18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 NİSAN 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER Mesud Barzani’nin tehdit içeren açıklamasına Dışişleri Bakanlığı’ndan tepki geldi 5 ‘Dinamiti ateşliyor’ BAHADIR SELİM DİLEK ‘Sayukla ha sayukla’! Genel seçim yaklaştıkça, kulislerde milletvekillerinin hangi ilden hangi sıradan aday olacağı da konuşulmaya başlandı. Bazı milletvekilleri, tekrar seçilebileceğine kuşkuyla bakarken bazıları yerini garanti görüyor. Yeni milletvekili adaylarının çıkacağı bürokrasi de çok hareketli. Geçen haftalarda ziyaretlerde bulunmak üzere bir ile giden AKP yöneticisi, milletvekili adayı olmak isteyen bir bürokratla aralarındaki sohbeti, kuliste gazetecilere anlattı. Bürokrat, aday olacağından o kadar emin ki acaba kendi ilinden mi, yoksa Ankara’dan mı aday olması gerektiğini AKP yöneticisine soruyor. AKP yöneticisi bir fıkra ile yanıt veriyor: Bir adam, bir gün bir eve misafirliğe gider. Karnı da çok açtır, ama bir şey diyemez, “Nasıl olsa önüne karnını doyuracak bir şey gelir” düşüncesiyle. Ancak beklediği gibi olmaz gelişmeler. Ev sahibinin ikramı çay ve kahveyle sınırlı kalır. Adamın karnı açlıktan ezildikçe ezilir. Dayanamaz ve “Ya dostum, sen çay ve kahve getiriyorsun, çok sağ ol ama ben açım” der. Bunun üzerine ev sahibi biraz peynir, domates ve ekmekten oluşan bir masa kurar. Ancak adamın bunlarla doyacağı yoktur. Derdini ev sahibine anlatabilmek için bir mani söyler: “Ela eyyühazzerde, pilav derman imiş her derde, durma gördüğün yerde, kaşukla ha kaşukla.” Ev sahibi, bu maniye bir maniyle karşılık verir: “Misafir sözün haktır, gözünü kapıya bak dur, bu evde pilav yoktur, sayukla ha sayukla.” Bu fıkradan sonra bürokrat, “Bu fıkrayı, Ankara adaylığım için anlattın herhalde” deyince, AKP yöneticisi son sözünü söyler: “Ankara’dan aday olmayı düşünüyorsan durumunu en iyi bu fıkra anlatır.” Mumcu’dan açıklamalar ? ADANA (Cumhuriyet Bürosu) Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu, “Cumhurbaşkanını halk seçsin” önerisini tekrarladı. Halkın seçtiği bir cumhurbaşkanının gerginliğe neden olmayacağını savlayan Mumcu, “Bu fırsat henüz kaçmış değildir. Bu fırsatın değerlendirilememesi yeni gerginliklere neden olur. Bu gerginliğin bedelini kimse ödeyemez” dedi. Mesud Barzani’nin sözlerine tepki gösteren Mumcu, “O konuşmuyor. Onun sahibi konuşuyor” dedi. ANKARA Iraklı Kürt lider Mesud Barzani’nin, Türkiye’nin Kerkük sorununa karşımasına izin vermeyeceklerini ileri sürüp, “Türkler Kerkük’e karışırsa biz de Diyarbakır’a karışırız” tehdidinde bulunmasının perde arkasında, Kerkük konusunda Kürt liderin üzerinde Türkiye’nin hassasiyetlerini yavaş yavaş anlayan uluslararası toplumun yaptığı baskının olduğu ortaya çıktı. Barzani’nin açıklamasına Dışişleri Bakanlığı’ndan sert tepki geldi. Bir Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, “Barzani, üstünde oturduğu dinamiti ateşliyor” dedi. Türkiye’nin bir süredir başta ABD olmak üzere uluslararası ? Mesud Barzani’nin “tehdit” söyleminin arkasında, ABD’nin son dönemde, Kerkük konusunda Türkiye’nin hassasiyetlerini fazlasıyla dikkate aldığı yönündeki sinyaller olduğu belirtildi. toplum nezdinde yaptığı, “Kerkük bir Irak kentidir. Bağdat, Musul ve Basra, Irak’ın karışık nüfus yapısı olan kentleridir. ‘Kuzeyde bozulmasın, Irak’ta istikrar sağlansın’ diyorsanız, Kürtlerin yayılmacı politikalarını durdurun” şeklindeki girişimlerinin ardından, Barzani üzerinde referandumun yapılmaması yönünde yoğun baskı başladı. Türkiye’nin, “Referandum olursa, mezhep çatışmalarının üzerine etnik çatışmalar da eklenir. Irak’ta istikrardan söz etmek mümkün olmaz” söylemini ABD ve uluslararası toplum ve Irak’taki diğer gruplar da anladı. Barzani ise kendi yayılmacı söyleminde yalnız kaldı. Ankara’da yapılan değerlendirmelere göre, Türkiye’nin “Cumhurbaşkanı” sıfatı altında da olsa, kendisi ile değil, Celal Talabani ile temas kurması, Barzani’yi sıkıntıya soktu. Bu bağlamda, Türk işadamlarının bölgede önemli taahhüt işleri üstlenmesine karşın Türkiye’nin kendisini meşru kabul etmeme sinden çok rahatsız olan Barzani’nin “tehdit” söyleminin bir başka nedeni de, ABD’nin Kerkük konusunda Türkiye’nin hassasiyetlerini fazlasıyla dikkate aldığı yönündeki sinyaller oldu. Dışişleri tepkili Konuya ilişkin Dışişleri kaynakları ise “Barzani’nin her türlü olumsuz açıklamasına karşın, Türkiye’den Barzani’yi hedef alan açıklamalar yapılmadı. Ancak, Barzani şimdi üzerinde oturmakta olduğu dinamitin fitilini ateşliyor. O dinamit patlarsa, onun altından kendisi kalkamaz. Değil Kürtlerin hakkını savunmak, Diyarbakır’ın D’sini bile ağzına alamaz” dediler. MESUD BARZANİ: Kürt devleti 1015 yıl sonra mümkün ERBİL (ANKA) “Türkiye’nin müdahalesi durumunda Diyarbakır’daki işlere karışırız” diyerek tepki çeken Kürt lider Mesud Barzani dün çıkışını sürdürerek, “Kürdistan devletinin 1015 yıl içerisinde kurulabileceğini” söyledi. Devlet kurmanın Kürtlerin de doğal hakkı olduğunu belirten Barzani, devlet ile ilgili müesseselerin kurulması çabası içinde olduklarını kaydederek, Irak’ın parçalanması durumunda gelecekle ilgili kendi kararlarının olacağını söyledi. Barzani, Kerkük’te güçlü bir idare kurulması gerektiğini belirtirken de diğer grupların eşit bir düzeyde yaşamalarının sağlanacağını, Türkiye’nin oraya karışmak gibi bir hakkının olmadığını vurguladı. “Kerkük konusunda hiçbir şekilde taviz vermeyecekleri”nin altını çizen Barzani, Kerkük’ün tarihi ve coğrafi açıdan da ‘Kürdistan’a bağlı olduğunu savundu. Barzani, “Türkiye’nin meseleyi kendi meseleleri zannettiğini, Türkiye’nin hiçbir şekilde Kerkük’te hüküm sürmesine izin vermeyeceklerini ve Türkiye’nin sorununun Kerkük ve PKK değil, Kürt milletinin varlığı olduğunu” da öne sürdü. Doğramacı’yı 1402’likler unutmuyor YÖK’ün kurucusu İhsan Doğramacı’ya önümüzdeki günlerde törenle TBMM “Onur Ödülü” verilecek. Ancak, bu ödül çok tartışma yarattı. Doğramacı, Vatan gazetesinde Devrim Sevimay’a verdiği röportajda, “Türkiye’de iki büyük devrim olmuştur. Biri Atatürk’ün 1933’teki yükseköğrenim devrimi, biri de YÖK’tür” diyordu. Üniversiteden atılan 1402’liklerle ilgili sorular üzerine de, “Öyle biri yok” demişti. Ancak “öyle biri”leri ortaya çıktı. Onlardan biri de CHP Ankara Milletvekili Yakup Kepenek’ti. Doğramacı, bu konudaki soruya “Onu ben bilemem. Sıkıyönetim YÖK’e bildirdi. Ben de rektörlüğe ilettim. Kuruma alan da, atma yetkisinde olan da rektörlüktür. Yani bana ‘Niye attın?’ diyenlerin, asıl rektöre sorması gerekir. Sıkıyönetim günleri yaşıyorduk ve kararları askerler veriyor, biz uyguluyorduk” yanıtını verdi. “Uygulamak yerine ‘Ben bir bilim adamını atamam’ deyip istifa etseniz, olmaz mıydı” sorusuna da “En kolayı bu olurdu. Ama kalıp mücadele etmem sayesinde 1402’likler geri dönebildiler” karşılığını veriyordu. Doğramacı o günleri unutmak isteyebilir. Ancak YÖK’lü üniversitelerde okuyan gençler, 1402’lik öğretim üyeleri kendisini unutmuyor. Boğaziçi Üniversitesi’nden 109 öğretim üyesi “onur ödülü” üzerine TBMM Başkanlığı’na bir açık mektup yazdı. “Prof. Doğramacı, 12 Eylül YÖK’ünün baş mimarı ve uygulayıcısıdır. Genel olarak 12 Eylül rejiminin, özel olarak da 1402 sayılı yasanın üniversitelerde yapmış olduğu hasarın ağır bilançosu ortadadır. Üniversiteler tam despot bir denetim altına alınmış, yüzlerce öğretim elemanı soruşturulmuş, tutuklanmış, hatta soruşturulmaya bile gerek duyulmadan üniversiteden uzaklaştırılmıştır. Birçok öğretim elemanı ise istifa etmek zorunda kalmıştır. Üniversitenin havasısuyu olan özerklik ve özgürlük ortamı yerle bir edilmiştir. Ülkedeki özerk, özgür, demokratik, çağdaş üniversite çabaları büyük bir darbe almış, bu evrensel üniversite idealine tamamen zıt bir ortamda genç kuşaklar yetişmiştir. (...) Milletin meclisinin ve onun başkanlık divanının ‘Onur’ ödülünü Prof. Doğramacı’ya vermesi hem şaşılası bir unutkanlık işareti hem de büyük bir çelişkidir. 12 Eylül darbesinde yapılanların hesabını sormak bir yana, cunta döneminin ‘üniversite projesinin’ baş mimarı olan bir kişiye TBMM Onur Ödülü verilmesini anlamak gerçekten mümkün değildir.” Mektupta, Prof. Doğramacı’nın “Annenin Kitabı” ile ilgili bilimsel aşırma (intihal) savları da anımsatıldı ve Meclis’in konuyu yeniden değerlendirip “yanlış karar”dan vazgeçmesi istendi. Bazı CHP milletvekilleri de bu ödülü protesto etmek için törene katılmayacaklarını bildirdi... Kandemir’den toplantı tepkisi ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) DYP Genel Başkan Yardımcısı Nüzhet Kandemir, Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari’nin Irak’a Komşu Ülkeler Toplantısı’nın, Mısır’da yapılacağını açıklamasının, “ciddiyet, inandırıcılık ve saygınlık sahibi bir Türk hükümeti açısından, kabul edilemeyeceğini’’ söyledi. Kandemir, iktidarın, toplantının Türkiye’de yapılacağını duyurarak bundan siyasi rant sağlamaya çalıştığını belirtti. Erdal İnönü, SHP’nin İstanbul’daki dayanışma yemeğine katıldı. (BURAK ALİÇAVUŞOĞLU) İnönü’den birlik çağrısı İstanbul Haber Servisi SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın, Cumhuriyetin temel değerlerinin korunabilmesi için solda birliğin şart olduğunu belirterek “Solda birlik yapmaya yanaşmayan partiler tarihi bir sorumluluğun altına imza atıyorlar” dedi. SHP İstanbul İl Örgütü’nün Türkiye Spor Yazarları Derneği (TSYD) Levent Tesisleri’nde önceki akşam düzenlediği dayanışma yemeğine, SHP Onursal Genel Başkanı Erdal İnönü, SHP İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz Ketenci ile çok sayıda partili katıldı. Etkinlikte konuşan Karayalçın, solda ittifak çağrısını yineleyerek, “Sol partilerin hepsine ittifak çağrısında bulunuyoruz. Sağ ve sol partiler arasında fark kalmadığı yönünde demeçler veren siyasetçiler Türk solunun gücünden korkuyorlar. Türkiye’nin ve Cumhuriyetin temel değerlerine sahip çıkacak, onları koruyabilcek tek güç Türk soludur. Türk solu, sağ partilerin küçük hükümet ortağı değil, iktidarın tek sahibi olmalıdır” dedi. Erdal İnönü de,“Cumhuriyetin değerleri tehlike altında. Eğer sol partiler arasında birlik olacaksa buna bir an önce karar verilmeli. Solda birlik seçimlerde başarıyı getirecektir” görüşünü dile getirdi. ‘Mitingler etkilemez’ ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Devlet Bakanı Abdüllatif Şener, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili düzenlenen mitinglerin Meclis’in kararını etkilemeyeceğini söyledi. Demokraside kuralların ve özgürlüklerin olduğunu anlatan Şener, gelinen süreçte bir anormallik olmadığını söyledi. Başbakanım gör bizi! TBMM Başkanlığı’nın 47 kişi ve kuruma verdiği “Üstün Hizmet Ödülü” törenine, Meclis Başkanı Bülent Arınç’ın “türbanlı” eşi Münevver Arınç’ın gelmesi damgasını vurdu. Törenin ikinci büyük sürprizi ise ödüle değer görülen Köy Çocuklarını Eğitim Derneği Başkanı Kazım Taymaz’ın, Münevver Arınç’ın amcası olmasıydı. Bülent Arınç’ın basın kuruluşlarını “çift yönlü” atlattığı TBMM Üstün Hizmet Ödülü töreninde, renkli anlar da yaşandı. Geçirdiği trafik kazası nedeniyle gözlerini kaybeden işadamı Sadık Eratik, ödülünü alırken, söz alan AKP’nin görme engelli İstanbul milletvekili Lokman Ayva, özürlülerin sorunlarına duyarlı olunmasını istedi. Ayva, törene katılan Başbakan Tayyip Erdoğan’a espri yollu sataştı: “Geçen gün Başbakan bana, ‘Lokman sen beni görmüyorsun, ben de seni görmeyeceğim’ dedi. Ama bu konularda karşılık beklememek lazım. İnşallah sayın Başbakan, bizim gibi acizleri görmeye devam eder.” Vetolu yasa görüşülecek ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM, Cumhurbaşkanlığı için adaylık başvurusunun başlayacağı 16 Nisan öncesindeki hafta düşük yoğunluklu bir çalışma yapacak. Genel kurul, saat 20.00’ye kadar çalıştırılacak. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in veto ettiği Enerji Verimliliği Yasası genel kurulda ele alınacak. Yasanın aynen çıkarılması bekleniyor. ‘İlkel bir sonuca yol açtı’ ÇGD Başkanı Abakay, haberleştirilen bir konu nedeniyle gazetemize Başbakan Erdoğan tarafından dava açılmasını, “Türkiye’nin yeni ayıbı” olarak yorumladı ANKARA/İSTANBUL (Cumhuriyet) CHP Gurup Başkanvekili Haluk Koç’un “Başbakan kıvırtıyor” sözlerinin gazetemizde yayımlanması gerekçesiyle, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız’ın ceza alması basın camiasında tepkiyle karşılandı. Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Başkanı Ahmet Abakay, “Başbakan’ı, böylesine ilkel bir sonuca yol açtığı için kınıyorum” dedi. ÇGD Başkanı Abakay tarafından yapılan yazılı açıklamada, haberleştirilen bir konu nedeniyle gazetemize Başbakan Erdoğan tarafından dava açılmasını, “Türkiye’nin yeni ayıbı” olarak değerlendirdi. Abakay, “Başbakan’ı böylesine ilkel bir sonuca yol açtığı için kınıyorum” dedi. Erdoğan’ın, gazeteciler, yazarlar, çizerler hakkında dava açmak ve mahkum ettirmekle ünlendiğini belirten Abakay, “Bu eserleriyle övünebilir. Medyaya yönelik bu tutum ve bu sonuç, basın özgürlüğüne baskının, tehdidin, gözdağı vermenin, oto sansür yaratmanın tipik örneklerini oluşturuyor” vurgusunu yaptı. Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Dursun Atılgan da yaptığı yazılı açıklamada Cumhuriyet gazetesinin okuyucusuna haberleri “kıvırtmadan” ve “gerçekleri tersine döndürmeden” aktardığını ifade etti. Atılgan şöyle devam etti: “Cumhuriyet’in bu konudaki haberinin bilgiye dayanmayan önyargı nedeniyle engellenmesi, basın özgürlüğünü kısıtlama doğrultusundaki söylem ve eylemleri bilinen Başbakan ve AKP iktidarına ‘daha fazla hakaret’ fırsatı vermektedir.” Vekil cin, Erdoğanlar daha cin Türkiye’nin yakın siyasi geleceği açısından kritik önem taşıyan Cumhurbaşkanlığı seçimleri için Başbakan Tayyip Erdoğan’ın aday olup olmayacağı hâlâ bilmece... Erdoğan, milletvekilleriyle görüşmeye başlayıp adaylığı konusunda nabız yoklamaya başlasa da seçimlere kısa süre kalmasına rağmen hâlâ renk vermiyor. Aralarında parti ve grup yönetim kademelerinde görev yapanların da yer aldığı bazı AKP milletvekilleri ise, aday olup olmayacağına ilişkin Erdoğan’dan “ufacık” bir işaret alabilmek için türlü cinliklere başvuruyorlar. AKP’li çok sayıda milletvekili, son dönemde sık sık Başbakan’a özellikle seçim bölgeleriyle ilgili açılış, temel atma ve ziyaret programları önerisi götürüyor. Ancak bu programların ortak özelliği, yeni cumhurbaşkanının göreve başlayacağı 16 Mayıs tarihi sonrasına denk düşmesi. Erdoğan’dan “O tarihte olmaz” ya da “Tamam gelirim” gibi net bir yanıt almayı bekleyen, bu yanıta göre de Cumhurbaşkanlığı’na aday olup olmayacağını öğrenmeye çalışan vekiller sonuçta hayal kırıklığına uğruyorlar. Çünkü Erdoğan, 16 Mayıs sonrasına yönelik program teklifleri için doğrudan bir yanıt vermek yerine, “Programıma bir bakayım” ya da “Özel kalemimle konuşun, bir baksınlar” gibi yanıtlar veriyor. Bu yolla Erdoğan’dan laf alamayan vekillerden bazıları ise, son çare olarak Emine Erdoğan’ın “nabzını” tutmaya çalışıyor. Vekiller, Tayyip Erdoğan’a yaptıkları gibi, Emine Erdoğan’a da 16 Mayıs sonrasına yönelik program önerileri götürerek, Erdoğan’ın adaylığı konusunda bir ipucu yakalamaya çalışıyor. Ancak vekiller Emine Hanım’dan da “bakarız” yanıtı dışında bir şey alamıyorlar. Öyle anlaşılıyor ki, vekiller Erdoğan çiftinin “cin”liği karşısında yaya kalmış durumda. ÖDP VE YURTSEVER CEPHE’DEN ÇİFTE EYLEM: Taksim 1 Mayıs kutlamasına açılmalı İstanbul Haber Servisi Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) İstanbul İl Örgütü ve Emperyalizme Karşı Yurtsever Cephe, Beyoğlu’nda ayrı ayrı yaptıkları gösterilerde, Taksim Meydanı’nın emekçilerin 1 Mayıs kutlamalarına açılmasını istediler. Taksim tramvay durağında toplanan ÖDP’liler İstiklal Caddesi üzerinde bulunan Mis Sokak’a kadar yürüdüler. ÖDP İstanbul İl Başkanı Alper Taş burada yaptığı konuşmada, 1 Mayıs 1977 katliamının 30. yıldönümüne girildiğini anımsatarak “Katliamın sorumlularının açığa çıkarılması ve hesap sorulması için Meclis araştırma komisyonu kurulmalıdır. Başta emek örgütleri olmak üzere bütün demokrasi güçleriyle birlikte bu taleplerle 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlayacağız” dedi. 1 Mayıs 1977’de en çok can kaybının olduğu Kazancı Yokuşu’nda bir araya gelen Yurtsever Cephe üyeleri de “Emperyalizme, işbirlikçiliğe, faşizme, gericiliğe ve sömürücülüğe karşı 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nda” olacaklarını duyurdular. TKP Başkanı Aydemir Güler, “Tarihte, ‘Taksim 1 Mayıs Meydanı’ olarak bilinen meydanı en çok işçiler hak ediyor” diye konuştu. Türey Köse, Ayşe Sayın, Emine Kaplan [email protected] CUMHURİYET 05 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle