19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 TEMMUZ 2007 CUMARTESİ 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Erbakan, eski öğrencilerini Siyonizmin ve dış çevrelerin işbirlikçisi olarak tanımladı Sandıktan Ne Çıkarsa Çıksın... Türkiye belki de Cumhuriyet tarihinin en önemli seçimini yarın yaşayacak. AKP’nin 2002 Kasımı’ndan bu yana yürüttüğü sivil darbe ile laik Cumhuriyetin tehlikede olduğunu düşünenler, yeni bir Erdoğan iktidarının gerçekleşmemesi yönünde oy kullanacak ve böylelikle laik demokratik Cumhuriyetin kurumlarının korunmasını sağlamaya çalışacaklar. Bunlara karşı, ülkenin yakaladığı ekonomik ve siyasi istikrarı öne sürenlerin haklı olduklarını söylemek mümkün değil. Siyasi iktidardan başlayalım. Aklı başında herkes görüyor ki, Türkiye şu anda son yılların en istikrarsız dönemini yaşamaktadır. Tek parti yönetimlerinin istikrarı getirdiği savını; devleti talan eden, laik niteliğine saldıran, toplumu militanları ve hatta bakanları aracılığıyla “Müslüman olanlar ve olmayanlar” diye karnıyarık gibi ortadan bölen, terörün yeniden hortlaması karşısında seyirci kalan AKP icraatı yalanlamış bulunmaktadır. AKP, laik Türkiye’nin bugününü, devlet kadrolarına kendi İslamcı militanlarını sızdırarak tahrip ederken, Milli Eğitim’i dinselleştirip Kuran kurslarını yasanın tanıdığı sınırlar dışına taşırarak da yarınları ipotek altına sokmaktadır. Yılda 50 milyar doları bulan ticaret açığı, ithalatla finanse edilen büyüme, şu anda dünya piyasalarındaki bol likidite ve ülkemizdeki, yüksek faiz yüzünden gelen sıcak para ile kapatılmaya çalışılan açıkları ve üretime, dahası pazarlamaya dayanmayan yapısıyla ekonomide de istikrar olduğunu söylemek mümkün değildir. ??? Bu durumda açıkça görülmektedir ki Türkiye, istikrar değil, tehlikeli bir istikrarsızlık dönemi yaşamaktadır. CHP MHP koalisyonu; bir acil eylem planı çerçevesinde birleşebildiği, çağın ekonomik gerçekleriyle çatışmadığı takdirde, daha güvenilebilir bir yönetim ile görece bir istikrarı sağlayabilir. Ama bu sonuca ulaşılabilmesi için söz konusu iki partinin bir koalisyon hükümetini oluşturabilecek çoğunluğu sandıkta kazanmaları gerekmektedir. Yarınki seçimler, her türlü olasılığa açık, her türlü sürprizi sinesinde taşır bir nitelik içindedir. Bu durumda, Türkiye’yi tehlikeli gerginlikten istikrara taşıyacak bir sonucun çıkmaması da son derecede olasıdır. AKP’nin başında bulunacağı bir koalisyon gibi, tek başına bir Erdoğan iktidarı da, olanak dışı değildir. AKP birinci parti olarak bir koalisyon içinde veya tek başına iktidar olursa ne olacak? Bu sorunun yanıtının anahtarı, bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan’ın elinde. Erdoğan eğer, laik rejimi kemirmekten vazgeçer, toplumu bölme girişimlerine son verir, oy çoğunluğunun demokraside her şey olmadığını anlar, uzlaşmacı ve demokrasinin temel ilkelerine saygılı bir yol tutarsa, sorun yok demektir. ??? Ama Tayyip Bey’in, böyle bir yolu istese de tutması acaba mümkün mü? AKP’nin dış destekçileri ile liberal demokrasi adına ona payanda olan iç çevreler, bunun mümkün olduğunu, bu olgunun en büyük kanıtının da, son seçimlerdeki aday listesinden “Milli Görüşçüler”in silindiğini ileri sürmektedirler. Her şeyden önce, “Milli Görüşçüler”in tasfiye edildiği savı gerçek değildir. Tasfiye edilenler, Erdoğan’a karşı seslerini yükselten veya “baş üstüne”cilikte yeterli görülmeyenlerdir. AKP “Milli Görüş” çekirdeğine makyaj yapmıştır, ama özünü değiştirecek herhangi bir girişimde bulunmamıştır. Üskül’lü, püsküllü yeni AKP vitrini de, içerde tezgâhta ve depodaki mallar konusunda kimseyi şaşırtmamalıdır. Erdoğan’ın yaptıkları yapacaklarının teminatı olduğu gibi, seçim propagandası sırasındaki sözleri de gelecek icraatının habercileridir. Bu durumda ne olacak? Rejim batacak, Türkiye laik bir Cumhuriyet olmaktan çıkacak mıdır? Bu konuda ciddi tehlikeler bulunmasına karşın, umutsuz olmamak gerek. Yaşanmışları yaşanmamış kılarcasına bir değişim mümkün değil. Daha güç günleri de gördük.. üstesinden geldik. DÜZELTME: Çekilme konusundaki yazım ile ilgili olarak yazar, eski CHP Trabzon Milletvekili Rahmi Kumaş’tan bir eposta aldım. Sayın Kumaş bu iletisinde, konunun çoğu kişi tarafından yanlış aktarıldığını, Hasan Saka’ya “çekil” sataşmasının TBMM’de değil, 1948 yılı Ocak ayında yapılan DP Trabzon Merkez İlçe Kongresi’nden telegrafla yapıldığını ve Saka’nın da, “Çekildim, 85 kilo 125 gram geldim” dediğini yazıyor. Kendisine bu yanlışı düzeltmeme vesile olduğu için teşekkür ederim. A.S. ‘AKP’nin mayası eksik’ ANKARA ABD daha iyisini ? AKP’nin Türkiye’nin neyi varsa satmakla görevlendirildiğini söyleyen Necmettin (Cumhuriyet Bübulsa bunu değiştirosu) Eski Başbarecek.” Erbakan, ‘Tayyip Milli Görüş gömleğini çıkardı, Tayyör2 giydi’ dedi. Erbakan, AKP’nin kan Necmettin ErSaadet Partisi’nin dış politikada Türkiye’nin hiçbir çıkarını gözetmediğini vurgulayarak “İşte Kıbrıs ortada. bakan, AKP hükübu seçimlerde patlaBenim hükümette olduğum dönemde aldık, bunlar neredeyse verdi’’ diye konuştu. metini oluşturanlama yapacağını söyrın mayasının eksik leyen Erbakan, bu olduğunu belirterek “Bunlar Siyoniz şı yönetsin diye görevlendirdiler. Biz yi yapar” diye konuştu. konudaki soruya şu yanıtı verdi: yolun başında bunları uyardık, uymaErbakan, “Ağır eleştiriyorsunuz ama min, dış çevrelerin işbirlikçisi” dedi. “Bunlar (AKP) Anadolu’ya gidiART’de yayımlanan, Doç. Dr. Yaşar yın dedik, dinlemediler. Milli Görüş bunların hepsi sizin talebeleriniz, neden yormuş, ‘Tayyip her hafta hocayla göHacısalihoğlu’nun yönettiği seçim özel gömleğini çıkardılar, ne giydiler? Tay böyle oldu” sorusuna şu karşılığı verdi: rüşüyor, ondan icazet alıyor’ diyormuş. “Bunlar derslerde arka kapıdan kaç Yalan. Ben de gidebildiğim her yere programında gazetecilerin sorularını ya yör2 gömleğini giydiler. Amerika’da İsnıtlayan Erbakan, Türkiye’nin borç bata rail’in ödülü alırken giydiği gömlek mışlar, dinlememişler. Şimdi düşünü gidiyorum. Bize büyük bir dönüş var. yorum biz bir hata mı yaptık diye, ha Benim üç kişiye sözüm var; bir, kahğı içinde olduğunu belirterek şunları söy odur.” Erbakan, AKP’nin dış politikada Tür yır. Tayyip, imam hatipliyim diyor. Bi vedeki işsiz Ahmet. Seni bunlar işsiz ledi: “Milli gelir arttı diyorlar. Palavra. Milli gelirden çok milli gider arttı. kiye’nin hiçbir çıkarını gözetmediğini zim dersleri bırak, oradaki dersleri de bıraktı. Kanma. İki, sakallı Hüsnü, Bu bütçe milli geliri değil, milli gideri vurgulayarak “İşte Kıbrıs ortada. Be iyi dinlememiş. Tayyip attan düştü, bir bunlar dindarız diye geldi ama kangösteren bütçedir. Türkiye’nin nesi var nim hükümette olduğum dönemde al daha binemedi. Kim bindi? IMF. IMF, ma. Üç, ampul Hasan, bunların amsa satıyorlar. Görevleri bu. Türkiye’de dık, bunlar neredeyse verdi. Vermek ABD, AB Türkiye’yi yönetiyor, bunlar pulü patlak. Yerdeki cam kırıklarını ödediğimiz her verginin üçte biri dışa için her şeyi yaptı. Tayyip’teki sandal da at yarışı spikeri gibi olan biteni an görmüyor musun? Bunlar senin derrıya gidiyor. AKP hükümetini bu akı ye hırsıdır. Orada kalmak için her şe latıyor. Kendilerinin bir şey yaptığı yok. dine çare olmaz.” asirmen?cumhuriyet.com.tr Yarın oyumuzu kullanıp yurttaşlık görevimizi yerine getireceğiz. Demokrasinin güzel tarafı halkın oyuna başvurulmasıdır. İnsanlığın bugüne kadar bulabildiği en iyi yöntem bu. Tabii demokrasinin tarifi de zamana, ülkeye göre değişiklikler gösteriyor. Demokrasi ilk uygulamaya konulduğunda “çoğunluğun yönetimi” olarak tanımlanabilecek özellikler taşıyordu. Çoğunluğu temsil ettiğini düşünen seçilmişler, yaptıklarının çoğunluğun çıkarlarına olduğunu söylüyorlardı.Tabii, “özgür vatandaşların” oy kullandığı, kölelerin yurttaş sayılmadıkları dönemlerden de geçildi. Kadınların yurttaş statüsünü kazanmaları da kolay olmadı. Şimdi kadınlar, yoksullar oy kullanabiliyorlar ama meclislerde hâlâ yeteri kadar temsil edilemiyorlar. Azınlıkların istek ve talepleri de demokrasilerin çözemediği sorunlar arasında sayılıyor. Demokrasinin bir boyutu da kuvvetler ayrılığı. Yasama, yürütme ve yargıdan oluşan sistem, çoğunluğun içine düşebileceği keyfiliğe karşı “hukuk devleti”, Bundan Sonrası İçin Önümüze Bakalım “hukukun üstünlüğü” kavramlarıyla derinlik kazanıyor. ??? Türkiye’nin çok partili rejime alışması ve demokratik kurumları yerleştirmesi de acılı ve sancılı bir süreçten geçerek ilerliyor. Çok partili dönemin başladığı 1946 yılından bu yana üç askeri müdahale yaşanması bunun kanıtı. Askerin siyaset üzerindeki etkinliğinin hâlâ tartışılıyor olması, demokrasinin henüz tam anlamıyla yerleşmediğini gösteriyor. Tabii çoğunluğu elde eden partilerin “her şeyi yapabilirim” anlayışı da demokrasiyi zaafa uğratıyor, farklılıkların kendini ifade etmesine zarar veriyor. En önemlisi yurttaşın demokrasiyi özümsemesi, içine sindirmesi, hakkını, hukukunu aramasını öğrenmesidir. ??? Türkiye bu seçime özürlü bir demokrasiyle gidiyor. Yüzde 10 barajını burada çok dile getirdik. Milyonlarca seçmenin oyları Meclis’te temsil edilmiyor. Siyasi Partiler Kanunu başka bir engel. Milletvekillerini halk, parti örgütü değil genel başkanlar belirliyor. Bu nedenle halkın temsilcileri Meclis’e giremiyor. Gergin bir ortamda başlayan seçim dönemi giderek daha sakin sayılacak bir hale dönüştü. Asıl süreç 23 Temmuz sabahından itibaren başlayacak. Türkiye, 7 yıllık görev süresi dolmuş Cumhurbaşkanı’nın yerine süresi içinde yenisini seçemedi. Şimdi seçebilecek mi? AKP’nin tek başına cumhurbaşkanını seçmesi mümkün değil. O zaman Meclis içinde bir uzlaşmaya ihtiyaç bulunuyor. Geçen sefer bu uzlaşma sağlanamadı, kriz çıktı. Muhtemelen yeni Meclis üç parti ve bir grup oluşturacak kadar bağımsız milletvekilinden oluşacak. O nedenle değişik uzlaşma formülleri ortaya çıkabilir. ??? Bir başka ve önemli sorun ise Kuzey Irak’a operasyon konusu. Başbakan Tayyip Erdoğan seçimlerin ardından askeri operasyon yapılabileceğinden söz etti. Yani operasyon bir ihtimal. Batı basınında da bu yönde değerlendirmeler gündeme geliyor. Tabii bu operasyonun kapsamı, etkileri, sonuçları nasıl olur bunu kestirmek zor. En önemlisi böyle bir operasyonun ülkemizin içinde ve dışında yaratacağı etkiler. ??? Bir başka önemli konu ise Avrupa Birliği. Birçok engelin bulunduğu AB süreci şimdi yeni bir hamleyi gerektiriyor. Bakalım yeni dönemde Türkiye ve AB arasında tatsızlaşan konular nasıl bir yola girecek? AKP ya da gelecek diğer partiler nasıl bir yol izleyecekler. Örneğin MHP, AB ile görüşmelerin durdurulacağından söz ediyor. Onların bir koalisyon içinde yer almaları ne gibi sonuçlar doğurabilir? ??? Türkiye’nin içeride ve dışarıda çok değişik ertelenmiş sorunları varlığını sürdürüyor. Bütün bu sorunlar önümüzdeki dönemde gelecek iktidarın önüne yığılacak. Daha da önemlisi, bir süredir Türkiye’de ortaya çıkan kutuplaşma. İnsanların iki kutup arasında seçmeye zorlanması. Halbuki Türkiye’nin uzlaşmalara ihtiyacı var. Farklılıkların bir arada demokratik bir sistem içinde kendini ifade edebileceği bir iklime gerek var. Asıl üzerinde durulması gereken uzlaşma kültürünün geliştirilmesi. Siyasi liderler şimdiye kadar bu konuda olumsuz etkilerde bulundular, iç gerginliğin artmasını körüklediler. Önümüzdeki Meclis’te MHP ve DTP yer alacak. Bazılarının iddiasına göre bunu Tayyip Erdoğan da iddia ediyor bu kesimler birbirleriyle kavga edecekler ve ortalık karışacak. Nereden belli? Belki de tersi olabilir. Öyle olması için gayret göstermemiz daha doğru değil mi? ??? Velhasılıkelam, yeni bir döneme eski sorunlarla giriyoruz… Hayırlı olsun… CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle