18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 NİSAN 2007 SALI 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr AYNA Ankara Ekin Tiyatrosu ‘Midas’ın Kördüğümü’nü sunuyor ADNAN BİNYAZAR Yaratma Gücü Ancak ele aldığı işi başarabileceğine inanan kişi, onu yapmaya istek duyar. İsteksiz birine bir şeyi öğretmek de, kavratmak da zordur. Bizim eğitim düzenimizde, liseye gelip dört işlemi bilememe, iki cümleyi bir araya getirip duygularını dile getirememe, yükseköğretimden geçtiği halde sıradan bir sözcüğü yanlış yazma; kişinin, yapacağı işe inandırılmamış olmasıyla ilgilidir. Köy Enstitülerindeki eğitim uygulamaları geliyor gözümün önüne; en başta, üzerimize aldığımız işi başaracağımıza inanç vardı içimizde. Çoğu ressam olamadı ama resim yaptı; saz ustası değildi ama kendine yetecek kadar çalgı çaldı, yazar olamadı ama düşüncelerini kâğıda dökebilecek alışkanlıklar edindi. İyi eğiticiler eline düştü mü, kişinin yaratıcı gücü her alanda uç verir... ??? Hangi okulda olursa olsun, her sınıfta şiire, müziğe, resme yönelimi olan biri çıkar. Daha ilk derse girerken, içe kapanık, kendine özgü davranışları olan öğrenciler şiir yazmasalar da sınıfta arkadaşlarınca şair ilan edilirler. Paustovski’nin, altı ciltlik Bir Hayatın Romanı adlı yaşamöyküsel anılarında böyle bir olay da anlatılır. Öğrenciler, daha ilk dersini yapmak üzere sınıfa giren öğretmene, içlerinde bir şairin olduğunu duyururlar. Öğretmen, öğrencilerin alaylı coşkusuna kapılacak biri değildir. Şiirin çok emek istediğini bilir, “şair”e döner, ona şu soruyu yöneltir: “Direnebilecek misin?” Nice deneyimle onurlanan uzun yıllar, tutkuyla, direnerek yazılmayan şiirlerin heves düzeyini aşmadığını öğretmiştir öğretmene. Ona göre sanat, yaratıcılığın dinamosu ise, şiir, dinamonun ateşleyicisidir. ??? Aziz Nesin’e nasıl yazdığı sorulur da, o da Nesince davranıp, önce acayip hareketler yaptığını, örneğin amuda kalktığını, şarkı söylediğini falan anlattıktan sonra, “Kâğıdı önüme korum, kalemi elime alır yazarım!” der. Büyü idi, ilhamdı, kendinden geçmelerdi, bunlar ancak sanatçı fantezileridir. ??? JeanPaul Sartre’ın dedesi Schweitzer, torununu bir nesneye bilinçli bakmaya alıştırırken, dolaylı olarak, onu yaratıcı kılmanın ortamına da sokar. Küçük JeanPaul’ü pencerenin önüne oturtur, bahçede bir ağacı göstererek, anlat bunu, der. Ne denli yetenekli de olsa, ilk çırpınışlarda JeanPaul de, ondan istenenin kolay bir iş olduğunu sanarak, ağacın gövdesinden, dallarından söz etmeyi yeterli bulur. Dedenin ondan istediği bu değildir; gördüğünü çağrışımlarla, kurgularla, kendi yarattığı dille yeniden var etmesidir. Kuşkusuz ağaçta gövde de, esintiden kıpırdayan dallar da, hışırdayan yapraklar da, renk renk çiçekler de anlatılacaktır... Ama, nasıl?.. “Nasıl”ın yanıtı, yazarın yarattığı üslupta yansısını bulur. ??? Hangi nesne anlatılırsa anlatılsın, duygu ya da kurgu bağlamında, kişi ona kendi yaratıcılığının damgasını vurmadı mı, onu yaratıcı gücüyle yeniden yaratmadı mı, gördüğü nesnenin iç evrenine giremez. JeanPaul’ün sonunda isteneni gerçekleştirmesi, kuşkusuz yeteneğini sezip onu yaratıcı alanlara yönelten dedesinin yönlendirmesiyle olmuştur. Dinamo, kablolardan, bobinlerden, bakır tellerden oluşan üretici bir araçtır. İşletilmedikçe, üretmez. Yetenek de öyledir. Yaratıcı gücü geliştirmeye yöneltilmemiş bir eğitim uygulaması da zaman harcatmaktan başka işe yaramaz. [email protected] Keçi türküleri bugünümüze sesleniyor bizim İngilizce katında görmemiş miydim kaç kez!) BİRİKİMLİ OYUN YAZARLIĞI Bu birikime bir de öğrenciliğini sürdürebilmek için ekmeğini kazanma yolunda Anadolu’nun çeşitli kentlerinde çalıştığı yıllarda kendi ülkesinin insanlarını yakından tanıma fırsatı edindiğini de eklersek, bir oranda, Dilmen tiyatrosunu oluşturan yeteneğin oyundan oyuna değişen ya da kimi zaman buluşuveren dayanak noktaları belirlenebilir: Felsefesi ve uygulamalarıyla Antik Yunan tiyatrosu, İngiliz tiyatrosu, Diyonisos kültürü, Anadolu’nunkini de içeren zengin mitoloji dağarcığı, bizim coğrafyamızın insanının yaşama bakışına ve davranış biçimlerine tanıklık, dilimizi kullanma ustalığı, sahnenin görselişitsel olanaklarını (müzik ve dans) kullanmada özen/titizlik... üngör Dilmen’in ünlü ‘Midas ÜçlemeG si’nin son oyunu “Midas’ın Kördüğümü’’ 1975 Türk Dil Kurumu Oyun Ödülü’nü almıştı. Çok sık sahnelenen bir yapıt değil. İlk kez Ankara Ekin Tiyatrosu’ndan, Erhan Gökgücü’nün rejisiyle izledim. İki perde arasında Dilmen’den bir sürpriz armağan geldi: Cem Yayınları’ndan çıkan ‘Keçitürküsü’ (Tiyatroda Şiir) başlıklı kitabı. Gecenin oyundan sonraki bölümünü kitabı okumakla geçirdim. Dilmen’in yazdıkları iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde yazarın oyunlarından şiir düzeninde yazılmış parçalar yer alıyor. İkinci bölümde ise yazar ‘tiyatroda şiir’ konusuna odaklanmış. Dilmen oyunlarında ‘serbest nazım’ kullanıyor. Ancak, ‘tiyatroda şiir’ anlayışı yalnızca sözel düzeyde bir ‘iç ahenk’i değil, sahnenin görselişitsel tüm alanlarındaki anlatımları kapsıyor. “Midas’ın Kulakları’’nın ‘opera’, ‘Kurban’ın da ‘bale’ uyarlamasının yapılmış olması raslantı değil... Dilmen, ‘şiir’ bağlamında T. S. Eliot’un saptamalarını sıklıkla anımsatıyor kitabında. Belli ki tiyatroda ‘şiir kullanımı’ Dilmen’e yalnız İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde görmüş olduğu Klasik Filoloji eğitiminden değil, aynı zamanda oyunlarında şiir dili kullanmış İngiliz yazarlarından da süzülüp gelen bir etki. Kitapta Mina Urgan ‘öğretmen’inden öğrendiklerini de örnekliyor yazar. (Sahi, üniversite öğrenciliğimin ilk yıllarında, dönemin genç, parlak yazarı Dilmen’i Dilmen, oyunlarına eklemeler yapılmasına karşı çıktığını belirtiyor kitabında. Bunu öteden beri biliriz. Bu nedenle, birkaç ay önce bu sütunlarda okuduğunuz Ayşe Emel Mesci’nin sahnelediği ADT yapımı ‘Kurban’ üstüne olan yazımda yer alan ‘Erkekler Korosu oyunsu hafiflikte’ saptamasını yadırgamış yazar; “Bizim oyunda erkekler korosu yok ki’’ diyor... Sevdiğim, artık aramızda olmayan yazarların metinlerine sahip çıkmayı severim. Ancak, ‘yaşayan’ bir yazarın tanıklığında yapıldığını sandığım bir sahne uygulamasındaki değişikliklere oyunun oluşumunu çarpıtmıyorsa karşı çıkmaktansa, bu değişikliği anlayıp değerlendirmeye çalışırım. Erhan Gökgücü’nün sahnelediği “Midas’ın Kördüğümü’’, hangi değişiklik yazarın, hangisi yönetmenin sorusunu gerekli kılmıyor; çünkü yönetmenin broşürdeki yazısında, Dilmen’den oyuna Ekin Tiyatrosu yapımı için küçük birtakım eklemeler yapması istendiği, yazarın da bu isteği yerine getirdiği belirtiliyor. Eklemelerin nedeni, metnin siyasaltoplumsal düzlemde oluşturduğu ‘mesel’i daha bir vurgulamak. Çünkü ‘kıssa’dan çıkarılacak ‘hisse’ bugünümüzle çok yakından ilintili: Büyük büyük dedesi, ilk Frigya Kralı Gordiyos’un kağnısını bağladığı ipin ‘kördüğüm’ oluşuna kafayı takan Midas’ın ve boş inançların peşine saldığı halkının oyküsünü anlatan oyun, kendi ülkesine sahip çıkmayı bilmeyen bir önderin ve onun dümen suyunda giden halkının topraklarının er ya da geç başkalarının eline geçeceğini gösteriyor. Yönetmen Gökgücü oyun metnine bağlı, temiz, ölçülü bir çalışma yapmış. Nursun Ünlü’nün özenli dekor ve giysi çalışması hoş ayrıntılar içeriyor. Kemal Günüç’ün müziği ve İhsan Bengier’in dans düzeni de oyunun ‘masalsı’ boyutunu destekliyor. Tek sorun, sahnede görkemli görselişitsel boyutların gerçekleştirilmesiyle yüksek düzeyde vuruculuk kazandığını bildiğimiz mitoloji/destan/halk öyküsü kökenli bir Dilmen oyununun, Ekin Tiyatrosu’nun minik sahnesine sığdırılma çabası içinde ‘oyunsu’ düzlemden bir oranda ‘çocuksu’ düzleme kaymasının engellenememiş olması. Oyuna on altı kişilik bir oyuncu ekibi can vermiş. Ayhan Ahıskal, Emine Semra Gökalp, Bülent Yıldıran, Halil Esen, Kutlay Akbal, Harun Güzeloğlu, Aliye Karahan, Özgür Gügül, Edip Tüfekçi, Miraç Gül, Fatih Murat Özdemir, Sinan Mordağ, Ayhan Altay, Burcu Akpınar, Murat Demirbaş ve Midas’ı canlandıran Hakan Güven. Güven’in oyunculuk çapının yıldan yıla ‘büyümekte’ olduğunu izlemek sevindirici. “Midas’ın Kördüğümü’’ yapımı Ankara’da ve bir turne topluluğu niteliği de taşıyan Ekin Tiyatrosu’nun ulaşabildiği kent ve kasabalarda da sunulacak... KISSADAN HİSSE 1975 Türk Dil Kurumu Oyun Ödülü’nü alan “Midas’ın Kördüğümü’’, uzun yıllar sonra, yazar Dilmen’in yaptığı küçük eklemelerle ve Erhan Gökgücü’nün rejisiyle yeniden yaşama geçirildi. Ankara Ekin Tiyatrosu oyunu turnelerle Anadolu’ya da taşıyacak. Don Quichotte dergisinin düzenlediği ‘Göç’ konulu uluslararası karikatür yarışmasına ilgi umut verdi Büyük ödül Fransız çizer Carlos Brito’nun STUTTGART (Cumhuriyet) TürkçeAlmanca mizah dergisi “Don Quichotte”un düzenlediği “Göç” konulu uluslararası karikatür yarışması sonuçlandı. Bu yıl ikincisi gerçekleştirilen ve büyük ödülü Carlos Brito’nun kazandığı yarışmaya 60 ülkeden 315 karikatürcünün toplam 865 karikatürle katıldığı bildirildi. Yarışmanın 15 kişilik seçici kurulunda Marlene Pohle, Valeri Kurtu, Derek Easterby, Steffen Jahsnowski, Muhsin Omurca, Hayati Boyacıoğlu, Erdoğan Karayel, İsmail Çoban, Mahmut Celayir, Mehmet Ünal, Gürsel Köksal, Atilla Cansever, Ali Yıldırım, Ozan Ceyhun, Muhammet Dursun ve Stephan Stoetzler gibi her biri kendi alanında başarılı, çoğu göçmen kökenli sanatçı, yazar, gazeteci ve politikacılar yer alıyor. Birincilik ödülünü Carlos Brito (Fransa) alırken ikincilik ödülü Mosaud Ziyaei (İran) ve Naji Benaji (Fas) arasında paylaştırıldı. Üçüncü de Burak Ergin (Türkiye) oldu. Oğuz Aral Özel Ödülü’ne Stefan Despodov (Bulgaristan) değer görülürken, mansiyonlarıAngel Boligan (Meksika), Oleksiy Kustovskiy (Ukrayna), Marcio Leite (Brezilya), Laerte Batista Silvino (Brezilya), Hicabi Demirci (Türkiye), Guo Zhong (Çin Halk Cumhuriyeti), Ilya Katz (İsrail), Şevket Yalaz (Türkiye), Mohammed Aladwani (Irak), Oleg Loktyev (Rusya), Djamel Lounis (Cezayir), Julio Angel Carrion Cueva (Peru), Vladimir Kazanevsky (Ukrayna), Galym Boranbayev (Kazakistan) ve Julian Pena Pai (Romanya) kazandılar. Sözü geçen 15 mansiyon, Almanya’da faaliyet gösteren şu kurum ve kuruluşlar tarafından verildi: Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB), MerhabaUlm, Gazette Aktuell, Şirin Kitabevi, DİDF, ST Agency, MD Werbung, Möbel Viva, Almanya Türk Toplumu, BAKTAT, Grafithek, DTC (AlmanTürk İş Merkezi), Theater Ulüm, Medom Müzik. Ödül töreni ve serginin 18 Mayıs’ta Esslingen Belediyesi sponsorluğunda Volkshochschule salonlarında yapılacağı bildirildi. Sanal Müze baharı çiçeklerle karşılıyor ? Kültür Servisi Eczacıbaşı Sanal Müzesi ziyaretçileri, 13 Nisan Cuma gününden itibaren Vincent van Gogh’un “Çiçek” ve “Çiçek Açmış Meyva Bahçeleri” serileri ile buluşuyor. Vincent van Gogh’un 150. doğum yıldönümü olan 2003 yılında, onun yaşam çizgisine ve sanatına, “otoportreleri ve portreleri” üzerine odaklanan bir sergi düzenleyen Sanal Müze, 75 imgeden oluşan ikinci sergisinde, bu kez onun “Çiçek” ve “Çiçek Açmış Meyva Bahçeleri” serilerinin izlerini sürüyor. Serginin küratörlüğünü Haşim Nur Gürel yapıyor. www.sanalmuze.org Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. İSMET CEMAL Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. YEŞİM YALÇIN CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle