24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 ARALIK 2007 ÇARŞAMBA 6 AVRUPA GÜRAY ÖZ Anayasa değişikliği... Fazıl Say’ın çıkışı urdunu ulusunu seven bir yurttaş olarak, giderek artmakta olan şeriat tehlikesi karşısında Türkiye’nin geldiği noktayı herkese hatırlatan Fazıl Say’ın çıkışı, toplumun değişik kesimlerinden farklı seslerin yükselmesine yol açtı!.. Yaşanan gelişmeler bir anlamda, Türkiye Cumhuriyeti’nin nitelikleri ve bağlı olduğu evrensel değerler karşısında, kimlerin nerede durduğunu bize gösterdi. Konuya ilişkin yazılanlar söylenenler, Türkiye’nin nasıl bir gerçekle karşı Günün Gerçeği Çağın Ruhu Medyamızın “teröristi dağdan indirme” programına verdiği destek, tuttuğu alkış akıllara sezadır. Kim indiriyor terörü dağdan? İddiaya göre başta imamlar, öğretmenler, kamu görevlileri... AKP’yi iyi tanıyanlar bunun yalnızca imamlar demek olduğunu biliyorlar. Yöntem her zaman, hemen her konuda uygulanan bildik yöntemdir. “Teröristi dağdan indirme” demagojisinin altından tarikat çıkıyor. Zamanımızın “akademisyen” tarikatçıları açıkça söylüyorlar: Bugüne kadar çözülemeyen Kürt sorununu cemaatler çözüyorlarmış. El hak doğrudur. Kürt sorununu çözüp “Kürt Fethullah” sorununu pişiriyorlar. ??? Türkiye’nin içine girdiği, sokulduğu karanlık gittikçe koyulaşıyor. Bu ortaçağ karanlığının olmadık yerlerden destek alması, korkunun, “Havaya girersek paçayı kurtarırız” zehabının, yanılgısının ürünüdür. Neoliberalin hizmette kusuru yoktur. O, “Bugün AB için, ABD için ne yaptım” diye hesaba durmanın, kısa günün kârını, hizmetin rantını yemenin keyfini çıkarıyor. Kendini demokrat, liberal, özgürlükçü sanan kesim ise bir yandan değişen havayı solumaya, ürpererek kılık kıyafet değiştirmeye, dilini yeni jargona alıştırmaya koyulmuş, bir yandan da “Geçer bu günler, inşallah geçer” avunmasıyla dizini dövmeye başlamıştır. ??? Gerçek acıdır. Gerçeğin tadını değiştirmenin yolu, ona tabi olmaktan, boyun eğmekten değil, onu değiştirmekten geçer. Eğer yaşadığımız acı gerçeğe teslim olmaya niyetli değilsek, her belirtiye, her yanılgıya karşı koymak, kör umutlarla boğuşmak zorundayız. Türkiye’de sosyal demokrasi, mücadelenin zeminini gel geç itirazlarda, esası tartışmaktan kaçınarak ayrıntıda bulmaya çalışıyor. Ayrıntıyı da gazetelerden öğreniyor. Çağın ruhunu küreselleşmenin politikalarında arıyor. Oysa küreselleşme politikaları çağın ruhuna kökten aykırıdır. En büyük çarpıtmadır. Bir diğer sol kesim, kendini Kürt sorununa endekslemiş, solun sistemle olan mücadelesini Kürt sorununa tabi kılmış, işçiyi, köylüyü unutmuş, böylelikle sol kimliğinden soyunmuştur. Artık emperyalizm onun için bir anlam ifade etmiyor. “Emperyalist süper gücün, devletin neredeyse bir fırsata dönüştüğünü” söyleme aşamasındadır. Neoliberal çevrelerle sıkı fıkı ilişkisinin kaynağı da burada yatıyor. Bu çevrelerle içi boş “demokrasi”, “özgürlük” paydasında buluşurken, çıkarcı bireycilikle, bireyin kendisini ancak toplumsalın içinde var ettiği gerçekliği arasındaki derin farkı unutmuş görünüyorlar. İnsanların söz söyleme, örgütlenme haklarını, kendilerinin söz söyleme, örgütlenme haklarına indirgedikleri için, sürüklendikleri aldanışın uzun sürmeyeceğini söyleyenlere de kızıyor, onları çağın ruhuna uymamakla suçluyorlar. Oysa çağın ruhuna aykırı düşenler kendileridir. ??? Bu arkadaşları günün gerçeğiyle savaşmaya, çağın ruhuna uymaya çağırmak zorundayız. Çıkarıp attıkları kirli gömleklerini yıkayıp yeniden giyerler mi bilemem, ama büyük yanılgılarının bedelini yalnızca kendilerinin değil, tüm toplumun ödediğini onlara hatırlatmak işimiz bizim. Asıl işimiz ise gerçeğin kendisiyledir. Karşımızdaki tehdit, önümüzdeki çukur, emperyalistin, işbirlikçinin kazdığı çukurdur. Ama direnen, direnmesi gereken devrimci bir köz hâlâ var. Henüz sönmemiştir. Geçen hafta Frankfurt’ta, ülke dışında küstahlıkları daha da artan günümüzün yobazlarından biriyle karşılaştım. “Boşuna uğraşıyorsunuz, bu iş bitti” dedi bana. “İlhan Selçuk Kuran’dan ayetler yazarak ne yapmak istiyor!” diye müstehzi bir edayla kırıttı. “Dinciyi dürüst olmaya, paranın dinine tabiyken kitabın dinine uyduğunu söyleme sahtekârlığından vazgeçmeye, dindarı da çağın ruhuna, aydınlanmanın ışığına çağırıyor” dedim. Bön bön baktı yüzüme. Ama benim solcu kardeşlerim, sosyal demokrat dostlarım bu kadar bön, bu kadar aymaz, bu kadar çağın ruhundan uzak değildirler. Umarım değildirler. eposta: [email protected] Ç oktandır, kapalı kapılar arkasında Türk ulusundan gizlenen, yeni anayasa çalışmaları yapılıyor... “Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği”nin (TÜSİAD) Başkanı, nasıl bir Türkiye istediklerini, anayasa çalışmaları yapan hükümete duyurdu: “...Öncelikle yeni anayasa, rejimin temel niteliklerini değiştirmemelidir...” Buraya kadar iyi, güzel, değil mi? Anayasamızın “değiştirilemez” temel niteliklerine, “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” olduğumuz hükmüne TÜSİAD Başkanı’nın koltuk çıkmasına diyeceğimiz tek şey var: “Kutlarız...” TÜSİAD Başkanı’nın önemli bir isteği daha var hükümetten; “Yeni anayasa, birey odaklı bir bakış açısıyla hazırlanmalıdır” diyor... “Birey odaklı” demek, zenginden yana demekle aynı şey... Bu istek, anayasamızın değiştirilemez hükmü olan, toplumdan yana, yani sosyal olma niteliğiyle bağdaşıyor mu? Yalçın UYSAL Y karşıya olduğunu ortaya koydu. Bilimi ve sanatı dinin örtüsü altına sokan; aklın önüne inancı, bilimin önüne dini koyan; özgür düşünceyi dışlayan; demokrasinin ve çağdaş düşüncenin gelişmesini engelleyen çağdışı bir ideolojinin karşısına çıkmak, yalnızca Fazıl Say’ın değil; Atatürk Türkiye’sini yaşatmak isteyen tüm yurttaşların görevidir. Bilime ve sanata sırtını dönen toplumların içinde bulundukları yaşam koşullarına bakarak,Türkiye’nin hangi noktaya götürülmek istendiğini görebilmek ve karanlık bir geleceğe karşı çıkmak, yalnızca sanatçıların, bilim insanlarının, kamu görevlilerinin, iş dünyası çalışanlarının değil; sorumluluk sahibi tüm yurttaşların uğraşısı olmalıdır. Çağdaş ve laik Türkiye’yi yok etmeye yönelen şeriat tehlikesine dur demek ve onu elbirliğiyle yok etmek hepimizin görevidir. Eğer bunu başaramazsak Cumhuriyetin kazanımları gün gelecek birer birer yok edilecektir!.. Sesimizi yükseltmeliyiz!.. Selim KİREMİTÇİLER Cumhuriyet ve bizler ‘Devrim Şehitlerimiz’ anıldı... 23 Aralık’ta Menemen’de bir araya gelen yurttaşlar, 77 yıl önce (23 ARALIK 1930) sergilenen kanlı şeriat girişimini lanetlediler... Laik ve çağdaş Cumhuriyeti savunan sivil toplum örgütlerinin temsilci ve üyeleri, Cumhuriyetin maruz kaldığı ihanet saldırısında can veren üsteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ı, Bekçi Hasan’ı ve Bekçi Şevki’yi andılar... G azetenizi okuyorum. Devrin yönetimi için çarşaf çarşaf çıkan başlıklar ve haberlere katılmamam mümkün değil. Halihazırdaki rahatımı gelecek Türkiye rüyasına feda edebilenlerdenim. Bir poşet pirince, bir çeyrek altına memleketimi değişmeyenlerdenim, öyle de kalacağım. Kendi çıkarım için düşüncelerimi, inancımı satmadım. Ancak Türkiye’de kaç kişi varız, merak ediyorum ve Cumhuriyetim nereye gidiyor? Ben ne olacağım, çocuklarım ne olacak? Nice fedakârlıklarla kurulan Cumhuriyet ne olacak? Haberleri izlerken içim yanıyor. Cumhuriyetin simgesi kurumların her gün nasıl bir bir ele geçtiğini izledikçe içim kan ağlıyor. Böyle eli kolu bağlı, göz göre göre Cumhuriyetin elimizden gidişini izlemek çok ağırıma gidiyor. Biz bu muyuz? Bu kadar mıyız? Yılmaz SEVGÜL Öğretmen atamaları epimizin hayatını bir öğretmen değiştirmedi mi? Toplumda değerine paha biçilemeyecek olan öğretmenlik mesleğini yapan değerli öğretmenlerin mesleklerini iş güvencesiz bir şekilde yapmasına elbette hepimiz karşıyız. Ama ben, bir gün sözleşmeli olarak çalışan öğretmenlerin KPSS’ye girmeden, kadrolu olarak istihdam edileceklerine inanıyorum. Şubat atamasında doğrudan sözleşmeli öğretmen ataması yapılmalı. Eğer şubat atamasında kadrolu öğretmen alınırsa hiç öğretmen alınmamış olacak ya da çok az sayıda öğretmen alınacak. Yani işsiz öğretmenlerin sayısı BİR ELEŞTİRİ 22 Aralık 2007 tarihli Cumhuriyet’in 5. sayfasındaki başlık: “Operasyon konusunda aklıselim adımlar attıklarını söyledi” şeklinde idi. Metinde ise şöyledir: “Aklıselim neyi emrediyorsa...” Doğru söylenmiş bir sözü bile doğru aksettirememek benim gazeteme yakışmıyor. Bu nasıl Türkçe? * Ücret, bir emeğe karşılık ödenen para demektir. Ücretsiz gazete eki veya herhangi bir mal olmaz. Malın para karşılığı, bedel veya doğrudan doğruya paradır. Parasız demek en doğrusudur. Sedat ONGAN Başkent İstanbul!.. H U KOŞULLAR lusal Kurtuluş Savaşı, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti ile özdeşleşen başkent Ankara’nın başkent olma özelliğini sistemli şekilde aşındıran girişimlerle karşı karşıyayız!.. Yakın zamanda Başbakan, Dolmabahçe Sarayı yanındaki binayı İstanbul’a geldiği zamanlarda kullanmak üzere kendisi için bir çalışma yeri haline dönüştürdü. Bir bakıma Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti olan İstanbul’a kısmen de olsa geçmişteki işlevini kazandırdı. Bu yapılan değişiklik geçmişe duyulan özlemin bir adımı mı acaba derken şimdi de Merkez Bankası’nın Ankara’dan İstanbul’a taşınması gündeme geldi!.. Yoksa hükümetin başkent olarak Ankara’dan vazgeçme planı mı var?.. Deniz SARISU aynı kalacak. Çünkü zaten sözleşmeli olarak görev yapan öğretmen “kadrolu” olmuş olacak ve bunun adı basında “yeni atama” diye duyurulacak. 2007 Şubat atamasında 10 bin kadrolu öğretmen ataması yapıldı. Yani zaten görev yapmakta olan 10 bin sözleşmeli öğretmen kadrolu olarak atandı. Kadrolu olarak atanan 10 bin sözleşmeli öğretmen zaten görev yapıyordu. Peki, bunların yerine 10 bin sözleşmeli öğretmen neden alınmadı? MEB’in şubatta “Öğretmen ataması yaptık” demesi için sözleşmeli öğretmen ataması yapması gerekir. Hakan TOPRAK Cumhuriyet, sayfalarını CUMOK’lara açtı. ‘‘Söz Okurun’’ sayfamızda yayın ilkelerimize uygun tüm haberlere, duyurulara, görüşlere ve eleştirilere yer veriyoruz. CUMOK’lar bu gazetenin gerçek sahibidirler; ülke yayın yaşamına yepyeni katkılarda bulunup ufuklar açacaklarına, ülkenin yerel ve genel sorunlarını yansıtmakta önemli işlevler üstleneceklerine inanıyoruz. ADD ve ÇYDD’nin varoluşlarını hızlandıracak iletişim ağının ‘‘Söz Okurun’’ sayfasında gerçekleşmesi de olanak kazanacaktır. 2000 vuruşu aşmayacak görüş ve eleştirilerinizi bekliyoruz. posta?cumhuriyet.com.tr Mektup Adresi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul. Tel: (0/212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0/212) 343 72 64 Başkent’te dans kursunun kurucularından Nalan Civelek’in yaşamı dans üzerine kurulu Ankara’da dans geceleri LEYLA TAVŞANOĞLU Ankara’daki Limak Ambassadore Oteli. Girişteki Fiori Salonu’nda perşembe akşamları dans geceleri yapılıyor. Bu geceleri düzenleyen, Ankara Dans isimli bir dans kursu. Piste çıkanların çoğunun mükemmele yakın figürlerini hayranlıkla izliyorum. Hele kadınlar… Sanırsınız vücutları lastikten yapılmış. Salon, iğne atılsa yere düşmeyecek derecede dolu. İzleyicilere dikkatle bakıyorum. Hiçbir taşkınlıkları yok. Keyifle pistte dans edenleri seyrediyorlar. Arada bir içkilerini yudumluyorlar. Ankara Dans’ı kimin ya da kimlerin yönettiğini merak ediyorum. Kursun sahibinin Nalan Civelek olduğunu öğreniyorum. Nalan Civelek’in yaşamı dans üzerine kurulu. Bunun felsefesini de yapıyor. Hacettepe Konservatuvarı’nın bale bölümünü bitirmiş. Bir süre bale yapmış. Daha sonra evlenip dört yıl New York’ta yaşamış. Nalan Hanım’dan konservatuvar yıllarında Ankara’daki bale ve dans okullarının durumunu dinliyorum: “O günlerde Ankara’da dans oku lu diye bir şey yoktu. Sadece biriki özel bale kursu vardı. Bunlar da hiç ışıksız yerlerdi. İnsanın içi daralıyordu, neredeyse. Oysa daha sonra gittiğim New York’taki dans okulları ışıl ışıldı. Bahçelere açılıyorlardı. Her taraf camdı. Ya da bir gökdelenin en üst katında, dört bir tarafı manzaralı okullar vardı. Salonlarda vazolar içinde çiçekler konulmuştu. Beni etkileyen bir unsur da buydu. Her tarafta saksılar içinde yeşil bitkiler vardı. Salonlar güneş içindeydi.” Nalan Hanım 1997’den 1999’a kadar iki yıl dans okulu kurmak için yer aramış. Ankara’nın merkezinde kiralar inanılmaz yüksek olduğu için biraz daha şehir dışına açılmış. O zaman Ankara’nın unutulmuş mahallelerinden birisi olan Yıldız’da bir mekân bulmuş. Ancak o yıllarda Yıldız Mahallesi’nin yolları bile yokmuş. Nalan Hanım, “Toprak yolların kenarlarında inekler otluyordu” diye anlatıyor. Ama yılmamış. Burayı kiralamış. “Bu iş hiç kolay olmadı. Ama sonunda ortaya çıktı. durumlardan biri de birisinin kendisine telefon edip “Ben sadece salsa öğrenmek istiyorum” demesi. Buna her zaman verdiği yanıt şu: “Biz salsa kursu değiliz. Ankara’da salsa kursları da var. Lütfen onlara başvurun.” Nalan Hanım özellikle orta yaş grubundaki yetişkin öğrencilerinin psikolojisini çok iyi kavramış. Diyor ki: “Hiç dans bilmiyor. Beceremezsem rezil olur muyum, psikolojisi içinde. Üstelik 20 kişiyle birlikte salona giriyor. Hiç kimseyi de tanımıyor. Onun için o insanın psikolojisini çok iyi anlamak lazım. Nalan Civelek Rahatlatarak, yavaş yavaş, sabırla öğreteceksiniz. Ben kendimi onların yerine koyuyorum ve Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir ruh durumlarını iyi anladığımı sadans kursu, Ankara Dans. Küçük yaş nıyorum. O şekilde çok iyi sonuçlar grubu için bale var. Modern dansalıyorsunuz.” lar da küçük ve büyük yaş grupları Peki, modern danslardan hangileriiçin.” ni öğretiyorlar? Nalan Hanım kurs için belli bir prog“Rumba, chacha, Arjantin tanram hazırlamış. İnsanların dansı yavaş go. Rumbadan sonra chacha’ya geyavaş, keyifle, çok zorlanmadan öğrençiyoruz. Çünkü figürleri birbirine melerinden yana. Belli modern dansçok yakın. Sonra salsa’ya geçiyoruz. ları programına almış. En canını sıkan İnsanlar salsa’yı çok seviyorlar. Bu dört dansı öğrenince insanlar danslı bir yere gittiklerinde belli bir dans çalsın da ben de dans edeyim, diye beklemiyor. Dört dansın hepsini de yapabiliyor.” Ankara Dans 10 kişilik bir öğretmen kadrosuyla çalışıyor. Kursun başında olması nedeniyle Nalan Hanım’ın gecesi gündüzüne karışmış gibi. İki çocuğu ve eşine neredeyse zaman ayıramayacak durumda. “Dörtbeş yıl çok sancılı oldu. Ben mutlu olduğum zaman onları mutlu edebileceğimi düşünüyordum. Öyle de oldu zaten. Doğru bir iş yaptığımı düşünüyorum. Herkes de artık bu düzene alıştı” diye anlatıyor. Bu dans kursunun bir özelliği de insanların birbiriyle kaynaşmasına olanak vermesi, yani son derece sosyal bir yanı oluşu. Nalan Hanım diyor ki: “Genç bir kız öğrencim hayatta başka bir yerde karşılaşması olasılığı bulunmayan bir büyük şirketin patronuyla bizim kursta tanıştı ve o sayede girmek istediği o patronun şirketinde çalışma olanağı buldu. Dans öğrenmenin yanı sıra insanlar bu tür fırsatları da kursta yakalayabiliyorlar.” Sosyal Güvenlik yasa tasarısı geri çekilsin’ İSTANBUL/ANKARA (Cumhuriyet) Aralarında İstanbul Tabip Odası, İstanbul Barosu, TMMOB, KESK, Türkİş, DİSK ve bazı siyasi partilerin bulunduğu 46 meslek örgütü, sivil toplum kuruluşundan oluşan “Herkese Sağlık, Güvenli Gelecek Platformu”, AKP’nin Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası (SGGSS) yasa tasarısının geri çekilmesini istedi. Platform tarafından Taksim’de Makina Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nde düzenlenen basın toplantısında paltform adına açıklama yapan İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu, tasarıya “sosyal güven(siz)lik ve genel sağlık(sızlık) sigortası” adını verdiklerini söyledi. Çerkezoğlu, “Eşitsizlikleri arttıran, sosyal dayanışma yerine parası olanın parası kadar emeklilik ve sağlık hakkına sahip olacağı bu tasarıyla emekçilere kısıtlama getirilirken, sermayeye yeni kâr alanları sunuluyor” dedi. Konuya ilişkin eylemlerinin süreceğini anlatan Çerkezoğlu, yarın da Aksaray’daki Pertevniyal Lisesi önünden Unkapanı’ndaki Sosyal Güvenlik Kurumu’na yürüyüş ve bir basın açıklaması yapacaklarını anımsattı. CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle