27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 NİSAN 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 MEVSİMLİK İŞÇİLER: HÜKÜMET BİZİ YALNIZ BIRAKTI GEÇMİŞTEN G eçici işçilerin kadroya alınmasına ilişkin kanunun kapsamı dışında bırakıldıklarını öne süren bir grup mevsimlik orman işçisi, AKP Genel Merkezi yakınında basın açıklaması yaptı. Orman İşçileri Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği Başkanı İbrahim Halil Çakırlı, yaptığı açıklamada, Çevre ve Orman Bakanlığı bünyesinde uzun süredir geçici orman işçisi olarak görev yaptıklarını söyledi. Her yıl en az 6 ay çalıştırılırken 2006’da 4 ay çalıştırıldıklarını belirten Çakırlı, geçici işçilerin kadroya alınmasına dair kanun en az 6 ay çalışma şartı içerdiği için daimi kadroya alınmadıklarını kaydetti. Çakırlı, ‘’kanunun 18 bin kişiyi kapsadığını, 3 bin 800 geçici işçinin ise daimi kadro hakkı dışında bırakıldığını’’ öne sürerek şöyle konuştu: “Binlerce geçici işçiye kadro verilirken, yıllardır görev yapan ancak geçen yıl 2 ay az çalıştırılan geçici orman işçilerinin kanun kapsamı dışında bırakılması hakkaniyete sığmamaktadır. Hükümet ve Ormanİş Sendikası da bizi yalnız bırakmıştır. Yaklaşık 400’ü Mersin’de olmak üzere Türkiye genelinde 3 binden fazla insanın bu şekilde mağdur edilmesi doğru değil.’’ GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Değişikliğin Ayırdında Olmayanlar Var Kimi siyasetçilerin 1961 Anayasası ile başlayan Yeni Hukuk Reformu sürecini ya görmezden gelmeye ya da yok saymaya yönelik girişimleri son günlerde nedense artıverdi. 1961 öncesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece yasaları yapmaz, uygulama sırasında çelişki doğarsa yasayı yorumlayarak doğan tereddütleri de giderirdi. Bir başka genel kural da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yaptığı yasaların anayasaya aykırı olmayacağı yolundaydı. Ancak 1961 Anayasası ile durum değişti. Hukukla ilgili yorum yapma yetkisi öncelikle Anayasa Mahkemesi’ne, uygulama alanında da Yargıtay’la Danıştay’a aktarıldı. Şunu da belirtelim ki 1961 Anayasası sivillerin ağırlıklı olarak görev aldığı Kurucu Meclis tarafından yapılmıştı. 1982 Anayasası’nın hazırlanmasına sözüm ona katkıda bulunan sivillerin bulunduğu organın adı ise “Danışma Meclisi”ydi. Yani kesin karar organı olarak son söz Milli Güvenlik Konseyi’ne aitti. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, Avrupa Birliği’ne uyum çalışmaları kapsamında anayasayı değiştirerek uluslararası hukuk kurumlarını da yorumları dikkate alınacaklar arasına kattı. Bunlardan biri de herkesin bildiği gibi İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’dir. ??? Bu durumu, Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer’in 13 Nisan 2007 günü Harp Akademileri Komutanlığı’nda yaptığı konuşmayı yorumlayan siyasilerin yaklaşımının sakatlığını vurgulamak için anımsatmak istedim. Sayın Sezer’in konuşmasındaki kimi bölümler şöyleydi: “Türkiye’de siyasal rejim, Cumhuriyet kurulduğundan beri, hiçbir dönemde günümüzde olduğu kadar tehlikeyle karşı karşıya kalmamıştır. Laik Cumhuriyetin temel değerleri ilk kez tartışma konusu yapılmaktadır. İç ve dış güçler, bu konuda aynı amaç doğrultusunda çıkar birliği içinde hareket etmektedir.” “İşin dikkat çekici yanı, Türkiye Cumhuriyeti rejimini ılımlı İslama dönüştürmek için dış ve kimi iç odakların çıkar işbirliği yapmaları ve bunu demokratikleşme adı altında gerçekleştirmeye çalışmalarıdır.” ??? Sayın Sezer’in konuşması, beklenen tepkiyi de beraberinde getirdi. Ilımlı İslam yandaşları ve savunucuları, hemen saldırıya geçtiler. Kimi, Sayın Sezer’in konuşmasını küçümsemeye kimi de halkın görüşleri ile ters düştüğünü söylemeye başladı. Oysa Sayın Sezer hem 7 yıllık birikimini, hem de yargı katlarının yaklaşımını yansıtmıştı. 14 Nisan Ankara Mitingi de kendisini doğrulayan bir tepkiyi dile getirmişti. Mülkiyeliler Birliği Vakfı’nın anketi de bu yöndeki eleştirilerin yanlışlığını belgelemekteydi. “Nasıl bir cumhurbaşkanı” sorusunu yanıtlayanlardan yüzde 52.4’ü “Sezer gibi biri” yanıtını vermişti. Öteki ayrıntıları bir yana bırakırsak, yanıtlardan yüzde 10.9’u da “modern bir kadın” demişti. Ankete katılanlardan yaklaşık yüzde 63’ü Sayın Sezer’in sözlerinin doğruları yansıttığını da vurgulamış oldu. Görülüyor ki “Sezer gibi bir Cumhurbaşkanına” daha çok ihtiyacımız olacak. Uluslararası Çalışma Örgütü, Sendikalar, Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt yasalarının değiştirilmesini istiyor ILO’dan AKP’ye bir uyarı daha G erek Avrupa Birliği müktesabatı ilerleme raporlarında gerek başka platformlarda her fırsatta, Türkiye’nin çok daha önceleri kabul ettiği ancak bir türlü hayata geçirmediği uygulamaları bir kez daha ortaya koyarak, hükümetten gerekenin yapılmasını istedi. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) Haziran 2007’de toplanacak 96. Uluslararası Çalışma Konferansı’na sunulmak üzere hazırlanan uzmanlar ko ? Her türlü platformda, Türkiye’nin imza koyduğu sözleşmelere uymadığını dile getiren ve uyarılarda bulunan ILO, haziranda toplanacak 96. Uluslararası Çalışma Konferansı’na sunulmak üzere hazırlanan uzmanlar komitesi raporunu açıkladı. Rapor, AKP hükümetine açık bir uyarı niteliği taşıyor. mitesi raporu geçen günlerde açıklandı. Çalışma yaşamında hâlâ bir dizi yasak ve kısıtlamanın olduğuna dikkat çekilen raporda bazı yasaların da aleni bir şekilde değiştirilmesi isteniyor. Üstelik de öyle böyle değil, değiştirilmesi istenenler; TC Anayasası’nın 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Yasası, 2821 sayılı Sendikalar Yasası ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasası... Haziranda, ILO üyesi ülkelerden hükümet, işçi ve işveren temsilcileri ve delegelerinini katılacağı 96. Çalışma Konferansı’nda sunulacak raporda, sendikal haklarla ilgili Türkiye’nin imzaladığı sözleşmelere uyup uymadığına dikkat çekiliyor. Türkiye’nin hangi sözleşmelere uymadığını ortaya koyan rapor iki sözleşmeyi esas alıyor. Kristal İş Sendikası Eğitim Müdürü Aziz Çelik’in verdiği bilgiye göre, söz konusu bu iki sözleşmenin ilki, 87 sayılı sendikalaşma ve örgütlenme hakkının korunmasına ilişkin 1948 yılında kabul edilen ve Türkiye’nin 1993’te onayladığı sözleşme. İkincisi ise 98 sayılı sözleşme. Örgütlenme ve toplu pazarlık hakkının korunmasına dair sözleşme de 1949’da kabul ediliyor, Türkiye bunu 1952’de onaylıyor ancak, erken onaylamaya karşın gereklerini yerine getirmediği için sık sık eleştirilere maruz kalıyor. ÜST DÜZEY MEMURA GREV YOK aporda kamu görevlilerinin önemli bir bölümünün sendikalaşma hakkından mahrum olduğuna dikkat çeken kurum, bu durumun ILO sözleşmelerine aykırı olduğunu hatırlatarak, bütün kamu görevlilerine sendikalaşma hakkı verilmesi gerektiğini vurguluyor. Kamu görevlilerin grev hakkından da yoksun olduğunun altını çizen ILO, tüm kamu görevlilerini kapsayacak genel bir grev yasağının ILO standartlarına aykırı bir durum olduğunu yineledikten sonra, açıkça memura grev hakkı verilmesini istiyor. Raporda, 4688 SayılıYasa’nın, bütün memurlar için grev yasağı getirdiği hatırlatılarak, “Bütün memurları kapsayacak bir grev yasağı ILO sözleşmelerine aykırıdır. Grev hakkı sadece ve sadece devlet adına yetki sahibi olan, yetki kullanan üst düzey memurlar için söz konusu olabilir” deniliyor. BARAJLAR KALKSIN R Ç alışma yaşamıyla ilgili yasaların, sendikaların iç işleyişiyle ilgili fazla ayrıntı içerdiğine dikkat çekilen raporda, yasaların, sendikaların demokratik işleyişi sağlayacak şekilde değiştirilmesi gerektiği vurgulanıyor. Raporda, sendikal barajların toplu pazarlık hakkını sınırlandırdığı ve kaldırılması gerektiği iddia ediliyor. Sendikaların üye sayısına bakılmaksızın kendi üyeleri için toplu pazarlık hakkında sahip olması, işyeri düzeyindeki yüzde 50+1 üye koşulunun kaldırılması savunuluyor. İşçilerin grev hakkının kullanımı için öngörülen sürelerin de ILO sözleşmeleri ile uyumsuz olduğuna dikkat çekiliyor. Anayasanın 54. maddesinin grev hakkını sınırladığının, siyasi amaçlı grev, genel grev, sempati grevi ve işi yavaşlatmayı yasakladığının altı çiziliyor. Ayrıca, sendikal özgürlüğü ortadan kaldırdığı için yüzde 10’luk sendikal barajının da kaldırılmasını bir kez daha istiyor. oerinc?cumhuriyet.com.tr. Toplusözleşmede Fransa Modeli Yrd. Doç. Dr. ENGİN ÜNSAL * AB’nin 2223 Mart tarihinde Ankara’da düzenlediği Sendikal Haklar Semineri’nde bir konuşma yapan Hakİş Konfederasyonu Başkanı toplusözleşme düzenimizde Fransız modelinden esinlenen iki hususun yaşama geçirilmesini istedi; işyerinde uygulanan toplu iş sözleşmesinden taraf sendika üyesi olmayan işçilerin dayanışma aidatı ödemeden yararlanması ve işyerlerinde çoğunluk sendikası yanında işverenin azınlık sendikası ile de toplusözleşme imzalama zorunda olması. Yürürlükteki yasaya göre taraf işçi sendikasına üye olmayanlar ancak dayanışma aidatı ödeyerek bağıtlanmış toplusözleşmeden yararlanabilirler (TISGLK md.9/1). Bunun için taraf sendikanın izni aranmaz. Sendika üyesi olmadan ve dayanışma aidatı ödemeden toplusözleşmeden yararlanabilmek sendikanın yazılı iznine bağlıdır (Sen.K.md.36). Gene yasaya göre bir işyerinde aynı dönem için birden fazla toplusözleşme yapılamaz (TISGLK md.3/4 ve 7/3). Hakİş yasa hükümlerinin değişmesini ve böylece üye sayısının artmasını istemektedir. Bu iki öneri de bizim sistemimize yabancıdır ve kabul edildiği takdirde işçi sendikalarında ve işyerlerinde büyük karmaşa yaratacak niteliktedir. Dayanışma aidatı ödemeden sözleşmeden yararlanma, zaten hızla üye kaybeden işçi sendikalarının dibe vurması demektir. Kaldı ki dayanışma aidatında taraf sendikanın iznini aramamak zaten yeterince sendikaları güçsüz kılmaktadır. Dayanışma aidatını kaldırmak sendikalar için gerçekten yıkım olur. İşverenleri çoğunluk sendikası yanında azınlık sendikası ile de sözleşme yapmaya zorlamak, işyerlerinde açık artırma pazarlarının kurulması ve işverenlerin altından kalkamayacakları yükleri sırtlaması anlamına gelir. Her iki öneri de sendikacılık düzenimize uyumlu ve uygun değildir. Hakİş Konfederasyonu AKP hükümetine yakın duran bir kuruluştur. Bundan yararlanarak 2821 ve 2822 sayılı yasalarda değişiklik yapmaya hazırlanan bakanlığı etkilemek istemektedir. İşçi ve işveren sendikalarının, endüstriyel ilişkiler düzenimizde deprem yaratacak bu iki konuda, mutlaka diyecekleri bir şeyler olmalıdır. * Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi enginunsal34@smileadsl.com Türkiye iş kazalarında Avrupa’da lider dünyada üçüncü sırada şsizliğin had safhada olduğu Türkiye’de iş bulunlar da ‘güvensizlik’ pençesinde. Resmi rakamlara göre yüzde 10’lar düzeyinde ama, çok daha yüksek bir işsizlik oranıyla karşı karşıya olan ülke, iş kazaları konusunda da önde geliyor. İş kazalarında Avrupa’da lider konumudaki Türkiye, dünya ölçeğinde de üçüncü sırada yer alıyor. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) kaynaklarına göre her yıl 1.2 milyon kadın ve erkek iş kazaları ve meslek hastalıkları dolayısıyla hayatını kaybediyor.Yine aynı kaynaklara göre; her yıl 250 milyon insan iş kazaları, 160 milyon insan meslek hastalıkları sonucu ortaya çıkan zararlara maruz kalıyor. Sosyal Sigortalar Kurumu istatistiklerine göre 2005 yılında 73 bin EĞİTİMİŞ’TEN ANKET: Eğitimciler İLKSAN’ın kapatılmasını istiyor ğitimİş tarafından düzenlenen ankete katılan öğretmenlerin yüzde 60’ı İlkokul Öğretmenleri Sağlık ve Sosyal Yardım Sandığı’nın (İLKSAN) kapatılması yönünde görüş belirtti. 10 ilde 1507 kişinin katıldığı anketten çıkan sonuçlardan bazıları şöyle: İLKSAN hakkında ‘yeterli düzeyde’ bilgiye sahip olanların oranı yüzde 14’te kalıyor. Öğretmenlerin yüzde 90’ı İLKSAN’a üyeliğin zorunlu olmasını uygun bulmuyor. Yüzde 18’i kurumdan hizmet aldığını belirtti. Kurumun verdiği 450 YTL ’lik evlenme yardımı, yüzde 3.32’si tarafından yeterli görülüyor. Öğretmenlerin yüzde 82’si maaşın yüzde 2’sine karşılık gelen üye aidatını yüksek buluyor. Öğretmenlerin yüzde 97’si konaklama tesislerinden istediği ölçüde yararlanamıyor. Öğretmenlerin yüzde 40’ı kurumun faizsiz kredi vermesini istiyor. Yüzde 69’u MEBSAN adında yeni bir yardımlaşma sandığı kurulmasına karşı çıkıyor. İ 923 iş kazası, 519 meslek hastalığı vakası meydana gelmiş, bunların 1096’sı ölümle sonuçlanmış. 2005’te iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu kaybedilen işgünü sayısı 1.797.917 civarında gerçekleşmiş. Bu rakamların yanı sıra SSK istatistiklerine yansımayan iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu kayıplar da ayrıca dikkate alınmalı. Bazı kaynaklarca, endüstrileşmiş ülkelerde iş kazaları ve meslek hastalıklarının toplam maliyetinin, bu ülkelerin gayrı safi milli hasılalarının yüzde 1’i ile yüzde 3’ü oranında değiştiği belirtiliyor. Türkiye’de de en iyimser yaklaşımla, iş kazaları ve meslek hastalıklarının toplam maliyetinin yılda 4 milyar YTL olacağı tahmin ediliyor. E İŞÇİ SAĞLIĞI HATIRLANDI akt Messe İstanbul Uluslararası Fuarcılık, S&S “İşçi Sağlığı, İş Güvenliği ve Endüstriyel Kıyafetler Fuarı’nı, İş Güvenliği Haftası olan 912 Mayıs tarihlerinde İstanbul Expo Center’da gerçekleştirdi. Fuarda, işveren ve çalışanı bilinçlendirmek ve Türkiye’deki işçi sağlığı ve güvenliğine dikkat çekmek üzere verilen konferansların yanı sıra, birbirinden ilginç ve farklı etkinlikler düzenlendi. Etkinlikler kapsamında, (MESKA) Meslek Hastalıkları ve İş Kazaları Araştırma Önleme Vakfı tarafından organize edilen iş kazaları fotoğraf sergisi, iş sağlığı, iş güvenliği ve çevre yönetimi alanlarında danışmalık hizmeti veren Dönüşenadam firmasının kısa film gösterimi, Sadri Alışık Kültür ve Sanat Merkezi oyuncularının sergileyeceği işçi sağlığı ve güvenliği içerikli skeçler, iş kıyafetleri defilesi yer aldı. SENDİKACILARA VERİLEN HAPİS CEZALARI ‘ÖNCELİKLİ SORUN YER DEĞİL, BİRLİK’ P KESK’ten mektup Türkİş 1 Mayıs’ı Kadıköy’de kutlayacak İstanbul Haber Servisi Türkİş 1 Mayıs’ı Kadıköy’de kutlayacak. DİSK, KESK, TMMOB, TTB’nin de aralarında bulunduğu çok sayıda sivil toplum örgütü, siyasi parti ve meslek örgütü 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı Taksim’de kutlayacaklarını belirtmişti. Türk İş 1. Bölge Temsilcisi ve 1 Mayıs Tertip Komitesi Başkanı Faruk Büyükkucak, İstanbul Valiliği’nin önünde yaptığı basın açıklamasında, Taksim Meydanı’nın emekçilere açılması için ortak çaba harcamaya hazır olduklarını ancak 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda Kadıköy İskele Meydanı’nda olacaklarını söyledi. Faruk Büyükkucak kendileri için öncelikli sorunun, 1 Mayıs’ı emek örgütleri ile birlikte kutlamak olduğunu, yer meselesinin ikinci sırada geldiğini ifade etti. K ESK ve bağlı sendikaların genel başkanları ve yöneticilerine verilen hapis cezaları üzerine konfederasyon Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) ve Avrupa Sendikalar Konfederasyonu’na (ETUC) birer mektup göndererek dayanışma çağrısında bulundu. KESK Genel Sekreteri Abdurrahman Daşdemir imzasıyla gönderilen mektupta, KESK ve bağlı sendikaların 11 yöneticisinin, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefetten yargılandıkları dava sonucunda, para ve hapis cezasına çarptı rıldıkları anlatıldı. Bu kişilerden 9’unun cezası ertelenirken daha önce ertelenmiş cezaları bulunan KESK Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul ve Birleşik Taşımacılık Sendikası (BTS) Genel Başkanı Fehmi Kütan’ın cezasının üst mahkeme tarafından onaylanması durumunda hapse gireceklerine işaret edilen mektupta şunlar kaydedildi: “Bu durumun toplantı, gösteri ve yürüyüş hakkını ve düşünceyi açıklama özgürlüğünü tanıyan, ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere açıkça aykırılık teşkil ettiğinin farkındayız.’’ CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle