27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 ARALIK 2007 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Sıralama Necati Yıldırım: “Şeriat sermayesi sıralamasında Türkiye 11. sıradaymış. RTE ile Gül’ün işi zor; ÜLKEDE iyi şeylerin de olduğunun farkına varan birinci oluncaya kadar Akif Kökçe, hazırlanan yasa tasarısı ile yeni sosyal durmak yok!” güvenlik düzenini RTE yağdanlığı gazeteciler adına üzerine biraz da sos gezdirerek gururla açıklıyor: Gazetecilerin, gemicilerin, makinistlerin aldığı İhaleyle sanatçı “yıpranma tazminatı” kaldırılıyor. Milletvekillerine alınacakmış... lojman tazminatı, çiçek sulama tazminatı az geldiği Kovmak için mi? için şimdi bir de “temsil tazminatı” veriliyor. Vatandaşın emekli olması için gereken çalışması süresi “ortalama yaşam süresinin iki katına” çıkarılıyor. Milletvekillerinin Meclis’teki oylamalardan en az birine katılıp, küfretmiş olması emekliliğe hak kazanması için yeterli sayılıyor. A. Mete Apak: Ülkemizde yüksek olan emekli maaşı, asgari “Cemil Çicek, ‘Bizde ücretin üçte biri seviyesine düşürülerek Avrupa Hollywood malzemesi Birliği ortalamasına çekiliyor. Milletvekillerinin bol’ demiş. Doğruya emekli maaşı asgari ücretin otuz katına çıkarılarak doğru. AKP’ye açlık sınırının azıcık üzerine getiriliyor. baktıkça karşımda ‘Muppet Show’u görüyorum.” RTE, “Kimse ameliyat düşünmesin” demiş... “Yoksa dalağını alır valla!” GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Soslu güvenlik Esnafın geçici iş göremezlik ödeneği kaldırılıyor. Milletvekillerine “kalıcı kebap yapma” ödeneği veriliyor. Sigortalı yakınlarına ölüm aylığı bağlanabilmesi için süre 10 yıla, prim 1800 güne çıkarılıyor. Milletvekili yakınlarına ölüm aylığı bağlanabilmesi için “yalan yere yemin etmiş” olması yeterli sayılıyor. Emekçi kadınların emzirme yardımı yalnızca bir kez verilecek olan “emzik parası” yardımına dönüştürülüyor. Vatandaşın anasından emdiği sütü burnundan fitil fitil getiren vekillere “ek süt fitili primi” veriliyor. Emekli işçi tekrar çalıştığı takdirde emekli aylığı Doğru kesiliyor. Emekli milletvekilleri çalışırsa, emekli maaşına ek olarak “titreyen parmakla yapılan oylama desteği” tazminatı veriliyor. Ölen sigortalının ailesine yapılan ölüm yardımı “başınız sağ olsun” seviyesine indiriliyor. Ölen milletvekilinin ailesine yapılan ölüm yardımı “paranın ne önemi var, insanlık öldü mü” seviyesine çıkarılıyor. Tarım sektöründe çalışanların prim borçlarına karşılı hasattan yapılacak kesinti miktarı artırılıyor. Parti sektöründe çalışan milletvekillerine, prim borçlarına karşılık 80 yıl geri ödemesiz, sıfır faizli kredi veriliyor. Türk müteahhitlerinin yurtdışında çalıştırdıkları işçilere emeklilik hakkı verilmiyor. Milletvekillerinin yurtdışına inceleme gezisine götürdüğü eş, dost ve akrabaları özel uçaklarda yapılan bu vatani görevleri karşılığında resen emekli sayılıyor. YÖK, Say Olayı ve Siyah Bulutlar... Güvendiğimiz dağlara her gün kar yağmaya devam ediyor. Göz göre göre her geçen saniye daha kötüye gidiyoruz. Üstelik ne CHP, ne medya, ne başkası.. bu yuvarlanışa dur diyen de yok ortada… Yeni YÖK Başkanı atandığı gün, inanın onun geçmişini öğrenmeme gerek yoktu. Daha sonra gazetelerden ve TÜMÖD’ün, Alpaslan Işıklı ve Suay Karaman imzalı bildirisinden okuduğum detayların hepsini zaten tahmin ediyordum. Ne ‘’ılımlı’’ İslam merkezi sayılan Malezya Üniversitesi’nde bu konuda iki yıl staj (!) yapmış olması, ne türban yasağını kaldıracağını hukuka karşı gelme pahasına söylemiş olması beni şaşırttı… Umarım sizi de şaşırtmamıştır! Her bürokratik kilit noktaya o zihniyet noktasal bir bilinçle, demokrasi karşıtı gerekçelerle atanırken, Cumhuriyet’e yönelik saldırının ana füzesi olan türban konusunun bir numaralı potansiyel yuvasını kontrol edecek merci için başka beklentileriniz mi vardı? Mehmet Barlas ve eşiyle, Habertürk’te Özlem Gürses’in yönettiği bir sofrasohbet programına katıldım. İtiraf etmem lazım, herhalde Emre Kongar’da çelikten sinirler var. Barlas’la günlük kapışmaya dayanmam çok zor olurdu. Acaba Mehmet Bey, Türkiye konusunda “Her şey harika gidiyor” der gibi konuştuğunda, gerçekten söylediklerine inanıyor mu? O gün tüm program boyunca masada bulunan beş dostumuzda da inanılmaz bir gündemden kaçış sendromu yaşandı. Sonunda medyamızın durumu bile aynı devekuşu tavrı ile ele alınınca, tabii ki bana her zamanki gibi “haşarı çocuk” rolünü üstlenmek düştü. Medyanın artık hiçbir denetim rolü kalmadığını kabul etmek o kadar mı zordu? Tabii orada olmasam 27 Mayıs “linç”i de sorunsuz geçiştirilecekti… Say olayı son on günümüzü bloke etti. Anlaşılan medyanın acil bir gündem ihtiyacı vardı. Yoksa, bir dış röportajdan cımbızla cümle seçerek olayı bu noktalara tırmandırmanın mantığı yoktu. Say’ın AKP’den şikâyet etmesi olağan bir olaydı. “Bu ortam yüzünden Türkiye’de yaşama arzumu kaybediyorum” sözleri ise, mevzilerimizi terk edip gitmeyi bilincimize yerleştirmesi açısından hatalıydı. Neyse ki sonra, “yine de kalıp mücadele etmemiz lazım” diyerek telafi yoluna gitti. Say’dan önce, onca sanatçı ve yazar yüzlerce defa ülkedeki yobaz gidişata karşı tepkilerini dile getirdiler. Yalnız kendimden söz ettiğimi sanmayın. Edip Akbayram, Nejat Yavaşoğulları, Esin Afşar, Orhan Aydın, Ataol Behramoğlu ve daha birçok isim... Buna rağmen gerçeklerden kaçan medyamız Say’ın durumunu, böyle bir tepkiyi ilk defa görüyormuşçasına “olağanüstü” bir konuma taşıdı. Hele bunlar arasından aydın bir insanın, Melih Aşık’ın, “Diğer aydın ve sanatçılara bakınız… Hiç sesleri sedaları çıkıyor mu? Fazıl Say’ın ‘ülke karanlığa gidiyor’ uyarısına kaç sanatçı katıldı? Bilvesile anladık ki, sanatçı çoğunluğu da AKP’nin ağzına bakar olmuş” diyebilmesini, oldukça yadırgadım. Konu bunları dış medyaya söylemekse, herhalde yalnız bu sene, 15 yabancı büyük televizyon kanalına çok daha ağır uzun demeçler verdim, haber saatlerinde canlı yayına çıktım, bir o kadar da bu konularda “kemiğine kadar” yazılı basında ünlü yabancı gazete ve dergilere röportaj verdim. Şu farkla ki, hiçbir zaman ülkeyi bırakıp gitmekten söz etmedim. Bir sanatçı da şimdi “bir tek gazeteci çıkıp bu adamlara karşı ağzını hiç açtı mı?” dese, Aşık’ın hoşuna gider miydi? Say’ın doğal ve haklı tepkilerini basınımız “insan köpeği ısırdı (!)” mantığıyla büyüttükten sonra, “İslami kesim”in gösterdiği tahammülsüzlük, abartıdan da kötü bir göstergeydi. Say’ın sitesine yollanan tehditler, Dilipak’ın “Cenazeni camiye getirmesinler” sözleri, Milli Eğitim Bakanı Çelik’in, Say’ın sanat eğitimi konusundaki şikâyetleri karşısında, ünlü piyaniste karşı dava açabileceklerini açıklaması, ardından da dün vazgeçtiklerini söylemesi, bu düzeysizliklerin doruğa çıkmasıydı. Say’a gösterilen antidemokratik tepkilere karşı onca sivil toplum örgütü gibi, Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği (UPSD) olarak bir bildiri yayımladık ve tepkileri kınadık: Bakan’a sormak lazım, hangi aklı başında insan, bu ülkede sanat eğitiminin düzeyini savunabilir? Bu gülünç dava gerçekten açılsaydı, her demokratik odak kendini taraf sayıp adliyeyi doldurmalıydı. Say’la yeniden gündeme gelen karanlığı yirmi yıldır her gün, her aşamasında on binlerce kere anlattık. Habertürk’te Canan Barlas, eşinin siyasi öngörülerinde hiç yanılmadığını söylüyordu. Ben de canı gönülden onların haklı çıkmasını temenni etmeme rağmen buna hiç mi hiç inanmadığımı, ülkeyi “karanlık ve yoğun yağışlı” günlerin ufukta beklediğini anlattım. Yurtsever Hareket üyelerinden Mine Dural, bana yolladığı “naçizane” dost eleştirisinde, genel olarak bizim siyasi alanımızın sürekli negatif yorumlarla, kötüye gidişi vurgulamaya alıştığını hatırlatıyor. Dural’a göre, bizim de artık insanlarda ümit yaratacak yeni alternatifler üretmemiz ve değişmemiz lazım. Haksız da değil ve bu düşünceyi hatırlamalıyız. Ama nasıl? İşte gerçek soru bu! email: bedbay?tnn.net Faks: 0212 227 34 65 Yağmur Ekim Gürültü İlker Çamkır: “Birisi, Fazıl Say için ‘gürültü yapıyor’ demiş. Oysa gürültü yapıp, gerçekleri çarpıtanlara Nobel Ödülü veriyorlar!” SESSİZ SEDASIZ (!) İkmal ve istikbal yolları kesilmiş! TARİHE not düşmek adına “Haberin var mı paşam” diyor Hilmi Kayıhan. Paşa deyince, kafalar karışmasın; ılımlı İslam düzenine paşa paşa uyum gösteren herkes geliyor akla: “Buğday çuvalındaki çavdar taneleri ayıklandı her Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında; okullarımızın çavdar tarlasına döndüğünü görüyor musun paşam! Siz muslukta akan suya bakarken su deposunu ele geçirdiler; değirmenin başında buğday çuvalı gelecek diye boşuna beklemeyin tarlaların tümüne çavdar ekildi paşam! Boşuna sevinmeyin komuta kademelerini ele geçiremediler diye; Atatürk ırmağına akan pınarların tümünü kuruttular. Ordumuza eleman üreten cevher ocaklarını, ikmal ve istikbal yollarımızı kestiler paşam! Buğday tarlasındaki çavdarı ayıklayan bir köylü kadar uyanık olamadık. Muslukta akan suya, değirmene gelen çuvala baktık. Sömürgenlerin damak tadına uygun çavdar tarlasına döndü Türkiye’m haberiniz var mı? Subay okullarına imam almam diyordunuz; tüm okullar imam hatip oldu haberiniz var mı paşam? Böyle giderse; komuta kademesinde de imamlar bulunacak, Kuran kursu mezunları çoktan erat oldu bile. İkmal yolları kesilmiş, depoları ele geçirilmiş bir ordunun muzaffer olduğunu yazan bir tarihçi biliyor musunuz paşam? Bırakın artık çuval başında çavdar ayıklamayı tarlaya bakın; musluk başında akan suya bakmayı bırakın zehirledikleri depoya bakın!” Maşa Gülhan Elmas: “ABD, Fethullahçı tarikat örgütlenmesini ‘Kürdistan’da da kullanıyormuş. Ne örgütmüş mübarek. İsviçre çakısı gibi, emperyalizmin her işine yarıyor...” Sağ Olasın Fazıl Say!.. PERİHAN ERGUN Dünyaya sanatıyla yurdumuzun çağdaşlığını yansıtan övüncümüz Fazıl Say’ın bir Alman gazetesinde meslektaşlarıyla yaptığı söyleşi sırasında memleketinin dinci siyasetçilerce ortaçağa dönüştürülüyor olmasından sızlanması, irticanın ve yandaşlarının karanlık bulutlu kafalarına yıldırım gibi düştü. llımlı İslamla emperyalistlerin emrinde ulusumuzun karanlıklara götürülmesini amaçladıkları yol haritalarını altüst etti. Bu koşullardan üzüntü duyarak ülkenin yaşanmaz hale gelebileceğinin sıkıntısı çeviri hatasıyla “yurdu terk edebileceği” şeklinde açıklanınca, suçlu duruma düşürülmek istendi. Hemen yazılı açıklamalarıyla bu yanlışı düzelttiği halde suçlayıcıların başında AKP Genel Başkan Yardımcısı M. Dengir Fırat “memleketten giderse bir şey kaybedilmez” gibi aşağılayıcı kelamla aymazlığını gösterdi. Fırat Bey(!) senle ben gidersek kimse aldırmaz ama dünyanın değer verdiği bir yetenek giderse senin de değerin sıfıra düşer. Gerici basının sanattan nasip almadıklarını bilerek, onların saçmalıklarını gündeme getirmeyi hiç düşünmüyorum. Yurdumuz, tüm çağdaş ülkelerin dikkatini, asırlardır kültür ve sanat yapıtlarımızla onların yaratıcıları nedeniyle üzerine çekmiştir. Onun içindir ki UNESCO, 2000 yılını Hazreti Mevlana’nın anılmasına değer bulmuştur. O Mevlana ki kudümle ney’i ve semah’ı tüm yasakları yok sayarak tekkeye sokmuş, onların eşliğinde duyduğu vecdi ile büyük eseri Mesnevi’yi XIV. asırda bizlere armağan etmiştir. Musikinin tanımını da “Ruhlardaki pası silen kudrettir” diye nitelemiştir. Gelin görün ki yobazın ruhu sapkın duygularla o kadar kömürleşmiş kurumlarla dolmuştur ki onu hiçbir evrensel sanat temizleyemez. Bunun için aydınlanmayı ve sanatın gücünü aynen Mustafa Kemal’in “Sanatsız kalan milletin hayat damarlarından biri kopmuştur’’ tanımıyla kabullenenler telaş ve üzüntü içindedirler. ??? Gene bunun içindir ki Sayın Erdoğan Teziç’in YÖK Başkanlığı’ndan yasal süre içinde ayrılmasından sonra üniversitelerdeki puanlamaları önemsemeksizin kendi uygulama istemlerine hizmet edeceğine inandığı ve hiçbir yönetim deneyimi olmayan Sayın Prof. Yusuf Ziya Özcan’ı Sayın Cumhurbaşkanı çok demokrat bir biçimde(!) YÖK Başkanlığı’na atayıverdi. O da ayağının tozuyla gelir gelmez gerçekte türbanı kastederek özgürlüklerin her konuda demokratik açıdan uygulanacağı sözünü verdi. Bu tavrı nedeniyle Başbakan’dan da gizli anlaşmayı ağzından kaçırdığı için uyarı aldı. Gene de rektörlere “Yasa ve Anayasa Mahkemesi kararları kurumun dışında alınmış olduğundan bizleri bağlamaz” diyerek yasaları yok sayma ayıbına da düştü. Ben bu noktadan sonra altına imzamı da atacağım sözleri, işin içyüzünü bilen Prof. Celal Şengör’e bırakıyorum. Ülkede hiçbir kurum üniversite kadar güçlü değildir. Bütün insanlık tarihinin sürekli gelişen ve gerçekten uluslararası olan tek varlığıdır. Bizler o en yüce varlığı yaratan ve taşıyanlarız. Bunun bilincinde olalım ve akla karşı suç işlememizi isteyeceklere konum ve güçleri ne olursa olsun, asla boyun eğmeyelim. Unutmayınız ki, hiçbir mevki ve iktidar üniversite kadar haklı ve güçlü olamaz... Cüppelerimize leke sürdürmeyelim. Çünkü bizim cüppelerimiz insanın aczini haykıran ruhban cüppelerine asla benzemez!..(*) İktidarın, sanki memlekette tüm sorunlar bitmişçesine siyasi malzeme olarak kullandığı türban konusu, Kuran’ın gerçek emirlerinde örtünme olmadığının bilinmesine karşın ve de kadının özgürlüklerini yok etmeyi amaçlayan tutumu, bilimden bilgiden yoksunlaştırılan kadın erkek yurttaşlarımızın bir kullanılma aracı olmuştur. Bunu tüm verileriyle Konya Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Şahin Filiz bir süre önce açıklamıştı. Daha evvel bu nedenle yobazlarca katledilen Doç. Dr. Bahriye Üçok ve halen Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Beyza Bilgin gibi. İlk açıklamasında iktidarın bu tutumunu mikrofaşim diye adlandıran Sayın Filiz, şimdi de Arap mikromilliyetçiliğinin ideolojisi olan Vahabiliğin ulus devleti parçalamayı amaçladığını belirtiyor. Türkiye’yi bekleyen gerçek tehlikenin dindaşlaşma değil “Araplaşma” olduğunu vurguluyor. Oysa Anadolu Müslümanlığını, gericilerin bitmez tükenmez çabalarına karşın Yunus’ların, Pir Sultan’ların, Hacı Bektaş Veli’nin yolundan hiç ayıramadılar, baştan çıkaramadılar, çıkaramayacaklar... Bu yolun devamı olan Atatürk’ün laik Cumhuriyetinden de... ??? Bunun en büyük iki kanıtını bugünlerde yaşadık. Birincisi; kahraman Türk ordusunun bayramın üçüncü gününde, birincisinden altı gün sonra gün ortasında hava ve kara harekâtıyla sınıra yakın Kandil’den sonra en büyük kampının bulunduğu PKK/KongraGel terör örgütüne ait bazı hedeflerinin yarım saatte perişan edildiği Genelkurmay’ca duyuruldu. Keşke kendilerine gelip emperyalistlerin hayali olan yurdumuzu parçalamakta taşeronluktan vazgeçseler. Bunlar aymazlar ve güdülmeye devam ederlerse elbette Mehmetçik’in ve gazilerimizin kanı yerde kalmayacak, hakkımız olan bu operasyonlara, üzülsek de övüncümüz olan TSK’ce devam edilecektir. İkincisi; 77 yıl önce (23 Aralık 1931 günü) Cumhuriyet devrimlerine karşı kıyama kalkan Derviş Mehmet öncülüğünde bir avuç yobazı, acemi erat mangasıyla yatıştırmak isteyen ilk devrim şehidimiz, öğretmen yedek subay Mustafa Fehmi Kubilay, Menemen’de kurşunlandıktan sonra o güzel başı kör bıçakla kesilip, sopa üzerinde halka gösterilerek, şehit edildi. Bu vahşetle Derviş Mehmet’in veliliğini ispatlamak isteyen kan içicileri, orada binlerce Cumhuriyet sevdalıları lanetlediler. Ellerindeki Atatürk posterleriyle gelincik tarlalarına döndürdükleri al bayraklarımızı yükseklere kaldırarak, laik Cumhuriyete bağlılıklarını “Gericilerin Çorum, Maraş ve de Madımak katliamlarını unutmayacağız” sedalarıyla ant içtiler... “Bizler de varız” dediler... (*) 21.12.2007 günlü Cumhuriyet’in “Bilim ve Teknoloji” ekinden. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 25 Aralık www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ “Düden” de de1 nilen ve karstik yörelerde kapalı hav 2 zaların sularını toplayan oyuk. 2/ 3 Halk dilinde tarla 4 daki sebzeye veri 5 len ad... Sebze ya da eti ezerek ya da 6 süzgeçten geçire 7 rek elde edilen ez 8 me. 3/ Parlak kırmızı renkte bir süs 9 taşı... Bir nota... Rütbesiz 1 2 3 4 5 6 7 8 9 asker. 4/ Uşak yöresine öz 1 T I RMA Ş I K gü, mercimek ve bulgurla 2 İ Ç E R İ K yapılan bir yemek. 5/ Os A L 3 R I H T I M P O manlı saray ve konaklarınT İ K E L da haremle selamlık daire 4 A S I K A K leri arasındaki bölüm. 6/ 5 K U Y U 6 Ç A Z A R İ A Bir renk... Denizli’nin bir D ilçesi. 7/ Açık yeşil renkli, 7 I T R İ Y A T mayhoş ve kokulu bir elma 8 N O T A S U D E cinsi... Fas’ın plaka imi. 8/ 9 K OR N İ Ş ON İlkel benlik... Bir tür hamur yemeği. 9/ Hayat arkadaşı... Kestane rengi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gürcistan müziğine özgü bir tür kaval. 2/ Düdenden daha geniş olan çukurluklara verilen ad... Büyük erkek kardeş. 3/ Bataklıklarda yaşayan iri bir kuş. 4/ Utanç duyma... Koyun, keçi, sığır gibi kesim hayvanlarının ticaretini yapan kimse. 5/ Yer çatlağı... Belirli bir iş ya da hizmeti başarabilecek güçteki en küçük askeri birlik. 6/ Hiçbir şeye tepki göstermeyen, kayıtsız... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 7/ Çıplak vücut resmi... Mersin’in bir ilçesi. 8/ Evcil bir geyik... Rize yöresinde mezgit balığına verilen ad. 9/ Duvarcıların doğrultu bulmakta kullandıkları çekül ipi... Küçük mağara. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle