19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 MART 2007 PAZARTESİ 4 HABERLER Haklarında kaçakçılık incelemesi yapılacak akaryakıt firmalarının kimlikleri belli oldu 2000’Lİ YILLARDA ERDAL ATABEK 24 şirket göz hapsinde İLHAN TAŞCI/ MURAT KIŞLALI Canın Bedeli Var mı?.. Canın bedeli var mı? Bu soruya soğuk beyinli bir ekonomist kalem kâğıda sarılıp maliyet hesaplarına bakarak, üzerine de katma değeri ekleyen bir rakamla yanıt verebilir. Bir tarihçi, ‘kimin canı olduğuna bağlı’ diyebilir. Bir mizahçı, ‘sıkılmış can ucuzlar’ diye yanıtlayabilir. Kadıköy İskele Alanı’na kurulan ‘Sağlık Ocağı’ çadırının önünde bu ülkenin tıp doktorları akşam saatinde neden toplanmışlardı? İşte, İstanbul Tabip Odası’nın düzenlediği toplantı bu sorunun doğru yanıtını vermek için yapılıyordu: “Canın bedeli yoktur. Sağlık satılamaz. Sağlık sadece parası olanın değil, her insanın hakkıdır.” Oda başkanının açtığı toplantıda Türk Tabipleri Birliği Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy, Prof. Dr. Selçuk Erez, Prof. Dr. Coşkun Özdemir görüşlerini açıkladılar. Ben de konuştum, Türk Tabipleri Birliği eski başkanıydım, Birliğin eski genel sekreteri Şükrü Güner de görüşlerini açıkladı. İskele Alanı’ndaki toplantıya katılan profesörler, pratisyen doktorlar, hemşireler, halk temsilcileri ‘sağlığın alınır satılır bir meta olarak kabul edilmesine’ tepki gösterdiler. Dış ülkelerden tıp doktoru ithal edilmesinin yanlışlığını vurguladılar. Siyasal iktidarın IMF ve Dünya Bankası talimatlarının doğrultusunda sağlığı kamu hizmeti olmaktan çıkarıp ekonominin bir parçası yapma tutumunun yanlışlığını vurguladılar. Eğer kamu hizmeti olan koruyucu sağlık hizmetlerinden vazgeçilip de sadece tedavi edici hizmetlere indirgenirse çok yanlış, pahalı, sıkıntılı bir yol tutulmuş olur. İnsan sağlığı pazara sürülen, alınıp satılan bir mal yerine konmamalıdır. Ama işte, bu ‘pazar ekonomisi’ için her şey satılıktır, her şeyin bir bedeli vardır, alınır satılır. Ben de konuşmamda bunu belirttim: ‘Bu sistemde her şey satılıktır. Düşünceler, duygular, istekler, beklentiler, ahlak, namus, kalemler her şey, her şey satılıktır, kiralıktır. Karşı çıkılacak şey, bu sistemdir, bu sistemin özüdür, bu sistemin temsilcileridir, bu sistemin iktidarıdır.” Karşı çıkılan da bu sistemdi. Bugünün siyasal iktidarı, bütün söylemlerine karşın bu uluslararası sistemin sadık bir uygulayıcısı idi. Bu uluslararası sistemin dünya temsilcisi olan Amerika ve onun ekonomik siyasal organları neyi istiyorsa onu yapmanın peşindeydi. Yaşanan çelişkinin özü, uluslararası emperyalistkapitalist sistem ile ulusalbağımsıztoplumcu sistem arasında yaşanan çatışmaydı. Dayatılan uluslararası sistem, alımsatımla iç içe tadavi edici sağlık hizmetlerini öne çıkarıyor, ulusaltoplumcu sistem ise sağlığı koruyucu kamu hizmetlerinin önceliğine dikkat çekiyordu. Ulusaltoplumcu sistem, Prof. Dr. Nusret Fişek öncülüğünde gerçekleştirilen ‘Sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi’ sistemiyle kurulmuştu ve şimdi bu sistemin temel kuruluşu olan ‘Sağlık Ocağı’ kaldırılmak isteniyordu. Özetle, ‘herkese eşit, parasız sağlık hizmeti’ yerine ‘insanlara ödedikleriyle orantılı sağlık hizmeti’ sistemine geçilmek isteniyordu. Hekimler de, geçmişte olduğu gibi bugün de sisteme uyup kendi çıkarlarına bakmak yerine halk sağlığına sahip çıkıyor, ülkenin gerçek gereksinmelerinin temsilciliğini yapıyorlardı. Elbette, o 1 Mart akşamında, Kadıköy İskele Alanı’nda vapurdan çıkıp da bir an önce evine ulaşmak için koşan vatandaşın bütün bunlardan pek haberi olmuyordu. O vatandaş, ertesi gün, karnesi elinde hastane kuyruklarına girecekti. Çünkü ülkenin medyası bu konularla ilgilenmek yerine daha reytingi yüksek işleri ekrana getiriyordu. Çünkü medya da yürütülen sistemin bir parçasıydı. Çıkış mı neredeydi? Her zaman olduğu gibi toplumun bilincindeydi. Peki, toplumun bilinci neredeydi? Aramızda mı? Kaf dağının ardında mı? Hep beraber göreceğiz. [email protected] [email protected] www.erdalatabek.com ANKARA Meclis Akaryakıt Kaçakçılığı Komisyonu tarafından incelenmesi istenen ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “18.7 milyar dolarlık akaryakıt yolsuzluğu” iddiasıyla işaret ettiği firmaların kimlikleri ortaya çıktı. Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı’nın kurum içi yazışmasına göre, haklarında inceleme ve soruşturma yapılması istenen 24 firma arasında Total Oil, Turcas, Aytemiz, Tuta, Opet, Bölünmez, Petrol Ofisi, Aygaz, Shell, Lukoil, BP Turkey, Mobil, PetLine da bulunuyor. Başbakan Erdoğan, son olarak geçen hafta çarşamba günü yaptığı Ulu ? Başbakan Erdoğan’ın ‘19 milyar dolarlık akaryakıt kaçakçılığı’ iddiasıyla işaret ettiği Meclis Akaryakıt Kaçakçılığı Komisyonu tarafından araştırılması istenen 24 firma arasında Shell, BP, Mobil, Total, Lukoil gibi dünya devleri ile Petrol Ofisi, Turcas, Opet gibi Türk şirketleri var. sa Sesleniş konuşmasında, “Ülkemizde 1990’dan bugüne kadar araç sayısı tam 4 kat artmasına rağmen 2006’da Türkiye’de satılan akaryakıt miktarı hâlâ 1990 seviyesinde görünüyor, bu ülke böyle sömürüldü” diyerek Türkiye’nin petrol aldığı 48 ülkenin 31’inden Türkiye’ye sattıkları petrolün kayıtlarını aldıklarını, Türkiye’nin resmi kayıtları ile karşılaştırdıklarını, “18.7 milyar dolarlık fark göründüğünü” belirtmiş, ÖTV, KDV ve EPDK payı da eklendiğinde “farkın 38 milyar doları bulduğunu” söylemişti. Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı Gümrük Başmüfettişi Harun Uslu tarafından Teftiş Kurulu Başkanlığı’na inceleme ve soruşturmalarda görevlendirilecek müfettişler için müsteşardan onay alınması için yazılan 7 Temmuz 2006 tarihli yazıda, “10/238 sayılı (Akaryakıt Kaçakçılığı) Meclis Araştırma Komisyonu Raporu”na atıfta bulunularak “Raporun XI/A3 bölümünde yer alan ve dağıtım şirketleri ile diğer bazı ithalatçı firmaların ithalat miktarları ile yurtdışından yapılan sevkıyat miktarlarına ilişkin istatistiki verilerin karşılaştırıldığı” belirtildi. Yazıda, “Raporun bu bölümünde yer alan ve işlemleri incelme ve soruşturulması istenilen firmalar” şöyle listelendi: “Opet Petrolcülük AŞ, Total Oil Türkiye Ltd. Şti, Turcas Petrol AŞ, Aytemiz Akar. Dağ. ve Paz. AŞ, Tuta Petrolcülük AŞ, Opet Dış Tic. Nak. ve Akary. AŞ, Bölünmez Petrolcülük AŞ, Petrol Ofisi AŞ, Aygaz AŞ, Ram Trade AŞ, Raffinaderij Shell Mersin, Mastaş Madeni Yağlar, The Shell Company of Turkey Ltd. Şti, Lukoil Bosphorus Den. Ltd, Hakan Atıcı İstanbul, BP Turkey Ltd, Mobil Sales Supl. Comp. Turkey, Lubreks Pet. Ürünl. Paz. Gebze, Prista Oil Turkey Yağ San. Tic. Ltd. Şti, Solventaş Teknik Depolama AŞ, Arkem Kimya San. ve Tic. AŞ, Klora Gres ve Yağ A. Gebze, Oyko Ltd., PetLine Petrol Ürünleri Tic. AŞ.” DTP’Lİ 54 BAŞKAN: İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN Gazi Üniversitesi Öcalan iddialarını bir kurul araştırsın DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Abdullah Öcalan’ın İmralı Cezaevi’nde zehirlendiği iddiaları, Demokratik Toplum Partisi’ni (DTP) hareketlendirdi. Diyarbakır’da 54 DTP’li belediye başkanı ortak bir açıklamayla, zehirlenme iddiasının bağımsız bir kurul tarafından araştırılmasını istedi. Abdullah Öcalan’ın avukatlarının Roma’da yaptıkları basın açıklamasında, İmralı’da yavaş yavaş zehirlendiği iddialarının ortaya atılmasından sonra Diyarbakır’da dün Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir öncülüğünde bir araya gelen 54 DTP’li belediye başkanı ortak bir açıklama yaptı. Baydemir, Türkiye’nin sağduyu ve mantığın rafa kaldırıldığı ve akıl tutulması halinin yaşandığı bir dönemden geçtiğini söyledi. Belediye başkanları olarak özelde bölgede, genelde ise Türkiye’de sistemli ve tehlikeli gerilim politikalarının tırmandırıldığını belirtti. Devrim yasaları için konferans ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Gazi Üniversitesi’nde bugün başlayacak 2 günlük konferansta Türkiye Cumhuriyeti’nin temel dinamikleri açısından 3 Mart 1924 yasaları ve bugüne yansımaları geniş katılımla değerlendirilecek. TBMM Başkanvekili Sadık Yakut, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu gibi isimlerin yer alacağı sempozyumun açılışı, 09.30’da yapılacak. Programa Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt da davet edildi. Gazi Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından düzenlenen, “Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Temel Dinamikleri Açısından 3 Mart 1924 Yasaları ve Günümüze Yansımaları” konulu konferans bugün başlıyor. Konferansın sunuş konuşmasını Prof. Hale Şıvgın yapacak. Açılış konuşmalarını ise sırasıyla Rektör Prof. Kadri Yamaç, ATO Başkanı Sinan Aygün, Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt, Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Yiğit Alpogan, katılması halinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt ya da konuşmasını uygun göreceği başka bir isim ve TBMM Başkanvekili Yakut yapacak. İlk oturumda, Demirel “Cumhuriyetin Kuruluşunda Temel Özellikler” başlığı altında katılımcılara seslenecek. Saat 14.00’te başlayacak “Genelkurmay Başkanlığı’nın Kuruluşu” başlığını taşıyan ikinci oturumu, Emekli Orgeneral Suat İlhan yönetecek. [email protected] Baydemir: Tüm şüpheler ortadan kaldırılmalı Baydemir, özellikle PKK’nin ateşkes ilanının devam ettiği bir dönemde Öcalan’ın uzun vadeye yayılacak şekilde zehirlendiğine ilişkin bilgilerin, gerilimi bambaşka bir boyuta taşıdığına dikkat çeken Baydemir, “Kuşkusuz, böyle bir teşebbüste bulunulmuşsa, can güvenliği devletin sorumluluğu altında olan bir kişinin, yaşam hakkı ihlalinin yanı sıra başka bir anlam daha ifade edecektir. Böylesi bir durum sonuçları itibarıyla Türkiye’nin iç barışına, toplumsal huzuruna yapılmış tehlikeli ve art niyetli bir müdahale anlamına gelir” dedi. Toplumda kırılmalar yaratacak bu tür hassas durumların tüm şüpheleri ortadan kaldıracak bir kurumsal ciddiyetle ele alınması gerektiğini belirten Osman Baydemir, “Oluşturulacak bir kurul, iddialar hakkında acilen bir araştırma yaparak, sonuçlarını kamuoyuna açıklamalıdır” diye konuştu. Katledilişinin 40. gününde anıldı Hrant Dink için Meryem Ana Ermeni Kilisesi’nde yapılan pazar ayininde dua edildi, mezarı başında tören düzenlendi İstanbul Haber Servisi Gazeteci Hrant Dink için ölümünün 40. gününde Kumkapı’daki Meryem Ana Ermeni Kilisesi’nde yapılan pazar ayininde dua edildi, Balıklı Ermeni Mezarlığı’ndaki mezarı başında da tören düzenlendi. Meryem Ana Ermeni Kilisesi’ndeürkiye Ermenileri Patriği Mesrob II’nin yönettiği ayine Dink’in eşi Rakel, kızları Sera ve Delal, oğlu Arat, kardeşi Orhan Dink, gazeteciler Cengiz Çandar, Ali Bayramoğlu, Ayşe Ünal, Oral Çalışlar, Prof. Dr. Hüseyin Hatemi ve eşi Kezban Hatemi, Elif Şafak, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül ve Ermeni cemaati üyeleri katıldı. Mesrob II, ayini “Kaybolan Oğul Pazarı’’ olarak adlandırdıklarını belirterek, İncil’den kaybolan oğulun öyküsünü anlatan bir bölüm okudu. Mesrob II, şöyle konuştu: “Geçen 40 gün zarfında ne yazık ki, bu suikastın gerçek azmettiricilerinin belirlenememiş olması, son derece üzücü ve düşündürücüdür. Halbuki bu menfur suikastın bir an önce açıklığa kavuşması ülkedeki barış, huzur ortamı ve güvenlik güçlerine duyulması gereken güven açısından son derece gerekli ve elzemdir.’’ Törende, Meryem Ana Ermeni Kilisesi’ne mensup din görevlileri tarafından dualar okundu. Tasarı bu hafta genel kurulda Havaya ateş açan iki kişi yakalandı Meryem Ana Kilisesi’ndeki ayinden yaklaşık bir saat sonra kilisenin avlusunda havaya ateş açıldı. Bir görgü tanığı, 20’li yaşlardaki bir gencin avluya geldiğini ve kendisine susmasını işaret ettikten sonra havaya bir el ateş ettiğini anlattı. Polis çevredeki kamera görüntülerinden tespit ettiği 1720 yaşlarındaki 2 kişiyi üzerinde kurusıkı tabanca ile birlikte yakaladı. Şans oyunlarına yeni düzenleme ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Şans oyunlarında, dağıtılan ikramiye tutarları ve kamuya aktarılan paylar yeniden düzenleniyor. Şans Oyunları Hasılatından Alınan Vergi, Fon ve Payların Düzenlenmesi Hakkında Yasa Tasarısı, bu hafta TBMM Genel Kurulu gündemine geliyor. Tasarıyla, üç ayrı kurum ve kuruluş tarafından düzenlenen şans oyunları hasılatı üzerinden alınan vergiler ile çeşitli kurum ve kuruluşlara yapılan kaynak aktarımlarındaki dağınıklık ve karmaşıklığa son verilmesi amaçlanıyor. Şans oyunları ve kamuya aktarılacak kaynaklarla ilgili düzenlemelerin tek çatı altında toplanmasıyla, çeşitli kanunların içinde yer alan şans oyunları ve kamuya aktarılacak kaynaklarla ilgili düzenlemeler de yürürlükten kaldırılacak. Diğer kanun ve kanun hükmünde kararnameler ile bunlara dayanılarak çıkarılan mevzuatın bu ‘kanun’a aykırı hükümleri uygulanamayacak. Ödenecek ikramiyeler, oyun planlarıyla belirlenecek. Hrant Dink için mezarı başında düzenlenen törende uzun süre ağlayan Rakel Dink’i, kızı ve oğlu sarılarak teselli etmeye çalıştı. (Fotoğraf: SELİN GÖRGÜNER) Meryem Ana Ermeni Kilisesi’nin kapısına geldiğimizde İpek (Çalışlar) durdu, “Kırk gün olmuş, bana sanki aylar geçmiş gibi geliyor” dedi. Hrant’sız günleri yoğun ve acı içinde yaşadık. Onsuzluğa alışmak mümkün olmayacak. Hâlâ yüreğimizin bir tarafı sızlıyor. Kırk gün içinde neler yaşadık? İşin doğrusu ne katilin yakalanması, ne arkasındaki örgütlenmenin ortaya çıkarılması... hiçbiri Hrant’ı geri getiremez ve acımızı dindiremez. Bu nedenle onun katillerinin peşinden koşmamızın Hrant’la doğrudan bir ilişkisi yok. Hrant’ı öldürenlerin, öldürtenlerin, onun ölümüne göz yumanların peşine düşmemizin bizimle ilgisi var, nasıl bir ülkede yaşayacağımızla ilgisi var. 40 gündür ortaya çıkan tabloya baktığımızda ne görünüyor, diye sorarsanız şunları söyleyebilirim: Güvenlik güçlerinin bir bölümü Hrant’ın öldürüleceğini muhbirleri yoluyla öğrenmişlerdi. Öğrenip ne yapmışlardı? Trabzon Emniyeti İstanbul’a yazı yazmıştı. İstanbul ise Hrant’ı korumak girişiminde bulunmamıştı. Trabzon’un Pelitli beldesinin jandar Hrant’la Kırk Gün Sonra... ma komutanlığı da Hrant’ı vurmak isteyenleri muhbirleri aracılığıyla öğrenmişti. Trabzon jandarması bu bilgileri ne yapmıştı? Bunu hiç bilmiyoruz. Polisteki bilgilerin en azından bazılarını öğrenme imkânımız oldu, ancak jandarmanın ne yaptığını hiçbir şekilde bilmiyoruz. Kafamızdaki soru işaretleri duruyor. ??? Hrant Dink cinayetinde ortaya çıkan bilgiler, en azından bizim öğrenebildiklerimiz bile başta İçişleri Bakanı olmak üzere Emniyet’in birçok kademesinde değişiklik yapılmasını gerektirirdi. İstanbul Emniyet Müdürü ve daha birçok sorumlu hâlâ bu görevlerinin başında bulunuyorlar… ??? Bu kırk gün içinde Hrant’ın acısının toplumun büyük çoğunluğu tarafından dile getirilmesi, bu acıya ortak olunması bazı çevreleri rahatsız etti. Acıyı paylaşmak isteyenlerin sayısını azaltmak amacıyla bir karşı hücum başlatıldı. “Hepimiz Türk’üz” diye başlayan bir söylem, bu acı paylaşmayı, empati duygusunu zedelemeyi hedef alıyordu. Bir başka acı verici gelişme ise, on binlerin katıldığı sessiz ve duygulu cenaze töreni hakkında dava açma çabasıdır. Hrant’ı haksız yere yargılayıp mahkum eden anlayış, şimdi de Hrant’ın acısını paylaşanları hedef alacak bir zeminde girişimlerini sürdürüyor. Hukuku bu amaçla kullanmak istiyor. ??? Hrant sonrası yaşadıklarımızı, kendi tarihimizi, kendi geçmişimizi yeniden gözden geçirmek için bir deney gibi görüyorum. Geçmişte gerçekten ne olmuştu sorusunun cevabını Hrant sonrası ortaya çıkan tablodan anlayabiliriz. Kendisini “vatansever”, “milliyetçi” gibi değerlerle ifade edenlerin Hrant’ın öldürülmesi sonrası söylediklerini gözden geçiriyorum. “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz” sözlerine yaklaşımlarını anlamaya çalışıyorum. Neden onlar bunu kendilerine yönelik bir tepki olarak algıladılar? Bu ifade yalnızlaştırılmak, korkutulmak, yok edilmek istenen bir azınlığa karşı çoğunluğun vicdanının sesi olarak ortaya çıkmıştı. Ta yüreğimizin derinlerine oturan bir acının, azınlıklarla paylaşılması duygusu dile getirilmeye çalışılmıştı. Türk olmanın, Müslüman olmanın, çoğunluk olmanın güzel yanı, acıları azınlıklarla paylaşma duygusuydu. “Türk” olanın böyle bir ifadeden alınması, anlaşılır gibi gelmiyor bana… ??? Hrant yok artık. O cesur ses, o hepimizi duygulandıran, hepimizi kendimiz olmaya çağıran ses sustu. Tam kırk gündür onu duyamıyoruz. Onsuzluk gerçekten çok zor. Bunu nasıl anlatırım bilemiyorum. Dün Meryem Ana Kilisesi’nde, Balıklı Ermeni Mezarlığı’nda çoğunluğu Ermeni olan toplulukla göz göze, yürek yüreğe bir şeyleri bölüştük. Acılarımızı bölüştük, kaygılarımızı bölüştük. Rakel’le, Hrant’la yaşadıklarımız üzerine konuştuk. Onu vurarak aslında Türkiye’nin özgürlük duygusunun öldürüldüğünü söyledik birbirimize. Bu acıyı herkesin anlamasını beklemiyorum. Şart da değil. Ancak, “Türk diplomatları öldürülürken neredeydiniz” denmesi ağırıma gidiyor. Onlar arasında benim okul arkadaşlarım, çok sevdiğim dostlarım vardı. Yıllarca onların acılarına yandım. Fakat acı acıyı dengelemez ki! Neden böyle söylüyoruz? Hrant’a üzülmeyelim mi? Onun acısına yanmayalım mı? ??? Aret Gıcır, Agos dergisindeki karikatüründe, Hrant’ın portresi önünde yatmış şöyle diyordu: “19 Ocak öncesine dönmek istiyorum.” Yani Hrant’ın ölümünden önceki günlere. Ben de… Ama mümkün değil… Çok acı… Belediyelere ödenen pay kaydırılıyor Her bir kurum ve kuruluşun tertip ettiği tüm şans oyunları için bir takvim yılı içinde ödeyeceği ikramiyelerin toplamı, aynı dönemdeki hasılatının yüzde 40’ından az, yüzde 59’undan fazla olamayacak. Tasarıyla, şans oyunlarının düzenlendiği yer belediyelerine pay ödenmesine son veriliyor. Düzenleme kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşları için belirlenen yatırım ve işletme giderlerine ilişkin sınırlama, 2008 yılı sonunda günün koşullarına göre yeniden gözden geçirilecek. Spor Toto Teşkilat Müdürlüğü tarafından düzenlenen “İddaa’’ oyununun vergilendirilmesinde, 1 Ocak 2004’ten, düzenlemenin yürürlüğe gireceği tarihe kadar yüzde 3 oranı uygulanacak. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle