23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 ŞUBAT 2007 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Kadın doğum doktoru Besim Ömer, Gülhane Parkı’nda ilk doğumevini açtı 15 ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Gerçek bir kahraman Besim Ömer elinde mektup zarfları Cağaloğlu’nun yolunu tutar. Postacı yine yanlış mektuplar atmıştır, kapı aralığından... Mektup zarflarına bir göz attığımızda üstlerinde “Besim Ömer” yazdığını okuruz, nefes nefese... Nefes nefese diyorum, çünkü bu Besim Ömer’e yetişmek hiç de kolay değildir. Öyle hızlı yürümektedir ki, sanki arkasından atlı koşturuyor. Oysaki, beş yaşına kadar yürümek şöyle dursun, ayağa bile kalkamamıştır. Yürümeyi geç öğrenmenin hırsından olsa gerek, Besim Ömer Bey’i durdur durdurabilirsen... Evet!.. Bir daha baktım, mektup zarflarının üstünde “Besim Ömer” yazıyor! Yanlışlık nerede mi?.. O yıllarda iki Besim Ömer yaşamaktadır İstanbul’da: Biri, Doktor Besim Ömer, öteki ise ünlü atlet Besim Ömer... Ülkemizi uluslararası müsabakalarda başarıyla temsil eden Besim Ömer Koşalay, adaşının mektuplarının kendi adresine getirilmesine o kadar üzülmüştür ki, “Koskoca Besim Ömer Paşa kim, ben kimim?” diyerek bu yanlışlığa bir son vermek için adını “Ömer Besim” olarak değiştirmiştir. Yazılarıyla halkı aydınlattı Güzel Bir Öykü... Birkaç gün önce “Öykü Günü”ydü... Ülkenin farklı yerlerinde çeşitli etkinliklerle kutlandı. Kara bulutlar, karamsar haberler arasında, yeryüzündeki en güzel öykülerin anlatıldığı bu topraklarda tüm bu etkinlikler rengârenk çiçekler gibi açtı... Geçen pazar, bu köşede yayımladığım, gençlerin “Irkçılığa karşı çağrı”sına kimileri fena halde öfkelendi, sinirlendi. Öfke, sinir, gerilim enflasyonundan biraz yorgun düştüğümden, bu pazar kimseyi saldırganlığa itmeyecek (şu günlerde biraz zor ama), herkese “iyi” gelecek bir öykü aradım, sonunda buldum. (Ancak yine de belli olmaz!) Öykünün adı, “Bir küçük oğlancık”. Yazarı Helen Buckley, İrlanda’da Dublin Üniversitesi’nde öğretim üyesi. Hem çocuk edebiyatı üzerine, hem yetişkinlere seslenen çocuk pedagojisi üzerine sayısız çalışması var. Toplumsal çalışmalarda yoğunlaşmış, üretken bir yazar. Kendini çocuk haklarına, çocukların her tür şiddetten, baskıdan korunmalarına ve onların toplumsal bireyler olarak yetişmesine adamış... İşte şiir olarak yazdığı öykü: “Bir küçücük oğlancık bir gün okula başladı. / Pek mi pek akıllıydı. / Okulu da pek mi pek büyüktü. / Ama akıllı çocuk sınıfına dışarıdan kestirme bir yol buldu. / Buna çok sevindi. / Artık okul ona kocaman görünmüyordu. Bir zaman sonra bir sabah / Dedi ki öğretmen / “Bugün resim yapacağız..” / “Ne güzel” diye düşündü çocuk. / Resim yapmayı çok severdi. / Her şeyin resmini yapardı: / Aslanlar, kaplanlar, tavuklar, inekler, trenler, gemiler. / Mum boyalarını çıkardı ve çizmeye başladı. Ama öğretmen “Durun” dedi, “Henüz başlamayın!” / Ve herkes hazır görünene dek bekledi. / “Şimdi” dedi öğretmen, “Çiçek çizmesini öğreneceğiz”. / “Ne güzel” diye düşündü çocuk. Çiçek çizmeyi çok severdi. / Ve en güzellerini yapmaya başladı: / Pembe, mavi, kavuniçi mum boyalarıyla. Ama öğretmen “Durun” dedi. / “Size nasıl çizileceğini göstereceğim”. / Yeşil saplı kırmızı bir çiçek çizdi. / “İşte” dedi öğretmen. “Şimdi başlayabilirsiniz”. / Küçük çocuk bir öğretmenin çiçeğine baktı / Sonra kendi çiçeğine. / Kendi çiçeğini daha çok sevdi / Ama bunu söyleyemedi. / Defterinde sayfayı çevirip / Öğretmeninki gibi çizdi / Kırmızı bir çiçek sapı yeşil... Bir başka gün / Dedi ki öğretmen: / “Bugün çamurdan bir şeyler yapacağız”. / “Ne güzel” diye düşündü çocuk. / Çamurla oynamayı çok severdi / Her şeyi yapabilirdi çamurla: / Yılanlar, kardan adamlar, filler, / Fareler, arabalar, kamyonlar. / Başladı çamuru yoğurmaya / Ama öğretmen “Durun” dedi, “Henüz başlamayın!” / Ve herkes hazır görünene kadar bekledi. / “Şimdi” dedi öğretmen, “Bir çanak yapmayı öğreneceğiz”. / “Ne güzel” diye düşündü çocuk. / Çanak yapmayı çok severdi. / Ve başladı yapmaya / Boy boy, şekil şekil çanakları. / Ama öğretmen “Durun” dedi. / “Size nasıl yapılacağını göstereceğim”. / Ve de gösterdi herkese bir büyük çanağın nasıl yapılacağını. / “İşte” dedi öğretmen. “Şimdi başlayabilirsiniz”. / Küçük çocuk bir öğretmenin çanağına baktı / Bir de kendi çanağına. / Kendi çanağını daha çok sevdi / Ama bunu söyleyemedi. / Çamur topağını yuvarlayıp yeniden / Yaptı öğretmeninki gibi derin bir çanak. Ve çok geçmeden / Küçük çocuk / öğrendi beklemeyi, izlemeyi, / Ve her şeyi öğretmen gibi yapmayı. / Ve çok geçmeden / Başladı kendiliğinden hiçbir şey yapmamaya / Ama birdenbire /Taşınıverdiler başka bir eve, / Başka bir şehirde / Ve çocuk gitti başka bir okula. / Bu okul daha da büyüktü öbüründen. / Kestirme yolu da yoktu dışarıdan / Büyük basamakları çıkmak / Ve uzun koridorlardan geçmek gerekiyordu sınıfa kadar. Ve daha ilk gün / Dedi ki öğretmen: / “Simdi resim yapacağız”. / “Ne güzel” diye içinden geçirdi çocuk. / Ve başladı beklemeye / Öğretmenin, ne yapmasını söylemesini beklemeye. / Ama öğretmen hiçbir şey söylemedi / başladı sınıfta dolaşmaya. / Küçük çocuğa gelince durup sordu: / “Resim yapmak istemiyor musun?” / “İstiyorum” dedi çocuk. / “Ama ne resmi yapacağız?” / “Ne resmi istersen” dedi öğretmen / “Nasıl çizmeliyim?” diye sordu çocuk / “Nasıl istersen” dedi öğretmen / “İstediğim renk mi?” diye sordu çocuk. / “İstediğin renk” dedi öğretmen, / “Eğer herkes aynı resmi yaparsa ve aynı renkleri kullanırsa / kimin neyi yaptığını ve neyin ne olduğunu nasıl anlarım ben?” / “Bilmem”, dedi çocuk. / Ve başladı çizmeye: / Kırmızı bir çiçek, sapı yeşil...” Hepinize iyi pazarlar... www.zeyneporal.com Faks: 0212 257 16 50 de yazdığı yazılarla bilimin çatısı altında yapılacak doğumun yararlarını halka anlatır ve cehalete karşı büyük bir savaş başlatır. Tüm bunları yaparken, doğumevinde görev yapacak doktorları, hemşireleri de eğitmekte, adeta büyük bir sağlık ordusu hazırlamaktadır. Besim Ömer Paşa’nın hakarete uğradığı, kimileri tarafından “şeytan” ilan edildiği ve bir gün doğumevinin kapısında taşlanırken, içeri girmesini söyleyen öğrencilere, “Bunların karşısında bir adım dahi geri atmayacaksınız” dediği dilden dile anlatılır... Tıbbiye son sınıf öğrencilerinin altışar kişilik gruplar halinde 24 saat nöbet tuttuğu ilk doğumevi tahmin edebileceğiniz tüm zorluklara karşı gelmeyi başarmış ve kendini topluma kabul ettirmiştir. 17 yıl hizmet veren, içinde Besim Ömer Paşa gibi bir devi barındıran bu küçük bina 1909 yılında terk edilir... Doğumevi, II. Meşrutiyet’in getirdiği soluklanma fırsat bilinerek Kadırga’da inşa edilen daha büyük bir binaya taşınır. Milletin gerçek kahramanları... Yağmurlu bir gece, Besim Ömer Paşa’nın Cağaloğlu’ndaki evinin kapısı öylesine yumruklanır ki, sokak kedileri gizlendikleri yerde iki büklüm olurlar. Doktor Besim Ömer Bey, kapıyı açtığında karşısında saray askerlerini görür. Besim Ömer’in bindirildiği at arabası İstanbul sokaklarında akortsuz bir piyanonun tuşlarında yol alır gibi geçerek sarayın Harem kapısının önünde durur... Padişahın gözdelerinden olan bir kadın o gece doğum yapmaktadır... Doğumun zorlu olacağı ebeler tarafından söylenince Fransa’ya başvurulmuş, Fransız uzmanlardan “İstanbul’da Besim Ömer varken, bize ihtiyaç yoktur” yanıtı alınmıştır. Doğumu başarıyla gerçekleştiren Besim Ömer, böylelikle Osmanlı Haremi’ne giren ilk kadın doğum doktoru unvanını da alır. Gülhane Parkı, tarihimizde birçok yenili ğe sahne olmuştur. Gülhane Hattı Hümayunu Mustafa Reşit Paşa tarafından burada okunmuş, ilk Atatürk heykeli bu parkın içine, Sarayburnu kıyısına konmuştur. 1892 ise yalnızca Topkapı Sarayı’nın dış bahçesi olan bu parkın tarihinde değil, ülkemizin aydınlanma tarihinde çok önemli bir yıldır. Bu yılda, Besim Ömer Paşa tarafından Gülhane Parkı’nda ilk doğumevi (Viladethane) açılmıştır. Oysa o dönemlerde kadınlar evlerde ebeler yardımıyla doğum yapıyorlardı. Bu yüzden, bilime sırtını dönen çevreler Besim Ömer Paşa’yı “Piçhane” kurmakla suçlarlar... “Öyle ya, hangi kadın gider de doğum yapar, Besim Ömer Paşa’nın hastanesinde!?. Doğacak çocuğun babası belli olmayan!..” Besim Ömer Paşa, tıp eğitimini İstanbul’da birincilikle tamamladıktan sonra Pa ris’e gitmiş, orada da kadın doğum konusunda dört yıl eğitim almıştır. 1891 yılında İstanbul’a geri döndüğünde, doğum esnasında ölen kadınlar, sakat kalan çocuklar konusunda bir an önce bir şeyler yapma konusunda kararlıdır. Dönemin padişahı II. Abdülhamit, doğumevini reddetse de, Besim Ömer Paşa insan hayatının en önemli, en güzel anı olan doğum olayının hatalar sonucunda kâbusa dönüşmemesini istiyor ve bu gerçeğin yolunda karşısına çıkacak ham taşları yontacak gücü kendisinde görüyordu. Gülhane Parkı’nda bulunan Askeri Tıbbiye’nin yanındaki “üç oda ve bir sofa”dan oluşan küçük bir binada “gizli” olarak açılan ilk doğumevine doğum yapacak kadın bulmak için kolları sıvayan Besim Ömer Paşa, gerçeği bulma yolunda en büyük güç olan yazıyı kullanır. Besim Ömer Paşa gazeteler Eğer bir gün yolunuz Gülhane Parkı’na düşecek olursa, koca ağaçların altında yürürken etrafınızı iyice dinleyin... Besim Ömer Paşa’nın doğumevinden yükselen seslere kulak verin... Yaşamı kurtarılan annelerin mutluluktan ağlayışlarını, sapasağlam doğan bebeklerin dünyaya merhaba diyen çığlıklarını duyacaksınız. Günümüzde kadınlar bilimin ellerinde doğum yapmakta, erkekler bilimin kapısı önünde baba olmanın müjdesini beklemektedirler. “Bu millet her şeyi hazır aldı, bu yüzden kıymetini bilmiyor” sözü çok yanlıştır. Biz, gerçeğe ulaşma yolunda çok büyük bedeller ödedik, hâlâ da ödüyoruz. Sorun şudur ki, ödenen bedelleri unuttuk. Doğumhanelerin kapısı önünde yaşanan mutlulukların bedelini de Besim Ömer Paşa ödemiştir. Bilimin ışığı altında anne olan her kadının, bilimin eşiğinde baba olmayı bekleyen bu toplumdaki her erkeğin Besim Ömer Paşa’ya bir teşekkür borcu vardır. Ülkemizde kahraman diye elleri kanlı katiller sunuluyor topluma... Oysa, bu milletin gerçek kahramanları Besim Ömer Paşa gibi bilim insanları, sanatçılarıdır. Kahraman olmak için ille de “kan” gerekiyorsa kabul... Besim Ömer Paşa’nın da elleri doğumevinde her gün kan içindeydi!.. Cengiz Baysal Dörtlüsü Çağdaş Sanatlar’da ? Kültür Servisi Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi düzenlenen konserlerle sanata ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Çarşamba günleri düzenlenen klasik müzik dinletilerinin yanı sıra cumartesi günlerini caza ayıran ÇSM, bu hafta da başarılı bir ekiple Ankaralıları buluşturdu. 60’lı yılların caz geleneğini günümüzün tını anlayışına taşıyan Cengiz Baysal’ın ritmik kompozisyonlarını doğaçlama öğelerini ön plana alarak seslendiren Cengiz Baysal Dörtlüsü dün Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde bir konser verdi. İstanbul Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü’nde öğretim üyeliği yapan Cengiz Baysal’a vokalde Sibel Gürsoy, piyanoda Serkan Özyılmaz ve bas gitarda İlker Özalp eşlik etti. Rahmi Saltuk’tan ‘Dosttan Dosta’ Kültür Servisi Anadolu’nun özgün seslerinden ozan Rahmi Saltuk, geçmişte iki farklı albümde yer verdiği türkülerini ‘Dosttan Dosta Türkülerin Dili’ adıyla bir araya getirerek müzikseverlere sundu. Saltuk’un 1973 yılında İsveç’te çıkardığı ‘Pir Sultan Abdal’ uzunçalarından, daha sonra başka bir biçimde yayımlanmamış ‘Güzel Âşık’, ‘Çıktım Yücesine’, ‘Ben de Şu Dünyaya Geldim Geleli’, ‘Dinle Sana Bir Nasihat Edeyim’ adlı türkülerle, 1978 tarihli uzunçalarından, ‘Odam kireçtir benim’, ‘Aldırma gönül’, ‘Eşkıya dünyaya hükümdar’, ‘Ah Bir Ataş Ver’, ‘Karanfil Suyu Neyler’, ‘Nefes’’ ve Yemen Türküsü’nü bu albümde eski kayıtlarıyla bir araya getiriyor. Böylece, o yorumlar bugüne ulaşırken albüm Saltuk’un sanatına olduğu kadar bir döneme de tanıklık etmiş oluyor. Rahmi Saltuk, bir deyişle de benzersiz sesi ve yorumuyla ‘toplumsal hafızayı yeniden canlandırıyor’... Sanatçı, 1987’den bu yana olduğu gibi bu albümününün de yapımcılığını üstleniyor. 1970’lerde, Türkiye’de ve Avrupa’da Anadolu’nun coşkulu, umutlu, isyan dolu, sevgi dolu sesini salonlara, meydanlara taşıyan sanatçının bu türküleri, aynı zamanda bir dönemin belgesi niteliğinde. Cevdet Kudret 100 yaşında ? Kültür Servisi Cevdet Kudret, 100. doğum yıldönümünde, Türkiye Yazarlar Sendikası ve Evrensel Basım Yayın’ın birlikte düzenledikleri etkinlikle yarın akşam saat 18.30’da Beyoğlu’ndaki Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde anılıyor. Etkinliğe konuşmacı olarak Adnan Binyazar, Adnan Özyalçıner, Yusuf Çotuksöken ve Efnan Dervişoğlu katılacak, Gülsen Tuncer ise Cevdet Kudret’in şiirlerini seslendirecek. Evrensel Basım Yayın, Cevdet Kudret’in otuz yıldır yayımlanmayan üç romanı Sınıf Arkadaşları, Havada Bulut Yok ve Karıncayı Tanırsınız’ı yeniden bastı. Birbirini tamamlayan bu üç roman, Türkiye’nin Birinci Dünya Savaşı’yla İkinci Dünya Savaşı dönemini anlatıyor. Ayrıca Cevdet Kudret’in 100. yaşı onuruna Adnan Özyalçıner’in hazırladığı “Edebiyatın Ağır İşçisi Cevdet Kudret” adlı kitap da Evrensel’ce yayımlandı. CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle