24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 OCAK 2007 ÇARŞAMBA 6 SÖZ OKURUN AVRUPA GÜRAY ÖZ Cinayeti Gördük Sesimizi duyan yok mu? 2 007 yılına girerken huzurlu bir Türkiye, mutlu bir yaşam ümit ediyoruz. Ama ümitlerimizin gerçekleşmesi için çok az bir ışık görünüyor. 75 milyonluk dev bir ülke, iktidarda kalabilme uğruna her yola başvurmaktan geri kalmayan AKP’li kadroların elinde adeta çaresiz kalmış durumda!.. Muhalefeti oluşturan siyasal partilerin soruna çözüm bulamamalarını insan kabullenemiyor. Bunu anlamak mümkün değil! Siyasal partilerin bu amaçla halktan, sivil toplum örgütlerinden, meslek kuruluşlarından yarar ummaları ise işin en anlaşılmaz yanı!.. Böyle bir şey nasıl olabilir? Türkiye’de hangi toplumsal ya da kurumsal örgüt siyasal partiler kadar geniş tabanlı bir yapıya ve fazla sayıda üyeye sahip? Halkı yönlendirebilecek olanaklara sahip en güçlü örgütler siyasal partiler değil mi? Hazine’den bu amaçla para almıyorlar mı? Peki, neden o zaman Türkiye’yi bu büyük sorundan kurtarmak için ses getirecek bir hareketi, bir girişimi başlatmıyorlar? Biz artık Türkiye’de içimizi karartan bu tablodan kurtulmak istiyoruz. Bu güzel ülkede çağdaş ve mutlu bir yaşamımız olsun istiyoruz. Çocuklarımızın geleceğinden emin olmak istiyoruz. Halk olarak bu bizim en doğal hakkımız. Birileri bu ülkeyi İran’a, Afganistan’a, Suudi Arabistan’a tümüyle benzetmeden harekete geçmeliyiz. Sonra her şey bitmiş olur ve geleceğimiz kaybolur. 2007’de AKP iktidarından kurtulacağımızı ve Çankaya’nın emin ellerde olacağını ümit etmek istiyoruz. Umudumuz sürsün istiyoruz. Sesimizi duyan yok mu?.. İdil YÜRÜYEN Mahmut Esat Bozkurt Gürpınar ailesinden Siirt’e iki okul Gürpınar ailesi, “Baba Beni Okula Gönder” kampanyası kapsamında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) ile koordineli olarak Siirt’in Şirvan ilçesi Kumlu ve Ayranlı mezralarında birer derslikli ve öğretmen lojmanlı 2 adet ilköğretim okulu yaptırdı. Emekli Kurmay Albay Vecdet Ertek Gürpınar ve Emekli Öğretmen Nevin Gürpınar, bölgeyi ziyaret ederek, öğrencilere yardımcı kitap, defter ve kırtasiye dağıttılar. Kumlu’daki Nevin Gürpınar İlköğretim Okulu’nda 29, Ayranlı’daki Hatice Gürpınar İlköğretim Okulu’nda da 25 öğrencinin eğitim gördüğü okulun yapımını üstlenen Gürpınar ailesi adına açıklama yapan Emekli Kurmay Albay Vecdet Ertek Gürpınar ile Emekli Öğretmen Nevin Gürpınar, Güneydoğu’da uzun yıllardır devam eden terör ve bölücü faaliyetlerin önlenmesinde eğitimin büyük bir önem taşıdığının bilinciyle böyle bir karar aldıklarını belirttiler. 1 919’da İsviçre’de hukuk öğrenimi görmekte iken, yurdu Yunanlılarca işgal edildiği için öğrenimini yarım bırakarak Türkiye’ye dönen ve Kuvayı Milliye’de çeteci olarak savaşan Mahmut Esat Bozkurt’un Cumhuriyet döneminde Adalet Bakanı iken hazırladığı 4 Ekim 1926 tarihli Medeni Kanun’un giriş bölümü şöyleydi: “Yasaları dine dayanan devletler, kısa bir zaman sonra ülkenin ve ulusun hak istemlerini karşılayamazlar. Çünkü dinler, değişmez hükümler taşırlar. Hayat yürür, gereksinim süratle değişir. Din kuralları, mutlaka ilerleyen hayatın karşısında şekilden ve ölü kelimelerden fazla bir kıymet, bir anlam ifade edemezler. Değişmemek, dinler için bir zorunluluktur. Bu yüzden dinlerin sadece bir vicdan işi olarak kalması günümüz uygarlığının esaslarındandır.” Ölümünün (21 Aralık 1943) 63’üncü yılında bu ifade artık Medeni Kanun’un giriş bölümünde yer almıyor. Çünkü dinin kurallarını yaşam kuralları yapmak için uğraşanlar Türkiye’de iktidarda… Ruhun şad olsun Mahmut Esat Bozkurt. Timuçin CANDEREN Kubilay’dan korkanlar!.. C umhuriyetimizi din bezirgânlarına, şeriat yandaşlarına, sapık ruhlu yobazlara teslim etmemek için yaşamını feda eden Asteğmen Kubilay’ı ve onunla birlikte can veren bekçiler Hasan ve Şevki’yi bu yıl da Menemen’de büyük bir törenle anarken bir gerçek de gün yüzüne çıktı. Törenlere katılanların ve yıldönümü nedeniyle mesaj yayımlayanların kimliği her şeyi açıkça ortaya koydu. Meclis’te 350 milletvekili ile temsil edilen AKP’den 1 milletvekili bile törenlere katılmadı. Belki de katılmamak için talimat almışlardı! CHP’den 17, SHP’den 1 milletvekilinin katıldığı törenlere nedense diğer siyasal partilerden de hiç katılım olmadı. Cumhurbaşkanımızın ve Genelkurmay Başkanı’nın yüreklerimize su serpen mesajları dışında, ne Meclis Başkanı’ndan, ne Başbakan’dan ne de hükümet üyelerinden hiç ses çıkmadı.Yurdun dört bir yanından gelen gaziler, öğrenciler, öğretmenler, emekliler, askerler, ADD, ÇYDD, Türk Eğitim İş’liler halkımızın sesi oldu. Ama iktidardan hiç kimse Menemen’de yoktu. Acaba neden?.. Kubilay’ın ruhundan korktukları için mi?.. Binlerce Kubilay’la Menemen’de yine karşılaşmamak için mi?.. Akın DURU Başbakan neler diyor? Başbakan Erdoğan geçen günlerde New York’ta düzenlediği bir basın toplantısında, kendisinin Türk, ama eşinin Arap olduğunu söylemiş. İlk bakışta belki de çok masumane gibi görülebilen bu ifadenin altında neler yatıyor diye düşünmek gerekir. Başbakan’ın herhangi bir soruya muhatap olmadan durup dururken böyle bir açıklama yapmasının nedeni nedir acaba?.. Kendisine bu yolda tevcih edilmiş bir soru olmamasına rağmen, Başbakan neden böyle bir açıklama yaptı?.. Türkiye’de ulusal kimliğimizi (Türk kimliğini) aşındırmaya yönelik ifadeleri, ayrımcılığı çağrıştıran ifadeleri kullanmaktan kaçınacak ilk kişi Başbakan olmalıdır. Ama Başbakan birilerine ya da bir yerlere mesaj göndermek istiyorsa o başka!.. Süleyman Sırrı BUDAK B İrtica yokmuş! ? Sayın İlhan Selçuk, 26 Aralık 2006 Salı günkü köşenizdeki yazınızın sonunda, medyada şimdi iki kampanya başlatıldığını yazıyorsunuz: “1) İrtica yoktur!.. İrtica uydurmadır!.. Bu Atatürkçülerin yalanıdır... 2) Kubilay olayı da uydurmadır, Kemalizmin propagandasıdır...” İnsanın aklına bir soru geliyor: Batılı ülkeler, olmayan, sözde “Ermeni soykırımı” için “yoktur” diyenlere hapis cezası vermek için yasa çıkarıyorlar. (Fransa gibi, Hollanda gibi...) Türkiye’de olan Kubilay olayı için ve mevcut irtica için “Yoktur, uydurmadır” diyenlere bakıyoruz, iktidardalar. Bu nasıl açıklanabilir? Siz, mükemmel yazılarınızla ulusumuzu silkeleyerek uyandırıyorsunuz. Dursun ATILGAN Bu memleket bizim G RTE’nin planları B aşbakan, cumhurbaşkanlığına ilişkin düşüncelerini bir sır gibi gizlerken iç politikada gerçekleştirmeyi düşündüğü her şey için altyapı hazırlıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi için planlarını son ana kadar açıklamayarak toplumun dikkatini, ülkede kötü giden işlerden başka işlere çekiyor. Kamuoyu ve siyasal partiler bu soruna odaklanmışken, Başbakan ortalığı boş bulduğu için yolunda hızla ilerliyor. Yeteneksiz muhalefet ise kabul edilebilir bir çözümle halkın önüne çıkmak yerine ne yapacağını bilmiyor. Bugünlerde Başbakan’ın cumhurbaşkanlığı için aday olmayacağı, dışardan bir adayın belirlenebileceği ileri sürülmeye başlandı. Umulur ki bu aday, askerlerinin başına çuval geçirildiğinde sesini hiç yükseltmeyen, sadece hükümetle şiir gibi anlaşma yeteneğine sahip eski bir asker olmaz. Gericilik üç beş yıldır değil, hep vardı. Kurtuluş Savaşımız, bizi arkadan hançerlemeye çalışan din sömürücülerine de karşın elde edilmiş bir zaferdi. Cumhuriyeti kurduk, pusuda bekleyen gericiler Kubilay Teğmenimizi katlettiler, yılmadık. Tahkikat Komisyonları’nda süründürmeye çalıştılar, dimdik ayaktaydık. Memleketin en ücra köşelerine sürdüler, bu memleket bizim dedik, sitem dahi etmedik. Vurdular düşmedik, astılar ölmedik! Geçekleri yazdıkları için evlerinin önünde sinsi tuzaklarla aydınlarımızın canlarına kıydılar, unutmadık. Otel odalarında diri diri ateşe verdiler, yanmadık! Türkülerimiz, şiirlerimizle halkımızı yalnız bırakmadık. Parayla, şanla kandırmaya çalıştılar kanmadık. Şimdi halk desteği kalmamış, IMF ve AB değnekleriyle Çankaya’ya çıkmak için çırpınıyorlar. Memleketi 3 Kasım 2002’den beri karabasan gibi bastıran bir karanlığa itip, ithal ampullerine muhtaç etmeye çalışıyorlar. Çünkü Cumhuriyetin o aydın güneşi doğunca işe yaramaz ampulleri çöpe atılacak. İşte bundan korkuyorlar. Başar ÖZTÜRK “Sol” iktidar olmalı örtnala gelip uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim mi? Doğrusu kuşkuluyum. Misakı Milli ile ve kanla çizilmiş sınırlarımız deliniyor. Emperyalizm ve vahşi kapitalizm ülkemizin topraklarını bir mendil gibi peşkeş çekip Yeni Dünya Düzeni’nin yeni haritalarını çiziyor. Sanki yetmiş milyonun üzerine ölü toprağı saçılmış, kimseden çıt çıkmyor. Cumhuriyetin laik, demokratik, sosyal hukuk yapısı sabun köpüğü gibi uçup gidiyor. Laiklik sanki bilinmiyormuş gibi yeniden tarif edilerek sulandırılmak isteniyor, laikler mezarına girmiş birer ölü gibi sessiz. Önümüzdeki yıl içinde çok önemli iki seçim var. Yeşil sermayeden beslenen cemaat ve tarikatlar ülkenin üstünde bir kara bulut gibi dolaşmakta. Kamuoyu araştırmalarına göre sol birleşirse iktidar olacak. Ülkenin, Atatürk’ün bağımsızlık ve halkçılık ruhundan beslenmiş böyle bir iktidara şiddetle ihtiyacı var. Nurettin ÇAKMAKÇI D Bir ülke düşünün. Bağımsız olsun. Çevresinde ne kadar tehlike olursa olsun, büyük güçler tarafından ne kadar kuşatılırsa kuşatılsın, bağımsızlığından ödün vermeye yanaşmayan bir ülke olsun. Bu ülkenin medyası; gazeteleri, televizyonu, radyoları, internet siteleri nasıl olur? Hiç kuşkusuz, böyle bir ülkenin medyası için olmazsa olmaz karakter ölçütü, bağımsızlığı ve demokratik hakları savunmak olmalıdır. Böyle bir ülkenin basını, zorluklarla karşılaştığında da bu çizgisinden ödün vermemelidir. Böyle bir ülkenin basını, işgal edilmiş bir ülkenin, esir alınmış başkanı, işbirlikçi bir hükümetin, hiçbir hukuka dayanmayan mahkemesi tarafından ölüme mahkum edilir ve asılırsa ne yapar? Ayağa kalkar ve bu cinayeti kınar. İşbirlikçilerin arkasındaki gücü görür. Olana bitene uzaklara gitmeden, kendine dönerek bakar. Tersini yapıyorsa, sık sık yinelenen bir tanımla “iliştirilmiş, embedded” olarak nitelenmeyi hak etmez mi? Eder. ??? Şimdi kimileri de diyecekler ki; küreselleşme çağında böyle bir ülke yok. Bağımsızlık artık soyut bir kavram. Gerçekleri yansıtmıyor. Ülkeler birbirine bağımlı. Sonra diyecekler ki, o asılan diktatör çok can yakmıştı. Diyecekler ki, işgalci oraya demokrasi getirmek için gitti. Sonra yaygara, “eh ne yapalım, bunlar da pek geri! Bak, birbirleriyle boğuşuyorlar”a dönüşecek; çakallar, çıkabilecek olası fırsatları yalanarak beklemeye koyulacaklardır. Hep öyle olur; ülkelerin birbirine bağımlı olduğunu büyük bir ukalalıkla söyleyenler, kimi ülkelerin ötekilerden daha bağımlı olduğunu unutuverirler. “Demokrasi getirmek” için o ülkeyi işgal edenin, 650 binden fazla kişiyi sivil, asker, kadın, erkek, yaşlı, çocuk demeden doğrudan ya da dolaylı öldürmesini es geçecek, sessizlikle karşılayacaklardır. Dahası hak vereceklerdir. Ülkelerin kendi diktatörleriyle kendilerinin mücadele etmesi gerektiğini akılları almadığı için, işbirlikçilik ruhlarına işlediği ve küreselleşme diye bir kılıf buldukları için mutlu, mesut, bahtiyar “diktatörün sonu” diye manşet çekmek onlara garip gelmeyecektir. ??? 20. yüzyılın son çeyreğinde olup bitenleri işlerine geldiği gibi anlamakta ustalaştıkça, her türlü gerçeğe takla attırmakta da öylesine maharet sahibi olacaklar ki, karaya ak, şeriata demokrasi, bağımlılığa stratejik ortaklık, köleliğe özgürlük, işgale terörle mücadele demekte hiç sakınca görmeyeceklerdir. Başka bir ülke söz konusu olduğunda kendilerine çok uzak görünen gerçeklerin, bir gün kendi ülkeleri için de söz konusu olabileceğini söyleyenlere de dudak bükeceklerdir. Bunun için çok güvendikleri birkaç “sağlam” gerekçeleri vardır. Birincisi, bağımsızlığın erdemine, ülkeler arasında onurlu ve eşit işbirliği için mücadeleye inanmazlar. İkincisi işbirlikçiliğin küreselleşme kılıfında, bir erdem gibi yutturulabileceğine ölesiye güvenirler. Üçüncüsü, ne tarih, ne günümüz ne de gelecek onlara bir şey söyler. Dördüncüsü, parayla satın alınmayacak hiçbir şey, hiçbir değer olmadığına inanırlar. Bir ülkenin işgaline yol vermek için girişilmiş at pazarlığını sayfalarında ağızlarının suyu akarak yazmışlardır çünkü. Ve nihayet, bu kadar rahat olabilmelerinin en temel nedeni, sömürüye dayalı bir sisteme hiç kuşku duymadan gönül vermiş ve o sistemden pay almanın sırıtkan palyaçosu olmayı içlerine sindirmiş olmalarıdır. Bunlardan bol miktarda bulunuyor dünyamızda. Her ülkede, her dilde, her coğrafyada birbirlerini anlar ve kollarlar. İliştirildiklerinin kaderine bağlıdır kaderleri. Yine de geceleri rahat uyuyup uyumadıklarını merak ederim ben... eposta: guray.oz@cumhuriyet.com.tr İstikrar bozulmasın! T KOŞULLAR Ç ağdaş ve laik Türkiye Cumhuriyeti’nden yana olduğunu geçmişte ve bugün her ortamda ortaya koyan TÜSİAD’ın cumhurbaşkanlığı seçimi ve erken seçim konusunda, toplumsal muhalefet çizgisi dışında bir tavır ortaya koymuş olmasını anlayabilmiş değilim. Türkiye’nin istikrara ihtiyacı olduğu bir ortamda, yapay istikrar görüntüsünün gerçek olmadığını TÜSİAD bilmiyor mu? TÜSİAD neden böyle bir tavır içinde? Cumhuriyet, TÜSİAD’ın tavrı demokrasi, halk Sakıp DİRİMLİ Cumhuriyet tehlikede mi? Öyle ise, cumhuriyeti kim koruyacak? Halk. Peki halk, bu ödevi nasıl yerine getirecek? Siz halkı siyaset dışına atın. Orada tutun. Dört beş yılda bir seçim yapıp halkı sandığa çağırın. Üçbeş liderin ‘atadığı’ milletvekili adaylarının milletvekilliğini, güya onları halk seçiyormuş gibi, halka onaylatın. Bu demokrasicilik oyunu dışında, halkın siyasete ağırlığını koymasına izin vermeyin. Bir bölümünüz iktidar, bir bölümünüz muhalefet olup ülkeyi halka danışmadan yönetin. 12 Eylül’ün ürünü Siyasi Partiler Yasası’nı ve seçim hukukunu sakın değiştirmeyin! O düzenlemelere dayanarak parti içi demokrasiye nefes aldırmayın. Halkı arkanızda görev yapmaya çağırın. Ne hakkınız var? Halktan ne alacağınız var? Siz susun. Ağzınızı açmayın. Oturduğunuz yerde oturun. Laiklik ve Cumhuriyet tehlikedeyse, bu halk onu korumasını bilecektir. Siz korkmayın. Ama utanın! Hasan PARKAN Cumhuriyet, sayfalarını CUMOK’lara açtı. ‘‘Söz Okurun’’ sayfamızda yayın ilkelerimize uygun tüm haberlere, duyurulara, görüşlere ve eleştirilere yer veriyoruz. CUMOK’lar bu gazetenin gerçek sahibidirler; ülke yayın yaşamına yepyeni katkılarda bulunup ufuklar açacaklarına, ülkenin yerel ve genel sorunlarını yansıtmakta önemli işlevler üstleneceklerine inanıyoruz. ADD ve ÇYDD’nin var oluşlarını hızlandıracak iletişim ağının ‘‘Söz Okurun’’ sayfasında gerçekleşmesi de olanak kazanacaktır. 2000 vuruşu aşmayacak görüş ve eleştirilerinizi bekliyoruz. posta?cumhuriyet.com.tr Mektup Adresi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul. Tel: (0/212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0/212) 343 72 64 Ekrem DERİNCELİ ÜSİAD Ankara’da yapmış olduğu son toplantıda, “istikrar” için seçimlerin zamanında yapılması gerektiğini açıkladı. Cumhurbaşkanı seçiminin de “uzlaşı içinde” yapılmasını istedi. İstikrarın olmasını herkes ister. Ama var mı? Hangi göstergeye bakarsanız bakın ülkemizdeki istikrarın olmadığı görülecektir. Belki de TÜSİAD’ın “istikrar” adını verdiği, yoksulluğun istikrarlı bir şekilde artmasıdır. İşsizliğin artmasıdır. Acaba cari açığın istikrarlı bir şekilde artmasından mı bahsedilmektedir? Yoksa fındık fiyatlarındaki istikrar mı(!) istenilen... Biz devam edelim ve soralım: Özelleştirme adı ile cumhuriyet kazanımlarını haraçmezat satmak mı istikrar! Bankaların bile yabancı sermayenin eline geçmesi mi acaba istikrar! Yoksa AB için atılan adımların sonucu kaybettiklerimiz mi istikrar... Ya da ABD istedi diye “Eve Dönüş Yasası” çıkarmak mı istikrar! Ulusal gelirin aslan payını TÜSİAD üyelerinin de içinde bulunduğu küçük bir mutlu azınlığın alması, yurttaşlarımızın büyük bir bölümünün ulusal gelirden yoksulluk sınırının altında pay alması mı istikrar! Ülkemizde az sayıda tok insanla, çok sayıda aç insanın yan yana yaşamaya çalışması mı acaba istikrar... Demek ki alan da, satan da memnun. Hükümet ile TÜSİAD uyum içindeler. Bu düzen gibi bir düzenin sürmesinden yanalar. Öyleyse aman istikrar bozulmasın!.. Yukarıda siyaset ile işadamı paslaşsınlar, aşağıda ne olursa olsun. İstikrar demek ki yukarıdakilerin çıkarlarının korunmasıdır. Hilmi TAŞKIN CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle