19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 MART 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER 28 Şubat öncesinde Türkİş, TESK ve TOBB ile dörtlü platform oluşturan DİSK’in o dönemki Genel Başkanı Budak 9 AÇI MÜMTAZ SOYSAL ‘STÖ’ler süreci yumuşattı’ MİYASE İLKNUR Sağlamlaştırma ÖYLE ANLAŞILIYOR Kİ, Türkiye’nin siyasal sisteminde ve devlet yapısında köklü bir sağlamlaştırma işlemine girişmenin vakti gelmektedir. Çünkü, derme çatma malzemeyle, yanlış projeyle yanlış yere dikilmiş yapıların depreme dayanıksızlığı nasıl sürekli endişe yaratıyorsa, genel sistemde ve yapıda görülen aksamalar da devletin dayanıklılığı konusundaki kuşkuları arttırıyor. Şimdilik, hiç değilse bazı çatlaklar giderilmelidir. Amaç, elbette “Demokrasi cumhuriyeti öldürüyor mu?” tartışmalarını canlandırmak değil. Elbet bu iki kavramın bağdaştırılması, demokrasinin cumhuriyeti yıkar duruma gelmemesi ve cumhuriyetin de, adı üstünde, cumhurun iradesine dayandırılması gerekir. Ama, nasıl? abul edelim ki, cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaşırken topluma egemen olan huzursuzluk, demokrasinin temel unsurlarından olan seçim sistemini düzenleyişteki yapısal hatalardan kaynaklanıyor. O hatalar sayesinde kayıtlı seçmenin dörtte birinin oylarıyla Meclis’te üçte iki çoğunluk kazanmış bir parti şimdi de devletin başında yedi yıl süreyle duracak kişiyi seçme hazırlığı içinde. Üstelik, bu Meclis çoğunluğunun, iktidarda tuttuğu başbakan ve bakanlarla ya da bürokraside yarattığı kadrolaşmayla, devletin temel ilkelerine hayli değişik bir açıdan baktığı son dört buçuk yılın deneyimiyle açıkça anlaşılmış durumda. Çok kişide asıl endişe uyandıran da bu. “Çok kişi”, küçümsenecek bir sayı olmasa gerek. Yine genel seçimin oranlarıyla ifade edilirse, toplumdaki büyük çoğunluğun aynı endişeyi paylaştığını söylemek yanlış olmaz. Ayrıca, devletin kilit görevlerini hâlâ yürütmekte olanların özel ağırlığı da buna eklenmelidir. Sistemin sonucuyla toplumun genel bakış açısı arasında kopukluk var. olayısıyla, şu soru birdenbire ivedilik kazanmış sayılmalıdır: Mutlaka düzeltilmesi gereken bu ayarsızlığı bir anayasa değişikliğiyle cumhurbaşkanı seçiminden önce gidermek mi akıl kârıdır, yoksa bunu o seçim sonrasında ortaya çıkacak tabloyu gördükten sonra yapmak mı doğrudur? İki seçenekte de partilerin dıştan zorlanmasını gerektiren durumlar var. Birincisinde, gerekli değişikliği yapacak olan şimdiki Meclis çoğunluğu; onun bu yola çekilmesi herhalde belirli bir zorlamayı gerektiriyor. İkincide ise, istenmeyen tabloya doğacak tepkiyi kullanıp genel seçim kazanmayı uman, ama istediği cumhurbaşkanını seçmiş bir AKP’nin genel seçim öncesinde bile atı alıp Üsküdar’ı geçerek çok şeyi değiştirebileceğini düşünemeyen bir ana muhalefete bu yanlış tutumunu değiştirtme zorunluluğu söz konusu. [email protected] ıdvan Budak, 28 Şubat sürecinde çıkış yapan dört sivil toplum örgütünden (STÖ) biri olan DİSK’in o dönemde genel başkanlığını yapıyordu. Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın tarikat şeyhlerini Başbakanlık Konutu’na iftara davet etmesi ve Sincan’da düzenlenen “Kudüs Gecesi”nin ardından bir sivil inisiyatif geliştirilmesi konusunda görüş birliğine vardığı Türkİş, TESK ve TOBB başkanlarıyla sürece müdahil oldular. Bugün 28 Şubat sürecine yol açan zihniyetin suçladığı isimlerden biri olan Budak’la, sivil toplum örgütlerinin o süreçteki rolünü konuştuk. Bugüne kadar 28 Şubat’la ilgili ya emekli askerler ya da Süleyman Demirel konuştu. Oysa o dönemde başta DİSK olmak üzere sivil toplum örgütlerinin de bir rolü vardı. O süreci sivil toplum örgütleri açısından anlatır mısınız? Nasıl düğmeye basıldı, siz nasıl bir araya geldiniz? BUDAK Sayın Erbakan, o dönem belli bir yaşa gelmiş devlet deneyimi olan bir siyasetçiydi. O kıyafetteki insanları Başbakanlık’a çağırdığında tepkisiz kalınmayacağını, Türkiye’nin altüst olacağını biliyordu. Ekonomide ve sosyal sorunların çözümünde başarılı olamayınca alan kaydırması yaptı. Hükümetin başarısızlığını örtmeye çalıştı. İlk hadise, Erbakan’ın Başbakanlık Konutu’na hiç alışık olmadığımız, kılık kıyafet kanununa aykırı görüntüler içindeki ve tarikat şeyhi oldukları bilinen grupları iftar yemeğina davet etmesiyle patlak verdi. Lüks arabalarla Başbakanlık Konutu’na gelen bu zatların görüntüsünü hep beraber izledik. Bu olay yetmiyormuş gibi birkaç gün sonra Sincan’da ‘Kudüs Gecesi’ adı altında bir gece düzenlendi. Bütün bu olaylar üst üste gelince askerde de bir tepki başladı. Cumhurbaş R D İSK’in eski Genel Başkanı Rıdvan Budak, sivil toplum örgütlerinin (STÖ) inisiyatif geliştirmesiyle askerin bir adım daha ileri gitmesini önlediklerini belirtti. Bugün bazı liberallerin ve İslami kesimin, 28 Şubat’ın sorumluluğunu o günkü iktidarın dışındaki tüm kurumlara çıkardığını anımsatarak “Sanki Erbakan hükümeti hiç yanlış yapmadı, toplumu germedi de durup dururken bu süreç yaşandı” dedi. kerin bir adım daha öteye geçmesinin önünü kesmişti. Sonuçta biz Cumhurbaşkanı ile oturup konuştuk ve dörtlü görüşmemizde Demirel, ‘her seferinde siyasetin kendi içindeki sorunları asker müdahalesi ile çözülemez. Her seferinde süngü dayayarak bu olmaz. Sivil toplum örgütleri olarak destek çıkın’ dedi. HEPİMİZ RADİKALİZ K kanı Süleyman Demirel bir süre büyük bir ustalıkla ortalığı idare etti. Ben o zaman DİSK Genel Başkan’ıydım. Ama DİSK Genel Başkanlığımı o an bir kenara bıraktım ve dedim ki, “bu kılık ve kıyafet içindeki insanları Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Başbakanı, Başbakanlık Konutu’na çağırıyorsa bu büyük tartışma çıkaracaktır ülkede” ve öyle de oldu. Bir anda siyaset gerginleşti. PARLAMENTO SORUNU ÇÖZMEKTEN ÂCİZDİ Bu görüntülerden Türkiye’yi kurtarmak lazımdı. O süreçte biz 4 sivil toplum örgütü bir T ÜRK HASTALIĞI Sadece eleştiri var önerme yok 28 Şubat denince basında liberal kesimlerin değerlendirmelerinde sadece andıç olayı ve Batı Çalışma Grubu gündeme geliyor ve 28 Şubat parlamenter demokrasiye bir müdahale olarak görülüyor. O ‘postmodern darbe’ denilen girişim olmasaydı Türkiye nereye giderdi? BUDAK: Bunun yanıtını vermiyorlar. Bu solcuların da hastalığıdır. Sadece eleştiri var, önerme yok. Aslında Türk hastalığıdır. Liberaller de, onların eleştirileri de o çerçeve içinde. Ne olacaktı peki? Sincan’da ‘Kudüs Gecesi’ yapılacak, İran Büyükelçisi gelecek oraya ve “Bütün dünyayı İslam yönetecek” diyecek. Bunlar 11 Eylül’ün emareleriydi. Eğer bin tane intihar komandonuz varsa bütün dünyayı tehdit edersiniz. Bu kadar da kolay bu işler. Bütün bunları üst üste koyduğumuzda ortaya çıkan manzara şu; liberaller her şeyin demokrasinin içinde çözülmesinden yana. Biz de öyle düşünüyoruz. Türkiye’deki demokrasiyi biz de yeterli bulmuyoruz. Ama biz de diyoruz ki, iyi hoş da 28 Şubat’ın müsebbibi biz değiliz. Biz tam tersine oynadığımız rol ile bunu önledik. Askerin de daha ileri gitmeye niyeti yoktu aslında. Sincan’da tanklar yürüdü. Hatta onun Genelkurmay Başkanı’ndan habersiz olduğu o tankları yürüten komutan tarafından ifade edildi. Cumhuriyetin temel niteliklerini değiştireceksiniz, İran modelini örnek göstereceksiniz, devleti dini referans göstererek yöneteceksiniz ve buna kimse tepki göstermeyecek. Orda Çevik Bir’in radikal olmasına gerek yok. O noktada hepimiz radikaliz. Cumhuriyetçi ve laik olan herkesin rakidal olması lazım. “Efendim seçimle gelmiş bir hükümete saygı göstermek araya gelerek dedik ki, “bütün bu tartışmala lazım’’, bunlar Türkiye gerçeği ile örtüşmeyen rın ötesinde siyasetin ve parlamentonun bu eleştirilerdir. Size sorarlar, “Peki Türkiye bir işi kendi içinde çözmesi lazım”. Ama parla din devleti olsun mu”, “Hayır olmasın”, e.. mento kendi içinde bu sorunu çözmekten aciz o zaman tarikat şeyhleri o kılık kıyafetle Başdi. Türkiye’nin üreten kesimleri olarak müda bakanlık Konutu’na çıktılarsa söyleyeceğin bir hale etme kararı aldık. O arada çeşitli etkin çev laf olmalı. O günlerde çok önemli bir şey darelerden de “Silahlı Kuvvetler değil silahsız kuv ha oldu. Fethullah Gülen televizyona çıkıp, vetler, yani sivil toplum örgütleri bu sürecin “Tartışma çok büyümüştür, Erbakan emaönüne geçsinler” çağrıları gelmeye başladı. neti teslim etmelidir” dedi. Tayyip ErdoBugün bazı liberaller 28 Şubat’ta siyasi ikti ğan’ın deyimiyle Türkiye’nin en büyük, en etdar hiçbir yanlış yapmamış, o günkü Başbakan kili ve en örgütlü uleması ideolojik yandaşı hiç yanlış yapmamış gibi bir yaklaşım içinde olan Erbakan’a çekilmesi çağrısında bulundu. ler. Biz o günlerde sivil toplum örgütleri ola ABD’ye sırtını dayayan Fettullah Hocaefenrak “Ne darbe, ne şeriat ne de çeteler’’ diye di, kokuyu almıştı anlaşılan. Ancak ABD karbir slogan geliştirdik. Sivil toplum örgütleri as şıtı olan Erbakan durumu kavrayamadı. Tabii tabii... Bir kıyaslama yapıldığında Erbakan dini siyasette yükseltmek için kullanmıştır, ama bunun yanında milli Necmettin Erbakan ve bir yönü vardır. Bunların bu “Ayına yılTansu Çiller, REFAHYOL dızına kurban olayım” demelerine karhükümetini kurdular. şın uluslararası alanda teslimiyetçi bir politika izledikleri ve iktidarda kalmak için Türkiye’nin çıkarlarını göz ardı ettikleri muhakkak. Erbakan, Batı’nın sultasından ülkemi kurtaracağım iddiasıyla İslam dünyasına yüzünü döndü. Bunlar gerçekçi politikalar değil. D EMEKLİ ORGENERAL GÜREŞ: BİR ARADA YAŞAMA ANLAYIŞINI DEĞİŞTİREMEZSİNİZ İslam dünyasında da Türkiye çok iyi bir örnek değil. İslam dünyasının baskı altında yaşayan ve değişim isteyen halklarına iyi bir örnek. Ancak İslam dünyasındaki baskıcı yönetimler için kuşkusuz kötü bir örnek. Erbakan hem bunu göremedi, hem de Türkiye demokratik laik bir sosyal hukuk devleti ve parlamenter sisteme sahip. Kalkıp parlamenter sisteme ve laik bir düzene sahip olmayan ülkelerle işbirliği yapmaya soyundu. Seksen yıldır Batılılaşmaya, çağdaşlaşmaya çalışan ve bunun mücadelesini veren Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başbakanısın. Aldığın oy yüzde 21. Erbakan’ın ve Türkiye’deki İslamcıların yanlış hareket noktası şu; Türkiye’yi parlamenter sistemin dışında yönetmek mümkün değildir. Böyle bir güçleri yok. Türk halkı da böyle bir yönetim anlayışı istemez. Yanılıyorlar orda da. Anadolu halkı, İlhan Selçuk’un dediği gibi hoşgörüye dayalı bir Anadolu Müslümanlığını yaşamak istiyor. Bütün farklılıklarımızla bir arada yaşama anlayışını değiştiremezsiniz.. AKP aklını başına alsın ? Baştarafı 1. Sayfada DEVLET VEKÂLETEN YÖNETİLİYOR Şimdi siz 28 Şubat niye oldu diyorsanız, bugünkü uygulamalara karşı devletin 3 bin 500 tane üst düzey bürokratının asaleti yok. Devlet vekâleten yönetiliyor. Bakanlar Kurulu dışında herkes vekil. Bu gidişin gidiş olmadığını göreceksiniz. “Efendim bunu sivil siyaset çözsün”, tabii çözsün. Ordunun, Erbakan’ın tarikat şeyhlerine verdiği iftarın hesabını bana ne soruyorsun? Sivil toplum örgütlerinin 28 Şubat sürecindeki rolünü öveceksin. Diyeceksin ki, Demirel ve sivil toplum örgütleri olmasaydı, asker bir adım daha ileri gidebilirdi. Türkiye gerçeğini hepimiz göreceğiz. Eğer biz Almanya’da, Fransa’da ya da İngiltere de yaşasaydık farklı bir demokrasi kültürümüz olabilirdi. Ama Türkiye’de yaşıyoruz. Ben de yalnız Türkiye’nin yoklarını konuşalım demiyorum, varlarını da konuşalım. Her şeye karşın bir demokrasi işliyor mu işliyor, atama milletvekilleri tarafından doldurulmuş olsa da Türkiye’de bir parlamento var mı var, asker mi yönetiyor Türkiye’yi? Hayır asker yönetmiyor. Askeri darbelerden en çok zarar görmüş örgütün başkanlığından geliyorum. 28 Şubat’a eleştirel gözle bakanların ülke gerçeğini görmeleri lazım. Gün gelir onlar bizim de ötemizde şeyler söylemek durumunda kalabilirler. ‘Bu devlet sadece solculara zulüm etmiştir’ Liberal çevrelere göre Türkiye’de siyasal İslamın gücü abartılıyor ve bu paranoya olarak toplum korkutuluyor. Sizce gerçekten siyasal İslam korkusu bir paranoya mı? BUDAK Siyasal İslam, yani şeriat isteyen siyaset anlayışının Türkiye’de çok etkili olduğunu düşünmüyorum. Ama bunlar, Türkiye’nin geçmiş siyasal tarihinde inancı siyasetin içinde var etmek isteyenler zannediyorlar ki, iktidar kendilerine iyi Müslüman oldukları için verildi. Halbuki, Sayın Demirel, 12 Eylül’den önce meydanlarda en çok Kuran ve bayrak hediye edilen liderdi. Demirel hep söylemez mi, “Türkiye’de din adamlarını devlet kadrosuna alan lider benim”. Türkiye’de en uzun dönem başbakanlık yapan siyasetçi. İmam hatip liselerinin açılmasına engel olabilirdi. Türkiye’nin ihtiyacı olduğu için açtım diyor. Ama aynı Demirel, “Türkiye’de 80 bin tane cami, 120 bin tane din görevlisi vardır ve fukara devlet fukara milletten topladığı vergilerle bunların maaşını veriyor, siz bu devletten ne istiyorsunuz?” diyor. Yani biz Sayın Demirel’den daha çok bilecek değiliz. Bu devlet Soğuk Savaş döneminde radikal İslamcı akımları da desteklemiştir. Bu devlet sadece solculara zulüm etmiştir. Bugünkü iktidar da dini mesajlar veriyor ama Erbakan gibi ileri gitmiyorlar. T tartışılıyor. Herkes siyaseten düşünüyor. Ama ideolojik olarak düşündüğünüzde Özal için “Alnı secdeye gelen Cumhurbaşkanı” demişlerdi hatırlayın. Şimdi alnı açıktan, secdeye değen ve hacca giden bir Cumhurbaşkanı var demek için istiyorlar. Bunlar tarihi de bilmiyorlar. Hilafet’in Osmanlı’ya geçtiği ARİHİ DE BİLMİYORLAR tarihe kadar bir tek padişah bile hacca gitmedi. İnancın gereğini Vatandaşın görüşü, yapmak namaz ve “Bunlar paranın tadıhacdan ibaret değilnı aldılar, o nedenle ikdir. Ben paranoyadır, tidarı bırakmamak değildir demiyorum. için fazla ileri gitmezŞeriatı getirmek isteler” yönünde. Siyasal yen gruplar hep vardır İslamın rejimi tehdit etTürkiye’de, bunların tiği bir paranoya mı? bir etki alanı da vardır. Birtakım düşüncelere Zaten tarikatların bir ve uygulamalara baktıyaşam biçimi vardır, ğınızda paranoya değil. bu özlemi orda görürTürkiye’yi şeriatla yönetmek isteyen grupla Süleyman Demirel sünüz. Türkiye’yi de öyle yönetmek istiyorrın varlığını biliyoruz. Bunların amacı daha iyi bir İslami lar. Ama bunu dert ederek Türkidüzen, yani bize Müslüman oldu ye’nin diğer problemlerini ikinci ğumuzu hatırlatmak istiyorlar. Ilım plana itmemeliyiz. 12 Eylül’den sonra Türkİslam lı İslam denen model işte bu. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı sentezi ile siyasal İslamın bir yaşam alanı bulduğu da söyleniyor. Ancak 1990’lı yılların ortalarına kadar çok da başarılı olamadılar. Merkez sağ ve merkez sol Türkiye’yi iyi yönetmiş olsalardı siyasal İslam bu kadar yükselir miydi? Yükselemezlerdi tabii. Türkİslam sentezi bir dönemin siyasal yaklaşımı olarak ortaya çıktı ama tutmadı. O anlayışı savunanlar hem MHP’de, hem RP’de hem de Büyük Birlik Partisi içinde dağıldılar. Türkiye’de 1990’lardan sonra merkez sağ ve merkez sol dağılmasaydı, tek çatı altında olsalardı İslamcılar iktidara gelemezlerdi. Eğer merkez sağ bir araya gelirse AKP’yi iktidardan indirebilirler. Solun derlenip toparlanacağına umudum yok. O nedenle sol bunu yapamaz. Sağ seçmen niye oyunu AKP’ye verdi? Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz’dan artık gına gelmişti. Onun için oy vermişlerdi. AKP, solun oyları ile iktidar olmadı. Merkez sağ ve merkez sol yenilenerek ve bütünleşerek, yeni süreci kavrayarak, demokratikleşerek seçmen önüne çıkarlarsa AKP’nin iktidar olması mümkün değil. var diye Çankaya’ya gitmez. Eski bir asker olarak Erdoğan’ı uyarıyorum” dedi. Güreş dün akşam Habertürk’te gazetecilerin sorularını yanıtladı. 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in görüşlerini değerlendiren Güreş, “Kendisinin söylediği şey bölge valiliğidir. Merkezi hükümetin yükü alınsın demiştir. Ben aynı fikirde değilim. Bölge valiliğinin bir bölünmeye yol açacağını sanmam” dedi. 28 Şubat sürecinde DYP’de milletvekili olan Güreş, partisinin koalisyona girmesine karşı çıktığını söyledi. Güreş, iki medya patronunun da Tansu Çiller’e REFAHYOL hükümeti kurulmasın diye haber gönderdiğini kaydetti. Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın Libya gezisi sonrası Çiller’i koalisyonu bozması konusunda uyardığını kaydeden Güreş, “Asker tanklarla gelmez ama bir muhtıra yersiniz dedim” diye konuştu. Erbakan’a da telkinlerde bulunduğunu belirten Güreş, “Erbakan’a, ‘Kızılay’a işçiler yürüyor, bir şey olmuyor ama Kızılay’a başka birileri gelir, sen buradan çıkarsın’ dedim, bir şey demedi, biraz beyazlaştı” dedi. “Haklı bir hareket ve çok büyük bir fırsat” şeklinde nitelediği 28 Şubat’ın kaçınılmaz olduğunu söyleyen Güreş, “Ben Genelkurmay Başkanı olsaydım 28 Şubat’ı yapardım. Çünkü artık son çare kalmıştı” dedi. AKP hükümetinin de laiklikle ilgili tutumundan kaygı duyduğunu söyleyen Güreş, “Ankara’da bir bakıyorum, Suudi Arabistan kıyafetleri çoğaldı. Bıyıklar değişmeye başladı, kıyafetler değişmeye başladı. Sinirli hareketler başladı” dedi. 28 Şubat öncesinde de benzer durumun yaşandığını kaydeden Güreş, gazetecilerin sözlerinin hedefini sorması üzerine AKP’yi vurgulayarak, “Şimdikilere söylüyorum, akıllarını başlarına toplasınlar” dedi. Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasının sakıncalarına dikkat çeken Güreş, “Her dediğinizi yapan birisini getirirseniz tansiyon fena yükselir” dedi. Güreş, Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesi halinde “kaos çıkacağını” belirterek “Asker türban var diye Çankaya’ya gitmez. Eski bir asker olarak Erdoğan’ı uyarıyorum” uyarısında bulundu. Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün Cumhurbaşkanı olmasıyla ilgili bir soruyu yanıtlayan Güreş, “Demokrattır, iyi yetişmiştir. Neden olmasın” dedi. Güreş, “çuval geçirme” olayında da bölgedeki komutanların sorumlu olduğunu belirterek “ABD’liler baskına geliyor. Bunu belirlemişsiniz, orada karşı konulmalıydı” dedi. ABD askerlerinin Irak ve Afganistan’daki tutumuna sert eleştiriler getiren Güreş, bu ülkelerde büyük insan hakları ihlalleri gerçekleştirildiğini söyledi. Hrant Dink suikastını onaylamanın mümkün olmadığını söyleyen Güreş, “Görüşlerini eleştirebilirsiniz ama kimsenin öldürülmesi kabul edilemez” diye konuştu. Güreş, yazar Orhan Pamuk’un aldığı Nobel Ödülü’nü “Başkaları başarı olarak görebilir. Ben görmüyorum. O ödüllerin nasıl verildiğini biliyoruz. Ödülü veren vakıf Amerikalıların elinde. Pamuk’un kitabını yarıya kadar okudum, sonra okumadım.” CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle