19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 EKİM 2007 SALI 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Türkiye’nin tartışma gündeminde ‘mahalle baskısı’ var AYNA ADNAN BİNYAZAR ‘Mahalle’ye uyum sağlamak üstüne ram sanatının iki temel türünden biri olan ‘trajedi’nin dayandırıldığı ‘birey’ olma özelliği, Antik Yunan’ın özgül tarihcoğrafya koşullarıyla da ilişkilendirilir. Denizle kuşatılmış engebeli topraklar, kara üstünde ‘yayılmacı politika’ uygulanmasına elverişli olmadığından, bu coğrafyada ‘kentdevlet’ yapısında küçük toplumsal birimler oluşmuştur. Sıcak Akdeniz iklimi nedeniyle insanlar uzun gündüzler boyu açık havada yaşadığı için, özellikle ‘erkek kişi’ sürekli olarak mercek altındadır. Toplumda kabul edilebilir bir ‘kimlik’ sahibi olmak için o toplumun öngördüğü değerler ile ‘uyum’ içinde olmalıdır. Bir başka deyişle, ‘erkek’ başka erkeklerin takdirini kazanmak için yaşar. Bu kültürün yüzyıllarca süregelmiş kodlarını yansıtan tarihsel Efes kentini ne zaman gezsem, birbirini yakından tanıyan ve denetim altında tutan erkeklerin egemenliğindeki artık sessizliğe gömülmüş büyük bir ‘mahalle’de dolaştığım duygusuna kapılırım... Son günlerde, ilk duyuşta ‘mahallenin namusu’, ‘mahalle kavgası’, ‘mahallemize yakışmaz’, ‘mahallenin diline düşmek’ gibi gündelik Türkçenin vazgeçilmez kullanımları olmuş deyiş biçimleriyle bağlantılı olan ‘mahalle baskısı’ terimi, ülkemizdeki siyasal iklimle ilişkilendirilerek tartışılıyor. Dayatmacı Eğitim Öğrenme pirinç ayıklamaya benzer. Pirinçten taşlar nasıl seçilirse, öğrenme süreci boyunca, insanın bilgi dağarı da saplantılardan, donmuş alışkanlıklardan öylece arındırılmalıdır. Ama, kavramların ayıklanması, pirinç ayıklamak kadar kolay değildir. Zorluk, kişide öğrenme isteği yaratmasından doğuyor. Ülkede çarpık bir eğitim politikası uygulanıyorsa, öğretmen de eğitsel donanımdan yoksunsa, bunun gerçekleştirilmesi nerdeyse olanaksızdır. Ele alınan konunun gereği açıklanmadan, neden öğretildiği vurgulanmadan da gerçekleştirilemiyor bu. ??? Daha başta, matematik okuyan bir öğrenciye, dersin kişide yargılama yeteneğini geliştireceği, rakamların, dünyayı insan beynine sığdıracak kadar anlamlı göstergeler olduğu kavratılmalıdır. Öğretmen hazır düşünce kalıplarını önde tutup, öğrencilerin kişilik yapılarını göz önünde bulundurmuyorsa, eğitim kasnağı beyinde boşa dönüyor demektir. Böyle bir eğitim ortamı, öğrencinin kişilik bulamadığı bir uğraş alanı yaratır ancak. Hele öğretmen bir de dayatmacıların buyruğunda ise, öğrenci, yıllarını okulda zaman tüketmekle geçirir. Okulların çekiciliğini yitirip öğrenciyi yılgınlığa itmesinin nedeni budur. ??? Bir öğretmenimiz okuma dünyasını Dale Carnegie ile sınırlamıştı. Hemen her derste, işlenecek konuyu bir yana bırakır, ondan parçalar okurdu. Ona göre Carnegie’yi tanımayan, adamdan sayılmazdı. Yoğun biçimde Shakespeare, Dostoyevski, Tolstoy, Balzac, Hemingway, Steinbeck, Thomas Mann vb. klasikleri okuduğum yıllardı. Yaşamı kalıba sokup, kişinin yargılama gücünün önünü kesen Carnegie bana yavan gelmişti. Carnegie formüller dayatıyordu, yaşamanın ne olduğunu göstermiyordu. O, dayatmalarıyla, anamalcı düzenin insan dökümcüsüydü, düşünce üretiminin değil. Yani, bir tür manken süsleyicisi... Para kazanmayı önde tutmayan bir kişi için ne anlamı olabilirdi Carnegie’nin yazdıklarının?.. ??? Marshall Planı’ndan sonra eğitim anlayışımızda Amerikanlaşma başlamıştı. O sıralarda ‘Köy Okulu Hatıralarım’ adlı kitabı okumadan öğretmen olunamayacağını söylemişti bir öğretmenimiz. Kitapta anlatıldığına göre, Köy Enstitülerine benzer okullar Amerika’da da vardı. Orada da tuvaletleri öğrenciler temizliyordu. Temizliği yerinde görmek için, öğretmen, arabasına atlayıp araları otuz kırk kilometre uzaklıktaki okulları denetlemeye gidiyordu. Bunları okuyunca, içeriği, beş kilometrelik kasabaya yayan yürüyen öğrencilerin gerçeğiyle bağdaşmayan böyle bir kitabı okumaktan vazgeçmiştim. ??? Yetişkin yaşlarımda Pascal’ın, “Akıl veren çoktur, akıl yoktur” sözüyle karşılaşınca, insan yetiştirmeyi kurallara bağlamanın ne denli gereksiz olduğunu derinliğine düşünmeye başlamıştım. İster ders, ister edebiyat kitapları olsun, kişiyi olayların içinde yaşatmayan, sorunlarla yüz yüze getirmeyen, sonuca varmayı okura bırakmayan kitaplar bana inandırıcı gelmez. Bu bağlamda devletin bir eğitim politikası olmalıdır. Ama, cumhurbaşkanlarının, başbakanların, bakanların eğitim politikası olamayacağı bilinmelidir. Onlar bu alanda dayatmacı da olamazlar, olmamalılar. Hele eğitim politikasını sulandırıcı, saptırıcı uygulamalarda hiç adları geçmemelidir. Ülkede özgürlükçü eğitim ancak böylece kök salabilir. [email protected] D ? Eğitim ve gelir eşitsizliğinin ‘birey’ olma noktasına gelinmesine izin vermediği, ‘kimliksiz’ kalmış ‘erkek egemen toplum’ erkeği, ‘mahalle kimliği’ ile ‘bütünleşebilme’ adına, kadınlara ilişkin kültürel kodlar bağlamında rahatça ödün verebilmektedir. ninde yaşadığı anlaşılınca, başkentteki uzun gecekondu yıllarında böyle bir deneyimi yaşamamış olan aile, komşuların isteğine uymak durumunda kalıyor. O mahallede yaşandığı sürece bu tür ‘dayatma’lar karşısında ‘uyum’ sağlanması gerekecek. Ailenin ekonomik durumu, bu tür dayatmaların olmadığı bir mahalleye taşınılmasına engel çünkü. Emre Kongar, ‘mahalle baskısı’ olgusunu sosyal psikolojinin ‘grup dinamiği’ kavramı bağlamında değerlendiriyor ve ‘grup baskısı’ olarak isimlendiriyor. Böylece söz konusu terim, tiyatromuzda bol bol kullanılan ‘mahalle kabadayıları’, ‘mahallenin gençleri’, ‘tulumbacılar’ gibi, ‘folklorik’ açıdan ‘sevimli’ bulunarak ‘eleştiri dışı’ bırakılan motifleri (örgeleri) çağrıştırma sakıncasından arındırılıyor. (‘Başörtüsü’ tartışmalarında, köy yerinin yemenili kadınından eşarp takan kasabalı/kentli kadınlara dek tüm başını örtenleri, ‘üniversite’ye giremeyen ‘başları belirli bir biçimde örtülü’ kızlarımızla aynı ‘folklorik’ potada eritmeye kalkıyoruz ya!) Ekonomik ve toplumsal açıdan büyüyen uçurumların aynı ülkenin insanlarını gitgide birbirine daha yabancı kıldığı, dahası, ‘erkek kimliği’nin bu nedenle yara aldığı erkekegemen düzenlerde, ‘grup baskısı’ ya da madem öyle telaffuz edildi ‘mahalle baskısı’ olgusunun, ‘kadınlar üstünden siyaset yapma’ bağlamında, erkekler arasında ‘çatışma’ değil, ‘uyum’ sağlama yönünde etkili olabileceğini düşünmek belki daha doğru. İşte yine sıradan bir yaşanmış örnek: Kasabalı bir aile ekonomik nedenlerle başkente göçüyor ve dinsel açıdan tutucu, yoksul bir çevrede ev kiralıyor. Ailenin genç kızı liseyi yeni bitirmiş; başı açık, üstelik üniversitede iyi bir yere girmeyi başarmış. Oysa mahallede kadınların başı kapalı. Genç kızı başı açık üniversiteye yollamak erkekliğe sığmaz; hoş, baba razı olsa da mahalleli ‘ağabeyler’ izin verecek gibi görünmüyor. Yapılacak seçim belli. Evin kadınlarının sokak giyimini bir pardösübir başörtü ile sınırlayıp ucuza getirmek yanında, erkekegemen çevreye inanç/namus anlayışı bağlamında ‘uyum’ sağlamak da bir artı değer! Eğitim ve gelir eşitsizliğinin, ‘birey’ olma noktasına ulaşmasına izin vermediği, ‘kimliksiz’ kalmış erkekegemen toplum erkeğinin hiç değilse ‘mahalle kimliği’ ile bütünleşebilmek için, yabancısı olduğu kodlarla bezeli yaşama biçimlerine teslim olması öylesine kolay ki. Değişikliğin temel nesnesi ‘erkek’ değil, ‘kadın’ nasıl olsa! Eğitim ve fırsat eşitliğine kavuşturulmamış erkekegemen toplumlarda ‘grup baskısı’ oluşturma işlemlerinde iki farklı siyaset iç içe uygulanıyor böylece: ‘Erkeklik’ üstünden yapılan siyaset, erkekler arası ‘uyum’u sağlama adına, ‘kadınlar’ üstünden yapılan siyaset ile ilmekleniyor. ‘Mahalle baskısı’ gün gelir de ‘çok yakın’ tarihimizdeki acı örneklerde zaten görüldüğü gibi yaşam biçimi farklı kodlarla oluşmuş insanlarımıza yönelik bir ‘toplum isterisi’ne dönüşür mü? ‘Birey’ olma tarihçesi Antik Yunan’a dek giden Batı bile baş edememiş bağnaz grup dinamikleriyle. Çağdaş İngiliz yazar John Whiting’in, Ankara Devlet Tiyatrosu’nda Mehmet Ulusoy’un rejisiyle beş yıl önce sahnelenen ‘Şeytanlar’ oyunu, ortaçağdan yeniçağa geçme aşamasındaki Fransa’nın küçük bir kentinde, dinsel yaşamını başkalarınınkinden farklı kodlarla biçimlendirmiş bir Katolik papazı farklı nedenlerle hedef tahtası yapan, farklı grupların hep birlikte oluşturduğu ‘toplumsal isteri’yi dile getiren bir ‘ibret’ başyapıtıdır. Arthur Miller’ın, geçen yıl Bozkurt Kuruç tarafından Ankara’da sahnelenen bu yıl da süreceği anlaşılan ünlü çağdaş trajedisi ‘Cadı Kazanı’ ise, 17. yüzyıl Amerika’sının Salem kentinde, Püritenlerin dayattığı dinselkültürel kodlara tam uyum sağlamayan ve/ya da onların çıkar ilişkilerini rahatça sürdürmelerini engelleyen kişilere yönelen cadı avını ve kıyımı dile getirir. ‘İyi seyirler’ mi demeli? TOPLUMSAL İSTERİ AHALLE KODLARINI DAYATMA Konu, ‘mahalle baskısı’ yoluyla ‘İslama uygun düşünme ve yaşama biçimi’nin dayatılıp dayatılamayacağı. Bu kavramı gündeme getiren Prof. Şerif Mardin, ‘aynı toplumsalkültürel kodlar doğrultusunda yaşayan insanların, yaşamı farklı kodlarla biçimlenmiş başka insanların varlığı karşısında oluşturduğu/oluşturabileceği baskı’ anlamını imliyor olmalı. Son bir yıl içinde yaşanmış bir örnekle somutlayalım. Gecekondusu yıkılan bir aile, yaşamları onlarınkinden farklı kodlarla biçimlendirilmiş insanların yaşadığı bir mahalleye taşınmak zorunda kalıyor. ‘Hoş geldiniz’ demek için kapılarını çalan komşuların haremselamlık düze M ULUSLARARASI FESTİVAL 7 EKİM’DE BİTİYOR OLAĞANÜSTÜ GENEL KURUL SONUÇLANDI Mimarlık ve kent filmleri İstanbul’da... Kültür Servisi Mimarlar Odası’nın düzenlediği 1. İstanbul Uluslararası Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali dün başladı. Festivalin amacı ülkemizde mimarlık belgesel ve canlandırma filmleri üretilmesini yüreklendirmek ve desteklemek. Ayrıca, Türkiye’de ve tüm dünyada üretilmiş nitelikli mimarlık filmlerinin gösterilmesini sağlamak; dünyanın her köşesinden konuyla ilgili mimarların, yönetmen ve uzmanların etkinlik kapsamında İstanbul’da buluşmalarına ortam hazırlamakda amaçlanıyor. Dün akşam Akatlar Mustafa Kemal Merkezi’nde Dünya Mimarlık Günü daveti ve festival açılış töreniyle başlayan festival izlencesinde; Ulusal Belgesel ve Canlandırma Film Yarışması ve Uluslararası Belgesel ve Canlandırma Film Yarışması ile 6 Ekim’e kadar her gün 3 seans film gösterimi yer alıyor. Festival 7 Ekim’de İTÜ Taşkışla Kampusu’ndaki ödül töreniyle sona erecek. Gerek film gösterimleri, gerekse festival kapsamındaki söyleşi ve tartışma oturumları ücretsiz ve herkese açık. (www.archfilmfest.org) TYS Başkanı yine Enver Ercan Kültür Servisi Türkiye Yazarlar Sendikası’nın olağanüstü genel kurulu sonuçlandı ve genel başkanlığa yeniden Enver Ercan seçildi. Seçimlere Enver Ercan’ın başkan adayı olduğu “Yazının Söz Birliği” ile Afşar Timuçin’in başkan adayı olduğu “Dayanışma Girişimi” adlarını taşıyan iki liste katıldı. Enver Ercan’ın listesi 127; Afşar Timuçin’in listesi 79 oy aldı. Seyyit Nezir ise kongreye katılmadı. Yeni yönetim kurulunda Enver Ercan, Öner Ciravoğlu, Mustafa Köz, Mehrizat Poyraz, İlhan Gülek, Tevfik Taş, Nurullah Can, Nurduran Duman ve Şenel Gökçe yer alıyor. Enver Ercan, seçim sonuçları üzerine, “TYS sendeliyor mu, kapanıyor mu diyenlere gereken yanıtı verdiğimiz bir genel kurul oldu. Bu yanıt, seçime katılan iki listenin ortak başarısıdır. Diğer liste de, başta Afşar Timuçin olmak üzere, çok değerli isimlerden oluşuyordu. Üyelerimizin çoğunluğu bizden yana oy kullandılar. Kendilerine, listemizdeki bütün adaylar adına teşekkür ediyorum. Şimdi bize, yönetime yeniden seçilmemizin TYS için bir kazanç olduğunu kanıtlamak düşüyor. Önümüzde yazınsal olduğu kadar, siyasal açıdan da zorlu bir dönem var. Bu dönemden de yüzümüzün akıyla çıkacağımıza inanıyoruz. Eğer hepimiz bir yazar örgütü üyesi olmanın bilinci ve özverisiyle çalışırsak sendikamızı çok daha etkili bir noktaya taşırız. Böyle bir güç, TYS’nin geleneğinde var” dedi. Tiyatro Dot ‘Stajyer’ seçmeleri başlıyor ? Kültür Servisi Dot’un, 20072008 tiyatro sezonu için tam zamanlı ya da yarı zamanlı stajyer seçmeleri başladı. Adaylar tiyatro yönetmeni, yapım, ses ve ışık, dramaturji ve metin araştırma, basın ilişkileri ve tanıtım, uluslararası tasarı ve turneler alanlarında seçmelere katılabilirler. Seçmelere katılmak isteyen, 2030 yaş arası, üniversite öğrencisi veya mezunu stajyer adaylarının, fotoğraflı ve ayrıntılı özgeçmişlerini, başvurdukları konumu belirterek 6 Ekim cumartesi gününe kadar [email protected] adresine göndermeleri gerekiyor. ( 0212 251 45 45) İsmail Türel’den resim sergisi... Kültür Servisi Konularını genellikle yaşadığı ortamdan seçen, hayvan ve doğa resimleri yapan İsmail Türel’in yapıtları Vakıfbank 53. Yıl Kültür Sanat Etkinlikleri kapsamında sanatseverlerle buluştu. Dün açılan sergide, ağırlıklı olarak görünümler (peyzaj) yer alıyor. 1954 Burdur doğumlu olan Türel, Isparta Eğitim Enstitüsü’nü bitirdi. Uzun yıllar suluboya çalışmaları yapan sanatçı, daha sonra akrilik çalışmalarına yöneldi. Antalya Güzel Sanatlar Derneği (GÜSAD) üyesi olan Türel, çalışmalarını “Üç Renk Sanat Evi” adlı atölyesinde sürdürüyor. (0 212 316 70 00) Haliç Üniversitesi fotoğraf yarışması ? Kültür Servisi Haliç Üniversitesi, “Yaşadığınız kentin fiziki yapısı, doğası, tarihi, kültürü ve günlük yaşamı” başlıklı bir uluslararası fotoğraf yarışması düzenliyor. Değişik ülkelerden fotoğrafçıların kendi yaşadıkları kentin yapısı, kültür ve tarihini değerlendirdikleri çalışmalarını bir sergide buluşturmayı amaçlayan etkinliğin bol fotoğraflı bir kataloğu hazırlanarak tüm katılımcılara gönderilecek. Siyahbeyaz ve renkli baskı olmak üzere iki bölümden oluşan yarışmaya son katılım tarihi 19 Ekim. (www.halic.edu.tr) DUYURU Hayatlarını “Vatanımızın ve milletimizin bölünmez bütünlüğü” gibi kutsal bir amaç uğruna feda eden “Kahraman Şehitlerimiz”in aziz hatırasının sürekli ve anlamlı bir şekilde anılmasını sağlamak için “Şehitler Oratoryosu” bestelenmesinin uygun olacağını düşündüm. Bu oratoryonun librettosunun bazı bölümlerini bizzat kendim yazdım. Bazı bölümlerini de şairlerimizin eserlerinden yararlanarak düzenledim. Gerçekleştirilecek “Şehitler Oratoryosunun” librettosu ve bestesi ile ilgili tüm telif hakkı “Mehmetçik Vakfı’na” devredilecektir. Söz konusu librettoda, aile büyüğünüz/akrabanızın müstesna güzellikteki şiirinden de istifade ettim. Bu nedenle; aşağıda isimleri yazılı şairlerimizin kendileri veya varislerinin telif hakkı ile ilgili görüşlerini almak amacı ile aşağıdaki telefon ile iletişim kurmalarını rica ediyorum. Müracaat Telefonu: 0 533 705 83 31 Nâzım Hikmet RAN Halit Fahri OZANSOY Necmettin Halil ONAN Arif Nihat ASYA Göktürk Mehmet UYTUN Mehmet Emin YURDAKUL Murat BAŞARAN Hüseyin Rahmi KILIÇ Hikmet RECEP Ahmet DERELİ Aytaç YALMAN (E) Orgeneral 41’inci Kara Kuvvetleri Komutanı CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle