19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 TEMMUZ 2007 CUMARTESİ 16 Vergi Muhasebe ve vergi alanında uzmanlığı ile tanınan Doç. Dr. Faruk Güçlü’nün, yarınki seçimlerde Türkiye’nin en önemli değerlerini satmakla övünen Kemal Unakıtan’a oy vermeyi aklından geçiren Eskişehirlilere bir çift sözü var: “Kemal Unakıtan’ın Maliye Bakanı olmasından sonra vatandaşın vergi mahkemelerine açtığı her yüz davadan doksanını kazandığı görülmektedir. Danıştay ve vergi mahkemelerinin istatistiklerine göre Hazine aleyhine açılan davaları genellikle Hazine kaybetmektedir. Bu durum daha önceki yıllarda olmayan vergi incelemesinin siyasallaştırılması, rayından saptırılması ve vatandaşa bir tehdit unsuru olarak gösterilmesi gerçeğini ortaya koyuyor. 4.5 yıl boyunca daha doğru dürüst adil bir vergi inceleme sistemi bile ortaya koyamamış bir isme acaba hangi gerekçeyle oy vereceksiniz?” SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Yarın kolay Yarın yapacağımız iş kolay! Sol duyusu olanlar için kolay! Yasaklara bürünmek istemeyen kadınlar için kolay! Kardeş, yurttaşlık bilincine varmışlar için kolay! Aklını sınırlamamaya kararlı gençler için kolay! Türkiye’nin cahil ve kötü niyetli bir takımın elinde nereden nereye sürüklendiğini görenler için kolay! Tarihsel gelgitlerden ders çıkaranlar için kolay! Özgürlüğü donuk basmakalıplara sığdırmayanlar için kolay! Cumhuriyet mitinglerine katılmayı görevden saymış, kendi ile barışık, ne istediğini, ne yaptığını iyi bilenler için kolay! Cumhuriyetin demokrasinin anası, demokrasinin de Cumhuriyetin öz evladı olduğunu algılayabilenler için kolay! Uçmayanlar için, kaçmayanlar için, dağıtıp saçmayanlar için kolay! Sandık ortada, kolay gelsin! Buldumcuk Çocuklara masal dizisinden yeni bölüm: Maaşçığı ile geçinemeyen, ama bedeli 10 bin dolarcık tutan saatçik sahibi babacık, armatörcük oğulcuk ile 200 TIR’cık alan gemicikte! Seçim = Türk Ruleti! Perşembe sabahı, çevremdeki herkes gibi, “yüzde 48” dehşetiyle uyandım. Kesin sonuçların ilan edileceği an geldi gözümün önüne... Pazar akşamı sandıklar kapanmış... İlerleyen saatlerde ilk projeksiyonlar yapılmış... Gözlemciler, mümtaz yorumlar yapmış... Uykusuzluk ve gerilimden bitap düştüğümüz saatlerde, ekrana böyle bir sonuç düşüyor: AKP; Yüzde 48. Kesin sonuç! Olur a! Sıradan sondaj tahmini değil; geri dönüşü olmayan, değiştirilemez bir “demokrasi (!) gerçeği” olarak takdim edilen böyle kâbus bir rakam... Düşünün.. AKP yaklaşık 5 yıldır iktidarda! Irak “tezkere kriziyle” iktidarı devralmış, “Cumhurbaşkanlığı kriziyle” bırakmış; iki kriz arasında harikalar yaratan medyamız sayesinde “siyasiekonomik istikrar... uçtu uçtu borsa uçtu!” hikâyeleriyle seçmen kafaya alınmış ve bu parti gıdım yıpranmamış. Gıdım yıpranmadığı gibi, “13 puana” yakın da prim yapmış! Bolluğa, berekete bakın! Var mı böyle bir demokrasi? Ben görmedim. Görmedim ama burası Türkiye! Kaygı Sosyal devleti bitirdiler. Yurttaşı dilenci yerine koydular, sosyal yardımı sadakaya döndürdüler. Kömür dağıtıyorlar, yiyecek dağıtıyorlar, gıda çeki dağıtıyorlar. CHP İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu gözlemlerine dayanarak aktardı. Artık ayrıcalık da yapmaya başlamışlar. AKP örgütlerinin denetiminde yalnızca kendi yandaşlarına dağıtım yapıyorlarmış. Doğal tabanı bile elden kaçırma kaygısına düştüler demek. Verimli makam CHP Genel Sekreterliği çok, ama çok verimli bir makamdır. Sözgelimi CHP daha SHP iken genel sekreterlik yapmış olan Hikmet Çetin yıllar sonra ABD tarafından Afganistan genel valiliğine kadar yükseltilme olanağına erişmiştir. CHP Genel Sekreterliği yapmış olan Ertuğrul Günay, bugün AKP milletvekili adayı olmayı içine sindirmiştir. Bir başka genel sekreter, Tarhan Erdem ise, seçime birkaç gün kala AKP’nin yüzde 48 ile tek başına iktidara yürüdüğünü öngören anketler hazırlamayı üstüne görev bilmiştir. Barajlardaki su düzeyi düşüyor, Ankaralı geri sayıma başladı. 10, 9, 8, 7... Öyle gözüküyor ki, kafasına eseni yapan başına buyruk Ankara beylerbeyi, seçimlerin hemen ertesinde su kesintilerine başlayacak... Böylece, görevi savsaklamanın cezasını başkentli çekerken devletin hemen hemen bütün kademeleri olup biteni büyük bir sessizlik içinde izlemeye devam edecek. Etmeyenler de var kuşkusuz. Tüketici Dernekleri Federasyonu (TÜDEF) Başkanı Ali Çetin gibi örneğin. Çetin, susmuyor, işin üstüne gidiyor: Ankara beylerbeyi “Sorumlunun kim olduğunu bulmak için DSİ tarafından yaptırılan Temmuz 1995 tarihli master plana ya da Ocak 2002 tarihli Ankara su temini projesi Gerede sistemi revizyon fizibilite raporuna veya bizzat ASKİ tarafından Yüksel Proje’ye hazırlatılan raporlara şöyle bir göz atmak bile yeterlidir. Bu projelerde; Ankara’nın 1968 yılından 2050 yılına kadar su ihtiyacı ve bu ihtiyacın nasıl hangi hatlardan karşılanacağı, maliyetinin ne olacağı ve alternatifleri ile karşılaştırması yer almaktadır. Bu raporlar 1995 ve 2002 yıllarında nüfus artışına ve çevre kirliliğine bağlı olarak revize edilmiştir. Raporlarda çok özetle; Ankara’nın su sorununun 2027 yılına kadar Gerede sistemi (Işıklı+Körler regülatörleriİsale Hatları) projesi ile çözülmesi öngörülmüş ve bugünkü sıkıntının yaşanmaması için projenin 2003 yılında birinci aşamasının tamamlanması planlanmıştır. Proje maliyeti olarak ise 238 milyon dolar hesaplanmıştır. Niçin Gerede projesi hayata geçmedi? Çünkü ASKİ Genel Müdürlüğü yaklaşık 10 yıldan bu yana su ve kanal işleriyle ilgili çalışmalarını ikinci plana itmiş ve kuruluş yasası hilafına yollar ve köprülü kavşaklar yapmıştır. ASKİ’nin bu işlere harcadığı kaynak yaklaşık olarak 350 milyon dolardır. DSİ’ce planlanan Gerede sistemi ile ilgili I. aşama tesislerin maliyeti ise 238 milyon dolardır.” Usanmadan soruyoruz: Devlette, başına buyruk Ankara beylerbeyinden hesap soracak bir kişi bile yok mudur? ‘Özgür irade’ işkencesi... KONDA araştırmasının gerçeğe dönüşmesi halinde; bu “garabetin” gene harikalar yaratan medyamız sayesinde 22 Temmuz gecesi “sorgulanamaz” bir “demokrasi masalı” şeklinde paketlenip bizlere sunulacağından şüphem yok: “Cumhurbaşkanlığı seçiminde mazlum durumuna düştüler!” “Laiklik mitingleri ters tepti!” “Asker müdahalesine seçmen reaksiyon gösterdi. Türk halkı ordusunu sever. Ama müdahalelere karşı daima böyle de tavrını koyar!” “AKP, şimdiye dek kimsenin yapmadığını yaptı. AB ile müzakereleri başlattı. Demokratik reformları gerçekleştirdi!” “Milli irade”... Ekran karşısında tırnaklarınızı yerken, bunlar söylenecek... Doluya koyuyorum almıyor. Boşa koyuyorum dolmuyor... Sıkıştığım cendere, böyle bir cendere. En son, Baskın Oran’a oy vermeyi düşünüyordum. Ama “yüzde 48 şoku” karşısında, “ezber bozma marjı” iyiden iyiye daraldı... Çizgiler öylesine kalın, öylesine dehşet verici ki; dön dolaş “kürkçü dükkânı” hesabı bula bula gene CHP’de buldum kendimi! Bu nasıl bir “özgür irade”? Nasıl bir “özgür seçim”? Nasıl bir “özgür tercih”? Nasıl bir “demokrasi”? Çocuklarımız Geleceğimizdir Prof. Dr. EROL KULAKSIZOĞLU Yakın bir dönemde bir TV kanalında ‘’Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası” konserini dinliyoruz. Çocuklarımızın yer aldığı orkestradan yükselen müzik herkesi duygulandırıyor. Çocuklarımızın ulaştıkları düzey ve başarılan nedeniyle gurur duyuyoruz. Aynı gün yine aynı kanalda “Çocuklar için şarkı söylemek lazım” adlı programda bazı sanatçıların eşliğinde çocuklarımız sahne alarak ikili gruplar halinde sanatçılarımızla birlikte şarkı söylüyorlar. Coşkuyla dinliyoruz, gözlerimiz yaşarıyor. Bir ulusal bayram gününde Ankara’da Kuran okuma yarışması düzenleniyor, tepkiler üzerine iptal ediliyor. Bir gün önce ise Şanlıurfa’da diğer bazı illerden gelen grupların katılımı ile tesettür giysileri içinde küçücük kız çocuklarımızdan oluşturulmuş bir koroya ilahiler okutuluyor. Bu törenin görüntüleri de televizyonlardan izleniyor. ??? Bu görüntüler şu acı gerçeği ortaya koymakta: Çocuklarımızın büyük çoğunluğu laik demokratik Cumhuriyetimizin bağrında özgür ve çağdaş bir gelişmenin görüntülerini sergilerken, çocuklarımızın bir diğer kısmı ise çağdaş dünya ile taban tabana zıt, son derece tutucu, din eksenli bir dünya düzenine yönelik bir yaşama ve eğitime zorlanmaktalar. Kendilerine hiçbir seçme hakkı tanınmaksızın çocuklarımızın verdikleri bu çelişik görüntüler, çocuklarımız ve ulusumuzun geleceği bakımından endişe vericidir. Bu endişe verici durum bir anda oluşmamıştır. Bu noktaya adım adım gelinmiştir. Her şey, özellikle 1950’li yıllardan sonra dinin politikaya alet edilmesiyle başlamıştır. Dinci politikacılar, “arka bahçeleri” olarak gördükleri, imam hatip okullarını, Kuran kurslarını yaygınlaştırmışlar, dış güçlerce de beslenen cemaat, tarikat okulları, yurtlar aracılığı ile çocuklarımız dinci düzene koşullandırılarak yetiştirilmiş, ulusal eğitimin içeriği bu yönde saptırılmıştır. Çağdaş bir zorunluluk olarak 1973’te yürürlüğe konan Milli Eğitim Temel Kanunu gereği 8 yıllık zorunlu temel eğitime geçilmesi engellenmiş, geciktirilmiştir! 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu kararları 1973’ten beri savsaklanan Milli Eğitim Temel Kanunu gereği 8 yıllık zorunlu temel eğitim uygulamasına geçilmiştir. ??? 8 yıllık zorunlu temel eğitime geçilmesi üzerine imam hatip okulları, temel eğitim dışında kalıyor, yaygınlaştırılmaları durduruluyor, sayıları ihtiyaca göre düzenlenecek imam hatip meslek liselerine dönüşüyorlardı. 2002’de iktidara gelen AKP döneminde ise, 28 Şubat kararları askıya alınırcasına dinci kadrolaşmalar, dinci kurumlaşmalar ve çocuklarımız üzerindeki dinci yönlendirmeler artarak devam etmiş, bugünlere böyle gelinmiştir. Bugün çocuklarımızın içine sürüklenmiş oldukları endişe verici durum, 1950’li yıllardan beri sürdürülen ve 28 Şubat 1997 uyarmalarına karşın, gelip geçmiş iktidarların laik düzen ve öğretim birliği ilkelerini özümseyememiş, gericiliğe ödüncü politikalarının eseridir. Temel eğitim döneminde bu üzücü koşullar içinde bırakılmış çocuklarımızı, daha sonraki eğitim evrelerinde de iç açıcı ortamlar beklememektedir. Önlerinde, eğitimi şans oyununa dönüştürmüş özel dershaneler sektörünün ezici baskısı altında giderek yozlaşmış ve etkisizleşmiş bir üniversite öncesi eğitim dönemi bulunmaktadır. Bunun ardından çocuklarımızı, niteliksel sorunlarını çözmek yerine sayılarının artırılmasından başka şey düşünülmeyen üniversite ve yüksek öğretim kurumları kaosu beklemektedir. Çocuklarımız geleceğimizdir. Çocuklarımızın laik düzene karşıt yönlendirmelerle ortak eğitim ilkelerinden uzaklaştırılarak birbirlerine yabancılaştırmaları, ulusal birliğimizin ve bütünlüğümüzün bozulması ve giderek yok edilmesi ile eşanlamlıdır. Zaten ülkemizin düşmanlarının planladıkları ve bekledikleri de budur. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Putin Rusyası’nda yok... Güle oynaya istedikleri partiye oy kullanan azınlık bir seçmen kitlesi dışında, büyük çoğunluğun iradesi, “Türk ruletine” dönüşen bir “yüzde 10 barajıyla” kilit altına alınmış durumda. Dünyanın hiçbir ülkesinde, hiçbir demokrasisinde olmayan; eşi benzeri görülmemiş bir baraj bu. Bırakın Batı demokrasilerini, komünist diktalar ve despot Çarlar ülkesi “Putin Rusyası’nda” yok böyle şey! AKP yandaşları şu tarafa, karşıtları bu tarafa.. diye önünüze bir şablon dayatılıyor. Şablon dışı kalan tüm tercihler, “tarihi dönüm noktası” seçimlerde “sıkıysa!” boyutuna indirgenen bir maceraya dönüşüyor. Bu işkencenin adı “sandık” oluyor. Sandıktan çıkan şey de “milli irade”! Barajı atlatıp Meclise kapağı atan partiler sonra muhalefetiyle, iktidarıyla bu rezalete son vermek için parmaklarını oynatmıyor... Ama “demokrasi” sözcüğünü de bu arada, ağızlarından düşürmüyorlar! Liderler, kamuoyu önderleri, yazar, çizer, anketçiler, siyasi analistler.. bu köşe kapmacayı; Batı demokrasilerinde geçerli parametreler üzerinden, “mış gibi” ince tahlillere, ciddi analizlere tabi tutuyorlar... Daha böyle kaç seçim, bu işkenceyi yaşayacağız? “Acaba?” diyorum... “Sağsol birleşmeler, ezber bozma hayallerini falan bunları bir yana bırakıp; 23 Temmuz itibarıyla küçük, basit, pragmatik.. anahtar hedefi ‘yüzde 10’u yıkmak’ olan bir yeni oluşum peşine mi düşmeliyiz?” ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY nilgun?cumhuriyet.com.tr Dün bu köşede yayımlanan Gürbüz Çapan imzalı köşe yazısı, Perihan Ergun’a aittir. Yazarlarımızdan ve okurlarımızdan özür dileriz. BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com BAŞSAĞLIĞI Süper Lig hakemlerimizden Bülent YILDIRIM’ın annesi TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 21 Temmuz www.mumtazarikan.com YÜKSEL YILDIRIM vefat etmiştir. Merhumeye Tanrı’dan rahmet, kederli ailesine ve yakınlarına başsağlığı dileriz. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Yemek yapmakta mahir ka 1 dın. 2/ Telli bir 2 çalgı... Bitkilerden elde edilen 3 ilaçlarla bir has 4 talığı iyileştir 5 mek. 3/ “Akaju” da denilen 6 bir ağaç... De 7 nizli’nin bir il 8 çesi. 4/ Sayıları göstermek için 9 kullanılan işaretlerden 1 2 3 4 5 6 7 8 9 her biri. 5/ Yüce, yük 1 MA N T I V A R sek... Cennet bağı. 6/ 2 A T E R A H İ M Bir tür ince meşin... “T E gerdan üstüne bir de 3 N E K T A R 4 T T E K İ N S ben gerek” (Karacaoğ5 I R A K D E M E lan). 7/ Tuzağa düşürüR len şey... Japonya ve 6 V A R İ D A T N E T E R Çin’de yetişen, şifalı bir 7 A H mantar cinsi. 8/ Öğütül 8 R İ T M E B E müş susamın koyu sıvı 9 M E S E R R E T durumu... Eski Türklerde ölüler için yapılan tören. 9/ Futbolda topa yapılan sert vuruş... Kısa bacaklı bir köpek cinsi. Spor Servisi Çalışanları YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Sıcak bölgelerde yetişen, portakala benzer bir meyve. 2/ Yunan abecesinde bir harf... İnce pide halinde ekmek. 3/ Soy, sülale... Derviş selamı. 4/ Ordu’nun Perşembe ilçesinin eski adı... Müsavi. 5/ Bir gıda maddesi... Eklembacaklıların ve kabukluların örteneğini oluşturan organik madde. 6/ Yinelenen dize. 7/ Din adamlarının simgesi sayılan başlık... Avuç içi. 8/ “İçimde renkler uçuşur / yanar, yeşil tutuşur” (B.R. Eyüboğlu)... Uğursuz, kötü. 9/ Güldürü türünde kısa oyun... Çam kozalağı ya da meyve toplamak için dalları eğmeye yarayan ucu çengelli ağaç. CUMHURİYET 16 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle