27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 ARALIK 2007 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Harvard Üniversitesi Ekonomi Profesörü Dani Rodrik, kamu öncülüğünde sanayileşme politikasına geçişi önerdi 13 EKONOMİ POLİTİK ERİNÇ YELDAN Neoliberal politikanın çıkışı yok ? Tüm dünyada neoliberal politikaların şansının azaldığını vurgulayan Rodrik, Hindistan ve Çin’i örnek göstererek “Bu ülkeler yabancı yatırımın önünü sonuna kadar açarken karşılığında yerli üreticiyle ortaklık kurma, teknoloji transferi yapma gibi şartlar koşuyorlar. Plan yapın, şeffaf olun, ama teşvik verdiniz mi karşılığını da isteyin” dedi. DUYGU ATAHAN ‘Türkiye’ye Yatırım Yapın’ Ülker Grubu, Amerikan çikolata ve şekerleme devi Godiva’nın çoğunluk hissesini satın aldı. Türkiye’nin zaten fındık ve tütünde de dünya pazarlarında tekel konumunda bir üretici olduğu göz önüne alınırsa, yerli sermaye gruplarımızın küresel birincil ve işlenmiş tarım ürünleri piyasalarında artık dev tekeller arasına katılmış olduğu anlaşılıyor! Türkiye küreselleşme yolunda dev adımlarla ilerlemektedir! Sanayileşme hamlelerimiz yabancı sermayenin ülkemize ilgisi sürdüğü sürece de hızlanacaktır. Yabancı sermaye ülkemize geldikçe yeni iş sahaları açılacak, dolayısıyla işsizlik sorunumuzu çözmemiz de kolaylaşacaktır! Ancak buraya kadar elde ettiğimiz “başarılar” ile yetinmemeli, reformlara devam etmeliyiz. Yabancı sermayenin gönlünü almak için gereken ne varsa yerine getirmeliyiz... ??? Yabancı sermayenin Türkiye’ye olan ilgisini sıcak tutmak için bundan yaklaşık bir ay önce gazetelerde çıkan küçük bir haber ilgimi çekmiş idi. Haberde Başbakanlık Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı’nın “dünyanın en saygın ve en bilinen ekonomi dergilerinden The Economist’te vermiş olduğu bir reklam” tanıtılıyordu. “HSBC Türkiye’yi, Türkiye HSBC’yi seviyor” başlıklı ilanda yabancı sermaye Türkiye’ye davet ediliyor ve Türkiye’nin şu özellikleri ön plana çıkartılıyordu: • Yaş ortalaması 29 olan 70 milyonluk bir nüfus • Her yıl 400 bin üniversite mezunu • Genç, eğitimli ve motivasyonu yüksek profesyoneller • Rekabetçi yatırım koşulları • Avrupa Birliği, Orta Asya ve Ortadoğu’ya giriş kolaylığı • Dünyanın en büyük 17’nci ekonomisi ve yabancı sermaye girişi açısından dünyadaki 13’üncü ülke • 2002 yılından bu yana yıllık ortalama yüzde 7.4’lük büyüme... Yukarıda dile getirilen koşulların Türkiye’de yüzde 9.5 düzeyinde süregelen (genç kentli nüfus için yüzde 20’yi aşkın) işsizlik ve olağanüstü borçlanma yükü ile dış açıklarla birlikte harmanlanmış olduğunu; ve söz konusu sorunların aslında Türkiye’yi küresel pazarlarda taşeronlaştırılmış ve teknoloji içeriği düşük birincil mallar sektörlerinde uzmanlaşmaya mahkum eden bir ithalat ve ucuz işgücü cennetine dönüştürmeye yönelik programın bizzat doğrudan sonucu olduğu gerçeklerini artık tekrar tekrar vurgulamayacağım. Bu yazıda aslında başka bir soru sormak istiyorum: Türkiye’nin yukarıdaki ilanda dile getirilen özellikleri yabancı sermayeyi ülkemize çekmek için yeterince cazip midir? Türkiye’nin işsizlik ve sanayileşme sorunlarını yabancı sermaye davetiyle çözeceğine inanan kişi ve kurumların bu konuda daha çok düşünmesi gerekiyor. Türkiye yabancı sermaye için yeterince cazip midir? “Rakiplerimiz” acaba ne yapıyor? Geri kalmış olmayalım? Bu sorulara ilişkin geçen sene şubat ayında bu köşede dile getirmiş olduğum bir örneği okuyucularım anımsayacaklardır. Geçen yıl boyunca Financial Times ve Economist gibi yayın organlarının çeşitli nüshalarında Makedonya hükümeti tarafından şu ilan sıklıkla verilmiş idi: “Makedonya’ya Yatırım Yapın”. İlanda Makedonya’nın “Avrupa’daki yeni yatırım cenneti olduğu” teması işleniyor ve yabancı sermaye şirketlerine şu kolaylıkların sağlandığı vurgulanıyordu: (1) Kâr gelirleri üzerinde sadece yüzde 10 ile Avrupa’nın en düşük vergi yükü; (2) Avrupa’nın en düşük gelir vergisi (gene yüzde 10); (3) Ayda ortalama sadece 370 Avro’ya çalışmaya hazır, bol ve ucuz işgücü; (4) Önemli bir nüfusu ile geniş bir iç pazar; (5) Yüzde sadece 3.1 enflasyon ile desteklenmiş makroekonomik istikrar; ve (6) AB ve NATO üyesi olmaya aday bir ülke... ??? Yukarıdaki koşullarda nazlanarak Makedonya ekonomisine yatırım yapmayı planlayan yabancı sermayenin, Makedonya’nın emekçi halkına istihdam ve ücret olarak ne derece fayda sağlayacağı, en hafif deyim ile kuşkuludur. Gelişmekte olan ülkeler işsizlik ve eksik yatırım sorunlarını yabancı sermaye üzerinden çözmeye adeta koşullandırılmış gözükmektedir. Bu amaçla azgelişmiş dünya yabancı sermayeyi çekebilmek için birbirleriyle yarış haline girmiş durumdadır. Bu yarışta her ülke yabancı sermayeye daha cazip koşullar yaratabilmek için ülkesinin insanlarını “bol ve ucuz işgücü” olarak pazarlamakta; vergi toplamamakta ve kamu hizmeti üretmek yerine, geniş iç pazarı yabancı tekellerin sömürüsüne açmaktan çekinmemektedir. Bu amaca uygun olarak ulusal yatırım, teknolojik planlama ve istihdam politikaları iktisat gündeminden çıkartılmakta, bunların yerine finans sermayesinin çıkarlarını güvence altına alacak politikalar “reform” sıfatıyla gündeme getirilmektedir. Ama biz gene konumuza, ülkemize dönelim: Reformlar yavaşladı, bakın büyüme hızımız düştü; şimdi yabancı sermaye Türkiye yerine başka ülkeleri, örneğin Makedonya’yı, tercih ederse? Türkiye yabancı sermaye için yeterince cazip midir? Aman geri kalmış olmayalım? ozlem.yuzak@cumhuriyet.com.tr KARAMERCAN: GÖSTERGELER BOZULDU, BÜYÜME DURDU TÜSİAD Sanayi, Hizmetler ve Tarım Komisyonu Başkanı Dr. Erdal Karamercan, “İstikrarı sağlayan temel göstergelerde son dönemde bozulmalar var. Enflasyon, bütçe açığı, cari işlemler açığı ve borç dinamiklerinde iyileşmeler durmuş, hatta yer yer geriye gidişler başlamıştır” dedi. Konferansın açılışında konuşan Karamercan şunları dedi: ? Enflasyon kasımda yüzde 8.4’e yükseldi, aşağı çekmek pek kolay değil. GSYİH’ye oran olarak, 2006’da yüzde 0.5’e gerileyen bütçe açığı oranı 2007’de yeniden yüzde 2.3’e yükselecek. 2006 sonunda 32.8 milyar dolar olan cari işlemler açığı, 2007 Ekim’inde 35 milyar dolara ulaştı. Büyüme rakamları da bir yavaşlamaya işaret ediyor. ? Yatırımlardaki yavaşlama istihdam yaratılmasını ve verimlilik artışlarını sınırlıyor. Üstelik, yeni dönemin büyüme dinamiklerinin ne olacağına ilişkin bir vizyonumuz yok. ?Türkiye’nin yakaladığı yüksek büyümedüşük enflasyon başarısında, küresel sermaye girişlerinin büyük katkısı olmuştu. Küresel ekonomideki son gelişmeler, Türkiye’nin büyüme finanse etmekte zorluklarla karşılaşabileceğine işaret ediyor. ? Yüksek büyüme sürecini devam ettirmek istiyorsak yeni dönemde yeni politikalar uygulamamız gerekiyor. Bu politikaların en önemlilerinden biri de sanayi politikası olacak. Harvard Üniversitesi Uluslararası Ekonomi Profesörü Dani Rodrik, dünyada neoliberal politikaların şansının azaldığını vurgulayarak Türkiye’de büyüme ve istihdam artışının kamu ve özel sektör işbirliği ile geliştirilecek sanayi politikalarıyla sağlanabileceğine işaret etti. TÜSİAD ve Koç Üniversitesi Araştırma Fonu tarafından düzenlenen “Uluslararası Uygulamalar Işığında Sanayi Stratejisi Arayışları” konulu panelde konuşan Rodrik, “Serbest piyasa ekonomisi artık iyi çalıştığında dahi büyüme ve istihdam artışını sağlayacak yapısal dönüşümü gerçekleştirmekte yeterli olmamaktadır. Çin ve Hindistan’ın başarılı sanayi politikalarından örnek alarak, Türkiye de kendi koşullarına uygun, kamu öncülüğünde sanayi politikaları geliştirmeli ve uygulanmalıdır” dedi. Rodrik’in verdiği bilgilere göre Çin ve Hindistan gibi ülkeler neoliberal politikalar yerine, kamu öncülüğünde sanayi politikaları uyguluyorlar. Yabancı yatırımcıların önünü sonuna kadar açarken karşılığında ülkeye giren yatırımcıya yerli üreticiyle ortaklık kurma, teknoloji transferi yapma gibi zorunluluklar getiriyorlar. Böylelikle Çin, yerli malı girdi kullanma oranını yükseltmiş, hatta kendi global markalarını yaratmaya başlamış durumda. Şili gibi serbest piyasa ekonomisinde başarılı olmuş bir ülke bile ihracatta doğal kaynakların kullanılmasını öne çıkarabiliyor. Bir ülke, örneğin vergi teşviki veriyorsa karşılığında istihdam zorunluluğu da getirebilmeli. Rodrik özetle şunları vurguladı: ? Türkiye’de yenilik, teknoloji ve inovasyon olarak düşünülüyor. Oy sa gelişmekte olan ülkelerde istihdam ve refah yaratan büyüme için işgücünün yüksek verimli sanayi sektörüne kaydırılması şart. ? Kamu öncülüğünde sanayi politikaları kamu ve özel sektörün sürekli diyalog halinde olması ile gerçekleşebilir. ? Sanayi politikasının temel amacı yapısal dönüşümü hızlandırmaktır. Bu bir diyalog sürecidir, kârlılığı gözetir, ama disiplin de uygular, öncelikleri belirler ve şeffaftır. ? Şu anki konumunda Türkiye’nin kur politikasını değiştirme lüksü yok. Bu yüzden sanayi politikaları belirlenirken maalesef kur politikalarını kullanamayacaksınız. İşçiye izin verip gezdirdiler Ekonomi Servisi Yeni yılın ilk büyük özelleştirmesi öncesinde geri sayım sürüyor. Tekel’in Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde bulunan 6 fabrikası yatırımcılara gezdirildi. Gezi için işçilerin izinli olması nedeniyle özellikle Kurban Bayramı tatili beklendi. 25 Ocak’ta tekliflerin alınacağı ihale yaklaşık bir hafta sonra açık arttırma ile sonuçlandırılacak. Türkiye’de faaliyet gösteren JTI, BAT, Imperial Tobacco, Korea Tobacco gibi sigara operatörlerinin yanı sıra yerli firmalar da ihaleye yoğun ilgi gösteriyor. Bunlar arasında Doğan Grubu, European Tobacco, Mey İçki’yi satın alan Texas Pacific Group, Çukurova ve Anadolu grupları ile Tekel Toptan Satıcıları Derneği’nin kurduğu SÜPAŞ var. Yerliyabancı sigara operatörleriyle birlikte ilk iki ihaleden farklı olarak yabancı yatırım fonları da yerli ortakla teklif vermeye hazırlanıyor. Bunların başında şartname satın aldığını açıklayan Dubai Prensi Şeyh Maktum’a ait Dubai Investment Group geliyor. Avrupa’nın önde gelen yatırım fonu Cinven de bazı Türk girişimcilerle birlikte şartname almıştı. Ayrıca bazı Amerikalı ve İngiliz yatırım fonları da ihalede yer almayı planlıyor. Elektrikteki yüzde 15’lik fiyat artışının tüketiciye etkisi yüzde 17.4 olacak Zammın faturası 720 milyon YTL ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) hükümetin dağıtım bölgelerinin özelleştirilmesi öncesinde elektriğe zam yaparak özel şirketlerin talebini yerine getirdiğini bildirdi. EMO tarafından yapılan açıklamada, elektrik zammıyla kilovatsaat (kvs) başına konutlarda ortalama 10.244 Yeni Kuruş (YKrş) olan fiyatın yüzde 15 artışla 11.78 YKrş’a, sanayide 9.968 YKrş olan fiyatın ise yüzde 10 artışla 10.965 YKrş’a çıkacağı belirtildi. Konutların toplam yıllık elektrik harcamasının yaklaşık 4.8 milyar YTL olduğu ifade edilen açıklamada, “Yapılacak yüzde 15’lik zamla mesken ? Elektrikte öngörülen fiyat artışının “zamlar silsilesinin” habercisi olduğuna ve enflasyonu da 1 puan arttıracağına dikkat çekilirken, Devlet Bakanı Şimşek, “Buna zam dersiniz, fiyat ayarlaması dersiniz, ne derseniz deyin. Burada sorun o değil” diye konuştu. tüketimleri üzerinden 720 milyon YTL fazladan tahsil edilecektir. Ortalama bir aile elektriğe aylık 39.1 YTL fatura öderken, elektrik zammı sonucu diğer bedeller, fon ve vergilerin de artmasıyla fatura 45.9 YTL’ye yükselecek. Böylece açıklanan yüzde 15’lik zam oranı da faturalara yüzde 17.4 olarak yansıyacaktır.” DİSK Genel Sekreteri Musa Çam, AKP hükümetinin yaptığı ve yapmaya planladığı zamları eleştirerek, bütün bu yaşananların IMF güdümünde olan AKP’nin işçileri ve çalışanları hesaba katmadan hazırladığı ekonomik programların ve seçim kazanma yolunda “her girişimi” mübah gören anlayışının sonucu olduğunu belirtti. Çam, “Asgari ücret tartışmalarında yüzde 5’lik artışların sözü edilirken zamlarda gözlenen yüzde1520’lik artışlar, bu iktidarın yap tıklarının ve yapacaklarının göstergesidir.” dedi. Konuta yüzde 15, sanayiye yüzde 10 olarak öngörülen elektrik zammının enflasyonu ise 1 puan arttıracağı belirtiliyor. Partisinin grup toplantısı öncesinde gazetecilerin elektrik zammına ilişkin sorularını yanıtlayan ve konuşmasında sık sık “okey” diyen Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, “Yüzde 1.5 TRT payını kaldırmışız, yüzde 5 de indirim yapmışız. Tamam mı arkadaşlar? Okey. Nominal bazda elektrik fiyatları düşmüş, reel bazda elektrik fiyatları yüzde 70’in üzerinde aşağı düşmüş, okey” dedi. Alışveriş netten, ödeme cepten Garanti Bankası, eticaret sitelerinden alışveriş yapanların ödemelerini cep telefonu numaralarını girerek gerçekleştirebileceği “CepBank alışveriş’’ uygulamasını başlattı. CepBank alışveriş uygulaması ile, eticaret sitelerinden alışveriş yapanlar, kredi kartı veya hesap bilgilerini paylaşmadan, ödemelerini cep telefonu numaralarını girerek gerçekleştirebiliyor. Uygulamayı tanıtan Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı Fuat Erbil, Türkiye’de ilk kez Garanti Bankası tarafından geliştirilen ve tüm GSM operatörleriyle uyumlu olan yeni mobil ödeme sistemi CepBank alışverişin, ilk etapta Altivi, Biletix, HemalHemsat, Hepsiburada, Kangurum, Pegasus Havayolları, Tatil.com, Tio ve Yemeksepeti gibi eticaret sitelerinde kullanılabildiğini söyledi. GE’nin Doğuş Grubu’na hisse satışını değerlendiren Ergun Özen: Turizmcinin beklediği KDV tebliği hazır ANKARA (ANKA) Maliye, kahvehane, kır kahvesi, çay bahçesi, çay ocağı, kıraathane, kafeterya, pastane, ayakta yemek yenilen yerler, lokanta, kebapçı ve benzeri yerlerde verilen hizmetlerde uygulanan KDV oranını yüzde 18’den yüzde 8’e indirecek tebliğ taslağını hazırladı. Sektörden gelen yoğun talepler üzerine, hükümetin geçen yıl aldığı turizmde KDV indirimi kararının, bütçe dengeleri göz önünde tutularak 2008’de uygulanması uygun görülmüştü. Tebliğde, KDV’nin yüzde 18’den yüzde 8’e indirilmesi düzenleniyor. Ancak, söz konusu yerlerde verilen hizmetler içinde alkollü içecek servisinin de bulunması durumunda, bunlar yüzde 18 KDV oranı üzerinden vergilendirilmeye devam edecek. Kısa bir süre içinde Resmi Gazete’de yayımlanması beklenen taslağa göre, söz konusu işletmeler, toplam hizmet bedeli içinde alkollü içeceklere ilişkin olan ve olmayan kısmı hesaplayarak, faturada ayrıca gösterecekler. Alkollü içeceklere isabet eden kısım üzerinden yüzde 18, diğer kısım üzerinden yüzde 8 KDV hesaplayarak KDV tutarını ayrı ayrı ve toplam olarak faturada belirtilecek. Garanti’nin garantisi biziz Ekonomi Servisi Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen, GE’nin Doğuş Grubu’na ‘Garanti Bankası’ndaki yüzde 4,65’lik hissesini’ satmasıyla ilgili olarak, “GE’nin bize söylediği, Türkiye’den çıkma planının olmadığı yönünde’’ dedi. Özen, hisse devrinin ardından Doğuş Grubu’nun payının yüzde 30.15’e çıkacağını, GE’nin payının ise yüzde 20.85’e ineceğini söyledi. Hisse satışı sonrasında yönetimde herhangi bir değişiklik olmayacağına değinen Özen, Garanti Bankası’nı Garanti yapanın Doğuş Grubu olduğunu vurgulayarak, “Dolayısıyla GE tarafından (hisselerini satma konusunda) böyle bir teklif geldiğinde hiçbir tereddüte mahal olmadan fiyat konuşulmadan alınır’’ diye konuştu. Bankanın bölgede bir güç olmasını hedeflediklerini belirten Doğuş Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk ise “Biz bankacılıkta büyümek istiyoruz. Garanti Bankası ismini GE ile birlikte önemli bir marka haline getirme stratejimiz var” dedi. B İ L G İ T O P L U M U N A D O Ğ RU / ÖZLEM YÜZAK Peşpeşe iki uyarı. İlki Türkiye İş Kurumu’dan geldi: “İstihdam ve büyüme arasındaki ilişki giderek zayıflıyor. İşsizlik ciddi bir ekonomik ve toplumsal sorun olmayı sürdürüyor. Şu bir gerçek ki her ekonomik büyüme beraberinde istihdam artışı getirmiyor. Farklı kanallarla beslenmesi gerekiyor.” Hemen akabinde diğer uyarı TÜSİADKoç Üniversitesi Ekonomik Araştırma Forumu (EAF) tarafından düzenlenen “Uluslararası Uygulamalar Işığında Türkiye İçin Sanayi Stratejisi Arayışları’’ konulu konferansta ortaya atıldı. TÜSİAD Sanayi, Hizmetler ve Tarım Komisyonu Başkanı Dr. Erdal Karamercan, “İstikrarı sağlayan temel göstergelerde son dönemde bozulmalar görülmektedir. Enflasyon, bütçe açığı, cari işlemler açığı ve borç dinamiklerinde iyileşmeler durmuş, hatta yer yer geriye gidişler başlamıştır. Üstelik, büyümedeki yavaşlamanın geçici olduğunu düşünmemiz için bir neden de bulunmuyor” diye ekonomik gidişattan duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. EAF konferansında “Türkiye’nin üre Asyalaştırıldık Ama Ulusallaştırılamadık... tim ve dış ticaret yapısında dönüşüm: Küresel yönelimler ve yansımalar” başlıklı bir raporun da sunumunu yapıldı. Rapor yukarıda bahsettiğimiz iki “uyarıyı” hem destekliyor hem de nedenleri konusunda açılım getiriyor. Raporda son 10 yılda imalat sanayinin üretim ve dış ticaretinde yaşanan değişim “ithalatlaşma”, “uluslararasılaşma”, “Asyalaştırma” eğilimleri şeklinde 3 başlık altında özetlenirken şu saptamalar yapılıyor: “Bu eğilimlerin etkisiyle imalat sanayiinde önemli ölçekte bir dış ticaret hacmi yaratıldı ancak bu ticaret hacminin katma değer ve istihdam üzerindeki yansımaları kısıtlı oldu.” Bu saptamaları yaptıktan sonra şu soruyu ortaya atalım: AsyaPasifik bölgesindeki ülkelerin tetiklediği yeni rekabet ortamı yalnız Türkiye’yi değil, tüm dünyayı etkiliyor. Peki neden Türkiye, diğer ülkelerin aksine, büyümeyi sürdürülebilir kılamadığı gibi, bunu istihdama da yansıtamıyor, üstelik cari açığını sürekli olarak arttırıyor? Sorunun yanıtı “Türkiye’nin bugüne kadar bir ulusal sanayi politikası oluşturamaması” gerçeğinde yatıyor. Önceleri “Ulusal bir sanayi politikamız yok” diye veryansın eden sadece “muhalif” bir kesimdi. Onların da sesleri neoliberal politikalara destek veren çoğunluğun içinde eriyip gidiyordu. Şimdi bakıyoruz, işvereni, işçisi, akademisyeni, sivil toplumu her kesim ağız birliği etmişçesine “ulusal politikaların” önemine işaret ediyor. Şöyle yakın tarihli bir arşiv taraması yapıyoruz. TİSK Başkanı Tuğrul Kudatgobilik 20022006 döneminde yılda ortalama yüzde 7.4 büyüme olurken, istihdamın ancak yüzde 0.7 artabildiğine dikkat çekerek tarım dışı sektörlerde yeterli ölçüde nitelikli iş yaratılamadığını, yaratılan istihdamın önemli bir bölümünün de kayıt dışı işler olduğunu ifade etmiş. Kudatgobilik, bugün Türkiye’nin en büyük sorununun işsizlik olduğunu belirterek Türkiye’de her beş kişiden birinin işsiz olduğunu, ayrıca her yıl istihdam piyasasına genç nüfustan 800 bin kişinin katıldığını vurgulamış ve “Süratle ulusal istihdam stratejisi oluşturulmalı, özellikle ulusal genç istihdam politikası, ulusal kadın istihdam politikası üzerine yoğunlaşılmalı” demiş. Dün ise Karamercan, yeni dönemde tartışılması gereken politikalardan birinin de sanayi politikası olması gerektiğini belirterek “Sanayi politikası tartışması, Türkiye’de şimdiye değin hep, terim yerindeyse, alacakaranlıkta sürdürülen bir tartışma oldu. Kimi zaman kur politikasını kastettik, kimi zaman da sanayide öncelikli yöreleri, teşvikleri. Artık Türkiye bu tartışmayı, terimleri ve koşulları çok net olarak belirlenmiş bir zemine taşımalı. Tüm sektörlerde katma değer ve istihdam yaratmanın hızlandırılması ve böylece ekonomideki yapısal dönüşüm sürecinin önünün açılması amacıyla, ne gibi stratejilerin uygulamaya konulacağını belirlemelidir. Aksi halde, Türkiye, büyüme performansını sürdürmekte zorlanacaktır” diye konuştu. Harvard Üniversitesi uluslararası ekonomi politikası profesörü Dani Rodrik’in vurguladığı husus da “sanayi politikalarının artık tüm dünyada yeniden gündeme geldiği” oldu. Rodrik, Türkiye’nin neyi farklı yapabileceğini de şu sözlerle dile getirdi: ‘’20012005 döneminde toplam tarım dışı ve diğer sektörler tarafından istihdam edilmesi gereken 5 milyonluk ek işgücü arzı ortaya çıkmış. Bunun ancak onda biri sanayide istihdam edilmiş. Eğer 5 milyona yakın ek işgücü sanayide istihdam edilebilseydi kişi başına milli gelir artışı yüzde 20 civarında olurdu. Beşte bir oranında daha zengin olurduk.’’ Gelelim her kesimden artık tek ses çıkmasına karşın, neden hükümetin ulusal bir sanayi politikası oluşturmak için en ufak bir adım atmayışına... Neden dersiniz? CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle