların halka kapatmalarına örnek verebilir misiniz? DÜLGER Başkanlığını yürüttüğüm TBMM Dışişleri Komisyonu’nda, aralarında 25 yılı aşkın bir zamandan beri ele alınmayı bekleyen anlaşmaların da bulunduğu 430 anlaşmanın müzakere edildiğini, bunların 426’sının oybirliğiyle geçtiğini söyleyebilirim. Daha pek çok iş yaptık. Bütün kişisel bağlantılarımı kullanarak AB için iki tarafta da ilişkilerin geliştirilmesine katkılarımdan dolayı İtalyan Cumhurbaşkanı tarafından İtalya Devlet Nişanı’na layık görüldüğümü Dışişleri Bakanlığı izliyor da parti şürekâsı niye izlemesin? Zamanında bilgi verilse de bunları derleyip toparlamak grup başkanvekillerinin işi. Tek kefeli teraziyle tartılanlar başkanın önüne konuyor. Demokratik yasalar bulunsa bir parti Meclis grubunun yüzde 65’ini çizip cin benimsenmemesinde buluyorum. Bu benimsenmediği sürece de Türkiye bu sıkıntıyı çekecektir. Şu anda cumhurbaşkanının görevleri ve olmayan sorumluluğu itibarıyla fazlasıyla kendine özgü bir sisteme sahibiz. Parlamenter rejimde cumhurbaşkanının sadece temsili yetkisi vardır. Cumhurbaşkanı, “Biz noter miyiz?” diyor. Türkiye’de başka çok önemli bir hastalık var. Kurumlar kurumlara, insanlar insanlara, kurumlar insanlara, insanlar kurumlara güven beslemiyor. Bu güven eksikliği nedeniyle de, tabiri mazur görün, 30 yerden gelebilecek kazığı önlemek için yasal önlem alıyorsunuz. Ama o kazık otuz birinciden geliyor. Örneğin, cumhurbaşkanı seçilmediyse doğal olarak görev başındaki cumhurbaşkanı o mevkide yenisi gelinceye kadar bütün haklarıyla kalmaya devam edecektir. “Kardeşim, senin cumhurbaşkanlığı süren doldu. Artık hak kullanamazsın” deniyor. Hak kullanamıyorsa adam olarak orada niye oturuyor? Adam olarak orada oturuyorsa bütün hakları da kullanacaktır. Tarikatlar ve cemaatler sürekli olarak ellerini siyasi partilerin içinden P O R T R E MEHMET DÜLGER İstanbul, 1940 doğumlu. Ortaöğrenimini Galatasaray Lisesi, yükseköğrenimini Cenevre Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde yaptı. İsviçre, Fransa, İtalya, ABD ve Kanada’da şehir plancısı olarak çalıştı. Paris Şehircilik Enstitüsü’nde yüksek ihtisas yaptı. Cenevre Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde betonarme asistanı olarak ders verdi. Türkiye’ye dönüşünde DPT’de uzman olarak çalıştı. 197580 arası dönemin başbakanı Süleyman Demirel’in danışmanlığını yaptı. 12 Eylül darbesi sonrasında DPT’ye geri döndü. Dönemin Başbakan Yardımcısı Turgut Özal’la çalıştı. 24 Ocak kararlarının hazırlanışında yer aldı. 198283 arası Tercüman gazetesinin genel müdürlüğünü yaptı. 1984’te DYP’nin kurucuları arasında yer aldı. 10 yıl süreyle Basın ve Propagandayla İlgili Genel Başkan Yardımcısı oldu. 19942002 arası Summa AŞ adlı inşaat şirketinin yönetim kurulu başkan yardımcılığını yürüttü. 2002 genel seçimlerinde AKP’den Antalya liste başı olarak milletvekili seçildi. TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanlığı’nı dört buçuk yıl süreyle yürüttü. 22 Temmuz seçimlerinde partisi tarafından aday gösterilmedi. yeterli bir neden. Teşkilatlara güvenilmez gibi bir görüşleri yok mu? DÜLGER O zaman demokrasi nasıl gelişecek? Biz Cemil Çiçek’le telefonda ilginç bir görüşme yaptık. Neden aday gösterilmediğimi bilip bilmediğini sorunca bana dedi ki: “Ben ANAP’ın kurucularındandım. 1987’de ismimin üzerine çizik atıldı. 1994’e kadar da böyle kaldı. Bunun nedenini hiçbir zaman öğrenemedim ve öğrenemeyeceğim de...” Dolayısıyla ben de niye elimine olduğumu öğrenemeyeceğim. Parti içi muhalefeti sıklıkla yaptığınız için olabilir mi? DÜLGER Ben bunu muhalefet olsun diye yapmadım. Partide ileri sürülen birtakım mülahazaların tartışılmasını istedim. AKP’de birtakım mülahazatın tartışılabileceği zeminler yok. O zaman halkın da merak ettiği bir konu olunca gazeteci size hemen teypini uzatıyor. “Bu konuda ne düşünüyorsunuz” diye soruyor. “Bizimle basın yoluyla konuşmayın” dendi. Peki, konuşmayalım. Bir yerde ve beraber konuşalım ve bu konudaki tersliği söyleyelim. Bir karar, başkana vahyedilen bir karar gibi önümüze geliyor. Demokratik alanda belirtırılmayacaksa milletvekilliğinin ne değeri kalır? Bugün dokunulmazlık müessesesi şöyle kullanılıyor: Dokunulmazlığına sığınıp konuşacak olursan parti yönetimi kelleni alabilir. Mahkemelik bir olayın varsa parti yönetimi seni dokunulmazlık zırhı altına alıp koruyabilir. Benim gibi hayatı demokrasi mücadelesiyle geçmiş, ortak akıl oluşsun diye konuşan, iyi niyetli, kişisel çıkar peşinde koşmayan bir adam bünyeye uygun değilse kalkıp eski ANAP modelini uygulamayı düşünenlerin “bünye”den neyi kastettiklerini tanımlamaları gerekmez mi? Ertuğrul Yalçınbayır, birikiminden demokrasimizin yararlanmasından bizi mahrum ederek dışarıda konuşmamaya dikkat etti. Yine listeye alınmadı. Konuşmamak yeterli değil. Bu, bana bir grup başkanvekili tarafından ifade edildi. Aranan ortak akıl, yumuşaklık filan değil, itaat. Ses çıkarmadan talimatları uygulayanın işi yolunda gider. İş Tayyip Erdoğan’da mı bitiyor? DÜLGER Tabii ki son sözü başkan söyler. Son söz anına kadar ne yapıldığı ve ona nasıl takdim edildiği önemli. Her şeye doğrudan Sayın Erdoğan’ın müdahale ettiğini sanmıyorum. Kendisinin pek çok vasıfları var ama biraz sonra da halka dönerek “Ben bu grupla çok başarılı işler yaptım. Gelin, beni aklayın” diyebilir mi? Çelik çomak oynatıldı 27 Nisan öncesinde bir dönem isminiz cumhurbaşkanı adayı olarak sıklıkla telaffuz edildiği için isminizin üzerine çizik atıldığı söylentileri de var. Bu konuda ne diyeceksiniz? DÜLGER Ben birtakım konularda son derece ketum kaldım. Hiçbir yorumda bulunmadım. Bu konuyu ilk defa sizle konuşuyorum. Böyle olur muydu, olmaz mıydı? Bir kere bu işin çok demokratik bir biçimde cereyan etmesi gerekirdi. Bir kere cumhurbaşkanı adayının ortaya konması bir demokratik süreç içinde olmadı. Şimdi de aynı şey oldu. İnsanlara neredeyse çelik çomak oynatmadılar mı? DÜLGER Evet. Rahmetli Turgut Özal da böyle söylerdi. “Siz biraz oynayın. Siz oynarken biz kararı alırız” derdi. Sofraya geliyorsunuz ve hazırlanmış bir yemek buluyorsunuz. Ya ben o yemeği sevmiyorsam.. “Sevmiyorsan yemezsin kardeşim. Sofradan da kalk” deniyor. Ben bu sıkıntıyı demokratik bir süreçekmiyorlar. Pennsylvania’da oturan Fethullah Gülen hiç durmadan Atlantik ötesinden cemaatine kimi desteklemeleri gerektiğiyle ilgili mesajlar gönderip duruyor. Bu gerçeklerin ışığında biz hangi demokrasiden söz edebiliriz? DÜLGER Aslında tarikatlar Türkiye’de birer sivil toplum kuruluşudur. Sivil toplum kuruluşunu toplumun formasyonu içinde korumak istiyorsanız onların gündelik hayata dair birtakım şeyler söylemelerinde anormal bir durum yok. Biz modern yaşamımız içinde bu tarikatları sivil toplum kuruluşu olarak kabul etmiyoruz ama bunlar ‘de facto’ sivil toplum kuruluşlarıdır. Önceki yıllarda beraber çalıştığım parti başkanlarımızla bazı manevi liderleri ziyaret ettik. Konuşmalar genel konularda kaldı. Bunlar toplumun kendi yapılanması içinde var oldukları için kendilerinde hak görüyorlar. Yaşar Nuri Öztürk’ün çok güzel bir sözü var. “Bu, irin dolu bir küpten sızmadır. Küpü kırdığın zaman içinden para çıkar” diyor. Gerçekten küplerine baktığınız zaman muazzam paraları var. Anladığınız nedenlerden çok derinine girmek istemiyorum. ‘ Parti yönetiminin milletvekilinde aradığı ortak akıl, yumuşaklık filan değil, itiaat. Ses çıkarmadan talimatları uygulayanın işi yolunda gider. ’ ‘ Seçimlerde vatandaşın hiçbir ciddi meselesi tartışılmadı. Sadece borsaya ‘Eskisi gibi oyununuza devam edebilirsiniz’ taahhüdü verildi. ’ CUMHURİYET 12 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle