19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 EKİM 2007 SALI 4 HABERLER Erdoğan, yeni anayasa için Anayasa Komisyonu’ndaki çalışmaların yeterli olacağını savundu DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Kürt Sorunu ve Terör Çıkmazı Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesinde 12 sivil yurttaşımızın PKK saldırısı sonucunda öldürülmeleri, zaten Türkiye’nin gündeminin en üst sıralarında olduğu halde, nedense kanıksanmış gibi görünen terör sorununu yine öne çıkardı. Çıkardı çıkarmasına da, içinde bulunduğumuz genel vurdumduymazlığın sonucu olarak, yer yerinden oynamadı. Yılmaz Özdil dün Hürriyet’teki köşesinde, aynı olayın Şırnak değil, İstanbul, Ankara ya da İzmir’de meydana gelmesi halinde olabilecek olanları sayıyor. Özdil’e ilk bakışta hak vermemek mümkün değil. Gerçekten de, bugün öncelikli bölgelerimiz ve unutulmuş, ikinci sınıf sayılan diyarlarımız var. Hasan Pulur üstadımız hep yazar: “Türkiye’ye kış İstanbul’a kar yağınca gelir.” “Bu bir gerçektir, benzer gerçeğe başka ülkelerde de rastlanır” diyerek durumu mazur göstermeye çalışacak değilim. Ancak olayın çok daha tehlikeli bir boyutu da olduğunu görmezden gelemeyiz. Gerçekte, terör olaylarını eli kolu bağlı izlemekle yetinen iktidarın çok işine gelen bu tepki gevşekliğinin bir nedeni de, artık kamuoyunun terörü kanıksamış olması ve neredeyse kader gibi algılamasıdır bir ölçüde de. Terörün tutsak aldığı toplumlarda sıkça yinelenen bir deyiş vardır. “Terörü bir anda bitirmek mümkün değildir, toplumlar bununla birlikte yaşamaya alışmalıdır” denir. Ne var ki, Türkiye yıllardır, bu aşamayı aşmış ve kanıksama noktasına gelmiştir ki, bu durumda büyük tehlike olduğu aşikârdır. ??? Kanıksamanın nedeni ise, Türkiye’de birbirlerini izleyen siyasal iktidarların Kürt sorununda olduğu gibi terör konusunda da, herhangi bir politikalarının olmayışıdır. Türkiye’de, PKK’nin ortaya çıkışıyla artık kimsenin yadsıyamayacağı hale gelen bir Kürt sorunu var. Ama Kürt sorunu ile terörü hep eşanlamlı tutmak bizi yanıltır. Artık bu iki sorunu birbirinden bağımsız olarak ele almak zorunludur. Şu gerçeği bilmemiz gerekir: Daha ne olduğu bile tam olarak tanımlanmamış Kürt sorunu genel kabul görebilecek herhangi bir çözüme ulaştırılsa bile, terör bitmeyecektir, çünkü o artık kendisine hayat verdiğini iddia ettiği sorundan bağımsızdır. Dünyadaki öbür etnik terör olayları bunun kanıtıdır. Aynı zamanda, Türkiye’deki Kürt kökenli yurttaşlarımızın çoğunluğu da, olaya bu biçimde yaklaşmaktadırlar. Çözümü sağlamak için birinci yapılması gereken, bu iki sorunun varlığını görmek, her iki konuda da politikalar geliştirmektir. Türkiye’de yurttaşlarımızın çoğunluğunun bu gerçeği görmüş oldukları, yaşanan bunca olaya rağmen, tarihsel bağların güçlendirdiği KürtTürk birlikteliğinin, hasım bir ayrışıma dönüşmemesinden anlaşılıyor. Ancak, bu iki sorunun birbirlerinden ayrılmalarında, Kürt kökenli yurttaşlarımıza ve onlar adına hareket ettiklerini ileri süren kuruluşlara büyük görevler düşmektedir. Ne yazık ki, DTP bu tarihi misyonun düzeyinde değil. ??? Gelelim konunun özüne: Türkiye’de birbirini izleyen iktidarlar ve de siyasal partiler, kendi içinde tutarlı, gerçekten çözüm öneren bir Kürt politikasına ve terör karşısında programa sahip değiller. Bugüne değin bu konuda “Dostlar alışverişte görsün!” dışında herhangi bir siyasal partinin bir program oluşturma çabasına tanık olmadık. Bir tek Erdal İnönü başkanlığındaki SHP, 1. Körfez bunalımı öncesinde bir rapor hazırlamıştı. Vardığımız noktada, kimi bölümleri çok cesur olan o raporun da çok geride kaldığı söylenebilir. Bugün iktidarda olan AKP ise şimdiye dek, ne Kürt sorunu ne de terör konusunda herhangi bir politika geliştirmiştir. Karşı karşıya bulunduğumuz en büyük güçlük de bu. Doğrusu AKP’nin bağlantıları, dünya görüşü ve iktidarının en büyük payandası olan dış destekleri de böyle bir politikayı oluşturmasının önünde engeldir. AKP’nin ulus devlete soğuk bakışı da, ilk bakışta sanılanın aksine, sorunun çözümünü kolaylaştırıcı bir etken değildir. Türkiye’nin “liberalleri!” askerin ağzını açmasını içlerine sindiremezken, Kürt sorunu ve terör konusunda politika üretmeyi tümüyle askere ihale eden görüşü nasıl içlerine sindirdiklerini anlamak güçtür. ‘Uzlaşma komisyonu fantezi’ ? 21 Ekim’deki halkoylaması için herhangi bir düzenleme yapılmayacağını söyleyen Erdoğan, 11. Cumhurbaşkanı’nın seçildiğini, bir kez daha seçim yapmaya gerek olmadığını belirtti. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Tayyip Erdoğan, anayasa konusunda partiler arası uzlaşma komisyonu kurulmasına gerek olmadığını, bunun zaman kaybı anlamına geleceğini söyledi. Erdoğan, TBMM’nin yeni yasama yılı nedeniyle verilen resepsiyonda soruları yanıtladı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın DTP’lilerle ilgili açıklamalarının anımsatılması üzerine Erdoğan, konuşma metninin tamamını görmeden değerlendirme yapmasının yanlış olacağını söyledi. Erdoğan, “Ama şu anda parlamentoya gelmiş olanlar da hukuki bir süreç içerisinde gelmiş olan insanlar. Eğer yasadışı bir şey varsa gereğini yapmak yargıya düşer. YSK, bu konuyla ilgili olumsuz bir karar vermedi” dedi. ti’nin 11. Cumhurbaşkanı seçildi” dedi. Anayasa çalışmalarıyla ilgili bir soru üzerine Erdoğan, siyasi partiler başta olmak üzere sivil toplum örgütleri, üniversiteler ve ilgili tüm kurumların düşüncelerini alabilecek bir platform hazırlığı içinde olduklarını söyledi. Anayasa konusunda partiler arasında bir uzlaşma komisyonu kurulup kurulmayacağının sorulması üzerine Erdoğan, “Anayasa komisyonu nedir? Tüm partilerden oluşmuyor mu? Uzlaşma komisyonu oluşturulsa sonra onun geleceği yer yine Anayasa Komisyonu. Bunları fantezi, zaman kaybı olarak görüyorum” dedi. TBMM Başkanı Toptan ve eşinin evsahipliğinde düzenlenen resepsiyona 78 AKP’li ‘türbanlı’ eşleriyle geldi. (AA) ‘İçtihat değişir’ Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Haşim Kılıç anayasa değişiklik taslağına ilişkin sorulara, “Henüz metni görmedim. Ama yöntem konusunda itirazım var. Yakışan ve şık olan TBMM Başkanı koordinasyonunda çalışma yapılmasıdır” dedi. Kılıç, partilerden anayasa değişikliğine ilişkin görüşlerin alınması veya partilerde komisyon oluşturularak geniş zeminde değerlendirme yapılmasının daha şık olacağını söyledi. Anayasa Mahkemesi’nin türban kararlarının anımsatılarak anayasa değişikliğiyle bu yasağın aşılıp aşılmayacağı soruları üzerine Kılıç, “Yargıç önündeki metne, anayasaya bakarak karar veriyor. Metin, anayasa, yasa değişirse içtihat da buna bağlı olarak elbette değişir” dedi. AKP’den Meclis’te türban şov ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Başkanı Köksal Toptan ile eşi Saime Toptan’ın yeni yasama yılının açılışı nedeniyle verdikleri resepsiyona, Şırnak’ta 12 kişinin yaşamını yitirdiği PKK saldırısı ve anayasa tartışmaları damgasını vurdu. Askerlerin katılmadığı resepsiyona, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül eşsiz gelirken 78 AKP’linin “türbanlı” eşleriyle katılması dikkkat çekti. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Şırnak’taki olayların arkasında “başka güçler”in olduğunu ima eden DTP’lilere, “Gaflet içindeler, yeminlerine sadık kalmalılar” diyerek tepki gösterdi. TBMM’de 5 yıl aradan sonra Toptan’ın Meclis Başkanlığı’na seçilmesiyle “eşli resepsiyon” dönemine dönüş yapıldı. Toptan çiftinin ev sahipliği yaptığı resepsiyonun başlangıcı iftar saatine denk geldiği için konuklara önce kâğıt bardakta çorba ve ardından yemek ikramı yapıldı. İftar saatinde garsonlar ortada dolaşarak içki servisi yapmazken yan masalarda isteyenlere alkollü içki ikram edildi. İbrahim Halil Mazıcıoğlu, Ziyaettin Akbulut, Muzaffer Baştopçu, Abdurrahman Kurt’un da aralarında bulunduğu 78 AKP milletvekili ile Zonguldak Belediye Başkanı Mustafa Yavuz türbanlı eşleriyle resepsiyona katıldı. ‘Kardeşim git kazan’ KADER Genel Başkanı’nın siyasette kadına kota getirilmesi yönündeki önerisinin anımsatılması üzerine Erdoğan, “Şu anda herkes eşit. Kardeşim git kazan al. Kota olduğu zaman ben erkeklerin ianesine sığınıyorum demektir. ABD’de kota var mı, Fransa’da kaç? Sen Ruanda mı olmak istiyorsun, buyur Ruanda ol. Kotayı kadınlara saygısızlık olarak görüyorum” diye konuştu. Erdoğan, 21 Ekim’de yapılacak halkoylaması konusunda bir düzenleme yapıp yapmayacaklarının sorulması üzerine, “Böyle bir düzenlemeye gerek yok. Türkiye Cumhuriye Askerler, Baykal ve DSP’liler katılmadı Askerlerin katılmadığı resepsiyondaki tek üniformalı Gül’ün yaveri Kurmay Albay Metin Özbek’ti. Bülent Arınç da resepsiyona katılanlar arasında yer aldı. CHP lideri Deniz Baykal resepsiyona katılmadı. MHP lideri Bahçeli, DTP Grup Başkanı Ahmet Türk, BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu da resepsiyona katılanlar arasında yer aldı. Alman Birlik 90/Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Claudia Roth resepsiyonda uzun süre ÖDP milletvekili Ufuk Uras ile sohbet etti. DSP’liler ise Zeki Sezer’e davetiye gönderilmemesini protesto ederek resepsiyona katılmadı. Toptan, Zeki Sezer’e davetiye gönderilmemesi ile ilgili olarak “DSP son seçimlere katılmadığı için davetiye gönderilmemiş olabilir. Ama yine de bunun bilgisi bana verilmeliydi. Eğer gerçekten gönderilmedi ve bizden kaynaklı bir şey ise telefon edip yarın özür dileyeceğim” dedi. Resepsiyona Gül gibi eşsiz katılan Tayyip Erdoğan’ın salondan ayrılmasından yaklaşık 1 dakika sonra Gül, salona geldi. Toptan’la sohbet eden Gül, kalabalığı işaret ederek “Aslında dışarıda da olabilirdi” dedi. Bahçeli, DTP’lilerin Şırnak’taki saldırıların arkasında başka güçler olduğunu iddia ettiklerinin anımsatılması üzerine “Bunlar bilinen taktiklerdir. Hiçbir gerçeğin üstü örtülemez” dedi. Bahçeli, mahalle baskısı tartışmalarıyla ilgili olarak “Türkiye mahalle baskısı aşamasını geçti” diye konuştu. Resepsiyona bir grup partili milletvekili ile katılan DTP Grup Başkanı Ahmet Türk, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın açıklamaları ile ilgili sorularla karşılaştı. Şırnak’taki olaydan dolayı “herkesten çok acı duyduğunu” belirten Türk, ancak olayla ilgili faturanın kendilerine çıkarılmaya çalışıldığını savundu. Türk, “Farklı düşündüğümüz için hedef haline getirilmekteyiz” dedi. Bu arada DTP milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi Akın Birdal Şırnak’taki olayın araştırılması için Komisyon Başkanlığı’ndan “alt komisyon oluşturulmasını” istedi. asirmen?cumhuriyet.com.tr Gaziantep’ten Şam’a uzun bir otobüs yolculuğunun ardından ulaştık. Halep kentinde geçirdiğimiz saatler ve kentin gün batımındaki görünüşü çok etkileyiciydi. Ünlü Halep kalesine bakan bir lokantada yemek yerken Osmanlı’nın kentteki kalıcı izlerini, tarihi binaları konuşuyorduk. Lokantanın sahibi geldi ve dedi ki: “Bu lokantanın binası da Osmanlı’dan kalma. Burası Ziraat Bankası’nın binasıymış.” Şam her zaman bizim tarihimizle derin bağları olan bir şehir. Son Padişah Vahdettin’in mezarı burada. Eski Şam, küçük sokakları, gizemli avlulu evleriyle her zaman etkileyici. Tabii Emevi Camisi’yle de. ??? Şam’a bu kez ABD’nin Irak’ı işgalinin yarattığı büyük yıkımın bir bölümünü izlemeye geldik. Mülteciler. Rakamlar muhtelif, kimine göre 1.5 milyon, kimine göre 1.2 milyon Iraklı mülteci Suriye’de yaşıyor. Suriye’nin nüfusunun 18 milyon olduğu gerçeğinin ışığında son 4 yılda bu nüfusun yüzde 10’u kadar yeni bir in Suriye’deki Iraklı Mülteciler... san topluluğunun buraya gelmesinin ne demek olduğunu düşünebilirsiniz. Suriye işte böyle bir büyük insanlık dramıyla baş etmeye çalışıyor. Suriye, şimdiye kadar izlediği Pan Arap siyaset nedeniyle Arap ülkelerinden gelen herkese kapılarını açıyordu. Bu nedenle Irak’tan kaçanlar kolaylıkla Suriye’ye gelip bir süre burada yaşamayı deniyorlardı. İlk önce bir ay verilen oturma izni daha sonra üç aya çıkarıldı. Ancak bu arada Suriye’ye yerleşen, burada tutunmaya çalışan insanların en temel meselelerinden birisi de çocukların eğitimiydi. Yerleşme sorunları bir düzene girmediği için çocukların çoğu okula gidemiyorlardı. Geçen yıl 33 bin Iraklı çocuk okula gidebilmişti. Bu toplam okul çağındaki çocukların ancak onda biri anlamına geliyordu. Diğerleri ise kaçak işlerde çalışıyorlardı. Şam’a Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) davetiyle geldik. BMMYK’nin Türkiye Dış ilişkiler Sorumlusu gazeteci meslektaşımız Metin Çorabatır’ın çağrısıyla Şam’dayız. Şam’da BMMYK’nin neler yaptığını anlayabilmek amacıyla gezimize katılanlardan ses sanatçısı Muazzez Ersoy da iyi niyet elçisi görevini yerine getiriyor. BMMYK’nin Şam’daki merkezinin yönetiminde ülkemiz yurttaşı, genç bir insan hakları uzmanı Erdoğan Kalkan bizi mültecilerin başvurularını yaptığı merkeze götürdü. Bu merkeze insanlar aile grupları halinde geliyorlar ve mülteci statüsü alabilmek amacıyla öykülerini BMMYK görevlilerine anlatıyorlar. Her gün 200 civarında başvurunun yapılabildiği bu merkezde başvuranlara ancak 5 ay sonra gün verilebiliyor. ??? Başvuru merkezi yeni düzene sokulmuş ve yeni bir binaya taşınmışlardı. Bu nedenle daha insani koşullarda başvuru olanağı doğmuştu. 200 başvuru demek günde 700’e yakın insan demekti. Çünkü her başvuru grubunun içinde ortalama 3.8 insan yer alıyordu. Başvuru merkezinde insanların öykülerini dinledik. Zaten dertlerini dinleyecek insanlar arıyorlardı. Ancak bu öykü dinlemenin yürek yakıcı bir yanı olduğu gibi aynı zamanda mültecinin kimliğinin fazla açık edilmemesi de gerekiyordu. Geçenlerde bir BBC grubuna konuşan Iraklı mülteciler saldırıya uğramışlar ve yaşamlarını yitirmişlerdi. Ancak başvuru sahipleri dertlerini anlatmak istiyorlardı. Benim yanıma 65 yaşlarında bir erkek yanaştı. İyi giyimliydi ve azıcık da olsa derdini İngilizce anlatabiliyordu. Irak ordusunda general olduğunu söyledi. Dört oğlunu, bir gelinini ve eşini benimle tanıştırdı. Kendisi hâlâ Irak’tan emekli maaşını alabiliyormuş. Oğulları ise kötü işlerde çalışıyormuş. Tam biz sohbet ederken, onları başvurularını dinlemek için çağırdılar. Ardından bir başka orta yaşlı bir adam geldi. O da azıcık İngilizce konuşabiliyordu. O da iki oğlunun, Irak’ta lisede okurken Sünni oldukları için Şiilerin saldırısına uğradıklarını anlattı. Oğullarını getirip tanıştırdı. Onların okumasını istiyordu... Bir kadın bir köşede ağlıyordu. Bütün çocukları İsveç’e sığınmışlardı, kocası ölmüştü ve o Irak’ta yalnız başına kalmış ve İsveç’e gitmeye uğraşıyordu. ??? Muazzez Ersoy bir başka odada başka bir öykü dinlemişti. Gözyaşlarını silerek dışarı çıktı. Çok sarsıldığını söyledi... ABD, Irak’ı işgal ederken demokrasi ve özgürlük getireceğini vaat etmişti... Suriye’deki manzara bölünmüş, çaresiz kalmış bir ülkenin insanlarıydılar. Sorumlusu da işgalcilerdi. Onlara destek verenlerdi. CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle