27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 EYLÜL 2006 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLERİN DEVAMI TÜRKİYE İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Aydın Denizli Zonguldak Açık İstanbul 15 Stockholm Y PB Y PB B B B B Y 26 27 23 27 29 29 31 29 17 Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Eskişehir Konya Sıvas Antalya Y Y Y Y B Y B Y PB 24 22 25 25 23 21 23 29 32 Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y Y B A A A A S Y 33 31 38 37 36 39 34 30 31 Trabzon Ankara Erzurum Hakkari İzmir Antalya Ş.Urfa Adana Yurdun kuzey ve iç kesimleri parçalı çok bulutlu, Marmara’nın doğusu, Doğu Akdeniz, İç Anadolu’nun kuzey ve doğusu, Karadeniz ile Doğu Anadolu’nun kuzey kesimleri sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı, diğer yerler az bulutlu geçecek. Hava sıcaklığı kuzey ve iç kesimlerde azalacak, diğer yerlerde önemli bir değişiklik olmayacak. Çok bulutlu DIŞ MERKEZLER Oslo Y 20 Helsinki Y 20 Stockholm Y 20 Londra Y 22 Amsterdam Y 22 Brüksel Y 21 Paris PB 25 Bonn B 24 Münih B 25 Yağmurlu Berlin Budapeşte Madrid Viyana Belgrad Sofya Roma Atina Zürih PB B A B B B B B PB 27 27 37 24 24 21 29 30 27 Moskova Aşkabat Astana Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam Karlı Y B B B A PB A A A 21 33 25 28 31 24 35 32 35 Londra Berlin Moskova Belgrad Madrid Ankara Taşkent Tahran Kahire Sulu kar Gök gürültülü Parçalı bulutlu Sisli Bulutlu GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada dığına tanık olacaksınız. Zira asker konusu gündeme geldiğinden beri RTE ile kafadarları halkımıza, ‘‘Muhalefetin söyledikleriyle, medyanın yazdıkları yalandır. Asker Lübnan’a savaşmak için gitmiyor. Muharip güç olmayacak. Orada insani görevler üstlenecek’’ dediler. Son kertede bu yalanı TV’lerde arada bir Başbakan sıfatıyla kafamızı ütüleyen RTE, önceki gece ulusa seslenirken ekranlarda doğruladı, yineledi. Asker gönderilmesi konusunda 3 koşulumuz varmış; BM’ye bunları kabul ettirmişiz. Halkın gözüne parmağını uzatarak ve çoğu zaman yaptığı gibi yüksekten atarak: ‘‘Gönderilecek güç, barışı kollamakla görevlendirilmiştir, yoksa olmayan barışı tesis etmeyecektir. Yani ‘savaşan güç, muharip bir güç’ olmayacaktır’’ dedi mi? Dedi. ??? Dedi ama, RTE’nin halkımıza gerçekleri söylememeye, uyutmaya yönelik vurgulamalarını, Birleşmiş Milletler’den gönderilen, çatışmaya olanak tanıyan ‘‘angajman kuralları’’ yalanladı. RTE, askerimiz savaşan muharip güç olmayacak, diyor; BM ise taslak metinde kuralları insani açıdan değil, savaş olasılıklarına göre sıralıyor. Kısacası iktidarın halkımıza yutturmaya çalıştığı martavalları yalanlıyor. Barış gücüne kumanda edecek olana çatışma yetkisi veriyor. Ya İtalyan’a ya Fransız’a. Savaşma halini barış gücü komutanının takdirine bırakıyor. Görev bölgesinde bir tehdit, düşmanca faaliyet gösterildiğini saptarsa, komutana, belgenin ateşli silah kullanmayı düzenleyen hükümleri bizim askere hatta süngü ile savaş emri verme yetkisini tanıyor... Angajman kurallarını açıklayan hükümetin halka doğruları söylemediğini, demeçlerinde TV’lerdeki açıklamalarında dile getiren Onur Öymen’e göre; ‘‘Bu yetkiler barış gücü komutanına verilecek olursa silahlı şahıs veya grupların silahsızlandırılmasına girişmesi’’ olanaklı. RTE’yi dinledikten, BM’nin koşullarını gördükten sonra iktidarın durumu, bir deyişi, yalandan kim ölmüş deyişini anımsatmıyor mu? ??? TV’deki duruşuna, sözcükleri vurgulayışına bakarsanız; ülkenin yararlarını RTE’den daha çok düşünen yok! TV’de Cumhurbaşkanı Sezer’i de ‘‘muhalefet çevreleri’’ içine alarak yanıtlama çabası neyi kanıtlıyor: Sezer’in Lübnan’a asker göndermeye karşı çıkan açıklamalarını sindiremediğini... Cumhurbaşkanı bu görüşünü Milli Güvenlik Kurulu’nda da söylemiş; medyaya yineledi. Anayasa olanak tanısa; kuşku yok, iktidarın saçma sapan tasarruflarına dört yıldır karşı çıkan, engel olan Cumhurbaşkanı, ulusal yararlara ters düşen bu tezkereye de geçit vermeyecek. Madem ki elinde bu olanak yok, Cumhurbaşkanı’nın; inandığını medya aracılığıyla halka açıklamayı yeğleyen bir davranış sergilemesini alkışlamak lazım. Tabii bu türden davranışlara koşut doğruları söylemek RTE ve takımının aklının ucundan geçmez; üstelik yakışmaz da! Yalandan kimsenin ölmediğine inandıkları için bu kadronun doğrularla, doğru söyleyenlerle işi yok! Erdoğan BM ile çelişti ? Baştarafı 1. Sayfada (2004) ve 1680 (2006); yine 26 Temmuz tarihli Lübnan hükümeti kararı bütünüyle uygulamaya geçerek Lübnan’da Lübnan hükümetinden başka hiçbir silahlı otorite bulunmayacak. Madde 11 Kararların uygulanabilmesi için BM kuvvetleri silah ve teçhizat bakımından güçlendirilerek asker sayısı 15 bine kadar arttırılabilecek. Bu güç 425 ve 426. (1978) kararlarda belirtilen kendi sorumluluklarını yerine getirmenin yanında:e. Lübnan silahlı kuvvetlerinin Paragraf 8’de bahsedilen hedeflerin gerçekleştirilmesinde yardım edilmesi; f. Lübnan hükümetinin ve isteklerinin 14. paragrafı uygulamakta desteklenmesi... ? Erdoğan: ‘‘Altını çiziyorum, masum çocuk, kadın ve yaşlıların yanında yer alınmalıdır.’’ BM’nin 1701 No’lu kararı: Madde 12 Lübnan hükümetinin çağrısına uyarak böl GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY geye konuşlandırılan BM gücü personeli elindeki otoriteyle birlikte görev yaptığı bölge içerisinde çatışmalara neden olabilecek bütün hareketlerin önlenmesini sağlayarak Güvenlik Konseyi’nden aldığı yetkiyle birlikte söz konusu görevinin engellenmeye çalışılması durumunda güç kullanabilecek. BM personelinin, binalarının, araç ve gereçlerinin korunması, BM personelinin güvenli bir şekilde hareket özgürlüğünün sağlanması, yardım personelinin ve belirgin bir fiziki saldırı durumunda sivillerin korunmasını sağlayacaktır. ? Erdoğan: ‘‘Biz baştan beri belli şartların oluşması halinde bu güce katkı vermeyi değerlendireceğimizi ifade ettik. Birinci şartımız, BM Güvenlik Konseyi kararının alınmasıydı. İkinci şartımız, ateşkesin ilan edilmesiydi. Üçüncü şartımız tarafların katkımızı olumlu karşılamasıydı. Şu anda bunların hepsi gerçekleşmiş durumda.’’ BM’nin 1701 No’lu kararı: Madde 1 Taraflar bütün çarpışmaların hemen durdurulmasına davet edilmektedir; Hizbullah bütün çarpışmaları hemen durdurmalı ve İsrail de bütün saldırgan faaliyetlerini hemen durdurmalıdır. (Ateşkesten söz edilmiyor) ? Erdoğan: ‘‘Gönderilecek güç, barışı korumakla görevlendirilmiştir, yoksa olmayan bir barışı tesis etmeyecektir. Yani savaşan bir güç, muharip bir güç de olmayacaktır. Bundan önce de buna benzer bazı ifadeler hep kullanıldı. İşte savaşın içine mi atıyoruz, ateşin içine mi atıyoruz, burada böyle bir şey söz konusu değil.’’ BM’nin 1701 No’lu kararı: Madde 8 f. Lübnan hükümetinin ve isteklerinin 14. paragrafı uygulamakta desteklenmesi; 14. Madde: Lübnan hükümeti ülkeye izinsiz olarak giren silahların ve askeri mühimmatın engellenmesi için sınır bölgelerini ve öteki giriş bölgelerini güçlendirecek. BM Barış Gücü Lübnan hükümetine yardımcı olacaktır. AKP’li Çömez, barış gücünün barışı sağlama olasılığının zayıf olduğunu savundu ‘Hizbullah’la çatışabiliriz’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez, Lübnan’a asker gönderilmesi konusunda bir rapor hazırladı. Raporunu 4 Eylül’de yapılacak AKP grup toplantısında parti yönetimine sunacak olan Çömez, barış gücünün barışı sağlamasının zayıf, Türk askerinin Hizbullah ile çatışmasının ise yüksek bir ihtimal olduğunu belirtti. Çömez, parti yönetimine ‘‘ABD, Çin ve Rusya gibi büyük devletler neden barış gücüne asker göndermiyor? Türkiye’nin asker göndermekle masada olacağı ifade ediliyor. Bu masa nasıl bir masadır, neler bekleniyor’’ sorularını yöneltti. Turhan Çömez, Lübnan konusunda hazırladığı raporda, şu görüşlere ve sorulara yer verdi: Bu savaş, iki askerin kaçırılması ile izah edilemeyecek kadar önemli nedenlerle çıkmıştır. Bu, ABD ve İran’ın öncü kuvvetlerinin çatışmasıdır. ABD’nin, İran’ın kolluk kuvveti olarak gördüğü Hamas ve Hizbullah’ı yok etmeye ve savaşı Akdeniz kıyılarından başlatıp, Suriye’ye ve Basra Körfezi’ne taşımaya niyetli olduğunun işaretleri ortaya çıkmaktadır. Hizbullah ve İsrail’in barış gücüne yönelik beklenti ve talepleri arasında fiilen örtüşen bir nokta yok. Bu durumda, barış gücünün işi çok zor olacak ve her an çatışma ortaya çıkabilecektir. BM, Lübnan savaşı esnasında iyi bir sınav vermemiştir. Bu koşullarda zayıf temelli olarak oluşturulan barış gücünün etkinDışişleri Bakanı Abdullah Gül, NATO’nun Afganistan’daki Yüksek Sivil Temsilciliği görevini tamamlayan Hikmet Çetin’i kabul etti. (Fotoğraf: AA) ‘Silah toplama işlevi yok’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Türk askerinin Lübnan’a ‘‘savaşmak için değil sadece barışı korumak için gideceğini’’ savundu. NATO’nun Afganistan’daki Yüksek Sivil Temsilciliği görevini tamamlayan Hikmet Çetin’i kabul eden Gül, gazeliği de tartışmalıdır. Yetki ve sorumlulukları zayıfmuğlak ifadelerle belirlenen bir güç her türlü riske açıktır. Bu gücün dünya kamuoyunun beklediği barışı ve istikrarı sağlayabilmesi uzak bir ihtimaldir. BM’nin 1701 No’lu kararı, Hizbullah’ın tüm saldırılarının tecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Gül, Türkiye’nin kaç asker göndereceğinin netleşip netleşmediğine ilişkin soruya karşılık, bunun teknik bir konu olduğunu ifade etti. Gül’e, basında yer alan angajman kurulları da anımsatıldı. Bu haberlerin meselenin özünü yansıtmadığını ileri süönlenmesini, İsrail’in ise saldırı amaçlı operasyonlarının durdurulmasını öngörüyor. Bu da bir anlamda, İsrail’in yapmış olduğu operasyonların meşruluğunun kabulü anlamını taşıyor. Türk askerinin bu güçteki görev tanımlaması net değildir. Barış gücü komutası BM’de olacak ren Dışişleri Bakanı Gül, Türk askerinin Lübnan’da herhangi bir silahlı gücün silahlarını toplama gibi bir işlevinin olmayacağını savundu. Hikmet Çetin de Lübnan’a asker gönderilmesi konusundaki görüşünün sorulması üzerine, ‘‘asker olan yerde riskin de olacağını’’ kaydetti. ve ona tam olarak uyulacaktır. Diğer ülke askerlerinin insani yardımlarla görevlendirilmesi, Türk askerinin ise Hizbullah ile karşı karşıya gelmesi çok uzak bir ihtimal değildir. Barış gücü, Güney Lübnan’da İsrail’in güvenliğinden öte bir rol üstlenemeyecektir. Mutlaka, bir an önce orada olmak şart! Tarihimiz, geleneklerimiz göreneklerimiz, gelmişimiz geçmişimiz bunu gerektiriyor! Orada olanlara seyirci kalamayız! Bize ne, diyemeyiz! Ne oluyoruz? Yakın geçmişte Türkiye’nin çevresinde onlarca olay yaşandı. Eğer bunlara Erdoğan’ın mantığıyla bakmak gerekseydi; demek ki, 80’li yıllarda İranIrak savaşının bir parçası olacaktık... 90’lı yılların ilk yarısında Yugoslavya parçalanırken bir tarafından biz asılacaktık... Erdoğan, Lübnan’a gidiş gerekçelerini açıklayamadığı için böyle konuşuyor olmalı... ??? Erdoğan’ın Lübnan’a Sesleniş konuşması kendi içinde de bir dizi çelişkiyle doluydu. Başbakan, damardan girip Türk halkının merhamet duygularına sesleniyor: ‘‘Masum insanların, kadınların, çocukların, yaşlıların yanında yer almalıyız.’’ BM’nin 1701 sayılı kararına bakıyorum, yukarıdaki sözcüklerin hiçbiri yok! Başbakan, Türkiye’nin ağırlığının ne kadar çok artacağını anlattıktan sonra ekliyor: ‘‘Gidecek güç sadece barışı koruyacaktır. Hizbullah’ı silahsızlandırmayacak, herhangi bir çatışmaya girmeyecektir.’’ BM’nin kararı ise bunun tam tersini söylüyor. Hatta gerektiğinde çatışmaya girmenin koşullarını şekillendiriyor. BM Genel Sekreteri Kofi Annan günlerdir Ortadoğu’nun etrafında ne yapıyor? Lübnan’da sağlanmış gibi görünen ateşkesi kalıcı hale getirmenin yollarını arıyor. Başbakan ise ateşkesin sağlandığını, barışın başladığını, Türkiye’nin bölgeye sadece bunu korumak için gideceğini söylüyor. Erdoğan bu değerlendirmelerinin ardından felsefeye giriyor: ‘‘Hayat zaten risklerle doludur. Riski göze almayan, başarılı olamaz!’’ Hani, Türk askeri hiç çatışmaya girmeyecekti? Hem sadece barışı korumaya gidiliyor, hem de hayatın zaten risklerle dolu olduğunu söylüyor! Başbakan’ın Lübnan’a seslendiği saatlerde bölgeden gelen haberlerin sadece başlıklarını aktaralım: Lübnan’daki Ermeniler gösteri yaptı, Türk askerini istemediklerini söylediler. BM, İsrail’in misket bombası kullanmasına sert tepki gösterdi. İsrail’in yaptığına ‘‘ahlaksızlık’’ dedi. Lübnan gazetelerinde barış gücü için ‘‘yeni Haçlılar’’ tanımı kullanıldı! ??? Erdoğan’ın bu kadar derinden Lübnan’ı istemesinin nedenlerini, daha doğrusu tahmin ettiğimiz nedenlerini sıralıyoruz. Ancak, önceki günkü Lübnan’a sesleniş konuşmasındaki gitmemeyi ihanet sayacak kadar derin ne var, henüz ortaya çıkmış değil. Biz AKP diyoruz ama, arkadaşlar kendilerine AK Parti diyor. AK Parti ile Bush’u birleştirince ortaya şöyle bir sözcük çıkıyor: Bushak! Öyle anlaşılıyor ki, karşımızda güçlü bir ‘‘Bushak politikası’’ var! Bu politika nereye kadar gider, merak ediyoruz ama... Bushaklığın sonu yok ki! ankcum?cumhuriyet.com.tr Kamu Toplu Görüşmelerinin Anatomisi ? Baştarafı 2. Sayfada raf ise kamu işverenleri kuruludur. Bu iki kesimin temsilcilerinin bir araya gelmesi ise aralarında kararlaştırdıkları gündem ve yöntem gereğince görüşmeler başlamış olur. Sekretarya görevi Devlet Personel Başkanlığı’nca yürütülür. Görüşmeler başlar da ne olur? Şu olur. Taraflar kendi görüş ve istekleri doğrultusunda çözüm için çaba harcar, dil dökerler. Ancak görüşmeler on beş gün içerisinde bitirilmek zorundadır. Zira yasa böyle buyurmaktadır. Taraflar anlaşırlarsa ki bu olağandışı bir olaydır. O zaman mutabakat belgesi denen bir belge düzenlenir ki, ‘‘Dikkat edilirse bunun adı sözleşme değildir’’, işte bu belge gereği için Bakanlar Kurulu’na sunulur. Ama hiçbir zaman böyle olmaz. O zaman da taraflardan biri üç gün içerisinde Uzlaştırma Kurulu’nu toplantıya çağırır. Uzlaştırma Kurulu uyuşmazlık konularını inceler. Gerekirse tarafları dinler. Gene yasa gereği kararını beş gün içerisinde vermek zorundadır. Eğer taraflar kabul ederse mutabakat tutanağı tutularak Bakanlar Kurulu’na bildirilir. Kabul etmezlerse, bu sefer anlaşılan ve anlaşılamayan konular taraflarca imza altına alınarak gene Bakanlar Kurulu’na bildirilir. Bundan sonra ne olur? İşte bu noktada yasada hiçbir düzenleme yoktur. Yasa son karar yeri olarak siyasi iktidar yerini yani hükümet organını göstermiştir. Bu durumda kamu çalışanları sendikalarının hiçbir yaptırım gücü yoktur. Görüşmelerin doğal sonucu sendikaların ellerinde grev hakları olması gerekir. Uluslararası çalışma düzenlemeleri bu yoldadır. Bu konuda uluslararası anlaşmalara taraf olmamıza karşın, iç uygulamada buna yer verilmemektedir. Böyle olunca toplu görüşmeler on beş günlük resmi sohbet anlamında kalmaktadır. Onun için görüşmeler sonunda yapılan tespitler ya mutabakat metni olmakta ya da uyuşmazlık tutanağı olmaktadır. Yani toplu bir sözleşme haline gelememektedir. Görülüyor ki ne tarafından ele alınırsa alınsın, görüşmeler sonunda grev hakkı olmayınca, son söz siyasilere kalmaktadır. Bu durumda son söz sahibinin neyi ne zaman söyleyeceği belli değildir. Onun insafındadır. Sonuç olarak grev hakkı ile donatılmayan toplu görüşmeler, ne toplu görüşme olarak adlandırılabilir ne de kamu çalışanlarının sorunlarına umar olabilir. Olsa olsa, bunun adı son sözü siyasilerin söylediği resmi bir söyleşi olur. Dinci basının tiraj yalanı ? Baştarafı 1. Sayfada ABD’ye ait malzemeler sevk edilmişti Türkiye karara uymakta zorlanabilir ‘Taşucu Limanı yasadışı kullanıldı’ VURAL KÖSE İran’a ‘ekonomik ambargo’ sıkıntısı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara, İran’ın nükleer enerji programını askıya almayacağını açıklamasının ardından sıkıntı içerisine girdi. Türkiye’nin alınacak olası bir ekonomik ambargo kararında İran’dan ithal ettiği doğalgaz ve petrol ürünleri nedeniyle karara uymakta zorlanacağı belirtiliyor. İran’ın nükleer programını dondurmayacağını açıklamasının ardından, ekonomik ambargo seçeneği yüksek sesle dile getirilmeye başlandı. Türkiye de ülkeden doğalgaz alması nedeniyle sıkıntıya girdi. Bu kapsamda İran’a uygulanacak olası bir ‘‘tam ekonomik ambargoda’’ ülkenin yurtdışı ile ekonomik ilişkilerinin koparılması, Ankara’nın da bu ülkeden alacağı petrol ürünlerine tamamen kısıtlama ya da BM’nin belirlediği bir kota uygulaması gerekecek. Ambargo olasılığını yakından izleyen Dışişleri Bakanlığı kaynakları ise Türkiye’nin süreçten büyük oranda etkileneceğini, ancak ülkeye ‘‘tam ekonomik ambargo’’ uygulanmasının zor olduğunu belirtiyorlar. ADANA İncirlik’ten geçen ay içinde yapılan sevkıyatta kullanılan Taşucu Limanı’nın, Dışişleri Bakanlığı’nın 1 Eylül 2004 tarihli tebliğine aykırı olarak kullanıldığı ortaya çıktı. Durumun kaygı verici olduğunu belirten CHP Adana Milletvekili Tacidar Seyhan, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan’ın yaptığı açıklamayla da yasadışı bir faaliyete izin verildiğinin kabul edildiğini vurguladı. Tebliğe göre ABD’ye ait silah ve mühimmat sevkıyatında çeşitli liman ve havaalanları kullanılacaktı. Ancak, 8 Ağustos’ta İncirlik’ten sevk edilen ve İsrail’e gittiği öne sürülen mühimmat için Taşucu Limanı kullanıldı. Sözcü Tan ise yaptığı açıklamada, ABD’ye ait ihtiyaç fazlası malzemelerin sevk edildiğini belirtmiş fakat nereye götürüldüğünü açıklamamıştı. CHP’li Tacidar Seyhan, Dışiş leri Bakanlığı’nın tebliğinde belirtilenlerin dışında bir limanın kullanılmasının kaygı verici olduğunu vurgulayarak, ‘‘Eğer bir taşıma yapılacaksa İskenderun Limanı kullanılmalıydı ama burası hiçe sayıldı. Daha gözden uzak, denetimi daha az olan Taşucu Limanı kullanılarak kamuoyuna farklı yansıtıldı’’ dedi. Tan’ın ihtiyaç fazlası mühimmatın sevk edildiği yönündeki açıklamasını anımsatan Seyhan, ‘‘İncirlik’te yaptığım araştırmaya göre Türkiye’ye hiçbir zaman 5 konteynerin üzerinde bir ihtiyaç fazlası mühimmat gelmemiş. Yetkililer 350 konteynerlik ihtiyaç fazlası mühimmatın Türkiye’de neden bulunduğunu da açıklamadılar. Türkiye acaba ABD’nin Ortadoğu’daki deposu haline mi getirilmiştir?Bu açıklamayla devlet yetkilileri bir suçun işlendiğini kabul etmişlerdir’’ dedi. Vakit gazetesinin 68 binlik satışının 50 binini abonelerine yolladığını ve sadece 18 binini bayilerde sattığını yazan Türenç, Milli Gazete’nin tezgâh satışının 5 bin, abonesinin de 45 bin olduğu kaydetti. Türenç, şöyle devam etti: ‘‘Gazetelerin tirajlarını belirleyen ABC Tiraj Denetleme Kurulu belgelendirilmeyen abone rakamlarını satış olarak kabul etmiyor. Bu yüzden dinci gazetelerin sadece tezgâh satışlarını, yani bakkal, gazete büfeleri, büyük marketlerde satılan rakamları esas alıyor. Bu dört gazeteden sadece Zaman gazetesi ABC’ye üye olarak kabul edilmişti. Ancak, abone satışlarını belgeleyemediği için bu kuruldan çıkarıldı. Şimdi bu dört gazetenin ilan ettiği tirajlar gerçek olarak kabul edilmiyor.’’ ‘Enerji kaynakları çeşitlendiriliyor’ İran’dan gelen gazın tamamen kesilmesi durumunda Türkiye’nin büyük sıkıntıyla karşı karşıya kalacağını vurgulayan kaynaklar, şu değerlendirmeyi yapıyorlar: ‘‘Bu tür olasılıklara karşı Türkiye enerji kaynaklarını çeşitlendirme yoluna gidiyor. Bu kapsamda Türkmen Gazı Projesi yaşama geçirilecek. Ancak bu proje gerçekleşmeden önce İran’ın petrol ürünleri ticaretine ambargo konulması durumunda,Türkiye bunu uygulamakta zorlanır. Çünkü şimdilik Mavi Akım dışında İran’dan doğacak kaybı karşılayacak büyüklükte başka boru hattımız yok.’’ ‘Bakanlık niçin merak etmiyor?’ ‘‘İnsanların banka hesaplarını bile incelemeye kalkan Maliye Bakanlığı bu değirmenin suyunun nereden geldiğini niçin merak etmiyor’’ diye soran Türenç, yazısında şu ifadelere yer verdi: ‘‘Buradaki durum gerçekten çok garip. Çünkü dinci gazeteler gösterdikleri tiraj rakamlarına uygun dağıtım yapıyorlar. Abonelere gönderdikleri gazeteleri dağıtım şirketlerine teslim ediyorlar ve onların verdikleri adreslere gönderilmesini istiyorlar. Gazeteler istenilen adreslere toplu halde teslim ediliyor. Dağıtımı kendileri yapıyorlar. Bu dağıtılan gazetelerin paralarının tahsil edilip edilmediği ise bilinmiyor. Burada şöyle bir mekanizma yürüyor. Gazeteler o gazeteye yakın olan cemaat mensuplarına, sempatizanlara ve onların yanlarında çalıştırdıklarına veriliyor. Bunların paraları nasıl toplanıyor, ne zaman ve nasıl gönderiliyor, o belli değil. Bir önemli soru da şu: Bu gazeteler ne zaman ve ne kadarının döneceği belli olmayan milyarlarca lirayı nereden bulup bu kadar gazeteyi basıp dağıtıyorlar?” CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle