18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 MART 2007 SALI 4 HABERLER 27 yıllık davada katil zanlılarından Ünal Osmanağaoğlu delil yetersizliğinden beraat etti DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Hilafetin İlgası ve ‘Yeniden İhyası’ 3 Mart 1924 günü Büyük Millet Meclisi tarihinin en önemli oturumlarından birine sahne oldu. Bu oturumda, Urfa Mebusu Şeyh Saffet Efendi ve 53 arkadaşı tarafından BMM’ye üç takrir önerge sunuldu. Bunlardan birincisi hilafetin kaldırılması, ikincisi şeriye ve evkaf ve genelkurmay bakanlıklarının kaldırılması, üçüncüsü de Türk laikliğinin temel taşı olan Tevhidi Tedrisat (Eğitimin Birleştirilmesi) Yasası’yla ilgiliydi. Ayrıntılara geçmeden önce, bir noktayı anımsamamızda yarar var. Bilindiği gibi saltanat bu olaydan hemen hemen 1.5 yıl önce 1 2 Kasım 1922’de kaldırılmış, hilafetin Osmanlı Hanedanı’nda kalmasına karar verilmiş ve Meclis tarafından, Abdülmecid Efendi halife seçilmiştir. Hiç kuşku yok ki, saltanatın kaldırılması, din ve dünya işlerini ayırdığı için laiklik yönünde atılmış önemli bir adımdı; yeni halifenin Meclis, yani milli iradenin temsilcisi organ tarafından seçilmiş olması da hakeza... O gün verilen önergelerin üçü de yasalaşmıştır. Bunların içinde Tevhid–i Tedrisat (Eğitim Birliği) Türk laikliğinin temel taşı olmuştur. Ama dilerseniz Halife Abdülmecit Efendi’nin tavırları, İsmailiye Tarikatı Ağa Han ile Emir Ali’nin TC Hükümeti’ne gönderdikleri ve hükümetten önce muhalif İstanbul basınının eline geçen mektup olaylarının hızlandırdığı hilafetin kaldırılması konusuna biraz daha yakından bakalım. ??? Şeyh Saffet Efendi konuşmasında, Cumhuriyetin görevlerinden birinin de İslamın korunması olduğunu, hilafetin istinatgâhının (dayanağının) Meclis olduğunu söylemektedir. Nitekim hilafet kaldırılırken “Hilafet, Hükümet ve Cumhuriyet mana ve mefhumunda (anlam ve kavramında) esasen mündemiçtir” (içinde barındırmaktadır) demektedir. Prof. Dr. Bülent Tanör, “Kurtuluş ve Kuruluş” adlı yapıtında şu noktayı vurgulamaktadır: “Şeyh Saffet Efendi ile Seyyit Bey’in konuşmalarında İslam esaslarına yapılan yollamalar yadırganmamalıdır. Çünkü 1923 Anayasa değişikliğiyle, 1876 Anayasası’ndan beri var olan ‘devletin dini İslamdır’ hükmü yeniden anayasallaştırılmıştı. Saltanatı kaldıran kararda da ‘Türkiye Devleti makamı hilafetin istinatgâhıdır’ denilmişti. Şimdi millet adına BMM bu makamın altından istinatgâhını (dayanağını) çekip alıyordu.” Görüldüğü gibi, hilafetin, evkaf ve şeriye vekâletlerinin kaldırılması ve Eğitim Birliği Yasası, aynı anda parlamentodan geçirilmişti. Ama o sırada daha ‘devletin dini İslamdır’ hükmü yürürlükteydi. Laikliğe aykırı düşen hükümlerin anayasadan çıkarılması ve laikliğin anayasal bir kural haline gelmesi ise Nisan 1928’de olmuştur. Ama o günden bu yana hilafetin yeniden ihyası, bir olay hariç, hiçbir şekilde gündeme gelmemiştir. ??? Doğrusu söz konusu olay da, doğrudan hilafet ile ilgili değildir. 1955 yılı Kasımı’nda, iktidarda bulunan ve partisi ile grubunu o güne değin, disiplin içinde denetlemeyi beceren Adnan Menderes, 29 Kasım günü yapılan parti meclisi toplantısında, milletvekillerinin kendisine bayrak açtıklarını görünce ne yapacağını şaşırmış, bakanlarından, sonradan ikisi kendisiyle birlikte ne yazık ki darağacına gidecek Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan ile bunlara ek olarak bir de Sıtkı Yırcalı’yı, galeyana gelmiş, milletvekillerinin önüne kurban olarak atmış, üçünün de istifalarını istemiş, kendi durumunu ancak böyle kurtarabilmişti. İşte o toplantıda Adnan Menderes, grubunu yatıştırmak isterken şu tarihi sözleri söylemişti: Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz... Bu sözlere ilk ve en sert tepki de Osman Bölükbaşı’dan gelmişti. Ama bu olaya karşın Cumhuriyet tarihinde hiç kimse, hilafetin yeniden geri getirilmesini öneremedi, hiç değilse günümüze kadar. Yıldönümünü şu günlerde yaşadığımız bu tarihi olayı yeniden anımsayıp buraya taşımamın nedeni ise tarihçi, gazeteci Murat Bardakçı’nın pazar günkü Sabah’ta yayımlanan “Hilafet, acaba hâlâ Türkiye’de mi” yazısı oldu. Bardakçı, hilafetin kaldırılmasını sağlayan yasanın gerekçesinde bulunan ibarelerle Şeyh Saffet Efendi’nin konuşmaları üzerine, biraz da ironik bir biçimde bu soruyu soruyordu. Sanırım, bu yazı ve Prof. Dr. Bülent Tanör’ün satırları konuya açıklık getirmeye yaramıştır. Türkler davasında beraat HİLAL KÖSE DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’in 22 Temmuz 1980’de Merter’deki evinin önünde yaylım ateşine tutularak öldürülmesine ilişkin 27 yıllık davada ikinci kez karar verildi. Kemal Türkler’i öldüren kişilerden biri olduğu öne sürülen Ünal Osmanağaoğlu delil yetersizliğinden beraat etti. Kararı telefonla avukatından öğrenen Türkler’in eşi Sabahat Türkler ise üzgün olduğunu söyleyerek mücadeleye devam edeceklerini belirtti. Türkler ailesinin avukatı Rasim Öz, sanığın derin devlete yaptığı hizmetler nedeniyle ödüllendirildiğini ifade etti. Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya, başka suçtan hüTürkler, evinin önünde öldürülmüştü. kümlü sanık Osmanağaoğlu getirildi. ? Merter’de 1980 yılında evinin önünde yaylım ateşine tutularak öldürülen DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’in eşi üzgün olduğunu söylerken avukat Rasim Öz, sanığın derin devlete yaptığı hizmetler nedeniyle ödüllendirildiğini ifade etti. Mahkeme başkanı taraflara son sözlerini sordu. Müdahil avukatı Öz, “Sizin yönünüzden çoktan hüküm verildiğini biliyoruz” diyerek mahkemeye 8 sayfalık dilekçe sundu. Soruşturmanın genişletilmesine ilişkin taleplerinin reddedildiğini, arabası gasp edilen Hüsamettin Bektaş’ın sanığı, resmini çizer gibi tarif ettiğini ancak mahkemede dinlenmediğini söyleyen Öz, “Gasp eden buysa, katleden de budur. Türkler’in kızı Nilgün Soydan da sanığı tarif ediyor, ‘Cinayeti ben gördüm’ diyor. Ama siz ‘Aradan 20 yıl geçti, nasıl teşhis edersin’ diyorsunuz. Yargıtay’ın kararına sözde uydunuz. 27 yıl sonra peşinen karar vermiş oluyorsunuz” diye konuştu. Mahkeme başkanının “Siz de güzel şov yaptınız” demesi üzerine Öz, savunmasını tarihe yaptığını dile getirerek “Beni şovmenlikle suçladınız, iade ediyorum. Vereceğiniz kararla bizi utandırın” dedi. Müdahil avukatlarından Kudret Yıldırım da mahkeme başkanının Öz’e yönelik ithamlarının üzüntü verici olduğunu söyleyerek “Sözünüzü geri almanızı rica ediyoruz. Bu dava DİSK’in efsanevi lideri, işçi sınıfının yiğit ev İDDİALAR İNCELENECEK İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN Hükümetten Öcalan için sağlık heyeti ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) DTP’nin, terörist Abdullah Öcalan’ın, cezaevinde zehirlendiği yönündeki iddialarının ardından hükümet, İmralı Cezaevi’ne toksikoloji, dahiliye ve psikiyatri uzmanlarından oluşan 3 kişilik heyet gönderdi. Heyet, incelemek üzere Öcalan’ın kan ve doku örneklerini aldı. DTP’nin savlarını yalanlayan Hükümet Sözcüsü ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek, “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar, bu hafta sonuna kadar bu yalanı açığa çıkarmış olacağız” dedi. Bakanlar Kurulu’nun ardından soruları yanıtlayan Çiçek, terörist Öcalan’ın yeniden yargılanması konusunun artık Avrupa Konseyi’nin Delegeler Komitesi’nin gündeminden düştüğünü anımsattı. Türkiye’nin bu noktada önemli bir başarı elde ettiğini söyleyen Çiçek, şöyle konuştu: “Gündemden düşünce yeni bir gündem çıkarmak lazım. O zaman da böyle bir yalana başvurmuşlardır. Türkiye Cumhuriyeti, bu yollara tenezzül edecek bir devlet değildir. Bu devlet bir hukuk devletidir. Dolayısıyla bu bir yalandır, uluslararası bir yalandır.” ladı Türkler’in hayatına mal olan olayın davasıdır. Sanığın cezalandırılmasını istiyoruz” dedi. Cumhuriyet savcısı ise sanığın mahkumiyetine yeterli delil bulunmadığını söyledi. Sanık avukatlarından Selçuk Sunay, beraat talebinde bulunarak, sanığın 12 Eylül sürecinin mağduru olduğunu söyledi. Sunay, “Olaylar nedeniyle müvekkilim Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki öğrenimini yarıda bıraktı. Bu davaya Celal Adan nedeniyle dahil oldu, Adan beraat ederek milletvekili seçildi” diye konuştu. Sanık Osmanağaoğlu da “Masumum” dedi. Mahkeme başkanı, sanık hakkında Türkler’in öldürülmesine ilişkin 765 sayılı TCK’nin 149/2 maddesi uyarınca kamu davası açıldığını anımsatarak “sanığın bu suçu işlediği yönünde mahkumiyetine yeterli ve kati deliller bulunamadığından beraatına” hükmetti. Karar açıklanırken salonda bulunan bazı kişiler “Yaşasın Türk adaleti” diye bağırdı. Müdahil avukatı Öz de “Bizi utandırmadınız” diyerek, temyiz dilekçesini mahkemeye sundu. Derin devlet ödülü Sonucu değerlendiren Öz, “Böyle bir karar verileceğini adım gibi biliyordum. Çünkü bozmanın hiçbir gerekçesine uymadılar” dedi. Öz, davanın bozulsa bile bitmeyeceğini, 30 yılın ardından zamanaşımı dolduğu için sanığın yine beraat etmiş olacağını belirterek “Bana göre mahkeme, tamamen korumalı bir karar verdi. Sanık devletin güdümünde Çakıcı’lar ve diğerleri gibi görev yaptığı için mükâfatlandırılmıştır. Bu karar bunun ifadesidir” diye konuştu. Bu kararı beklediğini, bu nedenle aile olarak duruşmaya katılmadıklarını söyleyen Sabahat Türkler de “Üzgünüm. Mücadeleye devam edeceğiz. Adalete güvenmediğimi hep söyledim. Hiçbir zaman da güvenmeyeceğim” dedi. Türkler, AİHM’ye başvuracaklarını da belirtti. Çelebi: Vicdanlar tatmin olmadı DİSK Başkanı Süleyman Çelebi, kararın vicdanları tatmin etmediğini vurgulayarak katliamların aydınlatılmamasının yeni cinayetlere açık kapı bıraktığını belirtti. Derin devlet tabirinin uzun yıllardır toplumu meşgul ettiğini dile getiren Çelebi, şöyle devam etti: “Kararmanın devam ettiğini görüyoruz. En son Hrant Dink katliamı. Faillerin ortaya çıkması sorunu çözmüyor. Uğur Mumcu davası da böyle. Bütün bu olaylarda görevi üstlenenler ve görevlendirenler var. Bunlar açıklanmadan hukuktan söz etmek zor.” Çiçek: Yalancının mumu... Tüm bunlara karşın ortaya atılan “yalanların” Türkiye aleyhine istismar edilmesini önlemek amacıyla dün bir profesörün başkanlığında 3 kişilik heyetin İmralı’ya gönderildiğini anlatan Çiçek, “Yarın öbür gün de vardıkları sonucu kamuoyuna aktaracağız” dedi. Çiçek, doktorların Türk olup olmadığı yönünde soruya sinirlenerek “Kendi doktorlarımıza güvenmiyor muyuz?” dedi. [email protected] CHP’li Karademir, AKP’li Başkan Bozgeyik’in fıkrasına sert tepki gösterdi ‘Baykal’ın çıkışı militanca’ Çiçek, CHP lideri Deniz Baykal’ın, cumhurbaşkanının uzlaşıyla seçilmemesi durumunda kaos yaşanacağına ilişkin açıklamalarının anımsatılması üzerine Türkiye’nin gerilim politikasıyla bir yere varamayacağını belirterek “Bunlar militanca anayasal yorumlardır” dedi. Başbakan Tayyip Erdoğan ise partisinin MYK toplantısına gelişinde bir gazetecinin “Baykal’ın cumhurbaşkanlığı seçiminde Meclis’te nitelikli çoğunluğun gerektiği, aksi takdirde seçimin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne gidecekleri” yönündeki açıklamalarını anımsatması üzerine, şunları kaydetti: “Bugüne kadar, Anayasanın amir hükmü gereği, Cumhurbaşkanlığı seçimleri nasıl yapıldıysa, şimdi de aynı şekilde yapılacaktır. Hâlâ bundan medet umanlar avare kasnak gibi dönmeye devam edecektir.” Ata’ya hakarete Neyzen’li yanıt ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP İzmir Milletvekili Erdal Karademir, anlattığı fıkrayla Atatürk’e hakaret eden AKP’li Belediye Başkanı Cuma Bozgeyik’e Neyzen Tevfik’in “Atatürk’e dil uzatma sebepsiz, Sen anandan yine çıkardın amma, Baban kimdi bilemezdin şerefsiz” dizeleriyle yanıt verdi. CHP İzmir Milletvekili Erdal Karademir, Atatürk ile ilgili fıkra anlatan Mimarsinan Belediye Başkanı AKP’li Cuma Bozgeyik’e sert karşılık verdi. Karademir, yazılı açıklamasında, “Atatürk’e, onun eseri Türkiye Cumhuriyeti’ne yapılan hakaretlerin ne yazıktır ki, son yıllarda küfre kadar vardığı görülmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’ne ve kurucusu ulu önderimiz Atatürk’e saldıran kişilerin, AKP üyesi ya da AKP kurucusu kişi ve kişiler olması dikkat çekicidir. Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yürütülen yıkıcı faaliyetlerin bir kısmının basınımızın fedakâr çalışmaları ile gün yüzüne çıkarıldığı görülmektedir” dedi. asirmen?cumhuriyet.com.tr ‘Erdoğan cesaret mi veriyor?’ Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın medyaya yansıyan bazı sözlerini anımsatan CHP milletvekili Karademir, “Atatürk’e ve Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik saldıranlar cesaretleri DTP’li 54 başkan için inceleme DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Demokratik Toplum Partisi’nden (DTP) 54 belediye başkanının PKK lideri Abdullah Öcalan’ın zehirlendiği iddialarıyla ilgili yaptığı basın toplantısı hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından inceleme başlatıldı. DTP’li 54 belediye başkanının imzaladığı basın açıklamasını okuyan Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, “Hükümetin iddialara yaklaşımı durumun ciddiyetini yeterince algılamadığını göstermektedir. Toplum olarak içine sürüklemekte olduğumuz bu akıl tutulmasına ve Türkiye’nin geleceğinin karartılmasına müsaade etmemeliyiz” diye konuşmuştu. Baydemir, PKK terör örgütünden de “Kürt muhalefeti” diye söz etmişti. Mimarsinan Belediye Başkanı AKP’li Cuma Bozgeyik. ni Erdoğan’ın sözlerinden alıyorlarsa, ortada Türkiye Cumhuriyeti’ni bekleyen ciddi bir tehlike var demektir. Türkiye Cumhuriyeti’ne ve onun kurucusu ulu önder Atatürk’e küfrü ve hakareti kendilerine görev addeden zavallıların da Neyzen Tevfik’in şu dörtlüklerini bilmelerinde yarar var diye düşünüyorum: Esir iken mümkün müdür ibadet, Yatıp kalkıp Atatürk’e dua et, Senin gibi dürzülerin yüzünden, Dininden de soğuyacak bu millet, İşgaldeki hali sakın unutma, Atatürk’e dil uzatma sebepsiz, Sen anandan yine çıkardın amma, Baban kimdi bilemezdin şerefsiz” dedi. HAKPAR’ın seçim stratejisi DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Hak ve Özgürlükler Partisi (HAKPAR) Genel Başkanı Sertaç Bucak, son dönemlerde partisinin yöneticilerinin Kürtçe konuştukları için cezalandırılması, DTP Diyarbakır İl Başkanı Hilmi Aydoğdu’nun tutuklanması gibi antidemokratik uygulamaların yürütüldüğünü savundu. Bucak, “HAKPAR parti meclisi Kürt sorununun adil ve eşitlikçi çözümünü savunan tüm parti, grup ve bireyleri kapsayacak biçimde bir ‘Kürt Seçim Bloku’ ile seçim sürecini Kürt halkının lehine kullanmak üzere politikalar geliştirmeye çağırır” diye konuştu. Seçimler yaklaştıkça solcuların da telaşı artıyor. Çünkü şu andaki kamuoyu yoklamalarına göre kendisini sol diye tanımlayan partilerden yalnızca CHP barajı aşar gibi görünüyor. Onun da alacağı oy oranı yüzde 15 civarında gözüküyor. Hadi taş çatlasa yüzde 20’yi bulabilir. Sol en kötü zamanında yüzde 33 oy almıştı. Bu nedenle görünen manzara umut kırıcı. Oy oranının bu kadar düşük olmasını soldaki bazı çevreler, CHP yönetiminin izlediği siyasete bağlıyorlar. Deniz Baykal önderliğindeki CHP’nin demokrasiyi, sosyal adaleti savunmadığını, daha çok esen milliyetçi rüzgârdan pay almaya çalıştığını belirtiyorlar. Sosyal demokrat olduğunu söyleyen bir partinin milliyetçilikten oy almaya kalkışması, pek akla uygun bir yol gibi görünmüyor. Çünkü Türkiye’de milliyetçiliğin sağda çok sayıda temsilcisi bulunuyor. Buradan sola bir pay çıkması sürpriz olur. Solda Birlik Üzerine… CHP’nin solda bir umut yaratamaması, yalnızca “şeriat” korkusu üzerinden oy toplamak istemesi bir başarıyı da imkânsız hale getiriyor. O zaman solun diğer partileri ve çevreleri başka çıkış yolları arıyorlar. CHP dışındaki solda DSP, SHP, ÖDP, 10 Aralık Hareketi gibi çevreler yanında Baykal yönetimiyle sorunları olan Mustafa Sarıgül gibi isimler de bulunuyor. Bu çevrelerin, partilerin, kişilerin bir seçim ittifakı içinde bulunması mümkün mü? Şunu kabul etmek gerekir ki, bu çevre, grup ve partiler tek başlarına yüzde 10’luk barajı aşamazlar. O nedenle bir birlik ihtiyacı olduğu kesin. ??? Ancak solun bütün bu kesimlerinin bir araya gelip ortak bir seçim ittifakı oluşturması da kolay bir iş değil. Önce hangi temelde bir araya gelinecek? Görünen o ki, bu çevre ve partiler içinde de milliyetçi eğilimler güçlü. AB konusunda kafalar bulanık. Türkiye’nin temel sorunlarına demokratik çözümler üretecek bir birikim ve umut fazla değil. Tabii bütün solun bütününün böyle olduğunu söylemek doğru olmaz. Sorunlara demokrasi içinde, evrensel bakış açısıyla çözümler üretmek isteyen, milliyetçilik yerine toplumsal farklılıklara dayalı anlayışları savunan sol inisiyatifler de bu muhtemel ittifak grupları içinde yer alıyorlar. ??? “CHP dışındaki sol” bu seçimlere bir ittifak içinde girebilmelidir. Anlamlı, demokrasi hedefli bir seçim ittifakı yeni bir rüzgâr yaratabilir. Yeni bir arayış için kapıları açabilir. Böyle bir ihtimal bile soldan umudunu kesmiş çevre ve kişileri harekete geçirebilir. Tabii bütün bunlar kolay değil. Benim uzaktan da olsa edindiğim izlenim, bu grup ve partiler arasında henüz anlamlı bir birlik eğilimi gözükmediği yönünde. Bunlar arasında tek başına barajı aşacağı umuduna kapılmış olanlar bile var. Öyle olunca, “Ne diye diğerlerini içime katıp da onlara pay vereyim” diye düşünülebilir. İşin doğrusu, böyle bir ittifakın çok anlamlı ve iyi olacağını düşünmeme rağmen, bunun gerçekleşmesi konusunda pek de umutlu olduğumu söyleyemem. Ne yazık ki solda henüz içinde yaşanan duruma çözüm üretecek çaplı bir bakış açısı egemen değil. Hâlâ küçük seçim hesapları ve geçmişten kalma “tutucu” siyasetler so lun geniş kesimlerinde etkisini ve gücünü sürdürüyor. “Kürt sorunu”, Kıbrıs, Avrupa Birliği ve daha birçok temel konuda solcular yeni şeyler söylemiyorlar. Geleneksel milliyetçi siyasetten bağımsız siyaset ortaya koyamıyorlar. ??? Rahmetli İsmail Cem’in bir sözü vardı: “Korkularımızdan kurtulmalıyız. Korkularımızdan kurtulmadan yeni şeyler söylemek mümkün değil.” Sol ne yazık ki, otoriter devletçi söylemlerin egemenliğinden, ideolojik hegemonyasından kurtulabilmiş değil. Görünen o ki, bu seçimde yeni bir umut yaratmak çok zor görünüyor. ??? Umut olmadan yaşam olmaz. O nedenle solda gerçekten sorunlara çözüm üretecek yeni bir birlik ruhunu yaratmak için çabalamalıyız. Zor ama imkânsız değil. Çabamızı sürdürmeliyiz... CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle