19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 EKİM 2007 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 RTE’ye göre AKP muamma değilmiş... “Biliyoruz; altın işlemeli caminin yanındaki parti!” RTE geri adım atıyormuş. Anayasa referandumunda “11. cumhurbaşkanı”nın seçimine ilişkin geçici maddenin metinden çıkarılmasına razı olmuş. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın verdiği akıl ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin vereceği destek sayesinde AKP bu açmazdan da yüzünün akıyla çıkacakmış. Böyle iktidara ancak böyle bir muhalefet yakışır! İktidarı ve muhalefetiyle “demokrasi”nin ırzına geçilmesinde bir sakınca görmüyorlar. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı da, Meclis’in iradesiyle halkoylamasına sunulan pakette değişiklik yapılabileceğini buyurmuş. Bu durumda artık ne diyebiliriz ki; hukuk bir gün hukukçulara da lazım olur! Durum şu: Meclis bir yasa çıkarmış; anayasa değişikliği PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU AKP versin! Turunç Deniz Tuncay Akkapılı: “Soros’un Türkiye’deki çocuklarının ne istediği belli oldu: Turuncu İslam!” Ya ğ m u r E k i m Enflasyon ramazanda artmış. Demek ki “ram” gitmiş “azan” kalmış! yapmak istiyor. Cumhurbaşkanı, anayasa değişikliğinin halkoylamasına sunulmasına karar vermiş. Resmi Gazete’de yayımlanmış. Süreç başlamış. Seçim takvimi açıklanmış ve yürürlüğe girmiş. Gümrük kapılarında oy verme işlemine geçilmiş. Şimdi “zart” diye araya girerek oy verme işlemi başlamış bir seçim sürecine müdahale edip halkoyuna sunulan metni değiştirecekler. Neymiş; gümrük kapılarında kullanılan oyların sayısı az olduğu için sonuca etki etmezmiş! Oysa, demokrasilerde bir oyun bile önemli olduğunu sanıyorduk. Bu kafa yarın, bilmem ne mezrasında sandık kurulmayı unutup sonra da “Orada zaten 50 Zart seçmen vardı, onların oyu önemli değil” diyebilir! İkincisi yine bu kafa yarın, seçime katılacak partilerin kesinleşmesinden sonraki süreçte bilmem ne partisini de seçime katabilir; hatta oy kullanma günü, bilmem kimin milletvekili adaylığına onay verebilir. Konu, “Meclis’in iradesi” ise istemediğin kadar yasa da çıkartılır! İşte bu kafa, “Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz” diyen kafadır! Bu bakımdan gümrük kapılarında oylamaya başlanmış ve 21 Ekim’de de Türkiye’de oylamaya sunulacak metinde yapılacak bir virgül değişikliği bile demokrasiye müdahaledir. Halkoylaması ya aynen yapılmalı ya da tümden kaldırılmalıdır. Aksi durumda bu iktidar ve muhalefet Türkiye’yi demokrasinin “zart” dediği yere doğru sürüklemiş olacaktır. Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler Çok uzun zaman var ki, bir tiyatro gösterisinin başlama öncesinde geçen perşembe akşamı, Oyun Atölyesi’nin sunduğu ‘Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler’deki kadar heyecanlanmamıştım. Bunun özel bir nedeni var, çünkü Oyun Atölyesi’ne komşu oturuyorum ve gide gele özgün bir sanat kolektifi olan Atölye’nin tüm çalışanlarıyla aramızda zaman içinde bir dostluk oluştu. Çalışmalarını yakından, neredeyse içinden izliyorum. Bu, bir tiyatro seven biri için büyük bir şans; insan kapının dışında yaşanan gerçeklerin çirkinliğinden, karabasanların boğuculuğundan bir süreliğine de olsa uzaklaşıyor. ‘Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler’in yazarı Fransız EricEmmanuel Schmitt’i Ankara Devlet Tiyatrosu’nun 2000 yılında sergilediği ‘Ziyaretçi’ ve 2003 yılında Kent Oyuncuları’nda izlediğimiz ‘Oskar ve Pembeli Meleği’ adlı oyunlarından tanıyoruz. Yazar bu oyununda ‘aşk’ ile başlayan ve zamanla tekdüzeleşen, giderek bir tarafın bu tekdüzeliğe ölümle son vermeyi düşündüğü bir evlilik serüvenini işlemiş. Oyun, iki insanın yaşamlarının uzun bir dilimini birbirlerine koşullandıran evlilik kurumunun günümüz insanının doğasına ne değin uygun olup olmadığı konusunun tartışıldığı bir ortamda tartışmacılara yeni ipuçları veriyor, bellekleri tazeliyor. Aşk’ın çekildiği yerde bir boşluğun oluşması ne kadar doğalsa, oluşan boşluğun da ‘başka şeylerle’ dolması o kadar doğal, çünkü hayat boşluk tanımıyor. Burada önemli olan o ‘başka şeylerin’ neler, hangi duygular olduğu. Aşkın yerini ne alıyor? Bu soruya ‘sevgi’, ‘alışkanlık’, ‘saygı’ vb klasik sözcüklerle yanıt verip konuyu basitleştirmek de olası, fakat bunun bir ‘kaçış’ olduğu o kadar açık ki! Yok, o boşluk ‘çok başka şeylerle’ doluyor, buna öldürerek yok etmek duygusu da dahil; biliyorum, çok uçta bir bakış, ama böyle bir gerçek de var hayatta. Evlilik, kendi başına oluşan bir olgu değil, iki insan tarafından var ediliyor ve var edilen de o iki insanın ortak gerçeği oluyor. Ya ne zaman geleceği belli olmayan sıkılmalar, bunalmalar, bıkmalar?.. İnsanı, yaratımına ortak olduğu olguyu ortadan kaldırmayı düşündürecek ölçüde karmaşıklaşmış açmazlar, o artık dayanılamaz gerçeği var etmiş olmanın üstesinden gelinemez pişmanlığı, o giderek şiddetlenen kendinden nefret etme duygusu?.. Ama bir yerde de hep var olan ‘umut’. EricEmmanuel Schmitt evli insanın bir uçtan öbür uca duygu savruluşlarını anlaşılabilir bir dille anlatmış. ??? Şehsuvar Aktaş’ın akıcı bir dille çevirdiği iki kişilik oyunu izlerken yazarın ‘Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler’i sanki Haluk Bilginer ile Vahide Gördüm’ü düşünerek yazdığı sanısına kapılıyorsunuz, roller o kadar mükemmel oturmuş üzerlerine, izleyiciye ‘sahicilik’ duygusu yaşatıyorlar. ‘Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler’, Kemal Aydoğan’ın ‘Jean d’Arc’ın Öteki Ölümü’ ve ‘Atinalı Timon’dan sonra izlediğim üçüncü oyunu, başarılı çizgisini sürdürüyor, ne var ki ilk perdedeki akış bana biraz ağır gibi geldi, bu izleyiciyi konuya yoğunlaştırmak kaygısından kaynaklandığı gibi oyunun ilk gösterimi olmasından da ileri gelebilir, ikinci perdede ise akış yeniden hızlanıyor, ‘umut’un doğduğu son bölümü ise soluğunuzu tutarak izliyorsunuz. Bengi Günay, 2004’ten beri Oyun Atölyesi’nde. Tiyatronun son dört oyununun sahne tasarımları onun eseri, yine oyuna dört dörtlük yakışan/uyan, izleyiciye seyri kolaylaştıran bir mekân tasarlamış. Tasarımının bir de insanı düşündüren, “Acaba neden böyle” diye sorduran bir yanı var, o boş duvar evliliğin çözülüş, boşalış sürecinin bir yansıması mı? En iyisi gidip yerinde görmek. Müziğiyle Tolga Çebi’yi, ışığıyla İrfan Varlı’yı, Oyun Atölyesi’nin işletme yükünü taşıyan Selçuk Aydoğan’ı kutluyorum. ??? Dedim ya, Oyun Atölyesi bir tiyatro kolektifi. Oyunlar yaklaşık 40 kişilik bir çalışanlar ailesinin ortak emek ürünü. Oyun Atölyesi’nin yemek de yiyebileceğiniz, güler yüzlü, tatlı dilli çalışanlarından hizmet göreceğiniz şık bir kafesi var. Her oyun sonrasında gerek oyuncularla, gerekse oyuna emeği geçen öbür çalışanlarla iki çift söz edebileceğiniz rahat bir mekân. Umarım yolunuz düşer. SESSİZ SEDASIZ (!) Sınır kapıları ne zaman kapatılmıştı? ARALARINDA İslamcılara yamanmış liboşların da bulunduğu gazeteci grubu, Suriye’den Türkiye’ye girememiş. Sınır kapısı kapalıymış çünkü memurlar iftara gitmiş. Çok güldüm... RTE yağdanlığı liboş, hizmet aşkıyla çıktığı geziden dönüşte sınır kapısından geçemeyince çok sinirlenmiş “rezalet” demiş. Daha çok güldüm. Sonra bir baktım ki, bir bakan ile sınır kapısının oradaki vali duruma el koymuşlar ve olayı yalanlamışlar. Tut liboşun perçeminden! Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Seçenek Mustafa Hakkı: “Yok dinci yapılanma, yok mahalle baskısı. Her gün kuyruklu cinsten ardı ardına yalan. Ülkede özgürlük var, seçenekler sınırsız: Ya ılımlı devesin ya radikal Müslüman!” Anıl Öçal: “Mahalle baskısını ciddiye alalım da; 12 Mart ve 12 Eylül askılarını unutmadan!” Askı Bu kez bastım kahkahayı. RTE’nin bakanı ile valisi, RTE’nin yağdanlığı liboş gazeteciyi zor durumda bırakıyorlar. Olacak iş değil ama oluyor işte! Liboşluk zor zanaat... Bu arada, aklıma takıldı; Türkiye’nin sınır kapıları en son ne zaman kapanmıştı diye. Anımsayınca neredeyse gülmekten ölüyordum: 12 Eylül 1980. Darbenin yapıldığı gün bütün sınırlar kapatılmıştı. Şimdi, alt tarafı bir sınır kapısı, “iftar” için kapatılmış; “sivil darbe” için kapatılmamış ya! Liboşumu sinirlendirmeyin! Makyaj yapmak orucu bozmuyormuş... Ya takıyye yapmak? ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr İstanbul hem ‘emperyalist’lerden hem de ‘gericiler’den kurtarılmıştı… Dün, İstanbul’u emperyalistlerden geri almamızın yıldönümüydü… Lozan’a göre işgal ordusu 4 Ekim’de ayrıldıktan sonra Türk ordusu da ertesi gün Kadıköy’e ve 6 Ekim’de de İstanbul’a girmişti. 3 hafta sonra da “cumhuriyet” ilan edilmişti… Böylece, Mustafa Kemal Paşa’nın 1918’de Boğaziçi’ndeki düşman donanmasına bakarak söylediği “Geldikleri gibi giderler” sözü de 5 yıl sonra gerçekleşmiş oluyordu... Sayısız kaynak, Atatürk’ün henüz Osmanlı paşasıyken “saray”ın ele geçirilmesini düşündüğünü yazar; ancak İstanbul’da, devlet binalarıyla birlikte karakolları ve tüm kamusal alanları denetim altına alan işgal kuvvetleriyle işbirliği yapan, sadece hükümet değildi. Okumuşyazmış “mandacı”lar, “mütareke basını”, kimi “gayrimüslim”lerle birlikte “İslamcı dinci”ler de düşmanın yanındaydılar… rak “bomba” koydular… Başarısız kundaklamadaki asıl hedefin ise “İngiliz”ler değil, doğrudan “Ayasofya” olduğu, dinci basından anlaşılıyordu. Eğer cami olarak kullanılmayacaksa, varlığının da “Bizans’ı diriltmek” anlamına geleceği yazılmıştı. Bütün bunlara işgal güçlerinin sessiz kalmasının nedeni ise Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Anadolu direnişine karşı en “sadık” destekçilerinin “İstanbul’daki dinciler” olmasıydı… ‘Sait Molla’ ormanı! Dün, işte böylesi bir işgalden kurtuluşu anarken, acaba Beykoz’daki ormanlara yayılan şu ünlü “Acarkent”e de Türk bayrağı asılmış mıdır? Asılmışsa, aynı zamanda tapudaki “mevkii” adının da “değişme”sini talep etmeleri gerekiyor; çünkü İstanbul’daki bu en büyük doğa tahribatının gerçekleştiği ünlü “özel mülk ormanı”, yine işgal yıllarında Gülhane’de dincilik emperyalistlere uşaklık eden 84 yıl önce işte “böyle bir İs “Sait Molla”nın adını taşıtanbul”u, aynı zamanda “din yor… ci terör”den de kurtardığımızı İstanbul Barosu Genel Sekrebiliyor muyuz? Üstelik dinci teri Av. Hüseyin Özbek, şu “dış destekli” sözde sivil kuruluşların Osmanlı’daki köklerini anımsatırken “İngiliz Muhibleri (Dostları) Cemiyeti”ni örnek göstermişti… Emperyalistlerle tam bir “ittifak” İşgalci İngilizlerin İdam Mangası... (Atilla içindeki bu “dinci” cemiyeti 1919 yılınOral’ın Kuvayı Milliye kitabından) da kuran, dönemin ler, sadece “ulusal güçler”e İstanbul adlı işbirlikçi gazetesideğil, dönemin “çağdaş” imar ni de yayımlayan Sait Molhareketlerine de karşıydılar. la’ydı. Şehzadebaşı’ndaki Örneğin ünlü “şehremini” Türk mızıka askerlerini bile uy(belediye başkanı) Operatör Dr. kularındayken öldüren İngilizCemil Topuzlu, sarayın artık lerle bu “örgütlü dost”luğunkullanmadığı Gülhane Bahçe dan ötürü General Harringsi’ni kentin ilk büyük ton’un verdiği “özel pasa“park”ına dönüştürdüğünde port”la İstanbul’dan kaçan başına gelmedik kalmadı. “molla”, aynı zamanda ŞeyhüKadınlarla erkeklerin “bir lislam Cemalettin Efendi’nin arada” gezinmelerine karşı çı de yeğeniydi. kan dinciler, parkın karşısındaSait Molla, 1924’teki “af ” ki camide toplanarak çalışmala kanununa göre TBMM’ce berı denetlemekte olan Topuzlu lirlenen “asla affedilmeyecek Paşa’ya saldırmışlardı. Saldır 150 kişi” arasında yer aldı. Bu ganların etkisindeki hükümet nedenle yurda dönemedi, ama de kadınların ve erkeklerin “adı” İstanbul ormanlarında “farklı günlerde” parka gir hâlâ yaşıyor. Hatta Paşabahçe meleri kararını almıştı. Devlet Hastanesi’nin bulunduBugün Gülhane Parkı’nda ğu yolun adı bile “Sait Molla sevgililerinin elinden tutarak Caddesi”… dolaşan “türbanlı kızlar”ımız Ne dersiniz; dün İstanbul’un da yaşadıkları çağdaşlığı, ken kurtuluşunu kutlayan Büyükşeti işgalcilerden ve dincilerden hir ve Beykoz Belediye başkankurtaran “cumhuriyet dev larımız, 84 yıl önce düşmana sırimcileri”ne borçlular… ğınarak kentten kaçan bu isimİşgal dönemindeki dinci te den de artık “kurtulma”mızı rörün hedeflerinden biri de sağlayamazlar mı? Ayasofya’ydı. İngiliz askerlerinin “ibadet” etmelerine kıza ekinci?cumhuriyet.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com eposta: [email protected] BULMACA HARBİ SEMİH POROY SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 7 Ekim www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ “Kuntra” da denilen ve 1 şarap üreti 2 minde kulla 3 nılan siyah bir üzüm cin 4 si. 2/ Ceza 5 yir’de bir li 6 man kenti... 7 Antalya’nın bir plajı. 3/ 8 Eski Türkler 9 de, toplumsal ve örgütsel içerikli 1 2 3 4 5 6 7 8 9 büyük ziyafet.... Gü 1 M A B E Y İ N H İ D A neydoğu Asya’da 2 A B A R A S İ M İ T yetişen ve mobilya 3 B A R B E N Ş U yapımında kullanı 4 E R lan bir cins kamış. 4/ 5 Y A S E M İ N N İ N İ A L İ Umman’ın plaka i 6 İ mi... İskambilde bir 7 N İ M N A N A Y renk. 5/ Can Yü 8 D İ Ş L A L E cel’in bir şiir kitabı. 9 H A T U N İ Y E 6/ Faiz... Akım şiddeti birimi kiloamperin kısa yazılışı. 7/ “ durma şaşkın bir gün ölürsün” (Teslim Abdal)... Bir Asya ülkesinin başkenti. 8/ Muğla’nın Milas ilçesine bağlı turistik bir belde... Tekel idaresine eskiden verilen ad. 9/ Meyvesi iri ve yuvarlak, kabuğu kırmızı olan bir kiraz cinsi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Japon müziğine özgü telli bir çalgı... “Bu dünyada bir nesneye / Yanar içim göynür özüm / Yiğit iken ölenlere / ekini biçmiş gibi” (Yunus Emre). 2/ Bitkisel kökenli bir yiyecek ya da içeceğin ağızda algılanan hoş kokusu... Mesafe. 3/ Demiryolu... Beyaz etli bir balık. 4/ En kısa zaman süresi... Yat limanı. 5/ Özellikle “Bolero” adlı yapıtıyla tanınmış Fransız besteci. 6/ Samsun’un bir ilçesi... Romanya’nın plaka imi. 7/ Asya’da bir ülke... Ahi kuruluşlarına girenlerin törenle bellerine bağlanan kuşak. 8/ Karakter... “Maun” da denilen bir ağaç. 9/ Sanı... Buyurucu. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle