23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 ŞUBAT 2007 SALI 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Avrupalı parlamenterler Gül ile görüşmelerinde reformlardaki yavaşlamaya dikkat çekti: Aydınımız İkiyüzlü mü? Gözünüze çarptı mı bilmiyorum. Adalet Bakanı ve hükümet sözcüsü Cemil Çiçek de hafta sonunda bir İstanbul gazetesinde yayımlanan demecinde, Türk aydınını ikiyüzlülükle suçluyordu. Sayın Çiçek’in bütün genellemeler gibi yanlış olan sözlerini okurken gülümsemedim ve Türk aydınının öyküsünü düşündüm. Özellikle, Fatih döneminde İstanbul’da bir yanda İbni Sina ve İbn–i Haldun görüşlerini savunan Horasanlı Alaaddin ile öte yanda İmam Gazali’nin, “aklın görevi kelamı nakildir” görüşünü savunan Bursalı Hocazade arasındaki tartışma, ikincinin galebesiyle sonuçlandıktan sonra, artık Osmanlı toplumunda, sorgulama diye bir şey kalmadığına göre, bir Osmanlı aydınından söz edebilmek için, Batı Aydınlanması’nın serpintilerinin ülkemize ulaşmasını beklemek gerekecekti. Osmanlı, aydına, tenvir (aydınlanma) kökünden gelen bir de isim – sıfat bulmuştu, “münevver”. Bu adlandırma bile ona aydınlatma misyonunu yüklüyordu. Türk aydını Osmanlı döneminde çok çekti. ??? Türk aydını, kurucusunun temelini Aydınlanma düşüncesine dayandırmaya çalıştığı Cumhuriyet döneminde de çok çekti. Ama şöyle genel bilançoya bakarsanız, onun yine de sorgulayıcı, vardığı sonuçları anlatmaya, doğru bildiklerini savunmaya çalışan, tepkici misyonunu yerine getirdiğini söylemek mümkündür. 12 Eylül yönetimine geniş topluluklardan tepkilerin yükselmediği bir ortamda, Türk aydınlarının onurlu ve tok “Hayır” sesinin çıkmış olması da bunun bir kanıtıdır. “Aydınlar Dilekçesi Davası” tarihimizin en yüz ağartıcı olaylarından biridir. Aydın kavramı çoğu zaman diplomalı ile, okumuş ile karıştırılmıştır, oysa insan en fiyakalı diplomalara sahip olup aydın da olmayabilir. Aydın sorgulayan, tepkisini gizlemeyen, yanlış gördüğüne sesini yükselten, doğru olduğuna inandığını savunan insandır. İlla diploması olması gerekmez, o kendi kendini de yetiştirebilir. Her dönemde neden sıkıntı çektiği, neden hapislere düştüğünü de, yukarıdaki tanımdan anlamak mümkündür. Burada bir noktayı daha vurgulamak gerekir, aydın olmak, yanılmaz olmak demek olmadığı gibi, bütün aydınlar da, illa aynı doğrultuda düşünmek zorunda değillerdir. ??? Aydın bir prototip olmadığına göre, Türkiye’deki ya da Fransa veya İngiltere’deki tüm aydınlar da, aynı doğrultuda düşünmediklerine göre, uluslarına göre sınıflandırılmaları da, çok doğru değildir. Sayın Bakan, “Türk aydını” derken acaba kafasında nasıl bir prototip canlandırıyordu. Bırakınız bir yana şu anda Türkiye’deki aydınlar arasındaki büyük görüş ayrılıklarını ve tartışmaları, 12 Eylül döneminde, “Aydınlar Dilekçesi”nin altına imzalarını atmış olanlar arasında bile birçok değişik konuda nice görüş ayrılıkları var olduğunu anımsayın. Onlar yalnızca baskı karşısında özgürlük ve demokrasiyi savunmak için bir araya gelmişlerdi. Ama hepsi bir tornadan çıkmış da değillerdi. Zaten onları aydın kılan da bu nitelikleriydi. Sayın Çiçek, olayın bu yönünü ıskalarken büyük bir yanlışa düşmüştür, genellemeler hemen hemen her zaman önyargıyı da birlikte getirirler. Türk aydını, Fransız aydını, Kürt aydını, Alman aydını gibi ayrımlar, hem yanıltıcıdır hem de ırkçıdır. Sayın Cemil Çiçek, “Türk aydını ikiyüzlü” derken bu yanılgılara düşmektedir ve dahası, eğer değiştirilmez de, bugünkü haliyle kalırsa, biraz görüşü dar bir yargıcın önünde Ceza Yasası’nın 301. maddesinin kapsamına girmek tehlikesiyle bile karşı karşıyadır. Sayın Bakan’ın Türk aydınının Batı’yı fazla idealize ettiği görüşüne de katılmak mümkün değildir. Öyle ya, maddesinin haklı olduğunu savunurken Batı’yı örnek gösteren kendisidir, ikiyüzlü dediği aydınlar değil. Neyse tartışmayı, aydın bir dostumun şu sözleriyle bitireyim: “Bizim aydınımız, ceberrut devleti ile gittikçe lümpenleşen, adam sendeci toplumuna karşı meşru müdafaa halinde yaşayan kişidir.” AB gündemden kalktı mı? ? Dışişleri Bakanı Gül’ün davetlisi olarak Türkiye’ye gelen milletvekilleri, Hrant Dink cinayeti, 301. madde, soykırım ve Kürt sorununu gündeme taşıdı. Milletvekilleri AKP hükümetinin son derece haklı olduğu konularda bile kendini Avrupa’ya anlatamadığını belirtti. BAHADIR SELİM DİLEK İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN asirmen?cumhuriyet.com.tr ANKARA Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Türkiye’nin Avrupa’daki imajının düzeltilmesi için “Neler yapılabilir?” diye görüş alışverişinde bulunmak için Türkiye’ye davet ettiği çeşitli Avrupa ülkelerindeki milletvekillerinin sözde Ermeni soykırımı, Hırant Dink cinayeti, 301. madde ve Kürt sorununa ilişkin uyarıları ile karşı karşıya kaldı. Cumhuriyet’in ulaştığı bilgilere göre Avrupalı parlamenterlerin uyarıları şöyle: TCY’nin 301. maddesini mutlaka değiştirin. “Türklük” gibi soyut kavramlara yer vermeyin. Hırant Dink cinayeti, Türkiye’nin imajını çok olumsuz etkiledi. Irak ya da Bosna Hersek bile, Avrupa’da yaşayan vatandaşlarına oy kullanma hakkı tanıyor. Ancak Avrupa’da sayıları 3.5 milyonu bulan Türkler böyle bir haktan yararlanamıyor. Kürt sorunu var mıdır? Yok mudur? Hükümet önce buna bir karar vermeli. Terör sorunu bunun neresinde yer alıyor. Önce sorunun adı tam olarak konmalı. Ermeniler, sözde soykırımın kabul edilmesi için yoğun çaba gösteriyor. Türk kökenli milletvekillerinin bu çabaların karşısında durabilmesi için, Türkiye’nin de bizim elimizi güçlendirmesi gerekiyor. Kıbrıs gibi Türkiye’nin son derece haklı olduğu sorunlarda bile AKP kendini Avrupa’ya anlatamıyor. Türkiye, çeşitli alanlarda reform yapıyor. Ancak bu reformlar son dönemde yavaşladı. Yoksa AB süreci Türkiye’nin gündeminden kalktı mı? Seçim uğruna reformlardan vazgeçilmemeli. Reformların sadece AB üyeliği için yapıldığı konusunda bir imaj var. AKP hükümeti bunu değiştirmeli. namikzafer@yahoo.com Köşk için kulis yarışı Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kısa bir süre kalırken‘beklentisi’ olan AKP’liler, Erdoğan’ın konuşma yasağını delmeye başladı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Cumhurbaşkanı adayını nisanda belirleyeceğiz” diyerek parti yöneticilerini ve milletvekillerini bu konuda tartışmalara girmemeleri yönünde uyarmasına karşın AKP kulisleri hareketlendi. AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat, özel bir televizyon kanalında konuyla ilgili soruları yanıtlarken herkesin Cumhurbaşkanlığı için Erdoğan’ın ismi üzerinde yoğunlaştığını belirterek “Ben neden cumhurbaşkanı olmayayım? Cumhurbaşkanı bu Meclis’in içinden olacaktır. Eğer partim benim adımda mutabık olursa Cumhurbaşkanlığına aday olurum” dedi. AKP’nin iktidara gelmeden önce türban sorununu çözeceğine söz vermediğini de öne süren Fırat, “Neden bu sorunu çözemediniz” sorusu üzerine, 1982 Anayasası’nı gerekçe göstererek, türban konusunda Anayasa Mahkemesi’nin kararı olduğunu ve bu sorunu TBMM’nin çözemeyeceğini savundu. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener de Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda AKP’nin başına Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün geçeceğini, bu konuda parti içinde bir mutabakat olduğunu belirtti. Şener’in adı da kulislerde cumhurbaşkanı adayı olarak geçiyor. Şener, bir süre önce laikliğin yeniden tanımlanmasına ilişkin tartışmalar sırasında “Anayasadaki laiklik tanımı yeterli, yeni bir tanıma gerek yok” demiş, eşinin isterse başını açabileceğini söylemişti. Şener’in bu açıklamalarıyla bir mutabakat aranması durumunda CHP’nin desteğini almayı hedeflediği yorumları yapılmıştı. CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle