10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 ŞUBAT 2007 SALI 6 HABERLER Hükümetin Irak’ın kuzeyine devletten farklı bir siyasi bakış açısıyla yaklaştığı iddia edildi SALI ORHAN BURSALI AKP’den ‘siyasi getiri’ beklentisi ? Başbakan Erdoğan’ın, ABD’nin telkinleri sonucu Iraklı Kürt liderlerle görüşebileceğini açıklamasının arkasında, AKP’nin farklı beklentiler içinde olduğu yorumları gündeme getirildi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, ABD’nin telkinleri sonucu Iraklı Kürt liderlerle görüşebileceğini açıklamasının arkasında, Irak’ın kuzeyinden AKP’ye yönelik “siyasi beklenti” içinde olduğu yorumları gündeme gelirken son dönemde yapılan açıklamaların ortaya çıkardığı tablo, hükümetin Irak’ın kuzeyine, Türkiye’nin devlet politikası dışında, farklı bir siyasi bakış açısıyla yaklaştığını gösterdi. Türkiye’nin Irak’a ilişkin devlet politikasında öne çıkan adımların yanı sıra AKP parti grubunda ve hükümette ortaya çıkan farklı yaklaşım, bu AKP, Sadaka, Muhalefet Son iki yıl içinde, köylük bölgelerde yaşayanların sayısında 1 milyon kişi azalmış. AKP beş yıldır iktidarda ve bu süre içinde köyden kente göç sürüp durdu. 10 yıllık süreç içinde, köylerde yaşayan nüfusun oranının ise yüzde 29’lara düşmesi öngörülüyordu. Sayı nedir tam bilinmez, ama AKP döneminde 3 milyon kişinin ekmeğini kentlerde arama macerasına çıktığı ve varoşlara yığıldığı kestirilebilir. Tartışılan konu, işsizlik diz boyu olduğu halde AKP’nin oylarında dramatik düşüş niye yok ve varoş insanları neden AKP’yi destekliyor? Verilen bir yanıt: AKP ve dini cemaatler bu kitleleri sadaka ile doyuruyor. Yoksul kitleleri böylece kendi çevrelerinde tutuyorlar. Bu AKP’nin politikaya getirdiği bir “yenilik”miş; artık propagandanın özü ve biçimi değiştiği, CHP şüphesiz bu konuda “nal topladığı” ve yeni duruma uyum sağlayamadığı, anketlerdeki düşüşünün nedenin de bu olduğu ileri sürülmekte! ??? İleri sürülen bu görüşlerde şüphesiz doğruluk payı vardır, bu pay büyük de olabilir. AKP’lilerin ev ziyaretleri, yiyecek torbaları dağıtmaları yeni değil. Şimdi seçimlere doğru bunu daha örgütlü olarak yapıyorlar. Yüz milyonlar harcanıyor. Fakat, AKP’nin bu “yeni propaganda türü”nün kaynakları hiç merak edilmiyor. Nereden geliyor paralar? Vergiden, hazineden; belediye bütçelerinden, ihale paylarından... devlette ne kadar dönen dolap varsa ödenen rüşvetten... tüccararacıtefeciyüzdeci, alım satımcı yeni iktidar mensuplarının bütün güçleriyle işbaşında olduğu, devletin anahtar noktalarında bu müthiş para trafiğini yönettiği yazılıp çiziliyor. İktidar olanakları, “bitleri” müthiş kanlandırmış durumda. Bu “kara para” trafiğini ortaya çıkaracak bir “karşı mekanizma”yı kurup işletmek, olayı aydınlatmak ve şeffaflaştırmak, “sahiplerini” bekliyor! Bu sahip kim? Şüphesiz ki diğer iktidar adayı partiler... Müthiş bir para savaşı yaşanıyor; “alttakiler” “sadakalarla” satın alınarak yurttaşlıktan çıkarılıyor ve kişilikleri yok ediliyor! CHP tepede ve tabanda olan bitenleri sistematik olarak merak eder ve üzerine gidebilir mi? Bu gücü, anlayışı var mı? Veya MHP, DYP? Savaş demeç savaşı değil, seçim savaşı. İyi güzel de, demeç savaşlarının, seçimlerin kaderini belirleyecek seçmenlerin fazla umurunda olduğunu sanmamak gerekir. “Demeç savaşı”nın malzemelerini veya cephanelerini, işsizlerin, ütülenlerin, ezilenlerin, kaybedenlerin somut olguları, ülkemizin somut gerçekleri oluşturmalı. İktidar savaşı, bir proje savaşıdır, gerçek bir gelecek vaadidir, bu geleceğin somut plan programıdır! AKP’nin böyle bir vaadi olamaz artık, çünkü iktidardadır ve kendisine “ne halt ettin 5 yıldır” diye sorarlar. Başkanları Erdoğan, “onların IMF’ye olan borçlarını ödedik, kalan 8 milyar leblebi çekirdektir”, diyor... Muhalefet ise, AKP’nin IMF’den aldığı borçların toplamını çıkartıp şamar gibi yüzlerine çarpmıyor! AKP’nin seçimlerden önce ne dediği, iktidarda ne yaptığı merak edilmiyor mu? Türkiye büyük bir meydan savaşına girdi! AKP bu savaşı çoktan başlattı, ama diğer partiler? ??? • Yoksulluk AKP’ce ve ayrıca cemaatlerce de politikdinsel çemberler içine alındı; • Sorunların toplumsal olaylar olarak su üstüne vuruşu engelleniyor; • İnsanca yaşama mücadele ve isteklerinin yerine türban ve dinselleştirme mücadelesi geçirildi; • Özellikle 12 Eylül askeri yönetiminin kitlelerin yiyecek ve çalışma özgürlüğü mücadelesini müthiş geriletilmesi de, bugünkü bütün dinci siyasetin değirmenine su taşıdı; • AKP+IMF politikalarının ezip ufaladığı kesimler örgütsüz kaldı ve bir lokma bir hırka felsefesinin içine hapsedildi! Eski solcu ve liberal aydınlar da AKP’ye bütün bu politikalarında büyük destek çıkıyor; ikitidarla bütünleşmiş durumdalar. (Ah bir de şu Cemil Çiçek olmasa!) Peki, muhalefetin iktidar seçeneği için bir düşünce kıvılcımı gören var mı? Varsa lütfen bildirsin! ‘Irak’a ziyaret gündemimde yok’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Irak’a komşu ülkelerin siyasi temsilcilerinin, yakın bir zamanda Türkiye’de bir araya gelmesi planlanıyor. Bunun öncesinde, teknik hazırlık mahiyetinde büyükelçiler Bağdat’ta bir araya gelecek. Sürecin, AB, ABD ve BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerini kapsayacak şekilde genişletilmesi de bağlamda soru işaretlerini de ortaya çıkardı. AKP Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun’un geçen cuma günü, Milli Güvenlik Kurulu’nun “Irak’a ilişkin siyasi ve diplomatik çabaların arttırılmasını öngören” kararı öncesinde, hükümet olarak gelecek günlerde Kürdistan bölge yönetimi ile görüşeceklerini belirterek “Hükümetimiz döneminde Kuzey Irak’ta bir askeri hareketlilik olmadı. Partimizin savaş ve şiddet gündemde. Ayrıca, mart ayında bölge ülkelerinin liderleri arasında bir diplomasi trafiğinin yaşanması bekleniyor. Bu çerçevede, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Irak’a gitmesinin de gündeme gelebileceği belirtiliyor. Erdoğan ise “Belki teknik heyetler bazında çalışma olabilir. Ama liderler bazında böyle bir şey söz konusu değil” dedi. gerekir’’ yönündeki sözleri, AKP’nin Kürt gruplar ile ilişkilere “terörle mücadele” başlığının yanı sıra “siyasi” olarak baktığını da ortaya koydu. AKP’nin Irak’ın kuzeyine siyasi bakış açısının, Kürt lider Mesud Barzani’nin özellikle bölgesel Kürt yönetiminin başına geçmesinden sonra Güneydoğu Anadolu’daki etkisi bağlamında da değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilirken birçok AKP’li işadamının da Irak’ın kuzeyindeki yanlısı bir politikası yoktur’’ yönündeki açıklaması, “Hükümet devlet politikası dışında mı hareket ediyor” sorusu da beraberinde getirdi. Torun’un, “Başbakanın Kuzey Iraklı Kürt yöneticilerle ilgili açıklamaları siyasidir. Türkiye, Kürt liderlerle hep görüşmüştür. Kuzeydekiler de bizim kardeşimizdir. Onlara karşı bir düşmanlığımız yoktur. Oradaki yöneticilerin de bizim hassasiyetlerimize önem vermesi bölgesel Kürt yönetimi ile iş bağlantısı olduğuna da dikkat çekildi. Yeni Irak politikası çerçevesinde, daha önce uygulamaya konulmuş olan “Irak’a komşu ülkeler” mekanizmasının canlandırılması kararlaştırıldı. Bu aşamada yapılan görüşmeler doğrultusunda, bir sonraki toplantının mart ayının ikinci yarısında Irak’ta yapılması planlandı. Toplantının, “teknik düzeyde” yapılması ve üst düzey diplomatların katılması karara bağlandı. Bunun yanı sıra Iraklı üst düzey yetkililerin de yer alacağı ve siyasi konuların ele alınacağı ikinci bir toplantının ise İstanbul’da yapılması gündeme geldi. Eğer, Irak’a komşu ülkeler toplantısına katılan ülkelerin başkentlerinden olumlu yanıt gelirse, Irak’a ilişkin siyasi toplantının İstanbul’da gerçekleştirilmesi bekleniyor. Türkiye açısından Irak’a komşu ülkeler sürecinin, Avrupa Birliği, ABD ve BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerini kapsayacak şekilde genişletilmesi de gündemde olacak. Barzani’ye yanıt Kürt Yönetimi Başkanı Barzani, Kerkük’ün Kürt kenti olduğuna ilişkin tezini yineledi Erdoğan: Kerkük küçük Irak’tır ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Tayyip Erdoğan, KDP lideri Mesud Barzani’nin “Kerkük Kürt kentidir” açıklamasına, “Kerkük küçük Irak’tır, asla bir etnik unsurun tapulu malı değildir” diye tepki gösterdi. AKP MYK öncesi gazetecilerin Barzani’nin “Kerkük Kürt kentidir” açıklamasına ilişkin sorularını yanıtlayan Erdoğan “Kerkük’ün tarihi iyi incelendiği zaman, merkeziyle, kırsalıyla nasıl bir şehir olduğu ortadadır. Kerkük küçük bir Irak’tır, asla bir etnik unsurun tapulu malı değildir. Böyle bir yaklaşım tarzı Irak’ın geleceği için çok yanlıştır. Bu, Irak’ta barışa, sevgiye, kardeşliğe gölge düşürür. O konuda yapılacak açıklamaların da çok dikkatli yapılması gerektiğini düşünüyorum” diye konuştu. ‘PKK ile mücadele etmeyiz’ Haber Merkezi Kuzey Irak’taki PKK varlığıyla askeri mücadelelerinin söz konusu olamayacağını söyleyen Kürdistan Demokratik Partisi lideri ve Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani, Kerkük’ün Kürt kenti olduğuna dair tezlerini yineledi. Barzani, NTV Haber Müdürü Mete Çubukçu’nun sorularını yanıtladı. Türkiye’nin bölgesel Kürt yönetimine yönelik girişimlerini olumlu bulduğunu belirten Barzani, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın bölgedeki Kürt yönetiminin terör ör ? Mesud Barzani, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt’ın bölgedeki Kürt yönetiminin terör örgütü PKK’yi desteklediği, silah sağladığı, koruduğu ve kamplar verdiği iddialarını reddetti. gütü PKK’yi desteklediği, silah sağladığı, koruduğu ve Kandil Dağı’nda olduğu gibi, kamplar verdiği iddialarını reddetti. daha iyi bilir. Bizim burada askeri olarak PKK’yle karşı karşıya gelmemezi beklememeli. Eğer bizimle diyalog kurmayı reddediyorsa bu onun kararı, biz bir şey diyemeyiz. Bu durumda bir soru sormak istiyorum. PKK’nin Diyarbakır, Van hatta İstanbul ve Türkiye’nin diğer bölgelerindeki varlığından ve faaliyetlerinden de sizler mi sorumlusunuz?” diye konuştu. Barzani, Türkiye’nin sınır boyundaki PKK’lilere karşı operasyon düzenlemesi halinde tavırlarılarının ne olacağı yönündeki soruyu, “Sınırı aşan bir operasyonu kabul etmemiz ve seyirci kalmamız mümkün değil. Türkiye’nin kendi egemenliğine verdiği önem kadar biz de kendi ülkemizin ‘Türkiye’deki eylemlerden sizler mi sorumlusunuz?’ PKK’nin Kandil bölgesindeki varlığının kendi onaylarına bağlı olmadığını, İran ve Türkiye sınırındaki bu uzak bölgede kontrolü sağlamanın ise çok zor olduğunu belirten Barzani, “PKK’yi desteklediğimiz yönünde bize yönelik yapılan tüm suçlamaları reddediyoruz” dedi. Büyükanıt’ın sözleriyle ilgili daha fazla yorum yapmak istemediğini ifade eden Barzani, “Sayın Büyükanıt bölgedeki zorlukları, koşulları birçok kimseden çok DTP’li Aydoğdu Tutuklama kararına itiraz DİYARBAKIR (Cumhuriyet) KYB’nin resmi internet sitesine yaptığı açıklamayla “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği” gerekçesiyle tutuklanan DTP Diyarbakır İl Başkanı Hilmi Aydoğdu’nun avukatı, mahkemeye itiraz dilekçesi verdi. Erbey, müvekkilinin şiddeti özendiren bir cümle kullanmadığını ileri sürdü. Öte yandan, Abdullah Öcalan’ın yakalanışının yıldönümü nedeniyle gerçekleştirilen basın açıklamasında, PKK lehine slogan attığı gerekçesiyle gözaltına alınan Diyarbakır’ın Çermik DTP ilçe yöneticisi Hacı Akbulut, tutuklandı. DTP liderlerine ceza Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk, bildiride Öcalan’ı övücü ifadeler kullandıkları gerekçesiyle 1 yıl 6’şar ay hapis cezasına çarptırıldı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ve Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk, geçen yıl 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde “Türkiye çapında Kürtçe bildiri dağıttıkları’’, bu bildiride “terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ı övücü ifadelere yer verdikleri’’ gerekçesiyle, Siyasi Partiler Yasası’na (SPY) muhalefet ve Türk Ceza Yasası’nın (TCY) “suçu ve suçluyu övme’’ fiilinden 1 yıl 6’şar ay hapis cezasına çarptırıldı. Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya, Türk ve Tuğluk’un avukatı Mehmet Nuri Özmen katıldı. Cumhuriyet savcısı, daha önceki esas hakkındaki mütalaasını yineleyerek, sanıkların cezalandırılmasını istedi. Avukat Özmen de, bildirilerin parti tarafından bastırılmadığını ve MYK Karar Defteri’nde, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle bildiri dağıtılması hakkında bir karar yazılmadığını ileri sürdü. Mahkeme Başkanı İbrahim Kozan, sanıklar Türk ve Tuğluk’un, SPY’nin 81. maddesine muhalefet suçundan 1’er yıl hapisle cezalandırılmasına karar verildiğini açıkladı. Kozan ayrıca Türk ve Tuğluk’un eylemlerinin, TCY’nin 215. maddesinde düzenlenen “suçu ve suçluyu övme’’ kapsamında değerlendirildiğini belirterek sanıklara bu suçtan da 6’şar ay hapis cezası verildiğini bildirdi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca açılan davanın iddianamesinde, Dünya Kadınlar Günü’nde, DTP’nin Öcalan ile ilgili ifadeler de içeren Kürtçe bildiri dağıttığı belirtilmiş ve bu bildirinin, SPY’nin propaganda dilini düzenleyen 81/c maddesine aykırı olduğu kaydedilmişti. İddianamede, Türk ve Tuğluk’un eylemlerinin ayrıca TCY’nin 251. maddesinde tanımlanan suçu ve suçluyu övme kapsamına girdiği de belirtilerek 2 yıl 6’şar ay hapis cezasına çarptırılmaları istenmişti. SPY’nin n 81/c maddesinde, “Siyasi partiler, tüzük ve programlarının yazımı ve yayımlanmasında, kongrelerinde,.. Türkçeden başka dil kullanamazlar; Türkçeden başka dillerde yazılmış pankartlar, levhalar, plaklar... kullanamaz ve dağıtamazlar...’’ hükmüne yer veriliyor. egemenliğine önem veriyoruz ve koruyoruz” şeklinde yanıtladı. Barzani şu değerlendirmeleri yaptı: “Kerkük konusuna gelince: Bu konunun Türk siyaset sahnesinde ve Türk kamuoyunda işgal ettiği yer bizi hayrete düşürüyor. Çünkü Kerkük bir Irak kentidir ve Kürdistan’ın bir parçasıdır. Kerkük konusu, Irak Anayasası’nın 140. maddesinde öngörüldüğü şekilde çözülecektir. Biz bunun, sorunu yasal olarak çözecek ve referandumun da son adım olduğu bir yol haritası olduğunu düşünüyoruz. Kürtler bölgede 40 milyonluk nüfusa sahip bir ulus. Kürtler kendi istekleri dışında birçok ülkeye bölündü. Tarih ve koşullar bu bölünmeye neden oldu. Ancak Kürt gerçeğinin ve kimliğinin reddi, görüldüğü gibi bu sorunu çözmeye yetmedi. Kürtlerin Araplaştırılması, İranlılaştırılması veya Türkleştirilmesi, başarılı olmadı. Kürt kimliğinin yok olması sağlanamadı Bağımsız bir yapı, Kürtlerin en doğal hakkı. Ben kişisel olarak bu konudaki tabunun hem Kürtler hem de komşularımız için kalkmasını istiyorum. Kürtler bağımsız olma hakkına sahip. Türkler, İranlılar ve Araplar, bunu konuşmanın ayıp ya da bir tehdit olmadığını anlamalı. Yakın ya da uzak gelecekte olsa da bu fikre alışmalılar. Bu şiddetle değil, karşılıklı anlayış ve çıkarları gözeterek olmalı.” Kerkük konusundaki “referandumun, iç savaş dahil birçok soruna neden olabileceği”, “Kerkük’teki nüfus yapısının değiştirildiği” iddialarını da yanıtlayan Barzani, “Kerkük kentinde nüfus yapısını değiştirmeye ya da kenti Kürtleştirmeye ihtiyacımız yok. Türkiye’den 200 bin, İran ve Suriye’den de 200 bin kişiyi Kerkük’e yerleştirdiğimiz yönünde suçlamalar var. Yarım milyon ya da daha fazla insanın Kerkük’e taşındığından bahsediliyor. Kerkük gibi bir kent dışarıdan bu kadar çok insanı kaldıramaz” dedi. obursali?cumhuriyet.com.tr. Kürt Dil ve Eğitim Hareketi Türkçe eğitim yapan belediyeler uyarıldı DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Kürtçenin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması için faaliyetler yürüten “Kürt Dil ve Eğitim Hareketi TZKurdi”, Diyarbakır’da düzenlediği kongresinin sonuç bildirgesini açıkladı. Abdullah Öcalan Kürt dilini koruma ve geliştirme öncüsü olarak ilan edilirken, hibe destekli projelerinde Türkçe eğitimler yapan DTP’li belediyelerin uyarıldığı belirtildi. BBC’den de Kürtçe servis kurması talep edildi. TZP Kurdi’nin 2425 Şubat tarihleri arasında Diyarbakır’da KurdiDer toplantı salonunda gerçekleştirdiği 1. Olağan Konferansı’nın sonuç bildirgesi açıklandı. 50 katılımcıyla gerçekleşen konferansın sonuç bildirgesinde, 25 maddelik kararlar sıralandı. Kararlardan bazıları şöyle: “Önümüzdeki süreçte Kürt dil hakları ve eğitimi için demokratik bir çerçevede gösteri ve mitingler düzenlenecektir. Kürtçenin ikinci resmi dil olarak kabul edilmesi, ilkokuldan üniversitelere kadar Kürtçe eğitimin yapılması, üniversitelerde Kürdoloji bölümlerinin açılması karar altına alınmıştır. Konferansımız BBC’ye seslenerek kendi bünyesinde Kürtçe servisinin kurulmasını ve Kürtçe haberlerin verilmesi çağrısında bulunmuştur.” Derya Sazak’la Akgün Tekin’in cenazesinde konuşurken ilginç bir noktaya dikkat çekti: Ruh halimiz bozuk. Toplumumuz ciddi olarak travmatik bir durumda. Derya’nın Milliyet gazetesinde RTÜK Başkanı Zahit Akman’la söyleşisini okuyunca ben de düşünmeye başladım. Akman, “Kurtlar VadisiTerör” dizisinin yayından kaldırılması nedeniyle RTÜK üyelerine ölüm tehdidi yağdırıldığını söylüyor. ??? Zahit Akman bunları anlatırken bir başka dizi çekimi ise Urfa’da saldırıya uğruyordu. “Yürek Yarası” adlı dizinin Urfa’daki çekim stüdyosu bir grup saldırgan tarafından basılmış, plato tahrip edilmiş ve yönetmen Özer Kızıltan’la yardımcısı Celal Çimen ağır yaralanmıştı. Sinemacılar dün bu saldırıyı eleştiren bir basın açıklaması yaptılar. Açıklamada, “Linç kültürünün bütün hücrelerimize sızdığı” ifade ediliyor ve şu noktalara dikkat çekiliyordu: Kafası Kızan Ölüm Tehdidine Başlıyor “Yalnızca geçtiğimiz birkaç yılın gazetelerine yansıyan olaylara bile baksak, acı ve utanç verici bir tabloyla karşı karşıyayız. Değil Şanlıurfa bu ülkenin bütün hücrelerine şiddet sızıyor. Ruh halimiz bireysel şiddeti çoktan aştı. Artık linç kültürünü, kitlesel şiddeti konuşmaya başladık. Toplum bu tabloya karşı uyarılmazsa, devlet şiddete, ayrımcılığa karşı acil tedbirler almazsa, çok daha utanç verici sahnelere tanık olacağımızı görüyoruz.” ??? Şiddet durduk yerde ortaya çıkmıyor. Bunun sosyal, psikolojik, ekonomik ve siyasi nedenleri bulunuyor. Bizim öncelikle üzerinde durabileceğimiz konu işin siyasi boyutu. Çünkü, Türkiye’de siyaset ‘tehdit’ üzerinden yapılmaya başlandı. Herkes birbirini tehdit ediyor. “Şöyle yaparsan böyle olur” diyerek başlayan uyarılar, “ayağa kurşun” sıkmak anlamına gelecek korkutmalarla devam ediyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminin yaklaşması, ‘tehdit’ boyutlarını artırdığı gibi, tehdidi ve müdahaleyi meşru sayan bir anlayış da giderek yaygınlaşıyor. Taraflar tansiyonu düşürecek söylemler tutturmak yerine, gerginliği kışkırtacak bir tonla üstte kalmaya çalışıyorlar. ??? Başbakan’ın Milli Güvenlik Kurulu toplantısı üzerine haber yazanları “vatan hainliği”yle suçlaması doğru değildir. O toplantıda gazeteciler bulunmuyordu. Bulunanlar devletin en üst düzey yetkili kişileriydi. Belli ki onlardan birileri bu bilgileri verdiler. Kaldı ki verilen haberlerde ‘ihanetlik’ bir durum söz konusu değildi. ‘İhanet’ sözcüğünü bu kadar ucuzlatmamak gerekiyor. Devletin en tepesindekiler böyle konuşursa aşağıya doğru iş kaçınılmaz olarak daha şiddetlenerek gider. Tabii ki burada yalnızca Başbakan değil, siyasetin tüm tarafları üslubuna dikkat etmeli. ??? Netameli ve çekişmeli bir döneme giriyoruz. Siyasi sorumluluğu olanlar çekişmeyi ve siyasi mücadeleyi meşru zeminden kaydırmak isteyenlere prim vermemeli, bunu teşvik etmemelidir. Seçim ortamında ırkçı saldırganlığın gelişmesi tehlikesi vardır. Urfa’da yaşananlar, Trabzon’da, Mersin’de yaşananlar böyle bir tehlikeye işaret ediyor. RTÜK’e yönelik ölüm tehditleri de aynı eğilimin bir parçası. Siyasetçiler bu zehirli ortamdan pay çıkarmaya, oy çıkarmaya çalışmasınlar. Bu tehlikeli bir yol. Türkiye’nin bir hukuk devleti haline gelmesi ve sorunların hukuk kuralları içinde çözülmesi dışında aranacak her çözüm felaketi getirir. Bundan siyasetçiler de çok zarar görürler, toplum da. Urfa’da film setini basan saldırganlardan birisi mahkemeye çıkarılırken kurt işaretleri yaparak “Ne mutlu Türküm diyene” diye bağırmış. “Türklüğe hakaret” acaba nasıl saptanıyor? Film seti basıp, ortalığı yakıp yıktıktan sonra “Ne mutlu Türküm diyene” sloganı atan Türklüğü yüceltmiş mi oluyor? ??? Tabii ki sorun sadece siyasal değil. Toplumsal olarak ciddi bir sorunla yüz yüzeyiz. Birbirimizi düşman ve hain olarak gören ve bir arada yaşamamızı zorlaştıran bir kamplaşmaya itiliyoruz. Her olayda ikiye bölünüp, ağır suçlamalar yapıyoruz birbirimize. Bu suçlamaları yapan taraflardan birisinin son dönemdeki uyarı biçimi “ölüm tehdidi”ne dönüştü. Şiddet çığırından çıkınca kime ne kadar zarar verir, şimdiden kestirmek zor. Aklımızı başımıza toplayalım… CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle