20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 EKİM 2007 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER İ stem üzerine hazırlandığı açıklanan anayasa taslağının eğitim ve öğretim hakkı başlıklı 45. maddesinin 6. fıkrasının “1 Kılık ve kıyafetinden dolayı hiç kimse yükseköğrenim hakkından mahrum bırakılamaz” ve “2 Yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir” biçiminde seçenekli olarak yazıldığı görülmektedir. Ne var ki belirtilen seçeneklerin türban yasağının kaldırılmasına yeterli olamayacağı anlaşılmış olacak ki daha farklı formüllerin de düşünüldüğü kamuoyuna yansımış bulunmaktadır. Taslağın 2. maddesinde Cumhuriyetin değişmez laiklik ilkesi yer almaktadır. Gerekçesinde ise “Cumhuriyetin temel niteliklerinden biri olan laiklik, Türkiye’de siyaseten ve hukuken en çok tartışılan kavramlardan biridir” değerlendirilmesi yapılmaktadır. Hemen ifade edilmelidir ki, siyaseten tartışılması bir yana bırakılacak olursa, laiklik ilkesi ağırlıklı olarak laikliği içselleştirmek istemeyenlerce dahası anılan ilkeye karşı olanlarca hukuken tartışılmaktadır. Oysa, yargı tarafından uyulması zorunlu kararlar verilmiş ve kararlılık kazanmış Laiklik ve Türban Hamdi Yaver AKTAN Yargıtay 8. Ceza Dairesi Üyesi tır. Gerçekten de Anayasa Mahkemesi öteden beri laiklik ilkesini işlevsel olarak yorumlamak suretiyle ne anlaşılması ve nasıl uygulanması gerektiğini kararlaştırdığı gibi 1961 Anayasası döneminde “dini anlayış yönünden benzer koşulları bulunmayan bir ülkenin, Batı hukukundaki anlamı ve biçimiyle laiklik ilkesini benimsememesini koşullardaki ayrılığın sonucu gibi görmek gerekir”, 1982 Anayasası döneminde de “dini ve din anlayışı tamamen farklı olan bir ülkenin, laikliği o ülke Batı medeniyetine açık olsa dahi Batılı ülkelerdeki anlayış içinde benimsemesi esasen düşünülemez” biçimindeki benzer gerekçeleriyle ilkenin özgün niteliğine vurgulama yapmıştır. Yükseköğretim kurumlarındaki kılıkkıyafet düzenlemelerine ilişkin kararlarında da laiklik ilkesini temel dayanak almış ve düzenlemeleri bu odakilke eksenli yorumlamak suretiyle kılıkkıyafet serbestliğinin sınırlarını çizmiştir. Türbanla ilgili kararında, kadınerkek eşitliğini benimseyen Türk devriminin kadın giysilerinin çağdaşlığını savsakladığının kabul edilemeyeceğini belirten yüksek mahkeme, kamu yaşamında ve özel yaşamda kadınerkek giyimlerinin, dinsel gerekler gözetilerek yasayla düzenlenemeyeceğini ve özellikle kamu kesiminde giyinmeyi düzenleyen kuralların ancak hukuksal gerekliliklere göre düzenleneceğini kararlaştırmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı Bakır Çağlar’ın ifadesiyle laiklik ilkesinin “anayasal ayrıcalığına” sahip olduğunun saptanmasıdır ve bu saptama, “Anayasa Mahkemesi’nin kurmakta olduğu ölçü normlar blokunun kavranmasında kritik bir öneminin” olduğuna işaret etmektedir. Bir bakıma “normlar blokunun arkasındaki ‘ideoloji’nin en açık bir ifadesidir”. Nitekim aynı karardaki “hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ilkesi gücünü laiklikten almış, milliyetçilik ilkesi laiklikle tanımlanmış, Türk devrimi laiklikle anlam kazanmıştır” gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi laiklik ilkesinin ne denli önemli olduğunu ve bu ilkeye ne denli önem verdiğini açıklamıştır. Hukuksal olarak tanımı yapılarak önemi saptanmış olmasına karşın anayasa taslağında farklı gerekçe yazılması nedeninin, taslağın 45. maddesinde seçenekli olarak hazırlanan 6. fıkrası ile olduğu özellikle anlaşılmaktadır. Süreç anımsandığında bireysel özgürlük ve tercihten öteye siyasal simge haline gelmiş bulunan türbanın yükseköğretim kurumlarında önünün açılmasının dayanakları hazırlanmaktadır. Ne var ki hukuksal metinlerin yorumlanmasında gerekçenin göreli bir değer taşıdığı unutulmaktadır. Gerçekten de yargıcın yorumunda, yasa koyucunun geçmişteki öznel istencinden öteye, bağımsızlık kazanmış metnin nesnel istencinin geçerli olacağı gözetildiğinde laiklik ilkesinin değiştirilmesinin kararlılık kazanmış içtihattan dönülmesinin olanaksızlığını pekiştirmektedir. Eğitim ve öğretim hakkı ile ilgili seçenekli düzenlemeler hangi biçimde olursa olsun laiklik ilkesi çerçevesinde yorumlanmak ve buna göre uygulanmak zorundadır. Açıkça “türban” sözcüğü yazılarak düzenleme yapılabilirliğinin de laiklik ilkesinin varlığı karşısında olanaksız olduğu açıktır. Cumhuriyetin temel ilkesiyle çelişkili, çatışmalı bir düzenlemenin anayasada birlikte yer alamayacağının ifadesi bile fazlalık sayılmalıdır. Böyle bir düzenlemeye “iyi niyetle” bakılmasının da cehenneme giden yoldaki taşların da iyiniyetle döşendiği anımsandığında, olanaksız olduğu açıktır. Bütün bunlara karşın anayasaya hem türban serbestliğinin yazılması ve hem de yorum yapacak mercinin yapısının değiştirilmesi olasılığında 1961 Anayasası’nın yapılmasına gerek bulunmadığına ilişkin eleştirilerin haksızlığı bir kez daha kanıtlanmış olacaktır! PENCERE Kör Olmayanlar Gerçeği Görüyorlar... Gazetelerden özetlenmiş ortak haber: Wall Street Journal’daki (WSJ) röportajda Robert Pollock Erdoğan’a (RTE) sordu: “ Atatürk’le ilgili hayranlık duyduğunuz ya da eleştirdiğiniz bir yön var mı?..” RTE soruyu şöyle yanıtladı: “ Yaşandı... (happened) Sözünü şöyle sürdürdü RTE: “ O kendi döneminin bir ürünüydü. Şu an sahip olduğumuz Türkiye o dönemdeki temeller üzerine bina edildi.” Pollock bunun üzerine dedi ki: “ Laik Türkler bu sözleri pek güven verici bulmayacaklar.” ? Beklendiği gibi olay Başbakanlık’ça yalanlandı.. Ama bu kaçıncı?.. Ve inanılacak gibi mi?.. Sır değil, çok açık: Hem Cumhurbaşkanı’nın, hem de Başbakan’ın zamirleri biliniyor; bir ‘takıyye oyunu’ oynandığı meydanda!.. Kendi kendimizi aldatmaya da gerek yok!.. Türkiye’de demokrasi bir yalan dolan rejimine dönüştü... ? Herkes biliyor ki Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’un Harp Okulu’ndaki ilk dersiyle RTE ve Gül’ün uyguladığı siyaset ve niyet, taban tabana zıttır... Yine herkes biliyor ki Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın Harp Akademileri’ndeki açış konuşmasıyla bugünkü iktidarın takıyyesi arasında uzlaşmaz bir çelişki var... Niçin herkes birbirini aldatmaya çabalıyor?.. Resmi ya da özel, TÜSİAD’dan Yargıtay’a dek AKP iktidarını uyarmaya çalışanların amacı, Türkiye’de adım adım, tabandan tavana, lafı güzafta demokratik; ama, içerikte antidemokratik bir hareketin dengelenmesi ve durdurulmasıdır... Ama, çabalar nafile görünüyor... ? Ne yazık... Türkiye ikiye ayrıldı... Bir yanda dinciler.. Öte yanda laikler... Laiklerin yapısı gerçekte dincilerinkinden daha Müslümandır... Dincilerin yapısı da elbette Müslümandır; ama, bunlar dini siyaset ve iktidar için kullanmakta pervasız ve kararlılar... Yüzde 99’u Müslüman ülkede İslamı ikiye ayırmakta başarı kazandılar: 1) Laik Müslümanlar.. 2) Dinci Müslümanlar.. Bu çelişkiye oturan bir rejim, Batı’daki güncel demokrasiye taban tabana ters düşer... ? İkiye ayrılmış Türkiye’de bir de etnikçi terörü hesaba katarsanız, ne kadar tehlikeli bir süreçte yaşadığımızı anlamak kolay olur... Takıyyeci iktidar, kendisini iktidara oturtan Amerika’ya mecbur olduğu için terörün üzerine tam anlamında gidemiyor... Askeri bu alanda engelliyor... ? Kimi zaman bir ülke kimsenin durduramayacağı bir eğik düzeyde kaymaya başlar; dışardan yönlendirilir; iktidar ve muhalefet arasında ipler kopar; devleti eline geçirmek ve kendine göre yeniden kurmak hırsına kapılanların hırsı akılları durdurur, gözleri körleştirir.. Türkiye bugün eğik düzeyde kayıyor... Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet yerine, RTE ve Gül, kendi kafalarına göre bir devlet mi “dizayn” edecekler?.. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle