18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 NİSAN 2007 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Cumhurbaşkanı Adayı Olmak İçin... TBMM’de toplumun yalnızca üçte birini temsil eden azınlık çoğunluğunun oyları ile emellerine ulaşabileceklerdir. Kim bilir? Belki de öyle olacaktır. Ama, bilinmelidir ki böyle bir Cumhurbaşkanlığı seçimi kamuoyunu asla tatmin etmeyecektir ve toplumda büyük gerilimlere ve huzursuzluklara neden olacaktır. Sahil ve Yol BÜYÜK BİR YANLIŞIN, bir saçmalığın, hatta bir kötülüğün ve neredeyse bir ihanetin törenlerle, söylevlerle kutlandığı görülmemiştir. Ama görüldü: Cumartesi günü Bolaman tünelleri önünde Karadeniz Sahil Yolu’nun açılışı kutlandı. Başbakan, 4 yılda 316 kilometre yol yapmanın, 6 ilin, 63 ilçenin ve 9 limanın canına okumuş olmanın, sayısız koy doldurup yüzlerce burun kesmenin kendisine kazandırdığı tuhaf bir böbürlenmeyle, neler söylemiş neler: “Bu gayret, bu azim, bu heyecan güçlü bir iradenin eseridir.” “Bu yol, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin gerçekleştirdiği en modern kalkınma projelerinden biridir.” “Bu uzun yolda sadece insanlar birbirlerine kavuşmayacak, bu yol sayesinde Karadeniz eşsiz bir cazibe merkezi olacaktır.” “Bu yol Karadeniz Bölgesi’nin Akdeniz gibi eşsiz bir turizm cenneti haline gelmesine önemli etki yapacaktır...” öylece, dünya turizmcileri de doğal yapıyı altüst edip kıyı insanlarını yaşamlarının özünü oluşturan denizden kopararak turizmin geliştirileceğini bir Türk’ün ağzından duymuş olacaklar herhalde. Aslında şöyle bir düşünürseniz “sahil yolu” deyimi kadar anlamsız bir söz olamaz. Kıyıdaysanız, aynı kıyıda başka bir yere gitmek için denizden daha iyi bir yol olabilir mi? Üzerinde kolayca ve ucuzca hareket edilebilen bir deniz varken, hele engebeli bir topografyada, yarmalarla, tünellerle, dolgularla yol yapmanın mantığını açıklayabilir misiniz? “Ama Karadeniz, zor deniz” diyorsanız, şimdiki yol için harcanan 2.5 milyar dolar ve bundan sonra eksikler için harcanacak olan muazzam paralar her kasabaya güvenli bir liman kazandırmak, bölge koşullarına elverişli yük ve yolcu gemileri yapmak, iskelelerin elleçleme olanaklarını ve iç bağlantılarını geliştirmek için harcansaydı daha akıllıca bir iş yapılmış olmaz mıydı? Üstelik, denizi seven, denizden geçinmek için her şeyi göze alabilen bir halkı kolay aşılmaz bir yol şeridiyle denizinden koparmanın anlamsızlığını hiç düşündünüz mü? Ülkenin en uzun kıyısında uçtan uca denizle içli dışlı olmuş bir tek halkınız vardı; şimdi onu da bozkır insanları gibi denizden uzaklaştırmış olduğunuzun, otobüslere ve kazalara büsbütün mahkum ettiğinizin, otomotiv sanayiinin iç ve dış tuzaklarına kurban sunduğunuzun farkında mısınız? aritaya bakan aklı başında her insan, pahalı sahil yolu yerine, denize paralel yakın vadilerden doğuya uzatılacak bir demiryolunu ya da bir anayolu sık aralıklarla limanlara bağlayıp denizi devreye sokmanın daha elverişli ve ucuz bir çözüm olacağını görebilirdi. Ama “sahil yolu” tutkusu bu akılcılığı önledi. Cezasını ne halk verebilir, ne de bir Yüce Divan. Cezayı, her zaman olduğu gibi, azgın dalgalarıyla o yolu da yer yer çökertecek olan Karadeniz verir. Yazık değil mi? Prof. Dr. K. Erçin KASAPOĞLU nayasamızın 101. maddesine göre, Türk vatandaşı olmak, kırk yaşını doldurmuş ve yükseköğrenim yapmış olmak ve milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olmak, Cumhurbaşkanlığı’na aday olmak için gerekli koşullardır ama yeterli koşullar değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en üst makamına oturacak ve yedi yıl süre ile devletimizi temsil edecek olan bir kişide, anayasamızın 101. maddesinde belirtilen niteliklere ek olarak başka niteliklerin de aranması gerekir. Her şeyden önce, bu yüce makama aday olan ki A B şilerin, her yönleri ile kamuoyuna tanıtılmaları gerekir. Bunun için de, adaylıklarını son güne kadar gizleyip kamuoyunun önüne sürpriz aday olarak çıkmak yerine önceden açıklayıp, kamuoyuna kendilerini her yönleri ile tanıma olanağını sağlamaları gerekir. Örneğin gelişmiş demokratik ülkelerin pek çoğunda devlet başkanlığına ya da Cumhurbaşkanlığı’na aday olan kişiler aylar öncesinden açıklanır ve bu kişilerin, salt siyasi kişilikleri değil, tüm kişisel özellikleri, örneğin, sağlık durumları; aday oldukları görevi etkin bir bi çimde yürütmelerine engel olacak bir sağlık sorunlarının olup olmadığı; sabıka kayıtları, herhangi bir suçtan hüküm giyip giymedikleri, haklarında açılmış herhangi bir kamu davası olup olmadığı; aile durumları, ailelerinin toplumda itibar görüp görmedikleri, aile fertlerinden herhangi birinin Cumhurbaşkanlığı makamına gölge düşürecek bir durumunun olup olmadığı; kısaca adayların tüm geçmişi ve bugünü tüm açıklığı ile kamuoyunun bilgisine sunulur. Böylece, toplumun kendisini temsil edecek olan adayları her yönle riyle tanımalarına olanak sağlanır. Daha sonra, adaylar hakkında, kamuoyunun nabzı tutulur. Sonuçta seçimi yine parlamento yapar ama, toplumun çoğunluğunun onayını ve desteğini almış olan ve o makama en fazla layık olan kişi cumhurbaşkanı ya da devlet başkanı seçilmiş olur. Bugün Türkiye’de yapılmaya çalışılan Cumhurbaşkanlığı seçiminin ise, yukarıda belirtilen örnekle uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü, tüm kamuoyu baskısına karşın adaylar, son güne kadar kendilerini açıklamaktan özenle kaçınmaktadırlar. Kamuoyuna kendilerini tanıma fırsatı vermeden sürpriz aday olarak çıkmayı yeğlemektedirler. Çünkü biliyorlar ki, Türkiye’deki bugünkü parlamenter sistemde cumhurbaşkanı seçilebilmek için kamuoyunun onayına, desteğine ve oyuna gereksinimleri yoktur. Hatta, muhalefet partilerinin dahi onayına, desteğine ve oyuna gereksinimleri yoktur. Çünkü sanıyorlar ki, mensubu oldukları iktidar partisinin TBMM’de toplumun yalnızca üçte birini temsil eden azınlık çoğunluğunun oyları ile emellerine ulaşabileceklerdir. Kim bilir? Belki de öyle olacaktır. Ama, bilinmelidir ki böyle bir Cumhurbaşkanlığı seçimi kamuoyunu asla tatmin etmeyecektir ve toplumda büyük gerilimlere ve huzursuzluklara neden olacaktır. Bu durumda, iktidar ve muhalefet partilerinin birlikte uzlaşarak belirleyecekleri ve toplumun çoğunluğunun onayını ve desteğini alabilecek tarafsız bir cumhurbaşkanı adayının bir an önce ortaya çıkarılması, Türkiye için kuşkusuz en hayırlısı olacaktır. H [email protected] BRTBİRLEŞİK REHBERLER TURİZM NİSAN 2007 Kültür Gezileri Programı www.kulturgezileri.com Yitik Zamanın İzinde İstanbul; 22 Nisan : İstanbul’daki Sinan Eserleri 14–15 Nisan: Kıyıköy, Vize, Edirne 29 Nisan : İznik Konsüllere ev sahipliği yapmış doğanın cömert davrandığı eşsiz Nicea (İznik) 20–23 Nisan: Güneydoğu’ya Olağanüstü Bir Seyahat Gizemli Turabidin, Mardin, Hasankeyf ve Güneş Dağı Nemrut... 2023 Nisan : Midas’ın Gizemli Ülkesi: Frigya Gordion, Sivrihisar, Pessinus, Afyon, Aslantaş, Kapıtaş, Ayazin... 1926 Mayıs: Doğu Anadolu “Güneş Doğu’dan Yükselir” Ani, İshakpaşa, Muradiye, Ahlat, Hoşap Kalesi ve Ahtamar Kilisesi... BRT Turizm Tel: (0212) 252 65 78 (Pbx) Fax: (0212) 293 98 44 E–Mail: bilgi?kulturgezileri.com CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle