18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 NİSAN 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Atatürk, 1918’de Suriye Cephesi Komutanı’yken ziyaret etmiş ve ‘hayran’ kalmıştı 15 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Kilis’te kültürel seferberlik “İlk ayak bastığım Türk şehrindeki bu uyanıklığa cidden hayran kaldım ve bir daha iman ettim ki bu millet asla ölmeyecektir.. var olun aziz Kilisliler...” Bu sözler Mustafa Kemal Pa4 şa’nın... Yakın tarihimizin en büyük “Cumhuriyet Mitingi”ne dönüşen “14 Nisan buluşması”na katılanlar arasındaki “Kilislilerin” ataları için söylemiş. Hem de Anadolu’daki “Atatürk’ün ağırlandığı” evlerden “ilki”nde kalırken. Ulu Önder’in konakladığı evler, o gururlu ev sahipliklerini ya Kurtuluş Savaşımız sırasında ya da bağımsızlığın coşkulu yıllarında yaşadılar. Kilis’in “Atatürk Evi”ndeki günlerse 2728 Ekim 1918’di. Yani, emperyalist işgale karşı Anadolu başkaldırısını örgütlemek üzere 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmasından 6.5 ay önce. İngiltere’nin işgal ordularına karşı Osmanlı’nın Suriye Cephesi Komutanı olarak tümgeneral rütbesiyle Kilis’i ziyareti eden Mustafa Kemal Paşa, geceyi Kaymakam İbrahim Bey’in konağında geçirir. Ertesi gün, belediye başkanı ve halkı, İngiliz işgaline karşı örgütleyen önderlerle görüştükten sonra aynı sözlerine şunları da ekler: “Kahraman Kilislilerin gösterdikleri şecaat her zaman iftiharımızdır.” Bağımsızlık savaşımızı zafere kavuşturan ulusal bilincin bu ilk ziyaretlerini ve ilk sözlerini, tarih kitaplarımız neden yazmıyorlar? 19 Mayıs 1919’u “hazırlayan” kahramanlıklardan neden söz etmiyorlar? Atatürk’ün Anadolu halkıyla, daha Osmanlı üniformasıyla emperyalizme karşı savaşırken buluştuğunu; hatta “bütünleşti”ğini neden anımsatmıyorlar?.. Bu bilgi eksikliği de Cumhuriyet Devrimi’ne bir süreç değil, “darbe” diyenlere yarıyor... Kilis’teki “kesmelik” denen taş ocağı Delilik, Sıradanlık ve Sanatın Geleceği... “Deliliğim, insanlara olan sevgimdi...” Böyle haykırır bir günce notunda 1920’lerin efsanevi bale sanatçısı Nijinsky, kendisi de tam deliliğin eşiğindeyken. Öte yandan Rus asıllı ünlü Amerikalı romancı ve düşünür Ayn Rand’ın “Hayatın Kaynağı” (“The Fountainhead”) başlıklı romanında, gazeteci ve kendini kamuoyunu, daha da önemlisi, kamu vicdanını yönlendirmekle, bir anlamda yeniden yapılandırmakla görevli sayan Ellsworth Toohey, bu yoldan nasıl bir güce kavuşmak istediğini şöyle açıklar: “Bütün mesele, kaldıracın sapını bulabilmekte. Bir tek insanın ruhunu nasıl yönetebileceğini öğrendin mi, diğer bütün insanları da elde edebilirsin. Mesele ruhta, Peter, ruhta... Ruh aslında yönetilemeyen şeydir... Onu kırmak, çökertmek gerekir. Oraya bir çomak sok, parmaklarını batır, adamı elde ettin demektir. Kırbaca ihtiyacın yok. Zaten kırbacı kendi sana getirir, beni dövsene diye yalvarır. Onu bir kere geri vitese taktın mı, içindeki mekanizma her şeyi kendi kendine, senin istediğin gibi yapar... Adamın kendini küçük hissetmesini sağla. Suçlu hissetsin kendini. Umutlarını ve kişiliğindeki dürüstlüğü öldür... Bir iç yozlaşmışlıkla öldür dürüstlüğü... Bir başka yolunu daha anlatayım. Adamın değer yargılarını öldür. Büyüklük denilen şeyi tanıma ya da ona ulaşma kapasitesini öldür. Büyük insanlar yönetilemez. Biz büyük adam falan istemiyoruz. Ama büyüklük kavramını inkâr etme. Onu içinden yık. Büyük olan şey nadir ortaya çıkan, zor elde edilen, istisna olan şeydir. Öyle standartlar koy ki, onlara herkes ulaşabilsin. En sıradan olanı da, en yeteneksiz olanı da, en beceriksiz olanı da. O zaman bütün insanların... içindeki başarma çabasını öldürürsün. Daha iyiye gitme, mükemmele ulaşma, kusursuzluğa varma hevesini öldürürsün… Büyük anıtları yıkmaya kalkma. O zaman insanları ürkütürsün. Sen vasatı, sıradanı, değersizi öv; o zaman büyük anıtlar zaten kalmaz...” (Belkıs Çorakçı Dişbudak’ın çevirisi, Plato Film Yayınları). Acaba sevginin giderek azaldığı bir dünyada, sevgiden vazgeçemeyen Nijinsky’nin deliliği de yukarıdaki alıntıda ifadesini bulan tavsiyelerin tutulmasının başarılı bir sonucu muydu? Batı’nın burjuva kültürü, hep huzur ve tutarlılık isteyen, bundan ötürü de her türlü sıradışılığın, bu arada da düşünsel alandaki sıradışı patlamaların çalkantılarını kendisi için doğal tehlike sayan ticaretin temeline dayandığından, özellikle on dokuzuncu yüzyılın ilk çeyreğinde ‘işin icabına’ böyle bakmış, başta Lord Byron ve Hölderlin olmak üzere, kendi içinden çıkan ‘muhaliflerini’, çeşitli yöntemlerle toplumdışı bırakarak, böylece de ya deliliğin duvarları arasına ya da anlamsız ölümlere sürükleyerek tasfiye etmişti. Başka deyişle, bu burjuva sınıfı varlığının ve sürekliliğinin güvencesini sıradanlığın egemenliğinde aramıştı. Bu, kökenleri bağlamında birincil olarak hep antikçağ Yunan uygarlığına ve felsefesine övünerek! atıfta bulunan bir kültürün, Sokrates’in ünlü: “Üzerinde düşünülmeyen bir hayat, yaşanmaya değer bir hayat değildir...” saptamasını yadsıması ve böylece kendi kendisiyle çözümsüz bir çelişkiye düşmesi anlamına geliyordu. Çünkü sıradanlık, yaratıcı bir eylem olan düşünmeyi değil, fakat olan’la her koşulda uyum sağlamayı, ‘böyle gelmiş’ olanın ‘böyle gideceğine’ inancı temel alır. İster dine ister dünyaya ilişkin bulunsun, kök salmak isteyen her düzen, en büyük varlık güvencesini düşüncenin doğurgan çalkantılarında değil, ama hep sıradanlığın pürüzsüz yüzeylerinde bulur. Bu sıradanlık, günümüzde kendini ‘globalleşme’ ve ‘küreselleşme’ gibi sözde evrensel ve insancı kavramlarla egemen kılmak isteyen tüketim toplumu modelinin de en etkin araçları arasındadır. Bu modelin sürekli ve sinsice bir tutumla sanatı sıradanlığın uçurumuna itmeye çalışması, özü gereği ancak sıradışı ve eleştirel olabildiği sürece ayakta kalabilecek bir etkinlik alanını kendi çıkarları uğruna etkisiz kılma çabasından başka bir şey değildir. İşte bu nedenle sanatçıların, Sabahattin Eyuboğlu’nun o nefis deyişiyle birer ‘manatçı’ya dönüşmemek, muhalif söylemlerini yitirmemek için direnmeleri, sanatın ve toplumların geleceği açısından yaşamsal önem taşımaktadır! [email protected] 1 3 2 TARİHİN ‘GÖZDEN IRAK’ TANIĞI Türkiye’nin Suriye sınırındaki Kilis, yıllardır unutulan tarihsel geçmişini yeniden anımsatma çabasında... Resimlerde, 1920’lerde Kilis (1). Bugünden genel görünüm (2). Ünlü Mevlevihane ve binadan detaylar (3). Sivil mimarlık örneklerinden Neşet Efendi Konağı (4). nın taşlarıyla 1880’lerde yapılan Atatürk Evi, işte bu söylemin ne denli hesaplı, kitaplı bir “kandırmaca” olduğunun “tarihsel tanığı”... Bu nedenle de Ulu Önder’i ağırlayan Anadolu konakları arasında, Cumhuriyet düşmanlarına karşı en anlamlı derslerin verilebileceği bir “devrim müzesi” gibidir. İşte bu müzedeki “1918 kucaklaşması”nı yaşayanların torunları da 14 Nisan’da Tandoğan’dan Anıtkabir’e yürüyerek Cumhuriyete sahip çıktılar. Heyecan verici değil mi? Peki bugün Kilis ne âlemde? 90 yıl önce İngiliz işgaline karşı halk direnişinin destanını yazmış bir “Cumhuriyet kenti” olarak, 21. yüzyılı nasıl yaşıyor? Ünlü bestecimiz Alâaddin Yavaşça’nın doğduğu; yurtsever aydınımız Ahmet Taner Kışlalı’nın çocukluk ve öğrencilik yıllarını yaşadığı; en tanınmış gazetecilerimizden Hıncal Uluç’un dünyaya geldiği ve ülke BİR HASTANE ZİYARETİ ye önemli isimler yetiştirmiş bir kent acaba ne durumda? Daha önce Kars’taki çalışmalarından tanıdığımız Kilis Valisi Nevzat Turhan, geçen Şeker Bayramı’nda devlet hastanesini ziyaret etmiş. Mehmet Fırıldak isimli hastanın tam “17 yıl”dır devlet hastanesinde “yattığı”nı (!) öğrenince neye uğradığını şaşırmış. Dahası, gönüllü olarak santral memurluğu yaptığı ve hasta bakıcılara gazlı bezleri hazırladığı söylenince, ancak şunu diyebilmiş: “Demek ki iyi hastaymış...” Valinin, hastanenin kadın servisindeki doruğa çıkan şaşkınlığı ise 36 yaşındaki Zeynep Akkurt’un 9’uncu çocuğunu doğurmasından ve tümünün de erkek olmasından... Genç anne ve baba, Turhan’ı yeni bebeklerine isim babası yaparak “teselli” etmişler. KALKINMADA KÜLTÜRÜN ÖNEMİ Bu çağda böylesi bir hastane manzarasının bile Kilis’teki toplumsal yaşamı ye terince anlattığını belirten İl Kültür ve Turizm Müdürü Raif Tokel, yoksulluğun körüklediği sosyal sorunlara karşı mücadelede, “kimlik ve kültür değerleri”nin yaşatılmasına özel önem veriyor. Ekonomik çaresizliklerden yararlanan gericiliğin etkisiz kılınabilmesi için toplumun “uygarlık birikimleri”yle yeniden buluşmasına çaba gösteren Tokel, kültürel projeler hakkında şu bilgileri veriyor: Kentte 292 adet tescilli kültür varlığı, bakımsız olsalar bile Kilis’in uygarlık derinliğini kanıtlayan “tarihi doku”ya katkılarını sürdürüyorlar. Bu nedenle, “sokak sağlıklılaştırması projesi” için önerilen Salih Efendi Sokağı, Hacı Ömer Ağa, Abidin Ağa Caddesi, Akcurun Caddesi projelerine Kültür Varlıklarına Yardım Komisyonu tarafından katkı sağlanmış. Geçen ay açılan “Elişi Ürünleri Sergisi” bölgedeki halk yaratıcılığının, üstün sanat ve zarafet geleneklerini kanıtlıyor. Topluma “özdeğerler”ini yeniden anımsatan sergi, Kilisli kültür sevdalısı Kifayet Şentekin’in kentine bir armağanı. Anadolu tarihinin en büyük tanıklarından “Oylum Höyük”teki 5500 yıl öncenin yerleşme kültürü gün ışığına çıkıyor. 1989’da başlatılan kazıların ürünleri, artık aynı yerdeki “Arkeoloji Parkı”nda sergilenecek... Höyüğün yakınında 1999’da bulunan “Mozaikli Bazilika” da günümüze ulaşan 800 m2’lik “mozaik döşeme”siyle “açık hava müzesi” oluyor. Yıllardır yalnızlığına ve yazgısına terk edilen Ravanda Kalesi’nde restorasyon projeleriyle birlikte çevre düzeni ve aydınlatma çalışmaları da sürüyor. Evliya Çelebi’nin “Asitanei Hazreti Mevlana” sözüyle belirttiği “Mevlevihane”den günümüze kalan mescit ve semahane de 2007’nin “Mevlana Yılı” olmasına “Kilis’in katkısı” olarak onarılıp kurtarılıyor. İşte bütün bu çabalarla kültürel geçmişini yeniden anımsamaya başlayan Kilis için Vali Nevzat Turhan diyor ki: “Tarihimiz bize çağdaş uygarlığı da yaşamamız gerektiğini anımsatıyor...” Kilisliler bunu çoktan hak etmenin de gururunu yaşıyor olmalılar. DOSYA NO: 2006/2697 Satılmasına karar verilen taşınmazın cinsi, kıymeti, adedi, evsafı: 1 Mersin şehir merkezine 45 km. mesafede, yaz aylarında nüfus yoğunluğu artan, gözde yaylaları arasında yer alan, Fındıkpınarı şehir merkezi içerisinde, Fındıkpınarı Belediye hizmet binasının güneyindeki bölgede yer alan, 280,74 m2 miktarındaki, sınırları bina ve basit taş duvarlarla çevrili parsel ve parsel üzerinde, 242 kapı nolu, tek katlı, BArme karkas türde inşa edilmiş, Düz gezilebilen teras çatılı, dış duvarları akrilik boyalı, camekan giriş kapıları ve pencereleri düz camlı, ahşap ve profil demir doğramalı, zemini mermer, içinde özel olarak yapılmış sabit ekmek fırınlı (odun yakıtlı), duvarları fayans düz sıva üzeri plastik boyalı, mevcut durum itibariyle işyeri (Nil fırını) olarak kullanılan, parsel üzerinde brüt 96 m2 büyüklüğünde inşaat yapım eksiklikleri mevcut. İmar durumu: Bitişik nizam 2 kat (B2) Ticari alana isabet etmektedir. Muhammen değeri: 34.596,42 YTL. Satış Şartları: 1.Satış: 05/06/2007 Salı saat: 11:3011:40 arasında; lMersin 4. İcra Müdürlüğünde açık artîrma suretiyle yapılacaktır. Bu artırmada tahmin edilen değerin %60’ını ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa en çok artıranın taahhüdü saklı kalmak şartıyla 15.06.2007 Cuma günü aynı yerde ve aynı saatlerde Mersin 4. İcra Müdürlüğünde ikinci artırmaya çıkanlacaktır. Bu artırmada da rüçhanlı alacaklıların alacağını ve satış giderlerini geçmesi şartıyla en çok artırana ihale olunur. Şu kadar ki artırma bedelinin malın tahmin edilen kıymetinin %40’ını bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından fazla olması ve bundan başka paraya çevirme ve paylaştırma masraflarını geçmesi lazımdır. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2Arttırmaya iştirak edeceklerin tahmin edilen değerin %20’si oranında pey akçesi veya bu miktar banka teminat mektubu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir. Alıcı istediğinde (10) günü geçmemek üzere süre verilebilir. Damga vergisi tapu harç ve masrafları ve KDV alıcıya aittir. Tellaliye resmi ücreti ve Birikmiş vergiler satış bedelinden ödenir. 3İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını özellikle faiz ve giderlere dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile (15) gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır. Aksi takdirde hakları tapu sicil ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaktır. 4İhaleye katıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak sureti ile ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. İhale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın dairemizce tahsil olunacak, bu fark varsa öncelikle teminat bedelinden tahsil edilecektir. 5Şartname ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup gideri verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6 İ.İ.K.nun 127 md. gereğince tebligat yapılamayan alakadarlara ilanen tebliğ edilmiş sayılacağını, 7Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2006/2697 sayılı dosya numarası ile müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. 11.04.2007 Tapu kaydı: Mersin, Fındıkpınarı köyü, 154 Ada/19 parselde kargir fırın ve arsası. (Basın: 20040) T.C. TAŞINMAZ AÇIK ARTIRMA İLANI MERSİN 4. İCRA DAİRESİ’NDEN CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle