14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 ŞUBAT 2007 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER İllerin ‘imar anayasası’ olan 100.000’lik planlarda bakanlıkla belediyeler anlaşamıyor 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Planlar gerilim yarattı Bankekspres’te zamanaşımı ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Bankekspres davasında Beyoğlu 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, ilk bozma kararından sonra aralarında bankanın eski sahibi Korkmaz Yiğit’in de bulunduğu 9 sanık yönünden davanın zamanaşımından ortadan kaldırılmasına karar verirken 29 sanık hakkında “hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma” suçundan verdiği erteleme kararında direnmesi üzerine dosya, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda görüşüldü. Ceza Genel Kurulu, aralarında Korkmaz Yiğit’in yakınları Gürbüz ve Cengiz Yiğit’in de bulunduğu 29 sanık hakkındaki davanın, 5 yıllık zamanaşımı süresi dolduğu gerekçesiyle ortadan kaldırılmasına karar verdi. OKTAY EKİNCİ Yarın 8 Şubat Yarın şubat ayının 8’i. Ama bu tarih, herhangi bir olayın yıldönümüne rastlamıyor bildiğim kadarı ile. Saatli maarif takvimlerinde yazılan, o önemli doğa olaylarını haber veren bir gün de değil. 8 Şubat’ı anımsamamın nedeni, on birinci cumhurbaşkanının seçimini yapacak olan bugünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bu görevini, yeni oluşacak 23. Dönem Parlamentosu’na bırakması için kullanabileceği seçenekler arasında bulunan sinei millete dönme eyleminin son tarihi olması. Bugünkü parlamento çoğunluğu, yani AKP Grubu, dilediği yasaları çıkartabilecek; yasama organının sahip olduğu denetim olanaklarını çalıştırmayı önleyecek sayısal ağırlığının özgüveni ile yeni cumhurbaşkanının seçimini gerçekleştirmeye hazırlandığı için, oy verme günlerini sembolik bir işlemin yerine getirileceği tarihler olarak görüyor. AKP Genel Başkanı, Çankaya’nın kendisi için 7 yılının değerlendirileceği son görev olacağını söylüyor... Dolayısıyla, devletin tepesindeki bu göreve, ne muhalefet partilerinin, ne de toplumun diğer katmanlarının görüş birliğini sağlama gereği duymadan oturmayı, sadece Erdoğan için değil, partisi için de bir zafer kazanma olarak değerlendiriyor.. Bu değerlendirmenin en somut kanıtı da, yeni cumhurbaşkanı seçiminin hemen sonrasında genel seçimlerin yapılmasının planlanmış olmasıdır. Daha önce Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nın yetkisindeyken yeni yasalarla Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından hazırlanan 100.000 ölçekli “Çevre Düzeni Planları” bu kez de “yerel görüşlere uyulmadığı” gerekçesiyle tartışmalara neden oluyor. İllerdeki genel imar yaklaşımlarıyla birlikte gelişme, yatırım ve koruma alanlarını saptayan bu planların, yerel yönetimlerle birlikte diğer kurumların da önerileri ışığında düzenlenmesi gerekiyor. Ne var ki bakanlıkça özel kuruluşlara yaptırılan planların çoğu, yerel kurumların “önerilerimiz gözetilmeden hazırlanmış” şeklindeki eleştirileriyle karşılaşıyorlar... TOKİ ve Emlak Konut AŞ’nin, 18 Ocak 2007’de İstanbul’da düzenlediği “Deneyim Paylaşımı Konferansı”nı açan, Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe tüm bölgelerin 25.000 bin ölçekli çevre düzeni planlarının hazırlandığını söylemişti. Bu yetkinin, yöredeki kamu ‘PLANLI YAĞMA’YA GEÇİŞ Böylesi “dayatmacı” bir yöntemle, kentlerin planlı gelişmesi yerine siyasi iktidarca “kayırılan” yatırımlara “tepeden imar olanağı” yaratıldığı yönündeki kaygılar, özellikle kıyı planlarındaki kimi arazilerin “turistik tesis arsası” şeklinde gösterilmesiyle haklılık kazanıyor. Buna örneğin İznik Gölü kıyısındaki “Cargill” için yapılan plan değişikliğinde olduğu gibi, “tarım alanlarında ayrıcalıklı ve mesleki kuruluşların katılımıyla kullanılmasına özen gösterildiğini vurgulayan Pepe, “Böylece, herkesin fikrini alarak ülkede plansız bölge bırakmayacağız” demişti.. ‘YEREL’DEN TEPKİLER fabrika yeri” kararları da eklenince, illerin “imar anayasası” niteliğindeki çevre düzeni planları, “yatırımcılara arazi dağıtımı haritaları”na dönüşmüş oluyor... Sözün kısası, Türkiye’deki imar yağmasının yıllardır nedeni olarak gösterilen “plansızlık”, şimdi de yerini “planlı yağma” dönemine bırakıyor. Bunun en üst ölçekli karar olanaklarını da 100.000 Çevre Düzeni Planları veriyor... zel hazırlandığı anlaşılıyor” denildi. Aralarında Şehir Plancıları Odası temsilcisinin de bulunduğu komisyonca açıklanan “Plana İtiraz Raporu”na göre, ülkenin ilk ve en geniş özel çevre koruma bölgelerinin bulunduğu; yine en zengin doğal, arkeolojik ve kentsel sit alanlarına sahip Muğla’nın çevre düzeni planında, ilin bu değerleriyle birlikte ele alınması gereken “tarım, ormancılık, tu Çevre ve Orman Bakanı’nın bunları söylediği günlerde bakanlıkça ilgili valiliklere iletilen “MuğlaDenizliAydın illeri 100.000 ölçekli Çevre Dü zeni Planı” ise son zamanların en çok tepki toplayan düzenlemesi oldu. Muğla’da 24 Ocak 2007 günü bir basın toplantısı yapan İl Genel Meclisi İmar ve Bayındırlık Komisyonu, onaydan önceki “son itirazlar” için valiliğe gönderilen Çevre Düzeni Planı hakkında İl Genel Meclisi önerilerinin göz ardı edildiğini belirterek, “Muğla’nın özellikleri önemsenmediği gibi, harita üzerinde gelişigü rizm ve madencilik” potansiyeli gözetilmiyor. Yine raporda eleştiri konusu yapılan; “Gülağzı’ndaki yüzde 40 yapılaşma hakkının yüzde 20’ye indirilmesi” gibi örnekler de plandaki kimi “koruma” yanlısı kararların bakanlıkça “tek taraflı” üretildiğini gösteriyor. Öyle görünüyor ki Çevre Düzeni Planları sayesinde, Türkiye’nin büyükşehirler dışındaki tüm bölgelerinde “genel imar kararları”nı belirleme yetkisine sahip olan Çevre ve Orman Bakanlığı, bu görevini başta yerel yönetimler olmak üzere, yerel kamusal kurumlarla “gerilim” içinde sürdürecek. Bunun nedeni ise planın hazırlanma sürecinde olması gereken “yerelmerkezi işbirliği ortamı”nın sağlanmaması. Oysa illerdeki tüm arazilere ait imar ve kullanım koşullarını belirleyen kararların sadece “merkezi hükümet erki”yle üretilerek yöresel kesimlerin devre dışına çıkartılması, “toplumun planlamaya bakışı”nı da olumsuz etkiliyor. Sinei millete dönebilselerdi.. Meclis içindeki muhalefetin sayısal gücü, genel seçimleri Cumhurbaşkanlığı seçiminden önceye aldırtmaya elbette yetmezdi.. Ama, parlamentodaki sıralar boşaltılarak erken genel seçim için düğmeye basılabilirdi. Sinei millet denilen ve milletvekilliğinin sağladığı bütün olanakları, Meclis binasının merdivenlerine bırakarak halkın içine karışmayı simgeleyen bu kararı Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri gerçekleştirebilirdi. İktidar partisi, sadece parlamentoda tek parti imiş gibi hareket etmekle yetinmiyor. Türkiye’nin gündemini belirleyecek tüm hareketleri de muhalefetin dinginliğinden yararlanarak tek başına planlıyor, yürütüyor. Halkın politik eğilimlerinin, AKP’yi cesaretlendirecek oranda olduğunu ileri süren anketler, özellikle ana muhalefet partisinin bir türlü sokağa çıkma cesaretini gösteremeyişinin de ürünüdür.. F35 uçağında Türk imzası ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Tusaş Havacılık ve Uzay Sanayii (TAI), dün akşam düzenlenen törenle ABD öncülüğünde üretilen geleceğin savaş uçağı F35 projesine katıldı. Amerikan Northrop Grumman firması ile imzalanan ve 20 yıl sürecek stratejik işbirliğini öngören proje kapsamında TAI, F35 uçaklarının orta gövde başta olmak üzere birçok parçasının üretimini gerçekleştirecek. Türkiye TAI aracılığıyla katıldığı proje kapsamında 100 adet F35 almayı planlıyor. İstanbul’un yangın kâbusu Prof. Dr. Kılıç, İstanbul’un, Avrupa’nın yangın tehlikesi ile en fazla iç içe yaşayan metropolü olduğunu belirterek “İtfaiye kente uygun biçimde yeniden yapılanmalıdır’”dedi. HÜLYA KESKİN Evinde dinlenen lider Pazartesi günkü “Milliyet” gazetesinde CHP’li gençlerin Ankara’da bir seçim çalışması yapmak amacıyla Genel Başkanlarının evinin de bulunduğu mahalleye gittiklerini bildiren bir haber yayımlandı. Haberde CHP Genel Başkanı’ndan, “tatil günü olması nedeniyle evinde dinlenen ve eşofmanları ile kapıya çıkan Baykal” olarak söz ediliyor. Yani ülkenin ana muhalefet liderinin, tatil günlerini eşofmanlarını giymiş olarak evinde dinlenerek geçirmesi, doğal bir yaşam biçimi olarak gösteriliyor. Ne yazık ki, bu gözlem ve anlatım yanlış değildir. Aynı gün, iktidar partisi genel başkanı Manisa’daki turunu tamamlamış olarak sosyal demokratların kalesi bilinen İzmir’deydi. Anne muhalefet CHP, bu 8 Şubat’a kadar halkın arasına karışma fırsatını olsun kullanabilseydi, bu defa AKP’ye oy vermeyecek ama ne yapması gerektiğine özellikle CHP‘nin muhalefet görevini yapamadığını düşünerek karar veremeyen seçmenleri de ateşlemiş olacaktı. Arkadaşım Oktay Ekşi sohbetlerimizde, geleneksel CHP kültürüne yakın bir vatandaş olduğu halde, ana muhalefet görevini, Baykal’ın “anne muhalefet olarak” algıladığı esprisini kullanır... Oktay’a anne muhalefet deyimini de, yumuşaklığı seven anne şefkatinin çağrıştırdığını sanıyorum. Örgütlü olarak sokakların nabzını tutmayan, önce mahalle kahvelerinden başlayarak küçük alanlarda toplantılar yaparak, caddelere ve alanlara taşmayı göze alamayan muhalefet partileri, bıraktıkları boşlukların, ne yazık ki son cenaze törenine karışan sorumsuzlar tarafından doldurulmasına yol açmış olur. O örgütsüz oldukları için başıboş kalmış sayılan kitleler ise, seçim günü sandığa gitme alışkanlığını disipline edemezler... Bugünden seçmen kütüklerine sahip çıkmayı düşünmedikleri gibi.. AKP Genel Başkanı dünkü grup toplantısını, hafta sonunda önce Karadeniz’e, daha sonra da Kahramanmaraş’a gideceğini söyleyerek kapattı. Sol muhalefetin sokaklara çıkması için önce güçbirliği kararı almasını bekleyenlere, “aceleniz ne” diye mi soracağız? Ve önce şu seçimler ardı ardına tamamlansın. Kalan sağlar olursa, solda birleşme işi de ondan sonra gündemdeki yerini alabilir beklentisinde mi olacağız? Su kaynakları için önerge ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Edirne Milletvekili Rasim Çakır, Türkiye’deki yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının yönetimi ve sorunlara yönelik çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasını istedi. Öte yandan, CHP’nin “küresel ısınma” ve “Türkçedeki bozulma”ya ilişkin araştırma önergeleri 13 Şubat’ta görüşülecek. 50 milyon YTL’lik sahte fatura ? İstanbul Haber Servisi İstanbul’da sahte fatura kesen ve bu faturaları kullanan şirketlere yönelik olarak yapılan geniş çaplı bir operasyonda 12 ayrı ilçede 18 ayrı şirkete yönelik baskınlar düzenlendi. Operasyonlarda 29 kişi gözaltına alınırken 18 şirketin 50 milyon YTL’lik sahte fatura keserek piyasaya sürdüğü tespit edildi. İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Makine Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdurrahman Kılıç, “İstanbul, Avrupa’nın yangın tehlikesi ile en fazla iç içe olduğu metropolüdür. Kentte itfaiye araçlarının giremediği 1500 sokak bulunmaktadır. Mimari yapının düzensizliği ile ulaşım sorunlarını da göz önünde bulundurduğumuz zaman İstanbul’daki mevcut risk daha da artmaktadır” dedi. Teknoloji ile sanayinin ilerlemesi sonunda gelişen ve sürekli büyüyen İstanbul, mimari yapısından ve ulaşım so runundan kaynaklanan eksikliklerden dolayı yangın açısından önemli tehlike oluşturuyor. Prof. Dr. Kılıç, İstanbul’da endüstri, ticaret ve konutların iç içe bulunduğu bir yapılanmanın getirdiği sorunları çözmeden, itfaye birimlerinin gereken müdahalelerde bulunamayacağını belirterek yeni yapıların yangın riskini azaltacak şekilde düzenlenmesi gerektiği uyarısında bulundu. Kılıç, “İstanbul, Avrupa’nın yangın tehlikesi ile en fazla iç içe yaşayan metropolüdür. Kentte itfaiye araçlarının giremediği 1500 sokak bulunmaktadır. Bu dar ve dik sokaklara park eden araçları da eklediğimiz zaman itfaiye araçlarının geçisi imkânsız bir hal alıyor. Bu da kentteki mevcut riski daha da artırmaktadır. Yeni yapılan tüm yapılar, yangın riskini en aza indirecek şekilde düzenlenmek zorundadır” dedi. Kılıç, İstanbul’un yapısına uygun olarak, küçük çapta çok sayıda itfaiye istasyonu oluşturulması gerektiğine dikkat çekti. Her geçen gün kent içindeki plaza ve alışveriş merkezleri sayısının arttığının altını çizen Kılıç, “Alışveriş merkezleri gibi yoğunluğun sürekli arttığı yerlerde tehlike de artmaktadır. Bu yapıları 3 gruba ayırmamız gerekir. 2000 yılından önce inşa edilen alışveriş merkezleri bina içinde riski azaltacak düzeyde yapılmamıştır. Bu yapıların kontrol edilmesi gerekir. 2000 yılından sonra yapılanlarda ise, kısmen riskin azaltıldığı yapılar var. Gerekli yangın mevzuatına uyulup uyulmadığı incelenmelidir” dedi. RİSKLİ AHŞAP BİNALAR Tarihi dokuyu yansıtan yapıların çoğunun kullanılmamasının çevreyi tehdit ettiğini belirten Kılıç, “İstanbul’da 220 tane terk edilmiş, tehlike unsuru oluşturan ahşap bina var. Bu binalar ne yıkılıyor ne de devlet tarafından sahiplerine kredi imkânı sunulup onarımı sağlanıyor. Sonrasında da kundaklamalara tanık oluyoruz” diye konuştu. Türkiye’de yangın konusunda gereken bilgiye sahip olunmadığını vurgulayan Kılıç, “İlkokullara yangınla ilgili dersler konulmalıdır. Okullarda, otellerde, işyerlerinde tatbikat yapılması gerekli” görüşünü kaydetti. İstanbul İtfaiyesinindeki personel sayısının gelişmiş ülkelere oranla karşılaştırılamayacak kadar yetersiz olduğunu vurgulayan Kılıç, “İstanbul’un nüfusunu 12 milyon olarak kabul edersek, itfaiye personelinin 12 bin olması gereklidir. İstanbul merkez olarak düşünüldüğünde itfaiye kadrosunda sadece 2 bin kişi bulunuyor. Bu sayı çok yetersiz” dedi. İstanbul İtfaiyesine taşeron olarak 1250 ek personel alınmasının sorunları çözmek yerine artıracağını belirten Kılıç itfaiyenin kurumsallaşmadığı takdirde yapılan tüm atılımların gereken çözümü getiremeyeceğini belirterek, Türkiye genelinde İtfaiye Genel Müdürlüğü’nün oluşturulması gerektiğini de vurguladı. Faks: 0 212 677 08 21 obirgit?ekolay.net Acaristanbul’da ruhsatlandırılmayan 138 villanın görüşüldüğü 3. toplantıdan da sonuç çıkmadı ALEVİLERDEN DİYANET’E TEPKİ İstanbul’da çete operasyonu ? İstanbul Haber Servisi Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerince İstanbul’un çeşitli semtlerinde tehdit yolu ile haraç isteme, silahlı saldırı ve yaralama olaylarına karışan bir organize suç örgütüne yönelik eşzamanlı düzenlenen operasyonda 21 kişi gözaltına alındı. Yapılan aramalarda da 4 adet ruhsatsız tabanca ele geçirildi. Encümen kararsız kaldı İstanbul Haber Servisi Acaristanbul’un yıkımıyla ilgili 15 gündür karar veremeyen Beykoz Belediyesi Encümeni’nin 3. toplantısından da sonuç çıkmadı. Encümenin, 138 villaya ilişkin kararını cuma günü açıklaması bekleniyor. Serdaroğlu Özel Ormanı katledilerek yapılan Acaristanbul villalarının yıkım kararını, Danıştay’daki davanın sonuçlanması için bekleten Beykoz Belediyesi Encümeni, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın resmi uyarı yazısı üzerine dosyayı yeniden ele aldı. 7 kişilik encümenden bir üyenin sağlık nedeniyle rapor alarak mazeret bildirdiği, diğer 6 üyenin katıldığı encümen toplantısı, dün sabah saatlerinde başladı ve akşama dek sürdü. Beykoz Belediye Başkanı Muharrem Ergül’ün 3 yıl aradan sonra ilk kez katıldığı toplantıda, yıkım kararı verilmesi halinde Acarlar İnşaat AŞ Yönetim Kurulu Başkanı İsmet Acar’dan tahsil edilen ruhsat ve diğer harçlar karşılığı 10 milyon YTL’nin geri ödenecek olması gündeme geldi. Ergül, belediyedeki encümen toplantıları devam ederken gazetecilere yaptığı açıklamada, villalarla ilgili encümen toplantılarının devam edeceğini, sonucun ise önümüzdeki cuma günü açıklanacağını ifade etti. Dava süreci Mimarlar Odası İstanbul Şubesi’nin İstanbul 3. Bölge İdare Mahkemesi’nde açtığı dava, 9 Nisan 2006’da Acaristanbul’daki ruhsatların iptal kararıyla sonuçlanmıştı. Acarlar İnşaat AŞ’nin bu karara itirazı ise Danıştay tarafından reddedilmişti. Beykoz Belediyesi, Danıştay’ın kararının ardından 18 Aralık 2006 tarihine kadar yaptığı inceleme sonucunda yapı tatil tutanakları tutarak, 4 adedi su basman seviyesinde olan 142 adet yapının ruhsatsız hale geldiğini Acarlar’a bildirmişti. Yapıların ruhsatlandırılması için verilen sürenin 18 Ocak 2007 tarihinde bitmesi ve bu sürede ruhsatlandırma yapılmaması sonucu Belediye Başkanı Ergül, dosyayı 19 Ocak’ta encümene sevk etmişti. 23 Ocak’ta olağan toplantısını yapan 7 üyeli encümen, top lantıda 7 gün süreyle dosyayla ilgili tüm işlem ve evrakının gözden geçirilerek incelenmesine ve kararın bir hafta sonraki toplantıda açıklanmasına karar vermişti. 30 Ocak 2007 günü toplanan encümen, Acaristanbul ruhsatlarının iptaline ilişkin Danıştay’a yapılan temyiz başvurusuna ilişkin nihai kararın beklenmesine ve bu karar gelinceye kadar da dosyanın İmar Müdürlüğü’ne iadesine karar vermişti. Ancak Çevre ve Orman Bakanlığı encümenin bu kararına itiraz etmişti. ‘Sinsi plana şiddetle karşıyız’ İstanbul Haber Servisi Alevi Bektaşi Federasyonu tarafından yapılan açıklamada, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Cemevlerinde kadrolu imam projesi”, “tek tipleştirme ve asimilasyon projesi” olarak nitelendirilerek, “Türkiye’deki laikleşmenin, inanç ve vicdan özgürlüğü yaratılmasının önündeki en büyük engelli yaratan ve bir asimilasyon merkezi olarak faaliyet sürdüren Diyanet İşleri Başkanlığı’nın AKP desteği ile Alevilerin inanç ve kültür merkezlerine yönelik başlattığı sinsi plana şiddetle karşı çıkıyoruz” denildi. Açıklamada, ayrıca Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) onayladığı ve önerdiği kitaplarla bölücülüğü ve ayrımcılığı teşvik ettiği belirtildi. CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle