18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 NİSAN 2007 PAZARTESİ 4 HABERLER DSP’nin mitinginde on binlerce kişi AKP balonlarını patlatıp Başbakan Erdoğan’a ‘Dur’ dedi 2000’Lİ YILLARDA ERDAL ATABEK ‘Çankaya’ya çıkamazsın’ ? DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, “Başbakan Erdoğan’a açık mektup” diye nitelendirdiği konuşmasının başında Erdoğan’a “Çankaya’ya Başkomutan Gazi Mustafa Kemalin dizlerinin dibi yerine başka dizlerin önünde eğilerek çıkılmaz” diye seslendi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, partisinin Sıhhiye Meydanı’ndaki mitinginde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a “Çankaya’ya çıkamazsın, çıkarsan da oturtmayız. Bu meydanları aşıp Çankaya’ya çıkamazsın, Atatürk’ün koltuğuna oturamazsın, orası senin için tekin değil” diye seslendi. Sezer, üzerinde Erdoğan’ın karikatürü bulunan AKP balonlarını patlattı. DSP’nin dün Sıhhiye Meydanı’nda düzenlediği mitingde Başbakan Erdoğan’a başkent meydanlarında ilk kez “dur” denildi. DSP Genel Başkanı Sezer, “Başbakan Erdoğan’a açık mektup” diye nitelendirdiği konuşmasının başında Erdoğan’a “Bu meydanın öteki ucunda M. Kemal Atatürk’ün Çankaya’sı var. Oraya tırmanmak için 500 metre ötemizdeki Başkomutan Gazi Mustafa Kemal heykelinin önünden geçilir. O Başkomutan’ın dizlerinin dibi yerine başka dizlerin önünde eğilerek çıkılmaz” diye seslendi. Miting alanından “yuh” sesleri ve “Çankaya laiktir laik kalacak” sloganları yükselirken, Sezer sözlerini “Atatürk’e bağlılığını, Atatürk’ün Cumhuriyetine, emanetine saygını bir türlü gösteremedin Sayın Başbakan. Çankaya’ya çıkmak için Başkomutan heykelinden sonra Kızılay’da Güven heykeli var. Türk’ün ateşle imtihanı var. Sen Türklüğü ateşle imtihan ettin, ‘Türklük alt kimliktir’ dedin. Karanlık Başbakan. O ayıplı lafla sen Çankaya Köşkü’nün karşı kaldırımında bile yürüyemezsin” diye sürdürdü. Alandan yine “yuh” sesleri yükseldi. “Çankaya senin için tekin bir yer değil” diye Erdoğan’a seslenmeyi sürdüren Sezer, şunları söyledi: “Çankaya köşkünde oturamayacaksın, oranın havası seni çar Çocuklarımızla Birlikte... İlköğretim çağı çocukları şenlikli bir enerji yumağıdır. Yerlerinde duramazlar, kıpır kıpır, bir gözü öğretmenlerinde, bir gözü birbirlerinde, ne yapacaklarını bilemeden devinen bir kitle gibidirler. O yaş çocuklarının ayrı bir yeri vardır, ayrı özellikleri vardır. Atılganları size bir şeyler söylemeye çalışır, biraz çekingen olanları sizi gözlemler, birisi ötekini dürter, öteki onu çekeler. Eğer yeterince sabırlı olursanız, onları sevdiğinizi çok çabuk anlarlar. Onları bu halleriyle sevdiğiniz anlaşılırsa size yardım etmek çok hoşlarına gider. Eğer, onların yardımını beklediğiniz anlaşılırsa istediğiniz ortamı yaratabilirsiniz. Unutmayın, istediğiniz ortamı siz tek başınıza yaratamazsınız. Ancak onlarla birlikte yaratacağınız ortamda düşündüklerinizi yapabilirsiniz. Eğer, o yardımı istemeye niyetiniz varsa ve istemeyi bilirseniz. Kadıköy Fen İşleri Müdürlüğü Gönüllüleri, bu kez de ‘I. Çocuk Kültür Şenliği’ düzenlediler. Bu program içinde benim de bir söyleşim yer aldı: ‘Kitap kültürü mü, televizyon kültürü mü, internet kültürü mü?’ Benim kuşaklarım kitapla yetiştiği için doğal olarak benim de ‘kitap kültürü’nü öncelemem gerekir diye düşünürüz ama.. durum öyle değildir. Televizyon da, bilgisayar ve internet de günümüzde kültürün çok etkin kaynaklarıdır. Basmakalıp söylemlerin etkisi de yoktur, yararı da... Söyleşimde ilköğretim dördüncü sınıf ile sekizinci sınıf öğrencileri çoğunluktaydı. Küçükler daha kıpırtılı sevimlilikleri ile yerlerini almışlardı, büyükleri daha dikkatli oturmuşlardı. Beklediğimden çok daha sakin bir söyleşi yaptık. Sık sık düşüncelerini, duygularını sordum, onlar da heyecanlarını, bilgilerini cömertlikle paylaştılar. Kitap okumak özel bir edimdir. Kitap, anlamayı gerektirir. Eğer anlayamazsak kitabı okumayız. Anlamak da orada kalmaz, düşünmeyi getirir. Kitap okuyan kişi, farkında bile olmadan düşünür, bu düşünceleri de yorumlar. Hele de kitabı kendini vererek okuyorsa, ondan yararlanmak istiyorsa son derece zenginleşir. Kitap okumak yalnız kültürü zenginleştirmek kalmaz, zekâyı geliştirir, muhakemeyi güçlendirir, dikkati yoğunlaştırmayı öğretir. Dikkati dağınık öğrencilerin, belleği zayıf öğrencilerin kitap okumaları onların bu eksikliklerini düzeltir. Televizyon izlemek ise, görmeye dayalıdır, anlamayı gerektirmez. Televizyon izleyen bakar, görür ve farkında olmadan ‘kabul eder’. O nedenle de izleyeni etkiler, yönlendirir ama düşündürmez. Televizyon, anlamayı ve düşünmeyi geliştirmez, sadece görsel algıyı geliştirir. Televizyonun izleyeni pasifleştiren etkisi üzerinde çok durulmuştur. Floransa Üniversitesi İletişim Profesörü Giovanni Sartori, TV ve görsel iletişim araçlarının ‘Homo videns’i (Gören insan) yarattığını, ama bu insanın düşünme açısından gerilediğini belirtmiştir. (Bu kitap Türkçeye çevrilip yayımlandı.) Bilgisayar ve internet ise çok daha zengin görselliği ve hızlı iletişimi ile yaşamımıza girdi. Ben bilişim iletişimini 1993 yılından beri kullanan ilklerdenim; kullanmayı da sürdürüyorum ama.. bu araçları kullanırken kurulması gereken dengeyi anlayabiliyorum. Kitap okumak çok önemlidir. Televizyon da yararlıdır. Bilgisayar ve internet de çok yararlı araçlarımızdır. Ama, işte burada kocaman bir AMA karşımıza çıkıyor. Özellikle çocuklarımızın ve gençlerimizin, bu iletişim araçlarından nasıl yararlanacaklarını çok iyi bilmeleri gerekiyor. Oysa, onların yaşlarında bunu bilmek, hele de başarabilmek çok zor. Ancak çocuklarımız ve gençlerimiz, kitap okumazlarsa, kültür kaynakları sadece televizyon ve internet olursa çeşitli eksiklikleri olacağını ve tehlikelere açık olduklarını bilmeleri gerekiyor. Görsel araçların hızı ve çeşitliliği ‘dikkat bozukluğu’ yaratabilir, ‘sosyalleşme eksikliği’ yaratabilir, ‘bağımlılık’ yaratabilir. Chat ortamında ise her türlü aldatma, yanıltma, kandırma olayına açık olabilirler. Onun için, bu araçları kullanmada daha çocuk yaşlarımızda doğru alışkanlıklar kazanmamız gereklidir. Annelerin babaların, öğretmenlerin bu konuda dikkatli olmaları ve çocuklarımızı uyarmaları doğru olacaktır. Çocuklarımıza kitap okumayı sevdirmeliyiz. TV ve internet kullanımını süre olarak sınırlandırmalıyız, konu olarak da açıklamalıyız. Çocuklarımız da bunları anlayabilecek akıllılıkta ve olgunluktadır. Söyleşimiz karşılıklı konuşmalarla geçti ve doğrusu çok memnun olarak gönüllü arkadaşlarımızı kutladım. Şenlik, Kadıköy Belediye binasında (Hasanpaşa) sürüyor. Gidip görmenizi öneriyorum. Gelecek, emek verirsek bizim olacaktır... email:[email protected] [email protected] www.erdalatabek.com MİTİNGDEN NOTLAR ‘Hepimiz kaygılıyız ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Sıhhiye’de dün Hitit Güneşi heykeli altında on binlerce yurttaş AKP balonlarını patlatırken, DSP Genel Başkanı Zeki Sezer de, “Başbakan’ın yüreğine demokratik korku düştü, Çankaya’ya bu kalabalıklar aşılarak çıkılamaz” mesajı verdi. “Artık gençler çalışsın” diyen Rahşan Ecevit’in mitinge katılmaması dikkati çekti. Mitingden bazı notlar şöyle: ? Sıhhiye’de Hitit Güneşi heykelinin bulunduğu meydan dün DSP mitingi nedeniyle trafiğe kapatıldı. ? Mitinge tüm illerden 700800 dolayında otobüs ile, 200 minibüsün geldiği ve İstanbulAnkara treninde vagon kiralandığı aktarıldı. ? Miting alanındaki yurttaşlar ellerinde “Hepimiz işsiziz”, “Hepimiz borçluyuz”, “Hepimiz mutsuzuz”, “Hepimiz kaygılıyız” pankartaları taşıyordu. “Atatürk’ün izinde, Ecevit’in ışığında” pankartıyla Bülent Ecevit anılırken; “Cumhuriyetin yılmaz bekçileriyiz”, “AKP sağlığa zararlıdır” “Ampul dendi, balon çıktı, ha gayret Türkiye, DSP geliyor” sloganları dikkati çekti. ? “Çöpe hayır” pankartları ve ellerindeki süpürgeleri ile Manisa’nın Salihli ilçesinin bir köyünden gelen yurtaşlar dikkati çekti. Yurttaşlar köylerinin çöp alanı olmasına tepki gösterirken, Sezer’in bir ara kürsüye çağırdığı köylü kadın da “Temiz topraklarımıza çöplük istemiyoruz” diye bağırdı. ? Miting öncesinde Ufuk Karakoç bir konser verdi. DSP Genel Başkanı Zeki Sezer miting alanına parti otobüsünün üzerinde eşi Ülkenur Sezer ile birlikte yurttaşları selamlayarak girdi. DSP lideri Zeki Sezer alana girerken “Başbakan Sezer” sloganları atıldı. DSP’nin Sıhhiye Meydanı’nda düzenlediği mitinge katılan onbinlerce kişi AKP hükümetine tepkilerini gösterdi. par. Seni yere çarpan, o akıllı, o onurlu at gibi yere çarpar. Bu Türk milleti seni yere çalacak. O kurban olduğunu reklam ettiğin ayyıldızlı bayrak seni çarpacak.” larak çıkılamaz. Yolumuzdan çekil” sözleriyle de Erdoğan’ı hedef alan Sezer, 2000 yılında Ahmet Necdet Sezer’in uzlaşmayla seçildiğini anımsattı. Sezer “Bu milletin yüzde 25’i seni ampul sandı, yolunu aydınlatacak sandı, sen aydınlık yerine karanlık saçan bir garip balon oldun. Öyle bir şiştin ki, havalandın ki.. gözünü en yüksek makamlara diktin. Meydanlara boş vererek Başbakan oldun. Ama yolun sonuna geldin. Deniz tükendi artık. Deniz Bey bile senden umudunu kesti. Seni Başbakan yaptığına pişman oldu. Artık ondan da bir fayda yok senin için. Çare bu meydanlarda... Bırak boş inadı. Üfürüğünün sonu geldi, balonun patlayacak. Oğluna gemi aldın, gemi azıya aldın. Vatandaş anasını alıp sandığına gidiyor. Ayıp sana Başbakan, yuh olsun sana Başbakan. Yanındakilere, ‘Senden cacık olmaz’ diyorsun, asıl senden cacık olmaz, balondan cacık olmaz” dedi. Yurttaşların “patlat” tezahüratı üzerine Sezer, yanına çağırdığı Manisalı bir kadınla birlikte büyük bir AKP balonunu daha patlattı. DSP lideri Sezer, “Atatürk’ün yolunda, Ecevit’in ışığını rehber alarak geliyoruz. Ecevitimiz laik demokratik Cumhuriyete yönelik tehditlerin kurbanı oldu, rahmetli Özbilgin’in cenazesinden sonra onu kaybettik” diye konuştu. ‘Ampul, balon çıktı’ Yurttaşlar “Ampule ‘püf’ de” diye bağırırken, Sezer “Ampul, dedik, balon çıktı” diyerek üzerinde Başbakan Erdoğan’ın karikatürü bulunan balonu patlattı. Sezer, yurttaşlara da, “Havalandıkça havalanıyor, ama havasını siz alacaksınız. Bu milletin sahibi var, Ankara’nın, Çankaya’nın sahibi var. Çankaya’nın yolunu kesecek on binler, milyonlarsınız” diye seslendi. “Çankaya’ya bu kalabalıklar aşı CHP LİDERİ BAYKAL ’DAN ‘SAYIN’ ELEŞTİRİSİ SUUDİ ARABİSTAN’DAN ERDOĞAN’A DESTEK ‘Başbakan özür dilemeli’ ANKARA /SIVAS (Cumhuriyet) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmaması gerektiğini belirtirken “Cumhurbaşkanı dediğin insan anayasaya inanacak. Anayasayı içine sindirmiş olacak, samimi olacak. Aldatarak yemin etmiş bir cumhurbaşkanı olabilir mi?” dedi. Baykal Erdoğan’ın yanında yer alanların bile Başbakan’a “Cumhurbaşkanlığını zorlama” dediğini söyledi. Baykal, dün bir televizyon programında gündeme ilişkin soruları yanıtlarken Erdoğan hakkında Abdullah Öcalan için “sayın” ifadesini kullandığı için inceleme başlatıldığının anımsatılması üzerine, “Hukuki olay olmasının ötesinde olay, ülkeyi yöneten bir şahsiyetin, en haince tertibi yapmış ve 30 bin insanın ölümüne sebep olmuş bir hainin karşısında, çıkıp ona ‘sayın’ diyebilecek bir gevşeklik içinde olmasıdır. Olay budur” diye konuştu. Baykal, Erdoğan’ı özür dilemeye çağırdı. PKK’nin yeniden eylemler yapabileceği uyarısında bulunan Baykal, Türkiye’nin terörü “doğru yönetimle aşabileceğini” söyledi. Örgütün Güneydoğu’da etkinliğinin azaldığını savunan Baykal, DTP’nin de “korktuğu için parti olarak değil, bağımsız adaylarla seçime gireceğini” ifade etti. Baykal, “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanı olacak mı sizce” sorusuna da “Hayır. Yani Tayyip Bey cumhurbaşkanı olmamalıdır” dedi. ‘Milleti için tehlike değil’ CİDDE (ANKA) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın olası cumhurbaşkanlığı adaylığına Suudi Arabistan’dan destek geldi. Suudi Arabistan’da yayımlanan Arab News gazetesi, “Eğer son derece dindar olan Erdoğan, başbakan olarak o kadar iyi bir performans göstermiş ise cumhurbaşkanı olarak milleti için gerçek bir tehlike oluşturması düşünülemez” yorumunu yaptı. Gazetenin, “Temelsiz korkular” başlıklı başyazısında Erdoğan’ın olası cumhurbaşkanlığı adaylığına büyük destek verildi. YÖK tarafından yapılan açıklamanın, çeşitli nedenlerden ilginç olduğu belirtilen yazıda, Türkiye’de asıl siyasi gücün cumhurbaşkanında değil, hükümette bulunduğu, anayasanın değiştirilmesinin kolay olmayacağı belirtildi. YÖK’ün açıklamasına “büyük bir olasılıkla” askerlerin ilham verdiğini öne süren gazete, “Üst düzey komutanlar tarafından yapılacak direkt bir uyarı, hem ülke içinde, hem de yurtdışında provokatif olarak değerlendirilebilirdi” yorumunu yaptı. Birçok Türk’ün, bu müdahaleden rahatsız olacağını da savunan gazete, Erdoğan’ın, cumhurbaşkanı olmak için yeterli oy elde etmesi halinde ülkenin en tepedeki görevini üstlenmemesi için hiçbir neden olmayacağını yazdı. Arab News, “Eğer, çok dindar olan Erdoğan, başbakan olarak o kadar iyi bir performans göstermiş ise cumhurbaşkanı olarak milleti için gerçek bir tehlike oluşturması düşünülemez” görüşünü dile getirdi. DÜNKÜ YAZISI YAYIMLANMADI Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, görüldüğü kadarıyla Cumhurbaşkanlığının en önemli adayı. Aday olur ya da olamaz, kazanır ya da kazanamaz; bunların işin bir boyutu. Sonuç olarak Recep Tayyip Erdoğan şu anda Meclis’te çoğunluğu elinde tutan partinin lideri ve aynı zamanda Başbakan. Önceki gün Kırıkkale’deki konut teslim töreninde, Başbakan Erdoğan ile yeni evinin anahtarını alan bir kadın arasında şu konuşmalar geçti: Kadın Başbakan’a şunları söyledi: “Partinizin kadın kollarında çalışıyorum. Sayenizde ev sahibi oldum. Allah sizden razı olsun.” Erdoğan kadına sordu: “Çocuk var mı?” Kadın, “Bir tane Başbakanım.” Erdoğan’ın karşılığı ilginçti: “Birde kalmıyorsunuz değil mi? Yola devam…” ??? Başbakan, bu konuşmayla kamuya açık bir alanda şu çağrıyı yapmış bulundu: Ey bir çocukta kalan yurttaşlarım! Ey ahali! Bir çocukla yetinmeyin, da Erdoğan’ın Çok Çocuk Önerisi... ha fazla çocuk yapın. Gazeteciler bazen bir konuşmanın içinden bir parçayı çekip alırlar ve bundan başka manalara gelen sonuçlar çıkabilir. Böyle bir ihtiyat payını bırakarak Başbakan’ın bu sözlerini değerlendirmek istiyorum. Başbakan’ın bu çağrısı, hangi siyasi ya da ekonomik tercihin ürünü? Türkiye çocuk sayısı bakımından geri bir ülke mi? Yani nüfusumuz giderek azalıyor mu? Avrupa ülkeleri gibi yaşlı bir nüfusa mı sahibiz? Bu yazıyı yazarken istatistiklere yeniden bakma şansım olmadı, ancak biliyorum ki, Türkiye hâlâ aşırı nüfus artışı nedeniyle sıkıntı içinde olan bir ülke. Hızlı nüfus artışı, kalkınmayı zorlaştırıyor, işsizlik oranının da sürekli artmasına neden oluyor. Bu nedenle yıllardır Türkiye’de doğum kontrol yöntemleri geliştirilmeye ve halk bu yönde eğitilmeye çalışılıyor. Askerde bile bu konuda erlere eğitim yapılarak hızlı nüfus artışı kontrol altına alınmak isteniyor. ??? Veriler bu yönde iken, Başbakan neden böyle bir çağrıda bulundu diye doğrusu insan merak ediyor. Tabii burada ister istemez yine ideolojik arka plan gündeme geliyor. Biliyorsunuz, daha birkaç gün önce içkili mekânların şehirlerin dışına çıkarılıp tecrit edilmesini amaçlayan İçişleri Bakanlığı kararnamesi (genelgesi) Danıştay tarafından iptal edildi. AKP iktidarının içki takıntısı yeni bir takıntı değil. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken, belediyeye ait tesislerde alkollü içkiyi yasakladı. O gün bugündür İstanbul’da belediye tesislerinde alkollü içki servisi yapılmıyor. Bunları yazıp söyleyince, bazı İslamcı gazeteler yaylım ateşine başlıyorlar: “İçkiciler, sarhoşlar…” ??? Sorun belediyle tesislerinde içki içmekle sınırlı olarak kalsa, belki önemsenmeyebilir. Ama iş bir ideolojik arka plana dayanıyorsa, işte o bir tehlike anlamına geliyor. Çünkü dini bağnazlığın nerede duracağını kestirmek o kadar da kolay değil. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın tapu teslim törenindeki konuşmasına da bu nedenle ihtiyatla yaklaşıyorum. Çünkü, Türkiye nüfus artışını kontrol altına almak isteyen bir ülke iken, neden bir Başbakan bu gerçeği bildiği halde böyle bir çağrı yapıyor? Çünkü yine biliyoruz ki, İslamcı bağnaz çevreler doğum kontrolünü “günah” sayıyorlar ve bu konudaki bilimsel çabalara karşı çıkıyorlar. Geçmişte buna benzer çağrılar yapılıyor ve doğum kontrol çabaları reddediliyordu. ??? Başbakan’ın “çok çocuk yapın” çağrısı hangi bilimsel ve insani ihtiyacın ürünüdür? Danışmanları kendisine son dönemde yeni veriler mi sundular? Türkiye, çocuk yapmayan insanların ülkesi haline mi geldi? Türkiye’nin nüfus artış oranı, ihtiyacın altına mı düştü? Şimdiye kadar böyle bir araştırmaya rastlamadım. Örneğin Almanya’da böyle bir sorun olduğunu biliyoruz. Bu nedenle çocuk yapan ailelere destek sağlanıyor. Türkiye’nin ise tersi bir durumu var. O zaman ne oluyor? İşte bu sorunun bir cevabı yok. Aslında var da, bunun bilimsel olmaktan çok ideolojik bir anlamı var… Haksızlık mı ediyorum? Yılmaz Özdil’in yazısına sansür Haber Merkezi Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF) yönetimine el koyduğu Sabah gazetesinde, yazar Yılmaz Özdil’in dünkü yazısı yayınlanmadı. Üç gün önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştiren yazı kaleme alan Özdil, cuma günü de “Kurnaz Papağan” başlıklı bir yazı yazmıştı. Özdil’in bu yazıyla gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı’yı kastettiği iddia edilmişti. Özdil’in dünkü yazasında ise TMSF’yi eleştirdiği öğrenildi. Fatih Altaylı, fonun yönetimi devralmasından sonra, köşesinde “TMSF Başkanı Ahmet Ertürk beni arayarak ‘Sabah’ın güçlü bir şekilde yoluna devam etmesini, hukuki süreç boyunca bir yara almamasını ve değerini korumasını istediklerini, bu nedenle benim ve arkadaşlarımın dün olduğu gibi yarın da özgürce gazetecilik yapmamızı ve gemiyi hedeflerine doğru yüzdürmemizi’ istedi” diye yazmıştı. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle