18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 KASIM 2007 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Kaz Recep Nas: “Kaz Dağı’nı kazdıranlar, demek ki dağın adını kendilerine verilen bir emir olarak anlamışlar!” Ya ğ m u r E k i m Emekli maaşı düşürülüyormuş... “Emekli olabildiklerine şükretsinler!” KİTABIN adı biraz uzunca: Modernleşen Müslümanlar; Nurcular, Nakşiler, Milli Görüş ve AK Parti. Kitabın yazarı Hakan Yavuz, basanı Oxford Üniversitesi. Oxford basmış ama Hakan Yavuz Utah Üniversitesi’nden. Hani şu, malum “sümüklü”ye ev sahipliği yapan üniversite. Neyse. Bu kitap Ahmet Yıldız tarafından Türkçeye çevrilmiş, Türkiye’deki üniversitelerde elden ele dolaşıyor. Cumhuriyet Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mehmet Akçay, kitabın sayfalarını şöyle bir çevirmiş ki, içi “Amerikancı İslam incisi” dolu: “4 Mart 1924’te Cumhuriyet sufi tekkelerini kapattı. Bunların yerine daha sonra, radikal dünyevileşmeyi ve yeni devlet seçkinlerine itaati özendiren halkevlerini koydu.” Tut kelin perçeminden. Prof. Dr. Mehmet Akçay da kelin perçeminden tutuyor: GÖRÜŞ ALPASLAN BERKTAY Sümük “Anadolu aydınlanmasının, yani kul yerine özgür iradeli birey yani yurttaş yetiştirme projesinin birkaç ayağından biri olan halkevlerini, yöneticilere ‘muti’ adam yetiştirme, buna karşılık tekkeleri de demokrasiyi yükseltecek, geliştirecek yurttaş yetiştirme merkezleri olarak değerlendiren vicdandır. Bu vicdanı, anlı şanlı üniversitelerinde ve anlı şanlı yayınevlerinde ‘takdim eden’ medeniyetler çatışmasının ‘medeni’ (siz emperyalist okuyun) cephesinin ahlakıdır. Bu ahlaka (doğrusu ahlaksızlığa) göre Kemalist Kurtuluş Savaşı da Türk Devrimi de medeniyetler çatışmasının ‘barbar’ cephesinde yer alıyor olmalı. Süper Lig için bir tanım önerisi: Düdük! Yenik Ahmet Önen: “Tam da bedel ödettirilecek zamanda 11. Cumhurbaşkanı kürsüye çıkıp, ‘bedel ödemeye hazırız’ diyorsa, sonucu bilinen maça 10 yenik başlıyoruz demektir!” Yine büyük mütefekkir Hakan Yavuz, Sevr’i Kemalist despotizmi sürdürmek için korunan bir ‘seçilmiş travma’ olarak tanımlayıp ‘Çoğu Avrupalı Sevr’i hatırlamasa da Türkler Sevr’i bir travmaya ve Avrupa’nın Türkiye’ye dönük politikalarını anlamaya yarayan canlı bir belgeye dönüştürdü. Avrupa’nın Türkiye’nin insan hakları sicilini eleştirmesini gayri meşru hale getirmek için kullanılmakta olan güçlü bir alettir’ diyor. Ve sıkı durun, ‘Mili mücadele, resmi tarih yazımında söylendiği gibi, bir Türk kurtuluş savaşı değil, aksine halifeyi esaretten kurtarmak için girişilen bir Müslüman kurtuluş savaşıydı’ diyebiliyor. Demek ki bu yüzden Kurtuluş Savaşı’nda Türkler, dinci isyancılar tarafından arkadan vurulmaya çalışıldı ve işgalci Yunan orduları halife ordusu olarak ilan edildi!” Sümüklüler her devirde mide bulandırmıştır. 10 Kasım Direnme Günüdür! Onu yitireli 69 yıl oldu. Her geçen gün yokluğu, haklılığı daha çok belli oluyor. Sanki yattığı yerden “Ben size demedim mi?” diyor. O, akıl, bağımsızlık, onur, insanlık simgesiydi. Tarihte onun kadar uzun bir çağdan öbür çağa atlayış yapan kaç kişi vardı? İhaneti, irticayı, “bizi yutmak isteyen emperyalizm”i ve “bizi mahvetmek isteyen kapitalizm”i de o kadar iyi tanıyormuş ki, “İstikbalde dahi seni bu kıymetli hazineden mahrum etmek isteyecek dahili ve harici bedhahların olacaktır” diye uyardı. Ve dediği aynen çıktı! O gün yer yerinden oynadı. Dolmabahçe’de, sıkışıklıktan 11 kişi ezilerek öldü. Ayın 19’unda cenaze Sarayburnu’ndan Yavuz zırhlısına götürüldü. İzmit Ortaokulu’nda son sınıf öğrencisiydim. “Üssü Bahri Kumandanlığı” iskelesinde bekleştiğimizde, saat 20.00 sularında, karanlıkta, 5 dakikada bir patlayarak yaklaşan top seslerini duyduk. Motorla iskeleye çıkarılan cenazeyi, önde “mülki ve askeri erkân”, arkada biz öğrenciler, gara götürüp, Chopin’in Cenaze Marşı eşliğinde, son yolculuğunda Ankara’ya yolladık. Orada ağlamayan var mıydı, bilmem. Aslında, Türkiye ağlıyordu. Ankara’daki törene dünyanın dört bir yanından gelen devlet, hükümet başkanları ve askeri birlikler katıldı. Çanakkale’de onunla çarpışan ve sağ kolunu yitiren Fransız General Gourrot, “Seni selamlamak için bir kolum daha var” diyerek katafalkın önünde sol kolu ile selam durdu! Vahdettin’i kaçıran İngiliz Malaya zırhlısı, kendini bağışlatmak için İstanbul’a gelip selam durdu! Etten kemikten bir ölümlünün yücelebileceği başka hangi yükselti olabilir? Eroica Senfonisi’ni Napoleon’a ithaf etmiş iken onun imparator olması üzerine bunu “Büyük bir kahramanın anısına” diye değiştiren Beethoven, çağdaşı olsaydı, yapıtını Atatürk’e adamaz mıydı? Aradığı “kahraman”ı onda bulmaz mıydı? Bir Rus tarihçi, kitabında dünyanın gelmiş geçmiş 10 kişisi arasına Atatürk’ü aldı. Ankara’daki Çin Büyükelçisi “Atatürk’ü Çin’de tanımayan yok gibidir. Atatürk, okullarda ders olarak okutuluyor. Atatürk tarih yarattı” diye konuştu. Küba’da onun anıtı dikildi. Fidel Castro “Atatürk en büyük devrimcidir!” dedi. Gelin görün ki, mum dibine ışık vermiyor. Atatürk’ün en büyük düşmanları, kendi ülkesinde! ??? Ne var ki, bugün ağlaşma günü değildir. 10 Kasım direnme günüdür! Türkiye nereye gidiyor? Daha doğrusu, nereye götürülüyor? Çünkü emperyalizmin yaşandığı günümüzde hiçbir şey rastlantı değildir, boy hedefi ülke de, Ortadoğu’nun ortasındaki Türkiye’dir! Ne idik, ne olduk? Bağımsızdık, bağımlı olduk. “Birimiz hepimiz için, hepimiz birimiz için” diyor, “İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz” marşları söylüyorduk; imtiyazlı, sınıflı olduk. OECD ülkeleri arasında sosyal eşitlikte en gerideyiz (Moody’s, 19901992 istatistikleri). “Dahili ve harici bedhahlar” var, iç ve dış düşman, işbirlikçiler var. Atatürk’ün yerine geçen Atatürk düşmanları 10 Kasım’da Anıtkabir’de dizi dizi dizilip “İzindeyiz” diyerek saygı duruşunda bulunacaklar! Ne yüzle? Meşruiyet, her gün adım adım çiğnenmekte.. Devletin içine mollalar tıka basa doldurulmakta... Düşman vatanın bağrına hançerini dayamakta, Başbakan, Bush’tan alacağı yeni talimata hazırlanmakta... Nereye dek? ??? Kırmızı çizgi sadece Güneydoğu’da değil. Meşruiyetin sınırının saptanması da üniversiteleri, hukukçuları, baroları, YÖK’ü, sendikaları, kitle örgütleri... ile birlikte hukukun önünde... Meşruiyetin bekçileri, kadınıyla, gençliğiyle, Cumhuriyet mitinglerini dolduran milyonlarıyla, “Cumhuriyeti korumak ve kollamakla görevli” olanlarıyla bu meşruiyeti korumak durumunda... O meşruiyet çizgisi 27 Mayıs’ta Tahkikat Komisyonu ile çiğnenmiş ve İsmet İnönü tarafından “Siz ihtilali meşru kıldınız” biçiminde, doğru olarak değerlendirilmişti. Bugün de ufak, sessiz, sivil darbelerden tırmandırılan bir “Erdoğan Anayasası” Atatürk Cumhuriyeti ve meşruiyeti değiştirilmek isteniyor. 10 Kasım, ağlaşma değil, direnme ve Atatürk Cumhuriyeti’ni savunma günüdür. 70 milyon herkesin Anıtkabir’dekine verilecek bir hesabı vardır. SESSİZ SEDASIZ (!) Pozitif duygularla oynaşma zevki İSLAMCI iktidarın başı RTE, Washington’da huzura çıktı ve efendi Bush tarafından sırtı sıvazlandı. Bizim, satılık ve satılmış medya da bu sıvazlamayı yağladı, yıkadı. Neymiş, Irak’taki ABD askerleri, Türkiye’ye “canlı yayın”la istihbarat verecek, biz de örneğinmesela Erbil’de teröristlerin yönetici kademesinden birileri bir eve girdiği zaman bundan anından haberdar olacak; eve gidip teröristleri yakalayacakmışız. Yuh mu demeli, oha mı demeli bilemiyorum. En iyisi RTE’nin ağzıyla “ulan” demeli; ulan, Irak’ı işgal etmişsin, madem teröristin Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com İftira Uğur Bilge: “RTE için ‘çok geziyor’ diyorlar. İftira. Külliyen iftira. Çok gezse arada Türkiye’ye de uğrardı!” Hedef M. Alpaslan Yener: “RTE’yi sinirlendiren Danıştay üyelerinin resimleri malum medyada yayımlandı mı? Fark edemedim de!” izini buldun; daha eve girmeden gidip kendin yakalasana! Teröristler sınırdan geçerken ABD bunu görüyor fakat Türkiye’ye bir gün sonra bildiriyormuş; bundan böyle geçerken sıcağı sıcağına bildirecekmiş. Ulan, senin elin armut mu topluyor; sınıra kadar gelmesini beklemeden başını çıkarttığı inde teröristleri vursana! Aynen tavşana kaç, tazıya tut! ABD’nin Türkiye’yi oyaladığı falan yok; resmen Türkiye ile oynuyor. Oynamak bir yana oynaşıyor. Birileri de bundan pozitif duygularla zevk alıyorsa kim ne karışır! Şehitlere: Ağlarsa anam ağlar gerisi diplomasi yapar! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ‘Zincir söken’ Erdal İnönü Erdal İnönü’yle sanki “yeniden” beraberiz. “Hoşça kalın” dediği geçen çarşambadan bu yana, gazetelerde, ekranlarda onunlayız... Bu buruk buluşma, ne yazık ki onun alçakgönüllü “cumhuriyet bilinci”nden daha fazla yararlanabilmek yönünde olamadı... Ne şu “türban”la tanışan Çankaya; ne şu “sivil” denilen yeni anayasa; ne şu hukuk skandalı referandum; ne de ABD himayesindeki terör hakkında, şimdi herkesin en “bilge” ilan ettiği zarif siyasetçimizin fikrini bile öğrenemedik. Çünkü, “soran” olmadı... Ve artık, olamayacak da... Düşünün... Sonsuzluğa uzanan bir ayrılığın böylesine sevgi ve saygı yüklü son beraberliğini daha kaç “lider”le yaşayabiliriz? Adeta “kucaklaşma”ya dönüşen bir “veda”, şu ikiyüzlü siyaset dünyasının hangi “donuk” bakışlısına, hangi “maske”li yüzlerine ve hangi “bağrışçağrış” konuşanlarına nasip olabilir? Erdal Bey’le ilgili yazılanlar, söylenenler karşısında akla şu geliyor: “Ya şimdikiler bizden değil ya da Erdal Bey...” gelen, o kararlı “çevreci”liği... Daha doğrusu, “kıyı yağması”na karşı “eylem” yapan Erdal İnönü... Erdal Bey ile “eylem” sözcüğü ne kadar uyumsuzsa, Muğla’nın güzelim Katrancı koyunu halka kapatan “zincir”leri kendi eliyle sökmesi de o “içtenlikli” toplumsal duyarlılığıyla müthiş uyumluydu... Herhalde 1980’lerin sonlarıydı. SHP genel başkanıyken bir Muğla ziyaretinde ilin sorunları hakkında brifing düzenlenmişti. Ben de aynı yıllarda bizzat Turgut Özal’ın önderlik ettiği “ormanlık koylardaki turizm talanı”nı örnekleriyle anlatmıştım... Genel sekreteri Deniz Baykal’la yan yana oturdular. Salondaki hemen herkes ya aralarında fısıldaşıyor ya da liderlerine kendilerini göstermek istercesine yüksek sesle konuşuyordu... Gürültüye rağmen gözlerini ayırmadan “yağmanın ayrıntıları”nı dinleyen Erdal Bey, özellikle Katrancı koyuna halkın girmemesi için “zincir” çekildiğini söyleyince sordu: “Ne tarafta?” Muğla’dan sonra gidilecek Fethiye yolunda olduğunu belirtince de Baykal’a dönüp dedi ki: “Katrancı’ya da uğrayalım...” O gün SHP konvoyu, karayolundan Katrancı plajına inilen sapakta durduğunda, gazeteciler hayal bile edemeyecekleri bir “İnönü eylemi”ni görüntülediler. Bir parti “genel başkanı”, orman yolunu kesen zinciri “kaldırarak” deniz kıyısına doğru partililerle yürürken, koyu 49 yıllığına kiralayan firmanın bekçilerine de şunu söylemişti: “Anayasaya göre kıyılar sizin, benim, hepimizin.. burayı zincirlemek suçtur...” Katrancı, işte o eylemlerin sonucunda kurtarıldı. SHP ve Mimarlar Odası’nca açılan davalar kazanılınca, inşaatlar yapılamadı. Bugün de halka açık orman plajı olarak “zincirsiz” hizmet veriyor. Ne dersiniz; Türkiye’nin cennet kıyılarındaki eşsiz güzelliğe sahip bu koya, kim bilir nasıl da sevdalandığı Erdal İnönü’nün “heykeli” dikilemez mi? Hem de “zinciri sökerken”ki militan haliyle; dünyanın “en zarif çevre eylemcisi” olarak... ekinci?cumhuriyet.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY Gülümseyerek ayrılmak Evet... Tıpkı kendi dediği gibi; “Çok sevdik, ama oy vermedik”... Siyaseti sözde “oy alabilecekler”e bıraktıktan sonra da “onursal başkan” yaptık; buna rağmen, “siyasetçi olamayacak kadar dürüst”lüğünü örnek almak yerine, sadece “kibarlığı”nı pek sevdik… Oysa Erdal Bey, işte buna da o sessiz ve dingin duruşuyla veda etti… Özellikle şu “karabasan” günlerden aydınlığa çıkabilmek için sanki hepimize “esin kaynağı” olmasını istediği gülümsemesiyle... Ölüm kaçınılmaz olsa da tüm sevilenler için her zaman “vakitsiz”dir. Bu kanı, Erdal Bey için de sanki, sessizce ve evrenin ruhunun anlayışına sığınılan bir “ulusal yakınma”ya dönüştü. O huzur ve umut veren sakinliğini, tutup en gergin günlerimizde bize anımsatmak istercesine vedalaşması, yaşamdan ayrılırken bile ülkesini düşündüğünü göstermiyor mu? HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 7 Kasım www.mumtazarikan.com En zarif ‘eylem’ Günlerdir işte bunları düşünürken kimi beraberliklerimiz arasından gözümün önüne hep 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Elyazması 1 kitapların sonuna, güve 2 den koruya 3 cağına inanılarak yazılan 4 ve tılsımlı sa 5 yılan sözcük. 6 2/ Türlü renk7 lerde kareli olan kumaş... 8 Kabadayı. 3/ 9 Çam, ardıç 1 2 3 4 5 6 7 8 9 gibi ağaçların iğne 1 Ç A R P A N A K biçimindeki yaprakK A Y I R ları... Litvanya’nın 2 Ö Ğ E N E para birimi. 4/ Rüt 3 M I S K A L T A B E L A besiz asker... Mardin 4 Ç E K O yöresine özgü, “ha 5 E P O P E A R A A Y I N yat çöreği” de deni 6 len bir tür kalın pi 7 İ Ç E R İ K N İ de. 5/ Ördek yavru 8 F A O L A N A K su... Berilyum ele 9 A L A Z T A S mentinin simgesi. 6/ Yabancı... Bir tür çörek. 7/ Yunan abecesinde bir harf... “Benim adım dertli dolap / Suyum akar yalap yalap / Böyle emreylemiş / Derdim vardır inilerim” (Yunus Emre). 8/ Arap abecesiyle yazılan bir yazı türü. 9/ Belli bir bölgede yaşayan hayvanların tümü... İlkel bir silah. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Balıkesir’in Susurluk ilçesinde bir kaplıca. 2/ Birbirinden hiç ayrılmayan sıkı arkadaşlar... Zilli bir kasnağa geçirilmiş kursak zarından oluşan çalgı. 3/ İşlenmemiş, ekilmemiş toprak... Osmanlı devletinin Müslüman olmayan uyruklarına verilen ad. 4/ Duman lekesi.. Geçirimsiz bir toprak cinsi... Derviş selamı. 5/ Eski ayakkabı... Çanakkale’nin bir ilçesi. 6/ Vilayet... Güzel yapraklı bir saksı çiçeği. 7/ Marmaris ilçesinde, Türkiye’nin en büyük orman yangınına da sahne olan, doğal güzelliğiyle tanınmış bir yöre ve köy. 8/ Elmasın yontulmuş yüzlerinden her biri. 9/ Ormanlara büyük zarar veren bir böcek... Sanat, hüner. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle