22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 MART 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr KKTC Başbakanı Soyer, bazı kesimlerin amaçlarına ulaşmak için kamudan avantajlar sağladığını söyledi 13 ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK ‘Sıkıntımız kamudan beslenenler’ Ekonomi Servisi KKTC Başbakanı Ferdi Sabit Soyer, ekonomik büyümeyi toplumda refahı paylaşacak biçimde şekillendirmeleri gerektiğine işaret ederek “Birtakım sıkıntılarımız var. Özellikle tamamen kamu kesiminden alınan kaynaklarla önemli avantajlar ve ayrıcalıklar elde eden sosyal kesimlerin talepleri, buradan beslenenler. Özellikle bir dönem siyasal iktidarlar, Ferdi siyasal amaçlarına ulaSabit Soyer şabilmek için kamu kaynaklı ? Ferdi Sabit Soyer, Türkiye’den gelen yaklaşık 450 milyon YTL ’lik ekonomik desteği cari harcamalarla tüketmediklerini, altyapı ve üretken sektörlere kanalize ettiklerini söyledi. avantajlar sağladılar” dedi. Soyer, Girne’de bulunan Merit Otel’de, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Türkiye’den gelen yaklaşık 450 milyon YTL ’lik ekonomik desteği cari harcamalarla tüketmediklerini, altyapı ve üretken sektörlere kanalize ettiklerini dile getiren Soyer, 2003’te Türkiye’den gelen yardımların GSMH’deki payının yüzde 24, 2006’da yüzde 13 olduğunu, bu oranın GSMH’nin yükselmesiyle düştüğünü söyledi. Soyer, 2003 yılında göreve geldiklerinde KKTC bankalarında toplam 1 milyar 500 milyon dolarlık mevduat birikimi olduğunu, bugün bu rakamın 3 milyar 100 milyon dolara ulaştığını kaydederek bankacılık sektörünü daha açık ve şeffaf hale getirmek için gayret gösterdiklerini dile getirdi. KKTC’de dış güçlerin de istismar et tiği kara para olgusunun gündeme geldiğini, AB ve ABD’den gelen ilgili uzmanlarla çalışmalar yürüttüklerini aktaran Soyer, bankacılık sektörünün özkaynak ve mali disiplin açısından iyi durumda olduğunu, devletin kara paraya karşı ciddi takibinin olduğunu söyledi. Başbakan Soyer, casinoların turizmin çeşnisi olması gerektiğini, dünyaya açılamadıkları dönemde bu çeşninin ekonominin kendisi haline döndürülmek istendiğini, bunun bir yararının olmadığının görüldüğünü, yeni bir yasa hazırlığında olduklarını anlattı. Evet, Evren Yargılanmalı! Kenan Evren, siyasetin gündemini belirliyor. Ne zaman? Yaptığı askeri darbeden tam 27 yıl sonra! Evren önce, “Türkiye sekiz eyalete bölünebilir” diyor; sonra bunu yalanlıyor, “bölge valiliği” önerdiğini ileri sürüyor. Muğla Cumhuriyet Başsavcılığı hakkında inceleme başlatıyor. Kamuoyu, tam ortasından ikiye bölünüyor: Evren’in bu görüşlerini destekleyenler ve bu görüşlere karşı çıkanlar. Alın size yeni bir bölünme! ??? Ortalıkta tam bir “kara mizah” durumu var. Doğrudur, Kenan Evren yargılanmalıdır. Evren, 12 Eylül askeri yönetimi döneminde yaptıkları ve yaptırdıkları nedeniyle yargılanmalıdır. Oysa bu olanaklı değil. Anayasanın geçici 15. maddesi bunu engelliyor. 7 Kasım 1982’den bu yana, yani çeyrek yüzyıldır “geçici” kalmayı başaran bu madde, bilindiği gibi, 12 Eylül 1980 sonrası yönetimini “…her türlü karar ve tasarruflarından dolayı haklarında cezai, mali ve hukuki sorumluluk iddiası ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine başvurulamaz” diye koruma altında tutuyor. Böylelikle, toplumsal yaşamın 198083 arası üç yılı inceleme dışı kalmaktadır. Yıllardır, ülkenin siyasetinde, hukukunda, toplumsal örgütlenmelerde yaşandığı gibi, bu dönemin yarattığı olumsuzluklar, ortadan kalkacağına varlığını sürdürüyor. Toplum geçmişiyle sağlıklı bir biçimde hesaplaşamadığı için sağlıklı bir yeniden yapılanmayı gerçekleştiremiyor; hukukun üstünlüğü sağlanamıyor; demokratikleşme rayına oturtulamıyor. Öncelikle, 12 Eylül’e neden ve nasıl gelindiğinin tüm boyutlarıyla açıklık kazanması, o günlerde istihbarat birimleri dahil, devlet kuruluşlarının işleyişinin bilinmesi; sivil siyasetin sorumluluğu, benzer durumlarla bir kez daha karşılaşılmaması için büyük önem taşıyor. Evren’in yargılanmasını gerektiren asıl neden, 12 Eylül uygulamalarıdır. Bu döneme ilişkin tüm “gerçeklerin”, dönemin “görgü tanıklarının” sağlığında; belge ve bilgiler yok olmadan ortaya çıkması gerekiyor. O dönemde hukukun işleyişi; cezaevlerinde olan bitenler; ölümler ve işkenceler; idamlar; siyasi parti, sendika ve derneklerin neden kapatıldığı; 1402 sayılı yasa ile işlerinden çıkarılanlar, açıklık kazanması gereken ana başlıklardır. Çok parçalı bomba etkisiyle toplumsal dokuyu darmadağın eden 12 Eylül’ün, bunlara ek olarak, üniversiteler başta olmak üzere eğitim alanında yarattığı yıkım; sendikal hakların yok edilmesi sonucu, emek kesimi zararına işleyen ve tarımı bir yana bırakan bir ekonomi; siyasi parti yapılarının ve seçim süreçlerinin demokratik olmayan biçimde kurgulanması; kamu kurum ve kuruluşlarının içine itildiği keyfi yönetim anlayışı gibi, günümüzde de etkileri devam eden, bugünü bile biçimlendiren uygulamalar, tüm boyutlarıyla açıklık kazanmalıdır. Dönemin hesabı bunlarla da kapanmıyor. O dönemde yürütülen dış ilişkiler ve bunların daha sonraki gelişmelere yansımaları açıklık kazanması gereken bir başka alandır. 12 Eylül, hukuk ve demokrasi dışı bir kültür ortamı oluşturdu. Gerçekte dönemin yargılanmasının yolunun açılması, bu kültür ortamının da sorgulanmasını sağlayacağından, toplumun kendisiyle barışmasının, hukukun egemenliğinin sağlanmasının ve demokrasinin sağlıklı işleyişinin önü de açılacaktır. Yalnızca Evren değil, o karanlık Evren dönemi yargılanmalıdır. Eğer toplumsal barışa, insan haklarına, hukukun üstünlüğüne, özgürlüğe dayalı bir demokratik açılım isteniyorsa yapılması gereken budur. Yoksa geleceğin bu sorunları çözmüş olan nesilleri, bugünkü Evren tartışmalarını gerçekten gülünç bulacaklardır. ??? Son olarak bir de tarih düşeyim. Anayasanın geçici 15. maddesinin kaldırılmasını isteyen yasa teklifim, aylardır, işleme konulmayı bekliyor. yakupkepenek06@hotmail.com Doğalgazda büyük vurgun MURAT KIŞLALI TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, Türkiye’nin ‘deneyimlerine’ dikkat çekti ‘Cari açık kriz yaratır’ Gemlik tipi sofralık zeytinin kilo fiyatı 4 liraya kadar çıkınca, son yıllarda Türkiye’nin her yerinde Gemlik zeytini bahçeleri kurulmaya başlandı. Ülke zeytinciliğinin tek tipe dönüşmesi tehlikesi büyüyünce de Tarım Bakanlığı, fidan dikim mevsiminin tam ortasında Gemlik zeytinini destekleme kapsamından çıkardı. ANKARA BOTAŞ’ın, Egegaz ile kış aylarındaki gaz açığına önlem gerekçesiyle yaptığı kira sözleşmesinin 1 yıllık olduğu ortaya çıktı. 30 Aralık 2006’dan itibaren bir yıl süreli, Hizmet Alım Sözleşmesi’ne göre, BOTAŞ, terminali kullanmadığı yaz aylarında dahi Egegaz’a 1.1 milyon dolar ödeyecek. Egegaz, BOTAŞ’tan teslim aldığı sıvıgazı, doğalgaza bin metrekübü 13 dolardan çevirecek. Eksiği kalırsa veremediği doğalgazın her bin metrekübü için sadece 13 sent ceza ödeyecek ve terminalin “yanması, patlaması” durumunda sorumluluğu olmayacak. BOTAŞ Genel Müdürvekili Saltuk Düzyol ise söz konusu tesisin sabit masrafları nedeniyle sözleşmenin BOTAŞ’ın sıvıgazı gazlaştırma maliyetlerinin üstünde bir fiyatla bir yıllığına yapıldığını söyledi. Maliyetin yüksek olmasında amortisman bedellerinin de etkili olduğunu ifade eden Düzyol, Egegaz’ın BOTAŞ’a iade edemediği gazın bedelini ödemekle yükümlü olduğunu da belirtti. Düzyol şunları söyledi: “Yapılan bu sözleşme, Türkiye’de kış aylarında yaşanabilecek bir arz sıkıntısında tüketiciyi mağdur etmemek, elektrik sistemini ayakta tutmak, Ege ve Marmara bölgesinin hem elektrik, hem de gaz dengesinin sağlanabilmesi için alınması gereken bir tedbirdir. TPAO’nun deposunun yetişmemesi, İran’ın her sene yarattığı sorunları bu sene de yaratması gibi ekstra nedenler dolayısıyla alınmış bir önlemdir. Bu tesisler 510 günlük oluşabilecek bir sıkıntıyı gidermek üzere bir emniyet supabı olarak tutulur. 13 milyon dolar Türkiye’nin karşılaşabileceği bir arz sıkıntısına oranla ödenmesi gereken düşük bir bedeldir. Bunun üzerinden siyaset yapılmaması gerekir.” Zeytinde destekleme politikası değiştirildi, üretici iflasın eşiğinde 5 milyon fidan elde kaldı MURAT GÜLDEREN Tarım Bakanlığı, meyve ve zeytin üretimini artırmak için uyguladığı fidan destekleme politikasını aniden değiştirince Gemlik tipi zeytin fidanı üretenler güç durumda kaldı. Orhangazi Tarım Ürünleri Üretim ve Pazarlama Kooperatifi Başkanı İlker Özlük, “5 milyon Gemlik zeytin fidanı elimizde kaldı” dedi. Devletin, sertifika lı fidanlarla zeytin üreticilerine dönüm başına verdiği 250 YTL’lik yardımı aniden kaldırması üreticileri sıkıntıya soktu. Özlük, Gemlik tipi zeytin satışlarının durduğunu belirterek 130 fidancının zor durumda kaldığını söyledi. Özlük, “Fidan dikim mevsiminin ortasında alınan bu karar hepimizi perişan etti” dedi. Fidan yetiştiricisi Oktay Çancı ise 70 işçiden 45’ini işten çıkarmak zorunda kaldığını söyledi. ADANA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Türkiye’de ekonomik krizlere dış borç ve cari açıkların yol açtığını anımsatarak, “Cari açığın büyümesi yeni bir kriz yaratabilir. Bunu cari açığın 30 milyar doları geçtiğini belirterek söylüyorum” dedi. İstihdam üzerindeki verginin artmasının kayıt dışı ekonomiyi büyüteceğini de kaydeden Hisarcıklıoğlu, “Kayıt dışını önlemek için istihdam üzerindeki vergi yükünden özel sektörü kurtarın, Türkiye’yi lider ülke yapalım” diye konuştu. Ankara’da 10 Mart’ta yapılacak, “Ticaret ve Sanayi Şurası” öncesinde Adana Sanayi Odası’nda (ADASO) sanayici ve işadamlarının da katıldığı toplantıda konuşan TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, “Osmanlı Devleti dahil Türkiye’de ekonomik krizlere, finanse edilemeyen cari açığın neden olduğunu biliyoruz. Cari açığın 30 milyar doları geçtiğini de biliyoruz. Bu açığın borç alarak kapatılmaya çalışılması ise bilmek istemediğimiz, arzu etmediğimiz bir durum. İhracatın artırılması halinde bu tehlikenin ortadan kaldırılma şansı vardır. İhracatın artması için de sanayicinin korunması, sanayinin gelişmesi gerekir. Tüm bunlar için de Türkiye’de sanayinin gelişimi için sanayi stratejisine ihtiyaç vardır. Özel sektöre ‘Ülkeyi kalkındırın, yatırım yapın, istihdam sağlayın’ diyorlar. Sanayi stratejisi belirlenir, istihdam üzerindeki vergi yükü kaldırılırsa Türkiye’yi lider ülke yaparız.” erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com nu, yine bir likidite genişlemesiyle aşmaya kalkmak bu kez, ABD Doları’nda bir çöküşü göze almadan, böylece Asya bankaları rezervlerinde büyük bir aşınmayı sineye çekmeden gerçekleştirmek olanaksız. Bu saptama doğruysa, ABD ve dünya ekonomisinde, önce durgunluk yerleşecek, hatta en kötüsü, bir resesyona dönüşmeden (piyasalarda, belirgin bir temizlenmeye fırsat tanımadan) adeta yavaş bir iç kanama sürecine girilecek. Bu zeminde, zaten bir süredir güçlenmeye başlayan ekonomik ulusalcılık (kapasite yıkımının kendi ülkesinde olmasını engelleme çabası Airbus’ın yeniden yapılanması sürecindeki çekişmeleri izlediniz mi? Financial Times, 01/03/07) ticari korumacılık daha da güçlenecek (Hillary Clinton, Bernake’ye gönderdiği mektupta, ABD’nin dışa bağımlılığından küreselleşmeden yakınıyor, Bloomber, 01/03/07). Siyasi gerginlikler bu zeminde artacak. Merkez bankaları 2003’te resesyonu yarıda kesince, sorunların ertelendiğini, daha sonra, daha da ağırlaşarak geri geleceklerini savunmuştuk. Şimdi, işte o noktadayız. DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA Geçen hafta dünya borsaları fena sarsıldı. Şimdi “herkes” soruyor: “Neden?” Aslında, “herkes” derken, halen, “maesto (köpük mimarı Greenspan’ı kast ediyorlar) bir ağzını açtı…” “Kriz Çin’den geldi” gibi bahane sakızı çiğnemekle meşgul piyasa ayetullahlarını kast ediyorum. Anlıyoruz tabii.. illüzyon ne kadar sürerse o kadar para kazanma; zararı, küçük tasarrufçunun, gelişmekte olan ülkelerin sırtına yıkma şansları o kadar yüksek. Halbuki, biraz iktisattan ve toplumsal analizden anlayan “herkes”, “Neden oldu” sorusunun aslında bir bahane arayışı olduğunu çok iyi biliyor. Gerçekteyse, olması gereken olmaya başladı.. (Bkz, Dünya Ekonomisine Bakış, 13 Aralık, 5 ve 12 Şubat) “ortam” çoktan hazırdı. Olmasının arkasındaki de, şu veya bu etken değil, işte bu “ortam”dı. Şimdi, artık “Bundan sonra ne olabilir” sorusu çok daha ilginç. Piyasalar Fena Sarsıldı gelişmekte olan piyasalar açısından iyi haber değildi. Ama, ilginçtir, bu kez, bu kaliteye kaçıştan ABD Doları yararlanamadı. Yen güçlenmeye devam etti, uluslararası sermayenin Japon varlıklarına yönelimi hızlandı. Bu tür olgular, “carry trade” (düşük faizli Yen, İsviçre Frangı gibi paralarla borçlanıp, daha kârlı, ama riskli varlıklara yatırmak) işlemlerinin çözülmeye başladığını, yatırımcının, zarar daha büyümeden borçlarını kapatmaya yöneldiğini gösteriyordu. Bu, özellikle Türkiye gibi ülkelerin piyasalarını sulayan likiditenin kurumaya başladığının işaretiydi. Geçen hafta, kaliteye kaçıştan ABD Doları’nın yararlanamamasının yanı sıra iki önemli gelişme daha dikkat çekiyordu. Birincisi: Türbülans, ABD Borsası’nın en fazla yüzde 5’i büyüklüğündeki Şanghay Borsası’ndan başlamış, hızla yayılarak ABD Borsası’na ulaşmıştı. Öyleyse, hem Çin artık dünya ekonomisinin belirleyici etkenlerinden biriydi, hem de ABD piyasaları artık dış şoklara karşı korunaklı değildi. İkincisi, risk yönetiminin en etkili aracı olarak görülen “ihtiyat fonları” (Hedge Funds) kaldıraçlı (borçlanarak gerçekleştirilen) yatırımlarını çözmeye başlayınca, bu kez, karşımıza, “bulaşıcılığın” en önemli taşıyıcısı, dolayısıla risk arttıran etken olarak çıktılar. rını anımsatıyordu. İki kritik gelişme ile bugüne gelecek olan süreç başladı. Merkez bankaları hep birlikte büyük bir likidite genişlemesine gittiler. İkincisi, ABD Irak’a saldırdı. Biri, “carry trade” denen olgunun, kredi türevlerinin, kaldıraçlı işlemlerin hızla artacağı, likidite bolluğu iklimini yarattı. İkincisi, petrol fiyatlarını ve risk algısını etkiledi. Peki bugün ne var karşımızda? Asya krizinden sonra şekillenen, ama 2003’ten bu yana artık en önemli tartışma (risk) konularından biri olan ve ABD ekonomisinin büyümesini, böylece oluşan taleple de dünya ekonomisinin büyümesini destekleyen Bretton WoodsII (Asya Merkez bankaları, dolar rezervleri biriktirirken, aynı anda, döviz işlemleriyle doları destekliyorlar) rejimi (ve “carry trade”) çözülüyor. Asya bankaları ve OPEC ülkeleri hem rezervlerini çeşitlendiriyor (dolar payını azaltıyorlar) hem de likidite bolluğu artık ABD ekonomisini büyütmeye yetmiyor. Ev piyasasındaki köpük patladıktan sonra tüketici talebi hızla daralırken, ekonomik büyüme hızı 2006’nın IV. üç aylık dönemi için yüzde 3.5’ten yüzde 2.2’ye geri çekildi. Ocak ayında ev satışları yüzde 16, yeni ev inşaatları yüzde 14 geriledi. Dayanıklı tüketim malları siparişleri yüzde 7.6 daralırken, tüketici güven indeksi, ocak sonunda 96’dan şubat sonunda 92’ye geriledi. Reuters, planlanan tensikat oranlarının yüzde 33 ile beş ayın en yüksek düzeyinde seyrettiğini bildiriyor. Tüm bu göstergeler, ABD’de bir resesyonun gelmekte olduğunu söylüyor. Genelde başlayan likidite daralması, ABD’de “düşük kaliteli” ipoteklerdeki ödeme zorluklarının hızlanarak artmakta olmasına tepki olarak başlayan bir kredi daralması sorunu (bankalar kredi verirken daha dikkatli davranıyorlar) ağırlaşıyor. Likide, kredi daralmasının önümüzdeki dönemde getireceği olası gelişmelere dönersek, sanırım şu öngörülerde bulunabiliriz: Kapasite fazlası (aşırı üretim/birikim) sorunu yeniden kendini dayatmaya başlayacak. Soru En borçlu başkan Melih Gökçek ANKARA (ANKA) Belediye borçlarının dörte birinden fazlası, Melih Gökçek’in belediye başkanlığını yaptığı Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin. Hazine’nin ocak sonu itibarıyla belediyelerden alacağı 12.9 milyar YTL oldu. AKP’li Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin Hazine’ye olan borcu toplam 3.8 milyar YTL olarak gerçekleşti. Hazine’nin en fazla alacağı olan ikinci mahalli idare, 3.6 milyar YTL ’lik borcuyla, İzmit Büyükşehir Belediyesi oldu. Üçüncü sırada ise 1.4 milyar YTL’lik borcu ile İzmir Büyükşehir Belediyesi bulunuyor. Piyasalarda geçen hafta… Salı günü, son bir yılda yüzde130 artmış olan Şanghay Borsası indeksi yüzde 9.2 değer kaybetti. Onu Avrupa borsaları izledi. Aynı gün Dow Jones yüzde 3.3, Nasdaq yüzde 3.9 düştü, Japon Yeni, dolar karşısında 12 ayın en yüksek noktasına çıktı. ABD borsalarından 600 milyar dolar, İngiltere Borsası’ndan 80 milyar dolardan fazla değer silindi. Avrupa ve Asya borsalarını düşününce kayıp kolaylıkla bir trilyon doların üzerine çıkıyor. Cuma günü Bloomberg TV’de bir analist, yalnızca ABD borsalarından 1.5 trilyon doların silindiğini söyleyecekti. Kısacası nereden bakarsak bakalım dünya hasılasının yüzde 3’ünden büyük bir servet yok oldu. Oldukça büyük bir delik, özellikle küresel talep yetersizliği ortamında … Çarşamba günü, dünyada borsalar gerilemeye devam etti. Persembe günü durulur gibi olan dünya borsaları, cuma günü yine kayıplarla kapandı. Dow Jones haftayı yüzde 4.2, Nasdaq yüzde 5.3 gerilemiş olarak kapattı. FT 100, yüzde 4.5; FT Euro First (Avrupa borsaları) endeksi de yüzde 5 düşmüştü. Mali piyasalarda uzun süredir egemen olan “dinginlik” sona erdi, “volatilite” geri geldi. Yatırımcıların risk algısı değişti, “kaliteye kaçış” başladı. Bu, 2003’ten beri ilk kez… Cumartesi günü, finans dünyasının, Wall Street Journal, Financial Times, Bloomberg, CBS Market Watch, CNNMoney gibi yayınlarında, web sitelerinde hep aynı ifade yankılanıyordu: “2003 Mart ayı sonundan bu yana en kötü hafta…” Geçen hafta olanların sırrı da, Çin Borsası’nda, Greenspan’ın demecinde değil, işte bu ifadede gizli. 2003 Martı’nın sonuna dönersek karşımıza şöyle bir görüntü çıkıyor: 2001 başında borsa köpükleri delinmiş, bir “köpük sonrası” ortam oluşmaya başlamıştı. Diğer bir deyişle büyük bir servet piyasadan silinmiş, 1990’larda, küreselleşme sürecinde mali genişleme yoluyla bastırılan kapasite fazlası/talep yetersizliği sorunu yeniden su yüzüne çıkmıştı. Gelişmeler, 1929 sonrası depresyon yılla CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle