14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 ŞUBAT 2007 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Küresel ölçekte toplam 200 milyona ulaşan işsizlerin yüzde 44’ü, 15 ile 24 yaş arasında 13 EKONOMİ POLİTİK ERİNÇ YELDAN Dünya işsizlikten kırılıyor Ekonomi Servisi Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre, geçen yıl dünya genelindeki işsiz sayısı bir önceki yıla göre 3.4 milyon artarak 195.2 milyona ulaştı. ILO’nun her yıl açıkladığı “Küresel İstihdam Eğilimleri’’ raporuna göre, güçlü ekonomik büyümeye karşın küresel işsizlik, geçen yıl da yüksek düzeyini sürdürdü. Çalışanların yoksulluğunun azaltılmasında ise kayda değer bir gelişme görülemedi. Rapora göre, dünya genelinde çalışan insan sayısının artmasına karşın, işsiz sayısı geçen yıl 195.2 milyon ile “rekor düzeye” çıkarken küresel işsizlik oranı yüzde 6.3 oldu. Dünyadaki 1 milyar 370 milyon “çalışan yoksulun” durumunda çok az iyileşme sağlanabildiği ifade edilen raporda, işsizlik oranının düşürülmesi veya daha fazla yükselmemesi için, ekonomik büyümeyle iş yaratma arasındaki bağlantının pekiştirilmesi gerektiği belirtildi. Raporun bir diğer çarpıcı noktası ise son 10 yılda verimlilik yüzde 26 artarken istihdam oranı an Yabancı Sermayeye Davet Geçen haftaki yazımda önemli bir rakam hatası yapmış olduğumu fark ettim. “Sovyetler Birliği önderliğindeki sosyalist sistemin çöküşünün ardından ve Hindistan ve Çin’in dünya pazarlarına ‘ticari’ koşullarda eklemlenmesi neticesinde, 1.5 milyon yeni nüfusun dünya işgücü piyasalarına ‘ücretli emek’ koşullarında ilave edildiği hesaplanıyor” cümlesinde geçen rakam 1.5 milyar olacak idi. Düzeltir, okuyucularımdan özür dilerim. Gözlem elbette çarpıcı niteliktedir. Dünya işgücü piyasalarında “ticari emek” konumuna dönüşmüş 1.5 milyar ilave insan “ücretliemekçi” olarak iş aramaktadır. Bu olgu neticesinde dünya işgücü piyasalarında emeksermaye oranının yarı yarıya azaldığı gözlenmektedir. Dolayısıyla, emeğin sermaye karşısındaki pazarlık gücünün kaçınılmaz olarak geriletildiği açıktır. İşin ilginç yanı, dünya işgücü piyasalarında böylesine çarpıcı bir dönüşüm yaşanırken ve tüm dünya ekonomilerinde “işsizlik” ve “istihdam yaratacak yatırım eksikliği” en önemli sorunlar haline dönüşmüş iken, bu tür makro ölçekli sorunlar iktisat politikası gündeminden çıkartılmakta ve adeta unutturulmak istenmektedir. Ulusal iktisat politikaları giderek tekdüzeleşmekte ve çoğunlukla sadece ve sadece “istikrar”, “enflasyon hedeflemesi” ve “borçların çevrilmesi” gibi son derece dar ve “özelleştirilmiş” hedefleri gözetmektedir. Söz konusu hedeflerin de aslında “ulusal” birer hedef olmadığını ve öncelikle uluslararası ve yerel finans sermayesinin çıkarlarını gözetmekte olduğunu bu köşede defalarca vurgulamış idik. ??? Ulusötesi sermayenin çıkarlarını gözeten ilginç bir örneğe geçen günlerde çeşitli uluslararası ekonomi yayınlarının sayfalarında rastladık. Financial Times ve Economist gibi yayın organlarının ocak ayı nüshalarında Makedonya hükümeti tarafından şu ilan sıklıkla verilmiş idi: “Makedonya’ya Yatırım Yapın”. İlanda Makedonya’nın “Avrupa’daki yeni yatırım cenneti olduğu” teması işleniyor ve yabancı sermaye şirketlerine şu kolaylıkların sağlandığı vurgulanıyordu: 1) Kâr gelirleri üzerinde sadece yüzde 10 ile Avrupa’nın en düşük vergi yükü; 2) Avrupa’nın en düşük gelir vergisi (gene yüzde 10); 3) Ayda ortalama sadece 370 Avro’ya çalışmaya hazır, bol ve ucuz işgücü; 4) 650 milyonluk nüfusu ile geniş bir iç pazar; 5) Yüzde sadece 3.1 enflasyon ile desteklenmiş makroekonomik istikrar; ve 6) AB ve NATO üyesi olmaya aday bir ülke... Yukarıdaki koşullarda nazlanarak Makedonya ekonomisine yatırım yapmayı planlayan yabancı sermayenin, Makedonya’nın emekçi halkına istihdam ve ücret olarak ne derece fayda sağlayacağı, en hafif deyimle, kuşkuludur. ??? Gelişmekte olan ülkeler işsizlik ve eksik yatırım sorunlarını yabancı sermaye üzerinden çözmeye adeta koşullandırılmış gözükmektedir. Bu amaçla azgelişmiş dünya, yabancı sermayeyi çekebilmek için birbirleriyle yarış haline girmiş durumdadır. Bu yarışta her ülke yabancı sermayeye daha cazip koşullar yaratabilmek için ülkesinin insanlarını “bol ve ucuz işgücü” olarak pazarlamakta; vergi toplamamakta ve kamu hizmeti üretmek yerine, geniş iç pazarı yabancı tekellerin sömürüsüne açmaktan çekinmemektedir. Bu amaca uygun olarak ulusal yatırım, teknolojik planlama ve istihdam politikaları iktisat gündeminden çıkartılmakta, bunların yerine finans sermayesinin çıkarlarını güvence altına alacak politikalar “etkinlik ve güvenilirlik” ya da “yönetişim” sıfatlarıyla gündeme getirilmektedir. 1980 sonrasının Türkiye’si de bu sömürü sistemine “biz ülkeyi pazarlamakla mükellefiz” mantığıyla katılmış gözükmektedir. ? Ne enflasyon, ne cari açık, ne küresel ısınma ne de yatırımlar... Uluslararası Çalışma Örgütü’nün son raporu, dünyanın en acil çözüm bekleyen sorununun “işsizlik” olduğunu gözler önüne serdi. Üretim ve verimlilik artışlarında yakalanan “pozitif ” rakamlar, yeni ekmek kapısı açmaya yetmedi. cak yüzde 16 artırılabildi. Raporda şu çarpıcı saptamalara yer verildi: ? Gençler, yetişkinlere göre iş gücü piyasasında daha fazla güçlükle karşılaşıyor. Kadınlar halen erkeklerle eşit fırsatlara sahip değil ve insana yakışır işler kıt. ? Hükümetler ve uluslararası topluluk, dünyanın birçok bölgesinde görülen olumlu ekonomik koşulları istihdamın genişlemesine dönüştürecek çabalara girişmeli. ? Son on yıl içinde dünyada, verimlilik yüzde 26 artarken istihdam kapsamındaki nüfus ancak yüzde 16.6 olarak gerçekleşti. ? İşsizliğin en ağır etkilediği kesim gençler (1524 yaş grubu) oldu. Toplam 86.3 milyona ulaşan genç işsizler, geçen yıl toplam işsizlerin yüzde 44’ünü oluşturdu. ? Erkeklerle kadınlar arasındaki istihdam açığı 2006’da da devam etti. Geçen yıl 15 ve daha yukarı yaşlardaki kadınların yüzde 48.9’u istihdam edilirken bu oran 10 yıl önce yüzde 49.6 idi. Geçen yıl erkeklerin yüzde 74’ü, 1996’da ise yüzde 75.7’si istihdam ediliyordu. ? Küresel istih(Fotoğraf: ILO) dam içinde hizmet sektörünün payı, geçen yıl yüzde 39.5’ten yüzde 40’a çıktı. Böylece hizmet sektörünün küresel istihdam içindeki payı, ilk kez yüzde 39.7’den yüzde 38.7’ye inen tarımı geçti. Sanayi sektörünün toplam istihdam içindeki payı ise yüzde 21.3 olarak gerçekleşti. ? En düşük işsizlik oranına sahip bölge yüzde 3.6 ile Doğu Asya. Oran, Güney Asya’da yüzde 5.2, Güneydoğu Asya ve Pasifik’te ise yüzde 6.6 iken en yüksek olduğu bölgeler ise yüzde 12.2 ile Ortadoğu ve Kuzey Afrika, yüzde 9.8 ile de Sahra Güneyi Afrika. ? Sahra Güneyi Afrika, aynı zamanda yoksulluğun en yaygın görüldüğü yer. Bu bölgede her 10 kişiden 8’i, günde 2 dolardan az gelirle yaşamak zorunda kalıyor. Garanti’ye 500 milyon dolar kredi Ekonomi Servisi Garanti Bankası, yurtdışı piyasalardan 500 milyon dolar tutarında kredi sağladı. Garanti Bankası’ndan Borsa’ya yapılan açıklamada, bankanın yurtdışı piyasalardan 500 milyon dolar tutarında sermaye benzeri kredi elde ettiği, 10 yıl vadeli ve 5 yıl sonunda geri ödeme opsiyonuna sahip olan kredinin faiz maliyetinin yüzde 6.95 olarak belirlendiği açıklandı. Kredinin 5 Şubat’ta banka kayıtlarına geçtiği belirtildi. Turizmciler kendi kendini vuruyor ? Rusya pazarından turist kapmak isteyen Türk tur operatörleri arasında yaşanan yoğun rekabet, Türkiye imajını zedeler hale geldi. Ekonomi Servisi Rusya’nın en fazla turist gönderdiği ülke konumundaki Türkiye, tur operatörlerinin turist kapma yarışı nedeniyle olumsuz etkileniyor. Geçen hafta Rusya’daki ticari sicil kaydı silinen ve Rusya’dan Türkiye’ye önemli miktarda turist getiren OTI Grubu şirketlerinden Coral Travel, olumsuzluğun yoğun rekabetten kaynaklandığını açıkladı. OTI Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Bektaş, düzenlediği basın toplantısında, Rusya Federal Sicil Dairesi tarafından ticari sicil kaydı, geçen hafta silinen Coral Travel ile ilgili, “Bize yapılanlar hukuk dışı ve el altından gerçekleştirmiştir. Kimin yaptığını yani adresi tahmin ediyorum ancak bunları dile getiremiyorum” dedi Açtıkları yürütmeyi durdurma davasının kısa sürede Coral Travel lehine sonuçlandığını belirten Bektaş, bu gelişmenin rekabetten kaynaklandığını, bunun bir TürkRus sorunu olarak algılanmaması gerektiğine işaret etti. Bektaş, ticari sicil kaydının silinme gerekçesi hakkında, 12 aylık vergi beyannamelerinin ilgili vergi dairesine verilmemesi durumunda böyle bir karar alınabileceğini, kendilerinin Moskova 7 No’lu Vergi Dairesi’nin mükellefi oldukları halde 9 No’lu Vergi Dairesi’nin bu gerekçeyle Sicil Dairesi’ne başvurduğunu söyledi. Coral Travel’ın vergi borcu bulunmadığına dair belgeyi basın mensuplarıyla paylaşan Bektaş, böyle bir işlemin gerçekleştirilmesinin ardında Rusya’da Türk şirketleri arasında yaşanan yoğun rekabet koşullarının rol oynadığını ifade etti. Yüzde 40 büyüdü Görgüç, “Avrupa’da da tanıtımı ile birlikte yayılacağını düşünüyoruz. Satış fiyatı 145 bin YTL olan Doruk, ilkbaharda piyasaya çıkacak’’ dedi. Otokar’dan yeni halk otobüsü Cirosunu geçen yıl YTL bazında yüzde 20 artıran Otokar, 100 milyon doların üzerinde ihracat gerçekleştirdi. Otokar Genel Müdürü Serdar Görgüç, Rahmi Koç Müzesi’ndeki basın toplantısında hem Otokar’ın yeni modeli Doruk’u tanıttı, hem de 2006 denetimden geçmemiş sonuçlarını basınla paylaştı. Görgüç, tüm dünyada orta boy otobüslere doğru bir kayma olduğunu belirterek, kendi üretimleri olan Doruk modelinin, Türkiye’de de varlığını hissettiren bu eğilimden payını alacağını kaydetti. Görgüç, Otokar’ın 2006 performansına ilişkin denetimden geçmemiş sonuçlarını açıklarken de, şirketin, geçen yıl cirosunu YTL bazında yüzde 20 artırarak 345 milyon YTL seviyesine çıkardığını, 100 milyon doların üzerinde ihracat gerçekleştirdiğini, minibüs, küçük otobüs, 4x4 taktik tekerlekli araç, zırhlı araç ve semitreyler olmak üzere toplam 3 bin 785 adet araç sattığını ve treylerde de Otokar’ın, tarihinde satış rekorunu kırdığını anlattı. Toplantıda Otokar’ın yeni orta boy otobüsü Doruk’un halk otobüsü modelini de tanıtan Görgüç, “Havalı Apollo’’yu 1960’lı yıllarda Türkiye’ye sunduklarında bir “devrim’’ yarattıklarını, yıllar sonra da Avrupa’nın yükselen kategorisi orta boy otobüs alanına Doruk ile iddialı bir şekilde girdiklerini söyledi. Görgüç, yapılan birçok prototipin, 24 ay boyunca Türkiye’nin her türlü iklim ve coğrafi koşullarında test edilerek geliştirildiğini anlattı. Görgüç, 9 metre uzunluğunda ve arkadan motorlu Doruk serisi otobüslerin, düşük yakıt tüketimi ile ön plana çıktığını kaydetti. Toyota GM’yi sollayacak Ekonomi Servisi Dünyanın ikinci büyük otomobil üreticisi Toyota, geçen yılın son çeyreğini büyük satış ve kâr rakamlarıyla tamamladı. Yılın son çeyreğinde şirketin net kârı, bir önceki yılın aynı dönemine oranla yüzde 7.3 artarak 3.6 milyar dolara ulaştı. Toyota’nın satış rakamları da yüzde 15.2 artışla 51.2 milyar dolar oldu. Toyota’nın bu performansıyla dünya liderliğini ABD’li General Motors’un (GM) elinden almaya daha da yaklaştığı belirtiliyor. Geçen yıl 250 milyon dolara yakın döviz girdisi gerçekleştirdiklerini belirten Bektaş, “OTI Group’ta ciromuz 400 milyon dolara yaklaştı ve biz oldukça zor geçen 2006’ya rağmen Rusya pazarında yaklaşık yüzde 40’lık bir büyümeyi gerçekleştirdik. Bu yıl da yüzde 25’lik bir büyüme hedefliyoruz’’ diye konuştu. Bektaş, Türk şirketlerinin yurtdışında dayanışma içinde olması gerektiğini vurguladı. Bektaş, Türkiye’nin Rusya pazarında destinasyon (bölge, varılacak yer) olarak birinci sırada yer aldığını, ancak İspanya, Yunanistan, Hırvatistan gibi ülkelerin Türkiye’nin bu pazardaki payından almak adına ciddi çalışmalar içinde olduğunu kaydetti. Bu yıl Avrupa’daki rezervasyon akışının çok yoğun olmadığını dile getiren Bektaş, 2006’nın Türkiye için çok iyi bir sezon olarak gözükmediğine dikkat çekti. Bu yüzden Rusya’da yoğun bir rekabetin yaşanacağını dile getiren Bektaş, “Yani Türkiye açısından çok rahat bir yıl geçirmeyeceğiz” dedi. [email protected] WALL STREET JOURNALL: Türk ekonomisine yabancı ilgisi bu yıl test edilecek Ekonomi Servisi Wall Street Journal (WSJ), geçen iki yılda yabancı bankaların Türkiye’ye akın ettiğini ve yerel bankalardan pay almak için milyarlar harcadığını, ancak Türk ekonomisine yabancı ilgisinin asıl bu yıl test edileceğini bildirdi. WSJ’de William Echikson imzası ile yer alan yazıda, yabancı bankaların ve şirketlerin Türk bankacılık sektörü ve şirketlerine olan ilgisi değerlendirildi. WSJ, yabancı bankaların, ülkenin seçim yılında olmasının ortaya çıkardığı istikrarsızlık potansiyeline, AB ile üyelik müzakerelerinin yavaşlamasına ve mahkemelerin yabancı yatırımcılara karşı haksız kararlar verdiği yönündeki sikâyetlere rağmen, yerel bankalardan pay almak için milyarlar harcadığını belirtti. Geçen iki yılda, ABD’den Citigroup ve General Electric, Fransa’dan BNP Paribas, Yunanistan’dan National Bank of Greece, Benelüks’ten Fortis, Rabobank ve Dexia’nın Türk bankalarından büyük paylar aldığını belirten WSJ, buna neden olarak, Türkiye’nin yarısı 21 yaşın altındaki 72 milyonluk nüfusunun ve hızlı büyüyen ekonomisinin gösterildiğini vurguladı. 2006 yılında Türkiye’ye yabancı yatırımının 17.4 milyar dolara çıktığını da hatırlatan WSJ, bu paranın özellikle perakende, turizm, telekom ve enerji alanına gittiğini ama en sıcak sektörün bankacılık olduğunu belirtiyor. 2007 yılının Türk ekonomisine yabancı ilgisinin test edileceği yıl olacağını savunan WSJ, bu yıl Halkbank gibi bazı kamu bankalarının satışına hazırlanıldığını, bunun yanı sıra elektrik dağıtım özelleştirilmesinin kasım ayında yapılacak parlamento seçimi sonrasına ertelendiğini hatırlattı. Türk müteahhitler dünya liginde Ekonomi Servisi Dünyanın en büyük 225 uluslararası müteahhitlik firması arasında, Türk müteahhitlik firmalarının sayısı 2006’da 20’ye çıktı. Böylece Türkiye, ABD ve Çin’den sonra üçüncü sıraya yükseldi. Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanı Erdal Eren, Türk müteahhitlerinin 1970 sonrasındaki 35 yıllık sürede 63 ülkede gerçekleştirdikleri iş hacminin, 2006 sonunda 85 milyar dolara, üstlenilen proje sayısının da 3 bin 600’e ulaştığını söyledi. B İ L G İ T O P L U M U N A D O Ğ RU / ÖZLEM YÜZAK Dünyanın gündemindeki en önemli konulardan biri, belki de birincisi “enerji”. Çünkü, en kısa açıklamayla, dünya 2030 yılında şimdi olduğundan yüzde 60 daha fazla enerjiye ihtiyaç duyacak, petrole ve doğalgaza bağımlılığı azalmayacak, artacak...”Bağımsız” ülkeler enerji politikalarında kendi ulusal çıkarları doğrultusunda son derece kapsamlı değişiklikler yaparlarken Türkiye’nin, elini kolunu bağlayacak bir yasa çıkarmasının anlaşılır ne yönü var? Neden AB’ye uyum adı altında çıkarılan yasada, petrol arama ve satışı konusunda “milli menfaatlara uygun olarak” ibaresi kaldırılıyor? Neden ulusal bir kuruluş olan TPAO’nun tüm yetkileri elinden alınıyor? Neden devlet hisselerinin payı yüzde 55’ten yüzde 12’lere düşürülüyor? Neden Türkiye, Kıbrıs Harekâtı sırasında uçaklarına akaryakıt bulmakta zorlandıktan sonra 1983 yılında yasada değişiklik yaparak ilave ettiği “memleket ihtiyaçlarına ayrılma” kavramı da yeni yasadan çıkarılıyor? Meclis’ten “yangından mal kaçırılıyormuşçasına” alelacele geçirilen, hatta GalataPort ihalesinde yapılan tartışmanın Küresel Enerji ve Şu Bizim Petrol Yasamız... yüzde 1 boyutunda bile tartışılmadan onaylanan 5574 sayılı “Türk Petrol Kanunu” dün Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından veto edildi. Yasanın kimi maddeleri önümüzdeki haftalarda yeniden Meclis’te görüşülecek. Sonra ne olacak? Her zamanki gibi ikinci kez Cumhurbaşkanı’na sunulacak. O da mecburen onaylayacak... Bu ne anlama geliyor? Yeni kanun eğer ulusal menfaatların korunması konusunda gerekli değişiklikler yapılmazsa “70 milyon nüfuslu Türkiye’nin geleceğinin ipotek altına alınması” demek, “enerji konusunun küresel bir sorun olduğu bu dönemde Türkiye’nin petrol ve doğalgaz gibi iki önemli yeraltı zenginliğinin işletilmesinin yabancı petrol şirketlerine bırakılması, hatta devletin aldığı payın bile ciddi oranda azaltılması” demek... Öyleyse bu konuda sessizlik niye? İlgili sivil toplum örgütlerinin, muhalefetin, odaların, medyanın bu konuda kamuoyunu bilgilendirici açıklamalarla “yasanın bütününün yeniden görüşülmesi ve doğru değişikliklerin yapılması” hususunda baskı yapılmasının zamanı değil mi? Hem de hiç vakit kaybetmeden... Petrolİş Sendikası eski yasa ile yenisini karşılaştırarak kapsamlı bir rapor hazırladı. Bununla yetinmedi, işgal altındaki Irak’ta ABD güdümünde yeni çıkarılmaya çalışılan Petrol Yasası ile bizimkinin son derece benzer özellikler gösterdiğini, üretim paylaşım modelleri ile ilişkisini inceleyerek gözler önüne serdi. DSP iktidarı döneminde bir süre ekonomiden sorumlu devlet bakanlığı görevinde bulunan, Türkiye’nin sorunları ile ilgili son derece titiz ve kapsamlı çalışmaları ve kitapları ile tanınan Hikmet Uluğbay, kendi internet sitesinde, 1954 yılında çıkarılan ve zaman içinde değişiklikler yapılan 6326 sayılı yasa ile yeni Petrol Yasası’nı karşılaştırarak yaptığı değerlendirme de son derece ilginç. Uluğbay 19542007 döneminde tüm dünyada petrol dünyasının yapısında yer alan önemli de ğişiklikleri de vurguluyor. Kısaca özetleyelim: Rusya, Putin dönemi ile birlikte yeniden istikrarlı yapıya kavuştuktan sonra petrol ve doğalgaz varlıkları üzerindeki devlet denetimini güçlendirdi ve mülkiyet yapısını da yeniden kamunu elinde toplamaya başladı. Venezüella son birkaç yıldır ülkesinde faaliyet gösteren yabancı petrol şirketlerinin yükümlülüklerini vergiler dahil yükseltmeyi başardı. Üretimin tavan yapma noktasına geldiği endişeleri birçok ülkeyi petrol varlığı olan ve keşfedilmeyi bekleyen ülkelerde arama ve üretim yapma hakkı elde etme yarışına sevk ediyor. Ülkeler aynı zamanda ulusal stratejik rezerv bulundurma anlayışını da güçlendirmekteler. Tüm bu gelişmeler ışığında hükümetin çıkarmaya çalıştığı yeni yasa ile “Türkiye’nin petrol kaynaklarına yönelik gereksiniminin karşılanmasını tümüyle uluslararası petrol şirketlerinin insafına terk etmesinin” nedenini birileri mutlaka açıklamalı. Bize düşen görev ise bu sorunun yanıtını alana kadar gerekli baskıyı hükümete yapmak. CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle