19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 EYLÜL 2006 CUMARTESİ 4 HABERLER Danıştay saldırganının ilköğretim müfettişi olan babası tehditleri sürdürüyor, MEB olayı seyrediyor DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Kavramları Yerli Yerine Oturtmak Ortalık toz duman olup da, hiçbir şey açık biçimde görünmez olunca yapılması gereken ilk iş, kavramları yerli yerine oturtmaktır. Elif Şafak’ın, hakkında TCY’nin 301. maddesinden açılan davadan daha birinci celsede aklanması, hiç kuşkusuz sevindiricidir. Düşüncenin ve sanatın, teröre açıkça çağrı yapılıp, yakın tehlikenin ortaya çıkması durumu dışında artık sansürlenmesi, cezalandırılması düşünülemez. Türklüğe en büyük hakaret ve aşağılama da, Türklerin sanat eserlerini cezalandıran bir toplum durumuna düşürülmeleridir. TC vatandaşı olarak Elif Şafak’ın aklanmasına bu yüzden çok sevindim. Yalnız bir noktayı görmezden gelemeyiz. Mahkemenin, daha birinci duruşmada, savcının da talebine uyarak verdiği aklanma kararı, sorunu ortadan kaldırmıyor. Yani, ‘‘görüyorsunuz efendim, yargı 301. maddeyi demokrasiye aykırı bir şekilde yorumlamıyor, uygulama da gösteriyor ki, bu maddenin kalmasında bir sakınca yoktur’’ düşüncesi doğru değildir. Ceza yasalarında, esnek, her yana çekilebilen, suçun kanuniliği ilkesi ile çelişen maddelerin bulunması son derecede sakıncalıdır. Türkiye’de geçmişte 141 142. maddeler kimi zamanlar daha liberal, kimi zamanlar da daha otoriter biçimde yorumlanmışlardır. Aynı tehlike günümüzde de vardır. Bu yüzden, 301. madde yeniden ele alınıp, düzenlenmelidir. ??? AB’nin 301. maddeyi istemediği doğru. TCY 301, yalnız AB’ye karşı uymayı yükümlendiğimiz ilke ve anlaşmalarla değil, TC’nin imzaladığı daha başka bir sürü anlaşma ve uymayı kabul ettiği ilke ile de çelişmektedir. Şimdi, AB 301. maddeye karşı çıkıyor diye, bizim demokrasiye aykırı bir uygulamada direnmemizin bir anlamı yoktur. Bizim 301. maddeyi AB karşı çıkmasa, hatta tam tersine illa istese bilekendimiz için değiştirip, yeniden düzenlememiz gerekmektedir. Şöyle bir geçmişe bakalım. Osmanlı İmparatorluğu, 1838 yılında İngiltere ile bir tür gümrük birliği olan, Londra’nın çok lehine, İstanbul’un da aleyhine işleyen İngilizTürk Ticaret Anlaşması’nı imzaladı. Aradan çok az bir süre geçtikten sonra da, bu anlaşmanın doğurduğu ekonomik ilişkilerin yürütülmesi için zorunlu olan hukuki ve sosyal reformları öngören Tanzimat Fermanı imzalanmıştı. Her iki metnin de hazırlayıcıları aynıydı, Mustafa Reşit Paşa ve İngilizler. Doğrusu 1838 Baltalimanı Anlaşması ve Osmanlı’nın hesapsız istikrazı ve israf, imparatorluğun yarı sömürge haline gelmesine yol açmıştı. Bu gerçeği çoğu tarihçi kabul ediyor. Ama biz bu olgudan yola çıkarak, ‘‘Tanzimat, İngilizlerin dayatmasıyla yapıldı’’ diye Tanzimat’ın insanların yargılanmadan mahkum edilmelerine, mallarına el konmasına, ırk ayrımı yapılmasına, devlette görev alanlara keyfi yaptırımlar uygulanmasına devam mı etmeliydik? 1838 Anlaşması’nın sakıncalarını görelim, ama Tanzimat’ın Osmanlı’da hukuk kavramının gelişmesindeki katkısını da görmezden gelmeyelim. ??? Bu arada, demokrasinin yerleşmesi ve özgürlüklerin korunmasında birinci etkenin kamuoyunun duyarlığı olduğunu da unutmamak gerek. Bu noktada, ne yazık ki toplumumuzda egemen olan bir çifte standardın varlığını görmezden gelemeyiz. Kabul etmek gerekir ki, bugün toplumumuzda çeşitli düşünce akımları mevcut; bu durum, demokrasinin doğal bir sonucu. Ne var ki, her akımın bireylerinin kendine yakın gördüğü kişilerin özgürlüklerinin tehdit altına düşmesine duyarlılık gösterirken, kendine yakın görmediği, hatta uzak bulduğu kişi veya grupların özgürlüklerine aynı duyarlılığı göstermediklerine tanık olmaktayız. Şu anda, kimi çevreler için Türkiye’de adeta iki grup var. Birinciler, özgürlükleri değerli ve savunulası olanlar, ikinci gruptakiler ise, özgürlükleri o denli önemli ve değerli olmayanlar. Bu ayrımın, bu çifte standardın, herkes için zararlı olduğunu belirtmek gerek. Evet, Elif Şafak’ın özgürlüğü hepimizin özgürlüğüdür, tıpkı Muazzez İlmiye Çığ’ın özgürlüğü gibi. Bilmem anlatabildim mi? Arslan’a göstermelik ceza FIRAT KOZOK İdris Arslan. ANKARA Milli Eğitim Bakanlığı, Danıştay saldırganı Alparslan Arslan’ın halen bakanlık müfettişi olarak görev yapan babası İdris Arslan’ın açıklamalarını ‘‘görmezden geliyor’’. Bakanlık ‘‘göstermelik’’ soruşturmayla Arslan’a kınama cezasını yeterli görürken, Elazığ İl Milli Eğitim Müdürlüğü ise, ‘‘maaş kesme’’ cezası vermeye hazırlanıyor. Oysa, hem Devlet Memurları Yasası, hem de Bakanlık mevzuatı ‘‘memuriyetten çıkarma’’ ile ilgili net ifadeler taşıyor. Milli Eğitim Bakanlığı, oğlunun her duruşmasının ardından ‘‘tehdit dolu’’ açıklamalar yapan ve halen ilköğretim müfettişi sıfatını taşıyan İdris Arslan’la ilgili somut adım atmaya ‘‘üşeniyor’’. Bakanlık Teftiş Kurulu müfettişleri tarafından yapılan soruşturmada, Ars ? Milli Eğitim Bakanlığı, oğlunun her duruşmasının ardından ‘‘tehdit dolu’’ açıklamalar yapan İdris Arslan’la ilgili somut adım atmaya ‘üşeniyor’. Bakanlık Teftiş Kurulu müfettişleri tarafından yapılan soruşturmada, Arslan’a kınama cezası verilmesi yeterli görüldü. lan’a kınama cezası verilmesi yeterli görüldü. Üst düzey bir bakanlık yetkilisi, ‘‘Bu kişinin açıklamalarıyla ilgili tartışmaların etik boyutu farklı, yasal boyutu farklı. Hukuk, yaptığı eylemin karşılığının kınama cezası olduğunu belirtiyor’’ dedi. Arslan’ın ilk duruşmadan sonra yaptığı açıklamaların ardından soruşturma başlatan bağlı bulunduğu Elazığ İl Milli Eğitim Müdürlüğü de İdris Arslan’a ‘‘görev yerini izinsiz terk ettiği’’ gerekçesiyle maaş kesme cezası vermeye hazırlanıyor. Buna karşın, hem 657 Sayılı Devlet Memurları Yasası hem de Milli Eğitim Bakanlığı İlk ve Orta Tedrisat PROF. DR. MUSTAFA YURTKURAN İĞNELİ FIRÇA ‘İrticanın yeni hedefi rektörlükler’ ? Uludağ Üniversitesi’nin yeni akademik yıl açılışı nedeniyle düzenlenen törende konuşan Rektör Yurtkuran, ‘‘Bölücü ve irticai unsurlar, 2008 yılında 25 üniversitede yapılacak rektör seçimleri için çalışma yapıyor’’ dedi. Haber Merkezi Uludağ Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ve Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde yeni akademik yıl dün başladı. Pek çok üniversitede ise yeni akademik yıl pazartesi günü törenlerle başlayacak. Uludağ Üniversitesi (UÜ) Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran açılışta yaptığı konuşmada, ‘‘Bölücü ve irticai unsurlar, 2008 yılında 25 üniversitede yapılacak rektör seçimleri için çalışma yapıyor’’ dedi. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ramazan Aydın, amaçlarının öğrencileri, Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında, yaratıcı, araştırıcı, vatansever ve evrensel değerlere sahip bireyler olarak yetiştirmek olduğunu söyledi. UÜ’de, 20062007 akademik yılı, Fethiye Kültür Merkezi’nde düzenlenen törenle açıldı. Rektör Prof. Dr. Yurtkuran, törende, 30. yaşını dolduran UÜ’nün, bugün 3 enstitü, 11 fakülte, 2 yüksekokul, 15 meslek yüksekokulu, bir konservatuvar, 17 araştırma merkezi ve rektörlüğe bağlı 5 bölüm ile 44 bin 312 öğrencisi, 739 öğretim üyesi, 2 bin 186 akademik, 1692 idari personeliyle dev bir eğitim kurumu olduğunu söyledi. Bölücü ve irticai unsurların, üniversiteler üzerinde oyun oynamaya çalıştığını ifade eden Yurtkuran, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘‘Bölücü ve irticai unsurlar, 2008 yılında 25 üniversitede yapılacak rektör seçimleri için çalışma yapıyor; bazı bölgesel ve etnik ilişkilerini öne çıkararak, adaylar tespit etmeye çalışıyor. Bu unsurların üniversite yönetimleri ve öğretim elemanları üzerinde gittikçe artan baskı ve yıldırma çalışmalarının benzerliği, ülkemizi ortaçağa sürükleme ve bölme hayali sahiplerinin Cumhuriyeti yıkma idealinde birleştiğini göstermektedir. Türk üniversitelerinin Cumhuriyete ve onun temel ilkelerine olan bağlılığı ile Atatürk ilke ve devrimlerine inancı gereği olan ağırbaşlı ve sabırlı duruşu, hiç kimse tarafından zafiyet olarak algılanmamalıdır. Türk üniversiteleri, dün olduğu gibi bugün de Atatürk ilke ve devrimlerinin yol göstericiliğinde ülkemizin geleceği için üzerine düşen her görevi yerine getirmeye hazır ve kararlıdır.’’ Yurtkuran, üniversitelerin ulusumuzun aydınlanması ve bilgilenmesi için göstereceği çabalardan kimsenin rahatsız olmaması gerektiğini söyledi. luğuna’’ atandıktan sonra en geç bir ay içinde kurumlarınca düzenlenecek merasimle yetkili amirlerinin huzurunda yapacakları yeminle belirtirler ve özlük dosyalarına konulacak yemin belgesini imzalayarak göreve başlarlar. Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri HakYemin Belgesi (özetle): İnsan haklarıkında Yasa, benzer suçlarda ‘‘memuri na ve anayasanın temel ilkelerine dayayetten çıkarma’’ ile ilgili net hükümler nan milli, demokratik, laik bir hukuk içeriyor. Ancak, yasaların uygulanma devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne sı konusunda bakanlığın ‘‘yorumu’’ dev karşı görev ve sorumluluklarını bilerek, reye giriyor. Cumhuriyet’e bilgi veren bunları davranış halinde göstereceğime uzmanların Arslan için uygulanabile namusum ve şerefim üzerine yemin edeceğini belirttiği yasa hükümlerinden ba rim. zıları şunlar: 657 Sayılı Yasa’nın 7. Maddesi: Dev657 Sayılı Yasa’nın 6. maddesi: Dev let memurları, siyasi partiye üye olalet memurları, Türkiye Cumhuriyeti mazlar, herhangi bir siyasi parti, kişi Anayasası’na ve kanunlarına sadakatla veya zümrenin yararını veya zararını bağlı kalmak ve milletin hizmetinde hedef tutan bir davranışta bulunamazTürkiye Cumhuriyeti kanunlarını sada lar. Görevlerini yerine getirirlerken dil, katle uygulamak zorundadır. Devlet me ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi murları, bu hususu ‘‘Asli Devlet Memur inanç, din ve mezhep gibi ayrım yapamazlar. Hiçbir şekilde siyasi ve ideolojik amaçlı ZAFER TEMOÇİN beyanda ve eylemde bulunamazlar ve bu eylemlere katılamazlar. 657 Sayılı Yasa’nın 125. Maddesi (Devlet memurluğundan çıkarma gerekçeleri): İdeolojik veya siyasi amaçlarla kurumların huzur, sükun ve çalışma düzenini bozmak, boykot, işgal, engelleme, işi yavaşlatma ve grev gibi eylemlere katılmak veya bu amaçlarla toplu olarak göreve gelmemek, bunları tahrik ve teşvik etmek veya yardımda bulunmak. Memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak. ‘Ben olsaydım yeniden inceletirdim’ Bakanlığın tutumunu değerlendiren eski Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu, mevzuatın eksiksiz uygulanması durumunda Arslan’ın memuriyetten çıkarılacağını belirterek, ‘‘Ben olsaydım, ilgili hükümlere göre yeniden cezalandırılmasını isterdim’’ dedi. [email protected] Hükümetin yarım puanlık artış önerdiği toplu görüşmelerde anlaşma çıkmadı Memura yine kötü haber ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) nelik, gelecek yılın birinci ve ikinci lik olduğu belirtildi. Görüşmelerin Toplu görüşmelerde, memur sendi 6 ayları için önerdiği yüzde 2.5’er sonuçlanmasını beklemeden masadan kaları konfederasyonları ile Kamu lik zam teklifini yüzde 3’e çıkarırken ayrılan Türkiye KamuSen Genel İşveren Kurulu üyeleri, mali konular düşük maaş alan memurlar için öner Başkanı Akyıldız, taleplerinin karda anlaşmaya varamadı. diği yüzde 4’erlik zam teklifini ise şılanmadığını dile getirerek ‘‘Bu siBaşbakanlık Yeni Bina’daki top değiştirmedi. Türkiye KamuSen, yasi irade, kamu çalışanlarını sevmelantıya, Başbakan Yardımcısı Meh Mutabakatsızlık Metni’ni imzalama mektedir. Eylemlik süreci başlamışmet Ali Şahin, Kamu tır. Bunun süresi, şekli belliİşveren Kurulu üyele? Hükümet, daha önce yüksek maaş alan me dir. Bu süreç seçime kadar deri, Türkiye KamuSen murlara yönelik gelecek yılın birinci ve ikinci 6 vam edecektir’’ dedi. Genel Başkanı Bircan Bakan Şahin ise UzlaştırAkyıldız, MemurSen ayları için önerdiği yüzde 2.5’erlik zam teklifini ma Kurulu’nun sunduğu yüzGenel Başkanı Ahmet yüzde 3’e çıkardı, düşük maaş alan memurlar için de 6+6 zam, yüzde 10+10 Aksu ve yetkili sendi önerdiği yüzde 4’erlik zam teklifini değiştirmedi. denge tazminatı ve 70 bin kaların temsilcileri kaYTL ’lik zammın, bütçeye getıldı. KESK ise görüşmelerin me dan toplantıdan ayrılırken MemurSen tireceği 3 milyar YTL ’lik yük nedemurları oyalamaya yönelik olduğu görüşmelerin sonuna kadar müzake niyle kabul edilemez olduğunu belirtnu bildirerek görüşmelere katılmadı. releri sürdürerek Mutabakatsızlık ti. Şahin, ‘‘Kamu görevlileri gayet iyi Yaklaşık 5 saat süren toplantıda, me Metni’nin altına imza attı. Görüşme biliyor ki bizim hükümetimiz mur sendikaları konfederasyonları lere katılmayan KESK’ten yapılan döneminde hep enflasyonun üzerinile Kamu İşveren Kurulu üyeleri mu açıklamada ise Uzlaştırma Kurulu de zam verilmiştir. Enflasyondan tabakata varamadı. Hükümet, daha kararının görüşülmesine ilişkin top dolayı memurlarımız bir zarara uğönce yüksek maaş alan memurlara yö lantının memurları oyalamaya yöne ramamışlardır’’ dedi. asirmen?cumhuriyet.com.tr ‘OSMANOĞLU’NUN SÜRGÜNÜ’ KESK Başkanı İsmail Hakkı Tombul, hükümetin oyalama taktiğine devam ettiğini söyledi. CHP, belgeselin ‘amacını’ sordu ANKARA (AA) CHP İzmir Milletvekili Ali Rıza Bodur, TRT’de yayımlanacak ‘‘Osmanoğlu’nun Sürgünü’’ belgeselini TBMM gündemine getirdi. Bodur, Devlet Bakanı Beşir Atalay’ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na sunduğu soru önergesinde, dizinin yapımındaki amacı sordu. ‘‘Dizide, 1924’te sınır dışı edilen hanedan mensuplarının mağdur gibi gösterilmeleri, şimdilerde çeşitli kurum ve kuruluşlarca sinsice yürütülen Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığına güç verip katkı sağlamaz mı’’ sorusunu yönelten Bodur, program için kaç lira harcandığını öğrenmek istedi. CHP’li Bodur, önergesinde şu sorulara yer verdi: ‘‘Yapım giderleri TRT bütçesinden mi, yoksa başka bir kaynaktan mı sağlanmıştır? Dizinin tanıtımı için Dolmabahçe Sarayı’nda verilen resepsiyon giderleri ve katılımcı hanedan mensuplarının ulaşım ve barınma giderleri nasıl ve hangi kaynaktan yapılmıştır? TRT çalışanlarına ücretleri sözleşmeler gereği zamanında yapılabiliyor mu? TRT Genel Müdür Vekili Ali Güney’in mesleki orijininin köy imamlığı olduğu doğru mu?’’ İnsanların hayatta gerçekleştiremedikleri çok çeşitli hayalleri vardır. Bu hayaller eğitim düzeyine, ekonomik güce, yaşadığı ülkenin koşullarına ve de nasıl bir dünya istediğine göre değişir... İngiltere’de bir araştırma yapılmış ve yüz yaşına kadar yaşamak isterseniz, seksten ya da paradan vazgeçer misiniz, sorusu sorulmuş. Uzun yaşamak için çoğunluk hemen seksten vazgeçebileceğini belirtmiş. İş paraya gelince, burada daha az insan paradan vazgeçmeyi kabullenmiş. Avustralya’daki bir araştırmada ise kadınların erkeklerle ilişkide, lezbiyen ilişkiye göre daha az orgazm oldukları ortaya çıkmış. Sekste erkek bencilliğinin lezbiyen orgazmını artırdığı iddia edilmiş. Araştırmacılara göre bunun nedeni, sevişme sırasında bencil bir biçimde kendilerine konsantre olan ve kadını düşünmeyen erkekler. Araştırmacılar ayrıca birçok kadının isteksizce seks yaptıkları için orgazm olmadığını, sevişmeyi orgazm olmadan bitiren erkeklerin ise sadece yüzde 5.2 ol Hayatın Değişik Boyutları... duğunu da kaydetmişler. ‘‘Journal of Sex’’ dergisinde yayımlanan araştırma sonuçlarına göre, kadınların dörtte üçü son cinsel faaliyetlerinde bir çeşit ‘‘elle tatmin olma’’ yaşadıklarını, dörtte biri ise oral seks yaptıklarını söylemişler. ??? Bu tür haberler bizi ilgilendiriyor mu? Daha doğrusu bu tür yaşamın çok konuşulmayan boyutları üzerine konuşmak gerekli mi? Muhafazakâr bir toplum olduğumuz söylenebilir mi? Bazı bakımlardan evet, bazı bakımlardan hayır. Örnek mi: Toplumda eşcinsellik çoğu zaman bir hakaret sözcüğü olarak kabul edilir. Hakemlere, kızılan bazı kişilere eşcinsel demek bir gelenek haline gelmiştir. Öte yandan, toplumumuzun sevip saydığı birçok sanatçının, gay ya da travesti olduğunu görünce şaşırıp kalırız. Tepkilerimiz arasında bir denge bulunmadığı söylenebilir mi? Ya da bu değişik tepkileri ayrıca değerlendirmek mi gerekir? ??? Bütün bu soruları neden sordum. Bizler gündelik hayatın içinde çok yüksek siyasi meseleleri durmaksızın konuşuyoruz. Hepimiz de birer siyaset uleması gibiyiz. Biliriz ve yanılmayız. O konularda konuşmak çok kolaydır. Çünkü bir tartısı, ölçüsü yoktur. Gündelik siyaset neredeyse iliklerimize kadar işlemiştir. Yabancılar, Türkiye’nin iç siyasi gelişmelerini izledikleri zaman hayran oluyorlar, şaşkınlığa düşüyorlar, şaşırıyorlar. Bazıları da bunun çekilmez bir stres yarattığını düşünüyorlar. ??? Yaşam çok boyutlu. Siyaset belki de bu boyutlardan sadece bir tanesi. Aşk, sevgi, cinsellik de yaşamımızın en önemli boyutlarından. Bunları konuşmaktan utanırız. Çocuklarımızın konuşmalarını da pek istemeyiz. Ancak bu kapalı ve utangaç yapımız, çok ağır travmatik sonuçlar yaratır. İktidarsızlık, cinsellikten yeterince zevk alamamak, sevgiyi ve sevişmeyi karşılıklı bir paylaşma olarak görmek yerine kadından faydalanmak olarak düşünmek, aklıma ilk gelenler. ??? Siyasi konulardaki cesaret ve atılganlığımızı, özel yaşamımıza, özel sorunlarımıza gösteremez miyiz? Belki de bu alandaki çözümsüz sorunlarımız, birçok temel gerginliğin ana kaynağı. Töre cinayetleri, aşk cinayetleri, namus cinayetleri, intiharlar acaba hangi travmalardan, hangi yasaklardan güç alıyor? Bunun üzerinde ne kadar düşünüp kafa yoruyoruz. ??? ‘‘Kodu mu oturtan’’ bir kahramanlar geçidi halindeyiz. Erkeklik temel değerlerimizin en önde geleni. Peki nedir er keklik? Erkeklik, kadını yok sayan bir kültür değil mi? Kadını yok sayan bir anlayışın, cinsellik ve sevgiden yeteri kadar tat alması mümkün mü? Acaba bu ‘‘kodu mu oturtanlar’’ gündelik hayatlarında ne kadar mutlular? Aşkı ve sevgiyi hangi boyutlarda yaşayabiliyorlar? Yahut da gariban, hiçbir şeyden haberi olmayan insanların cinsellikle, aşkla ilişkileri, en ilkel yaratığın tepkilerinden ne kadar ileride? ??? Hayat, değişik alanlarda değişik sorular sorarak bir anlam kazanabilir. Bazen kendimi gündelik siyasi kamplaşmaların içinde çok çaresiz hissediyorum. Hep dönüp aynı yere geldiğimiz duygusuna kapılıyorum. Mahkeme kapısında, 40 sene önce aynı üniversitede farklı kamplarda bulunduğumuz ve türlü gerginlikler yaşadığımız bir akranımı, 40 sene sonra yine karşı kamplarda bağrışan insanların arasında görünce duruyorum. Her şey yerinde mi sayıyor diye sormadan edemiyorum. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle