10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 ŞUBAT 2007 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Bir Kültür Çözümlemesi Dünya insanlarının kardeşliğine de, Batı’nın liberal demokrasi ülküsüne de giden yollar, tüm insanlığı kucaklayabilecek zihin ve yürek genişlemesine ulaşabilmekten başka bir deyişle entelektüel yanı da bulunan güçlü bireyselleşmeden geçer. Ulus bileşiminin mahalle, tarikat, aşiret birimlerine bölünme kültürü –hayat tarzı ise bireyin aynılaşan küçük bir kümenin toplu eğilimleri adına, bireysel reflekslerinden vazgeçmesine, daha doğrusu böyle refleksleri hiç geliştirmemesine dayanır. Kul, robot ve/veya tetikçi olmaya en yatkın insan tipidir bu. Şu anda Türkiye kültürünün durumu budur! nebildi. İkinci büyük sağ sapma, 1980 sonrasında, zihinlerden, okul kitaplarından ve resmi kadrolardan Atatürk ulusçuluğunun silinip yerine komünizmin panzehiri sanılan Türkİslam sentezi adlı ırkçı ve dinci ideolojinin yerleştirilmesiydi. Bu dönemde, çocuklarımıza “Milli Tarih” adı altında Orta Asya tarihi, “Milli Coğrafya” adı altında Orta Asya coğrafyası (zamanın ders kitaplarına bakılabilir) ve zorunlu din dersleri okutuldu. Dini, felsefi bir yaklaşımla ya da bireyin mahremiyetinin, duygu dünyasının bir parçası olarak ele almaz da kalıplara ağırlık vererek avamlaştırırsanız şefkati değil, bağnazlığı körüklersiniz. Sonuç, Mili Eğitim’in zorunlu din derslerine taktığı isimle “Din Kültürü” değil, din kisvesi altında kültürsüzlük olur. Aynı dönemde, uluslararası kapitalizm, sosyalist blokun kuyusunu kazıyordu. İslam ülkelerinin başına ABD’nin namlı “Yeşil Kuşak” politikasını dolarken tüm dünyada, coğrafi uygunluğa göre, dinlerin tutucu kanatlarını desteklemekteydi (örnekse Evangelist Bush!). Sosyalist blokun çökmesinden sonra, Küreselleşme diye anılan Uluslararası Sermaye İmparatorluğu zamanında, Türkiye üçüncü büyük sağ sapmayı yaşıyor. Türkİslam sentezinin ilk yarısı devre dışı bırakılarak dinci yarı ile küresel kapitalizm harmanlanması hem resmi, hem sivil ideoloji haline getiriliyor. Demokratikleşme adına bu gidişatı destekleyenler, gene yanılmakta! Milliyetçiliği ırkçılığa indirgeyen, bireylerin zihinsel bileşim yapabilecek entelektüel kapasiteye ulaşamamaları, başka bir deyişle ülkenin mevcut kültürel ortamından entelektüel bir pay alamamaları ya da baskın hayat tarzının entelektüel bir yanının bulunmamasıdır. Dünya insanlarının kardeşliğine de, Batı’nın liberal demokrasi ülküsüne de giden yollar, tüm insanlığı kucaklayabilecek zihin ve yürek genişlemesine ulaşabilmekten başka bir deyişle entelektüel yanı da bulunan güçlü bireyselleşmeden geçer. Ulus bileşiminin mahalle, tarikat, aşiret birimlerine bölünme kültürü –hayat tarzıise bireyin aynılaşan küçük bir kümenin toplu eğilimleri adına, bireysel reflekslerinden vazgeçmesine, daha doğrusu böyle refleksleri hiç geliştirmemesine dayanır. Kul, robot ve/veya tetikçi olmaya en yatkın insan tipidir bu. Şu anda Türkiye kültürünün durumu budur! PENCERE Faşizm ve Dincilik Kıyaslaması... Milliyetçilik eğiliminin toplumda yükselmesi, kimi çevrelerde belli bir tedirginlik yaratmaya başladı... İktidara yan gelmiş ve Çankaya’ya el koymak isteyen dincilikten ürkmeyenlerin, olası bir faşizmden korkmaları ilginç... ? Her şeyden önce iki sözcüğün aydınlatılması gerekiyor: Faşizm nedir? Dinci devlet nedir?.. Bu ikisi arasındaki zamanlamayı saptamakta yarar var: Dinci devlet Ortaçağ’dır... Faşist devlet ise komünizmi yeğleyen devlet modeli gibi 20’nci yüzyıl ürünüdür... ? İnsanlık dinci devlet modelini aşmak için sanayileşmeyi beklemek zorunda kalmıştır; iki yeni toplumsal sınıf (sanayi burjuvası ve proletarya) ortaya çıkmış, ‘Aydınlanma Devrimi’ ile ışıyan kafalarda laikliğe ve demokrasiye dayanan yeni devlet modeli türemiştir... Faşizm İtalya’da 1922’de gündeme girdi, sermaye diktasıdır, tek parti egemenliğidir; Almanya’da, İspanya’da emekçi sınıfının siyaset özgürlüğünü yok eden benzeri rejimler kuruldu. Aydınlanma Devrimi’ni yaşamış kıtada ‘faşizm’ gelgeç bir düzenin adıdır. ? Hıristiyan Avrupa’da ‘dinci devlet’ Aydınlanma Devrimi’yle yıkıldı... İslam dünyasında ise dinci devlet Atatürk Türkiyesi dışında tüm coğrafyaya egemendir... Bugün ülkemizin çok partili rejiminde dinci devlet özlemi ve tehdidi muhalefette açıkça, iktidarda ise takıyye yöntemiyle yürütülüyor... ? Kemalist Devrim tek parti rejimiyle gerçekleştirildi; bu olay İslam dünyasında tek ‘Aydınlanma’dır... Türkiye Cumhuriyeti’nde anayasal ‘milliyetçilik’ dinci Osmanlı devletini ve toplumunu aşmak için kaçınılmaz bir ilkeydi. Şoven ve ırkçı niteliklerinden soyutlanmış milliyetçilik benimsenmeden Ortaçağ’ın şeriat düzenlerini geride bırakarak laiklik ve demokrasiye ulaşmak olanaksızdı... ? Ülkemizde Türk İslam Sentezi iki bloklu dünyada komünizme karşıt bir politikanın dışarıdan pompalanmış ittifakıydı... Bugün iktidardaki AKP ile muhalefetteki MHP arasındaki çatışma bu işbirliğinin sona erdiğini mi vurguluyor?.. Amerika’nın BOP tasarımı (Büyük Ortadoğu Projesi) Türkiye için “Ilımlı İslam Devleti Modeli”ni öngörmektedir; bu model bir milli (ulusal) devleti reddetmektedir.. AKP bu modelin partisidir.. MHP değildir. ? Sonuç: Milliyetçilik (ulusçuluk, ulusalcılık, millilik, vb..) duygu ve siyasetinin toplumda yükselmesi dinciliğe karşıt bir siyaseti içeriyorsa gericiliğe karşı ilericilik içeriği taşır... Türkiye’deki durum bu çatışmayı öngörüyor. ‘Neden Yaptın? Nerden Buldun?’ Merak etmez misiniz? Beş yıl önce seçilenlerin, bakan, başbakan olanların, beş yıl sonra hangi çizgide olduklarını?.. Nerden nereye geldiklerini? Bir zamanlar iki yasadan söz edilirdi: Biri, “neden yaptın”, biri “nerden buldun”?.. Tek parti döneminden bugünlere kadar uzanır bu tür kuşkular, araştırmak, bilmek, öğrenmek... Politika dünyasında ad yapmış kişilerin servetleri, nerden, nasıl zengin oldukları!.. Arada bir, bu konu canlanır, sonra birden püf diye söner! Başbakanlar, bakanlar gelir gider, böyle konular bir türlü aydınlatılamaz. Adam orta halli bir durumdayken, milletvekili, bakan olmuş, derken çoluk çocuğuyla gösterişli bir yaşama kavuşmuş! Nasıl olmuş, neden olmuş? ??? Kimi, annemin yastık altındaki torbadan çıktı, der. Kimi oğlumun sünnetinin, kızımın düğününün armağanları, der... Çoğu da hiçbir şey söylemez! Bir de bakarsın, kendini Yüce Divan’da bulmuş!.. Ver bakalım şu hesabı, demişler!.. Bugünkü Meclis’te yüzlerce adalet kaçağı var! Uzun listeler halinde yayımlandı. Ben de birkaç kez bu sütunda sözünü ettim, adlar vererek... Dokunulmazlık denen zırhı bir türlü sırtlarından çıkarmayanlar yine de aldırmadılar. ??? Maliye Bakanı’ndan Başbakan’a, bakanlara, milletvekillerine kadar adalet önünde hesap vermeleri gereken bir iktidarla karşı karşıyayız! Şimdi, yeni seçim var; bakacaksınız, bu kişiler bir kez daha seçilip yeni zırhlara bürünüp dokunulmaz olacaklar. Bekle, beş yıl sonrasını!.. Maliye hesap sormalı. Ama en baştaki kişiden nasıl hesap sorulur? Her şey elinde, her şey emrinde, “Git şu televizyon kanalının hesabını incele, git şu yazarın, gazetecinin banka hesaplarını didikle, ama bizi koruyan, savunanlara, bizden çıkar bekleyenlere dokunma! ‘Elimde dosyalar var bir gün açıklarız’ diye korkut”... AKP iktidarının lideri geçen gün TBMM’de yüzlerce militan önünde uzun mu uzun konuştu. Her cümlesi alkışlarla, övücü sloganlarla kesilerek... Bağrışmalarla, gülücüklerle, kendinden geçen bir politikacı görüntüsü!.. Belli ki, seçimleri kazanmak, bu arada Çankaya’ya çıkıp, devleti deriniyle derin olmayanıyla ile ele geçirmek uğruna yapmayacağı yok!.. ??? Öte yandan, en başta CHP’siyle tüm muhalefetle şaşkınlık içinde bir kadro!.. Hele CHP’nin beş yıl önceki yüzde on sekiz oyu bile alamayacağı beklentisi... Ama Baykal takımına vızgelir seçimde yenilmek, nasıl olsa barajı aşıp kırk elli ahbapla Meclis’e girmek elde bir, yeter onlara!.. ??? “Neden yaptın, Nerden buldun” yasası bu ülkede kesinlikle çıkmayacaktır! Herkes elde ettiğiyle kalacaktır. Bizler de halkımızı sürekli uyandırmakta direneceğiz, ama olan olacak!.. Erendiz ATASÜ K ültür sözcüğünün Latince aslı, bilindiği üzere, Latince tarım sözcüğünden türemiştir ve akla hemen yerleşik uygarlıkları getirir. Göçebelerin kültürü yok mu? Olmaz mı: Kültür, en kapsamlı çağrışımıyla hayat tarzı kavramına denk düşer. Gene de yerleşik uygarlıkların kültür bağlamındaki özgüllüğünü kabul etmek gerekir: Bilginin, becerinin ve yaratıcılığın bir mekânda birikmesine imkân sağlamak. Kentleri, kütüphaneleri, üniversiteleri, mimari baş yapıtları mümkün kılan, kavramın gelenek ve gelenekselle arasındaki muğlak alanı berrak bir ayrışmaya götüren işte bu özgüllüktür. Böylece, kültürün daha dar, ama daha belirli çağrışımları çıkar karşımıza: Eleştirme, değerlendirme, zevk alma yetilerinin gerektiği şekilde geliştirilmiş olma durumu (Meydan Larousse, cilt 7). Medeniyetin entelektüel yapısı (Shorter Oxford Dictionary) Özellikle birinci tanımdaki bireye ve bireysele gönderme dikkat çekicidir. Entelektüellikse, bilginin, yaratıcılığın mevcut yapılarını özümseyebilmekle ve bireyin özgürce düşünebilmesiyle ilgilidir. Biz Türklerin yerleşiklikle başımız hoş değil. Belki tarihin (savaşlar, yitimler, katliamlar) ve bugünün (iktisadi zorluklar, işsizlik, terör) kitlelerimizi göçe zorlaması yüzünden... Belki, Osmanlı’nın yerleşikliğin ana alanı olarak, sonradan yitirdiği Rumeli’yi benimsemişliğinden... Biz Anadolu’ya bir türlü yerleşemiyoruz, ne fiziksel olarak, ne ruhça... Toprağının geçmişini çocuklarına bir süreklilik olarak okutmayan belki de tek ülkeyiz! Anadolu’nun her karış toprağında Selçuklu Türklerinin ve Anadolu beylikleri çağı insanlarının el emeği, alınteri var. Kentsel uygarlığı vurgulayan bu dönemlere duyarlılıkla sahip çıkıldığını gören, işiten var mı? Onlardan kalan eşsiz yapılar Türkiye’nin her yanında, kentlerde ve bozkırlarda yalnızlığa ve yıkıma terk edilmiş... Cumhuriyetin aydınlanmacı kültüründe, Anadolu’yu yurt bilmek, buranın geçmişini, geleceğini, tüm insanlarını benimsemek asal unsurdur. Mustafa Kemal Atatürk özü sözü bir insandır: O’nun Anadolu’nun antik kültürlerine duyduğu ilgi; her zaman yakınında bulunmuş Müslüman kökenli olamayan yurttaşlarımıza (örneğin Agop Dilaçar) beslediği sevgi bunun kanıtıdır. Ülkemizin geçmişini bilmediğimiz gibi geleceği de umurumuz değil! Siyasi iktisadi çekişmeler bir yana, küresel iklim yozlaşması bizim için vahim sorunlara gebe. “Benden sonra tufan!’’ anlayışı... Yerleşik de olsak ruhumuz göçebeliğin üst sınırlarında! Entelektüel üretimimiz dibe vurmuş! Türkiye’nin dünya siyasetinde bugün kıstırıldığı ve kuşatıldığı köşede, ayağa dikilen, ulusal bilinç değil, ırkçıdinci saldırganlık! Buraya nasıl geldik? Buraya Cumhuriyet kültüründen uzun vadeli sağ sapmalarla geldik. Irkçı eğilimleri Cumhuriyetle özdeş görmek isteyenlerin yanılgısını bir dereceye kadar anlamak mümkün. Zira, ortak yurda duyulan sevgiye ve sorumluluğa dayanan, ırkçılığı dışlayan Atatürk ulusçuluğundan ilk sağ sapmalar bizzat Cumhuriyet Halk Partisi’nin içinde ve tek parti iktidarında ortaya çıktı. Kendi kendini çelmelemek, devrimlerin kaderi... Ne hazin ve ne ironiktir ki 20. yüzyıl ortalarında, daha özgür ve daha demokratik bir Türkiye hayal edenler umutlarını, CHP’deki sağ sapmanın doğurduğu Demokrat Parti’ye bağlamışlardı. Toprak ağaları iktidarının sonucu, başta iktidarın kendisi olmak üzere herkes için acı ve ağır oldu. Ve 27 Mayıs müdahalesine rağmen, Türkiye ne gelir dağılımındaki adaletsizlik, ne dinci ödünler bağlamında, saptığı yoldan dö Hevesli ve istikrarlıysanız garanti benden... Westminster University ve Premier College sertifikalarına sahip. Londan School of Business Administration’da master yapmış, Ürkütücü Gelişmeler Daver DARENDE nsanın yüreğini sızlatan, acı veren, ürkütücü günler yaşıyoruz. Karabasan üzerimize çöküyor. Aklın, bilimin, uygarlığın ışığından ayrılanlar, dini kendi çıkarları için kullananlar, halkımızın alın terini sömürenler, devleti pazarlamacı zihniyeti ile ÖĞRETMENDEN İ BRITISH ENGLISH Gramer, iş İngilizcesi, derslere yardımcı, sınavlara hazırlık. Acıbadem/İSTANBUL 0 536 225 07 80 Emekli Diplomat yönetenler ülkemizi karanlığa doğru sürüklemek için var güçleriyle çalışıyorlar. Cumhuriyetin kazanımları tek tek elden giderken; ülkemiz, tarihinin en tehlikeli dönemini yaşarken, “İrtica yoktur”, “Ulus devletin modası geçmiştir” diyenler, Sevr haritası önü müze konulduğunda, televizyonlarda “Haritayı fazla abartmayalım. Bu ABD’nin resmî görüşü değildir” diyerek gerçekleri saptıranlar, çıkar uğruna inanç sömürücülerine ödün verenler; tarikat, siyaset ve ticaret üçgeninin toplumu içten çökerttiğini fark etme yenler büyük bir yanılgı içindedirler. Türkiye, bugün Atatürk’ün yaktığı ateşi söndürmek isteyen karşıdevrimcilerin, emperyalizmin ve ulusal çıkarlarımızı hiçe sayanların kuşatması altındadır. İşin korkunç yanı, içimizdeki işbirlikçiler, bölücüler, dış güçler tarafından desteklenen kimi vakıflar toplumsal dayanışmayı, ulusal bütünlüğü ve ulus devlet yapısını çökertmek için elbirliği ile büyük çaba harcamaktadırlar. Bugün adları holding basınımızın baş sayfalarında yer alan kimi vakıf yöneticilerinin televizyonlarda, “Ben irticadan korkmuyorum”, “1930’lardaki kurallarla Türkiye’yi yönetemeyiz”, “Hiçbir lideri büyük görmüyorum. Özal’ı siyasi cesareti açısından beğenirim”, “Katar’da ‘islam ve Demokrasi’ konulu toplantıya katıldım. Bu ülke İslamla demokrasiyi bağdaştırıyor” şeklindeki açıklamalarını dinlediğimde içimin ürperdiğini anımsarım. Bu açıklamaları yapanlar, Türkiye’nin geleceği nin ipotek altına alındığını, ülkemizin birkaç cepheden birden kuşatıldığını, laiklik karşıtı irtica yanlılarının Cumhuriyet kadrolarını ele geçirerek, kendi ideolojilerini benimseyen aynı zaman da ABD’nin ve AB’nin dayatmalarına boyun eğen yeni bir bürokratik yapılanma hazırlığı içinde olduklarını, Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesinin tartışmaya açıldığını ne zaman fark edecekler? Konuşmalarında Atatürk’ün adını anmaktan özenle kaçınanlar, ülkemizin emperyalizmin boyunduruğu altına girdiğini, dış politikamızın iflas ettiğini nasıl görmüyorlar? Değerli bilge Vedat Günyol, bir yazısında, halkımıza yirmi birinci yüzyılda on dördüncü yüzyılı yaşatmak isteyenlere seslenirken şu soruyu sormuştu: “Namazınızı bozan şeylerle uğraşıyorsunuz da, neden Türkiye’yi bozan şeylerle, devlet kasasına anahtar uyduranlarla, yolsuzluklarla uğraşmıyorsunuz?” Dosya No: 2006/345 Davacı Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. vekili Av. Kader Metilli tarafından davalılar Baran Plastik Granül San. ve Tic. Ltd. Şti. ve Recep Baran aleyhine açılan iflas davasında; Davalı Baran Plastik Granül San. ve Tic. Ltd. Şti. (Şair Ziya Paşa Cad. Şair Eşref Sok. 8/16 Karaköy İstanbul) ve Recep Baran (Altıntepe Mah. İnceyol Akpınar Sitesi E Blok No: 31/4 Maltepe Bayrampaşa İstanbul) haklarında iflas davası açıldığından itiraz eden alacaklıların İİK’nun 158/1 ve 166/2. maddeleri gereğince 15 gün içinde itirazda bulunabileceklerine, duruşma günü olan 09.04.2007 günü saat 14.00’de yapılacak celsede bizzat veya bir vekil bulundurabilecekleri, delillerin derhal ibrazı gerektiği, gıyaplarında da karar verilebileceği HUMK 509 ve 510. maddeleri gereğince ilan ve tebliğ olunur. 13.02.2006. Basın: 9352 BEYOĞLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NDAN CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle