19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 EKİM 2007 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER 9 Gazeteciyazar Çölaşan AKP iktidarı döneminde medyada yaşanan baskıları ve ‘kovuluşu’nun perde arkasını kitaplaştırdı ‘Kovulduk ey halkım unutma bizi’ Çölaşan, 30 yıllık gazetecilik yaşamının sayısız belge açıkladığı, gündem yarattığı, gerçekleri ortaya koyduğu, hakkında yüklü tazminat davaları açıldığı fırtınalı ve bir o kadar da başarılı dönemini geçirdiği Hürriyet dönemine “kovulmayla” nokta konulmasını tüm açıklığıyla anlattı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Hürriyet gazetesindeki yazılarına son verildiğini, bir yemekte gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ten sözlü olarak öğrenen, resmi olarak gazeteden ayrıldığı 31 Ağustos’tan bu yana konu hakkındaki ayrıntıları konuşmayan Emin Çölaşan, “Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi” adlı kitabında olayın perde arkasını yazdı. Çölaşan kitabında, AKP iktidarıyla birlikte kendisine uygulanan baskı ve sansürü belgeleriyle ve çarpıcı diyaloglarla anlattı. Çölaşan’ın meslek yaşamının 22 yılını geçirdiği, 18 yıl köşe yazdığı Hürriyet’ten kendi deyimiyle “kovuluşu” Türkiye gündeminde uzun süre yer aldı. Çölaşan, 30 yıllık gazetecilik yaşamının Hürriyet dönemine “kovulmayla” nokta ko ‘Gülen’le ilgili yazma’ tik” ifadeleriyle anlatıyor. Ç ölaşan, 12 Kasım 2004’te, birkaç gün önce Fettullah Gülen’le ilgili yazdığı bir yazı için Özkök’ün kendisini aradığını anlatarak şu konuşmayı aktarıyor: “ Yav gözünü seveyim, Fethullah Gülen’le, Zaman gazetesiyle ilgili bir şey yazma. Niçin? Bir şey mi oldu? Onlar da yasak kapsamına mı alındı? Bu Zaman gazetesinin dağıtımını biz yapıyoruz. Her gün 500 bin gazetenin dağıtım parasını alıyoruz. Herifleri ürkütüp kaçırır sak, Sabah’ın dağıtım şirketiyle anlaşırlar. Çok büyük para kaybederiz. Senin anlayışına havale ediyorum. Eh yani, bu kadarına pes diyorum! Lütfen, bundan sonra bunlara dokunma.” Çölaşan, Özkök’ün daha sonra Zaman gazetesini ziyaret ettiğini, övgüler düzdüğünü, kendisine orada yakası kapalı özel Fethullah Gülen gömlekleri armağan edildiğini ve Özkök’ün bunları köşesinde yazdığını, çok mutlu olduğunu da ekliyor. nayım. Bazı kaygılarım var ama.. bunlar olsa bile niye senin yüzünden durup dururken iktidarla kavga edeyim? Sen ve senin gibilerle mutabık değilim...” ‘Yazıları okumam’ Çölaşan, 11 Mart 2004’te, yerel seçimlere 17 gün kala Aydın Doğan ile arasında geçen bir başka konuşmayı ise kitabında şöyle yazdı: “ ...Yazılarım bana haber vermeden makaslanıyor. Eee, makaslanır. Ertuğrul’un hakkıdır makaslamak. Ama şu AKP dönemine kadar hiç böyle şey olmamıştı. Gazetede birileri her gün Rauf Denktaş’a bindiriyor, Belçika’dan yazan biri Cumhuriyet rejimiyle, Atatürk’le alay ediyor ama onlara dokunan yok. Onlar aynen giriyor. Makaslanan tek yazar benim. Ben o yazıları okumam. Ben gazetelerimde çıkan çoğu yazıları okumam. Onun için ne yazdıklarını bilmiyorum. Hatırlıyor musunuz; Hürriyet’i aldığınız zaman bize topluca bir konuşma yapmıştınız; ‘Ben Atatürkçü, milliyetçi adamım’ demiştiniz. Şimdi sizin o ilkelerinizi gazetede birileri sürekli çiğniyor. Bak sana bir şey daha söyleyeyim. Geçenlerde topalın dergisinden alıntı yaptın köşende. Ben buna izin vermem. Topal kim? Doğu Perinçek. Evet, gayet normal bir alıntı idi. Alıntı her yerden yapılır. Bak sevgilim, sen bizim gazetenin en çok okunan yazarı idin. Ben bu konuda gizli araştırmalar yaptırırım. Bu takıntılı yazılarından sonra, artık en çok okunan değilsin. Aman Aydın Bey, dün Ertuğrul’a göstermiştim ama önemsemedi. Bakın şu bir hafta içerisinde okurlardan gelen binlerce mesaj işte şu yığında. Ne olur, merakınızdan şöyle bir göz atın hiç değilse.. ya da bunları size vereyim, İstanbul’a götürün ve güvendiğiniz birine okutun. Hürriyet okurları işte bu yığınlarda. Hepsi belgeli. Sen onları boş ver. Türkiye’de birkaç yüz kişi vardır, habire mesaj gönderip gaz verirler, dolduruşa getirirler.” ‘Hükümeti eleştirme’ ylül 2005. Ankara Hilton Oteli’nin 301 numaralı odasında Doğan, Özkök ve Çölaşan bir araya geliyor ve Doğan Çölaşan’a, yazılarını değiştirmesi isteğini şöyle iletiyor: “Bak arkadaş, ben bu hükümetin ekonomik programını tamamen destekliyorum. Özelleştirme, AB, ben bunlardan yanayım. AB sayesinde memlekete yabancı sermaye akıyor. Piyasalar açıldı. Döviz düşük. Kâğıdı, mürekkebi, makineleri ucuza getiriyoruz. Biz çok rahatız. Gazetede de işlerimiz çok iyi. Sen hükümete karşı çıkıyorsun ama durum senin yazdığın gibi değil. Artık inandırcı olamıyorsun. Yazılarını değiştireceksin.” Kitapta, Doğan’ın görüşme bittiğinde ise son söz olarak Çölaşan’a “Ya benim dediğim gibi olursun ya da bu iş böyle gitmez. Hükümeti eleştirmeyeceksin” dediği de aktarılıyor. Çölaşan kendisine 16 Ocak 2007’de Özkök’ün ilettiği 3 teklifi ise kitapta şöyle açıklıyor: “1) Başbakan, Maliye Bakanı ve hükümet hakkında yazı yazma. Bizim bunlarla işimiz var. 2) İstersen uzun süreli izne çık ve bir süre yazma. 3) İstersen gazeteden tümüyle ayrıl. Bu takdirde Aydın Bey sana yüklü bir para verecek. Patron diyor ki; ‘Emin’e istediği her türlü olanağı sağlayalım, gelecek kaygısı olmasın’.” E nulmasını tüm açıklığıyla anlattı. Çölaşan’ın, Hürriyet’ten resmen ayrıldığı 31 Ağustos 2007’nin ardından, bir ayda yazdığı kitabı “Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi” Bilgi Yayınevi’nden çıktı. Çölaşan kitabında, “Hürriyet’te AKP iktidarı döneminde neler olduğunu, nasıl kovulduğunu, kovulma öncesinde ve sonrasında yaşadıklarını, basındaki iktidar korkusunu, baskıyı, sansürü” bir “medya belgeseli” tadında aktarıyor okuyucuya. ‘Büyük işler sorun oldu’ Çölaşan, Aydın Doğan’ın AKP döneminde çok büyüdüğünü ve girdiği büyük işler nedeniyle sorunlarının arttığını, vergi belalarıyla karşı karşıya kaldığını belirtiyor. “Giderek yıprandı. Yıprandıkça, başına işler açıldıkça duygusallaştı. Yayıncılık ve gazetecilik, patron açısından ikinci plana düştü. Öteki işler öne çıktı. Yayıncılık, kendi çıkarları doğrultusunda kullanılmaya başlandı” diyen Çölaşan, 3 Kasım 2002’den sonra her şeyin değiştiğini ve Doğan’dan ilk uyarıyı 24 Temmuz 2004’te bir mektupla aldığını ifade ediyor. Çölaşan, Eylül 2003’te aldığı ilk sözlü uyarıyı, aralarında yaşanan diyaloğu şöyle aktarıyor: “ ...Yazılarında çok acımasız gidiyorsun. Hükümeti çok eleştiriyorsun. Bunlar sende takıntı oldu. Hep aynı konuları yazıyorsun. Kişisel kavganı benim gazetemde yapıyorsun. Bunu yaptırmam. Hakkında bir sürü dava açılıyor. Benim hangi kişisel kavgam var? Herkes hakkında, herkes dava açıyor Aydın Bey. Şu anda bizim gazeteler ve televizyonlar hakkında açılmış neredeyse bin adet dava var. Yumuşak yaz. Senin yüzünden ben yara alıyorum. Çarmıha germe. Beni gereksiz yere hükümetle kavgaya sürüklemeye çalışıyorsun. Sana iki ay önce mektup yazıp uyardım. Ben aynı doğrultuda yazılar yazıyorum; sizi niye kavgaya yönelteyim ki? Bak dinle beni; ekonomi iyi gidiyor. Ben özelleştirmeden ya Özkök müdahalesi Ertuğrul Özkök’ün 2003’te yazılarıyla oynamaya başladığını anlatan Çölaşan, durumu ancak ertesi gün yazısı yayımlandığında gördüğünü belirtiyor. Özkök’ün yazılarına müdahalesini Çölaşan; “Telefon açıp uyarıyordum. Bu yaptığının çok çirkin ve saygısızca bir davranış olduğunu söylüyordum. Bir daha yapmayacağı konusunda söz veriyor, yemin ediyordu. Bazen beni arıyor, hele yazımda Başbakan, Maliye Bakanı ve hükümete eleştiri varsa pazarlık yapıyordu. ‘Yav şu cümleyi çıkaralım, bu şöyle olsun, arkadaşının hatırını kırma, sana arkadaşça yalvarıyorum’ gibi sözlerle gönlümü alıp beni razı etmeye çalışıyordu. Bazısını kabul ediyordum, bazısını etmiyordum. Böyle tuhaf ve çirkin bir ilişkiye girmiş ‘Erdoğan şikâyet etti’ Ç ölaşan ile Özkök arasında Şubat 2004’te geçen bir konuşma kitapta şöyle yer alıyor: “Bak Doğan Meyda Grubu’nun bütün kuruluşları şu anda çok iyi gidiyor. Fakat hükümet iserse en sağlam kuruluşları bile bir günde batırır. Müfettiş gönderir, maliyeci gönderir, nasıl olsa bir eksik veya yanlış bulur. Şimdi senden ricam, iki üç ay hükümetle ilgili bir şey yazma. Bu Aydın Bey’in de ricasıdır. Yav Ertuğrul, tam seçim öncesindeyiz. Ne yazayım yani ben? Fıkra mı yazayım? Okuyucu beni tefe koyar. Bütün saygınlığımı yitiririm. Ayıp olur yani. O halde bir ay falan yazma. O da olmaz. Şimdi sen bana dürüstçe söyle. İktidar beni size şikâyet mi ediyor? Evet. Kim? Kim olduğunu tahmin edersin. Tayyip mi? Yorum yok! Peki başka kimleri şikâyet ediyorlar? Bekir de çok sert yazılar yazıyor. Ona var mı şikâyet? Ona yok. O mizah üslubuyla yazdığı için kimse iplemiyor. Bak Emin, sen ve ben bu gazetenin en çok okunan iki yazarıyız. O yüzden hükümetin bütün okları ikimize çevriliyor. Ooo, sana da mı çevriliyor? Ne zannettin? Vay be! Sen biraz frene bas. Keyfimize bakalım. Paramız iyi, maaşımız iyi, rahatımız yerinde, niye kendimizi sıkıntıya sokalım? Frenli gidersen, hükümeti eleştirmezsen hiç sorun kalmaz. Ayrıca, İ. Melih yazma, Mehmet Ali Birand’ın dolandırıcılığını yazma, Mehmet Barlas’a liboş deme, medyayı eleştirme.” Kırılma noktası Çölaşan, Mayıs 2007’de “Sizce Suç Kimde?” başlıklı yazısında, Kelkit’te Atatürk düşmanlığı içeren afişlerin sokaklara asıldığını duyurduğunu ama yazının “kırılma noktası” olduğunu ifade ediyor. Çölaşan kırılmada Kelkit’in Doğan’ın memleketi olmasının etkili olduğunu belirtiyor. Çölaşan, Özkök’ün kendisine ‘kovulduğunu’ söyleyişini ise şöyle aktarıyor: “Bak arkadaş, Aydın Bey artık seninle çalışmak istemiyor. Diyor ki; ‘Beni patron olarak takmıyor. Ben AB’den yanayım, Emin AB’den yana olanlara hain diyor. Beni de hain yapıyor. Emin takım oyununun dışında kaldı’ diyor. Artık seni Hürriyet’te istemiyor. Ben sana bildiriyorum.” CUMHURİYET 09 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle