19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 EYLÜL 2006 SALI 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Erdoğan’ın kefil olduğu terör finansörü için Başbakanlık’ın aldığı karar yeterli değil Uygarlıklar Çatışması Tespit mi, Temenni mi? Köşe yazarlarını zaman zaman gereksiz hale getiren kişiler çizerlerdir. Pazar günkü Cumhuriyet’te yayımlanan, Papa Hazretleri’nin konuşmasıyla, uygarlıklar çatışması konusundaki iki karikatür uzun yazılardan daha iyi açıklıyordu durumu. Bunlardan birincisi Turhan Selçuk’un eşsiz çizgileriyle resmettiği 16. Benedictus idi. Burada Papa Hazretleri göğsünde haç yerine kılıç taşımaktaydı. İkincisi ise, dostum hem yazar hem çizer Behiç Ak’ın 17. sayfada yayımlanan ‘‘Kim Kime Dum Duma’’ köşesindeki karikatürü idi. Burada bir ensesi kalın, karşısındaki emekçiye ‘‘Abartma canım... Aramızda sınıf farkı falan yok, sadece medeniyetler çatışması var’’ diyordu. Katolik âlemin dini lideri Papa’nın konuşması, gerçekten de uygarlıklar çatışmasını kaçınılmaz görenlerin ekmeğine yağ sürecek cinstendi. Papa’nın konuşması, dinler arası diyaloğu savunanlara indirilmiş büyük bir darbeydi. Katolik âlemin liderinin konuşmalarına bakılırsa, diyaloğun bir tarafı buna hazır değil, pek olmak da istemiyor. Müslüman dünyasının, provokasyon kokan karikatür ve konuşmalara gösterdiği tepki ise çatışma yaratma konusunda yapılan her oyuna çok çabuk düşmeye hazır olduğunu gösteriyor ve onları diyaloğa kapalı, bağnaz, şiddet yanlısı toplumlar olarak takdim etmek isteyenlerin savlarına destek sağlıyor. ??? Böylelikle, inançlar arası diyaloğa elverişli ortam oluşmuyor. Aslında bir noktayı iyi vurgulamak gerek. Dogmalar arası diyalog zaten söz konusu olamaz; olsa olsa, dogmaların pratik nedenlerle birbirlerine tahammülleri sağlanabilir. Ama iki tarafın egemenlerinin buna bile hazır olmadıkları ortada. Bütün bunlar, ortaçağda değil, ulaşım iletişim olanaklarının olağanüstü geliştiği, gen teknolojisinin insanın yapısını bile değiştirmenin eşiğine geldiği 21. yüzyılda oluyorsa, inançlardan, dogmalardan başka bir neden aramalıyız. 1989 yılında, Berlin duvarı ve Sovyetler ile ona bağlı rejimler yıkılınca, kimilerinde büyük bir umut doğdu. Artık büyük bir köye dönen dünyamızda, sermayenin önündeki bütün sınırların kaldırılması demek olan küreselleşmenin etkisiyle, gelişmişlerden azgelişmişlere de teknoloji transferiyle insanlık herkesin daha mutlu olacağı bir altın çağı yaşayacaktı. Ama öyle olmadı. Küreselleşme sürecinde, merkez ile çevre arasındaki uçurum daha da büyürken kapitalist ülkelerin içinde de benzeri bir olayla karşılaşıldı.. vahşi tekelci kapitalizm döneminde emekçilerin bütün tarihi kazanımları yerle bir edildi, varsıl daha varsıl olurken, yoksul daha yoksul, daha sosyal güvencesiz, daha işsiz kılındı. Birçok kişi, bu arada örneğin Jacques Attali, Karl Marx’ın Komünist Manifestosu’nda ileri sürdüğü öngörünün asıl Sovyetler yıkıldıktan sonra gerçekleştiğini, 2005 ve 2006 yıllarında, Le Figaro ve L’Express dergilerinde yazdığı yazılarda dile getirdi. Osman Ulagay da, Milliyet’teki yazı dizisinde aynı gerçeği vurguluyordu. ??? İnsanlık 20. yüzyıla girerken, bilimsel ve teknolojik gelişmenin altın çağı açacağı umudunu taşıyordu. Düş ‘‘1. ve 2. Paylaşım Savaşları’’ ile çabuk söndü. 21. yüzyılda gelişmenin sağladığı olağanüstü olanaklar ve küreselleşme yeni bir altın çağ umudunu yeşertti. Ama o da uzun sürmedi. Azalan kârlarla yeni pazarlar için sürekli genişlemek zorunda olan burjuvazi yer kürenin en ücra köşelerine kadar girerken, kendi yarattığı ulusal devletlerin yapısını hoyratça sarsıyor, ulusal sanayileri yerle bir ediyor, ama küreselleşmeyle vaat ettiği refahı da getiremiyor, tam tersine.. geniş kitleler için evrensel ve ulusal çapta, daha yoksul, daha yoksun, daha güvensiz bir dünya yaratıyordu. Azgelişmiş ülke insanlarında olduğu kadar, gelişmiş toplumlarda da geniş kesim, hoşnutsuzluğunu ve de çaresizliğini çeşitli biçimlerde dışa vuruyordu. Sanayi öncesi toplumlarda olduğu gibi, kapitalist toplumlarda da, kriz dönemlerinde insanlar kendilerini güvensiz hissettiklerinde ilk tepki, ‘‘öteki’’ne karşı kuşku, sonra düşmanlık oluyor. Uygarlıklar savaşı görüşü işte buradan kaynaklanıyor. Şu anda ‘‘öteki’’, Bush yönetiminin de katkısıyla Müslümanlardır. Ama yarın dizginlenemediği takdirde Çin ve Hindistan da olabilir. Durumunun nereden kaynaklandığını bilemeyen geniş topluluklara, inanılmaz bir pompalamayla ‘‘öteki’’ düşman ve tehlike kaynağı olarak gösterilmektedir. Bu durumda insan kendi kendine sormadan edemiyor: Uygarlıklar çatışması, bir tespit, bir kehanet mi, yoksa, bozukluğun asıl nedenini gizlemek için yaratılmış bir temenni mi?.. Feragat Kadı’yı kurtarmıyor İLHAN TAŞCI ANKARA Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘‘uyarısı’’ üzerine Başbakanlıkın Yasin el Kadı’nın malvarlığının dondurulması isteminden feragat etmesi, Başbakan’ın kefil olduğu Suudi işadımını rahatlatmayacak. Danıştay, Başbakanlık’ın feragat başvurusunu öncelikle usul yönünden tartışacak. Ardından feragat isteminde ‘‘kamu yararı’’ olup olmadığına bakacak. Başbakanlık’ın isteminin kabul edilmesi de El Kadı’ya yaramayacak. Çünkü aynı konuda Dışişleri Bakanlığı’nın da temyiz talebi bulunuyor. Bu nedenle Danıştay, Dışişleri’nin istemini karara bağlayacak. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ‘‘Hayırsever bir kişi, kendisine kefilim’’ diyerek sahip çıktığı Yasin el Kadı’nın feragat yoluyla ‘‘kurtarılması’’ girişimi sonuçsuz kalabilecek. BM Güven ? Başbakanlık’ın Yasin El Kadı’nın mal varlığının dondurulması davasında feragat kararı alması davanın sonu anlamına gelmiyor. Danıştay’ın öncelikle Başbakanlık’ın feragatini kabul etmesi gerekiyor. Kabul etse bile bu kez de Dışişleri’nin temyiz istemi var. Bu nedenle El Kadı kararı, Başbakanlık’ın feragati ile ortadan kalkmayacak. Ayrıca Danıştay, Başbakanlık’ın feragat istemini “kamu yararı” yönünden irdeleyip kabul ya da reddedecek. lik Konseyi’nin terörü finanse edenler listesinde yer alan El Kadı, Bakanlar Kurulu’nun da aynı yöndeki kararının kendisi yönünden iptali istemiyle dava açmış, Danıştay 10. Dairesi de kararı iptal etmişti. yiz isteminden feragat ettiğine ilişkin dilekçeyi Danıştay’a iletti. nucuna varırsa, bu kez de istemi ‘‘kamu yararı’’ bakımından değerlendirecek. Genel kurulun daha önce feragat istemine ilişkin aldığı bir kararda, ‘‘Bireysel hakkın ihlaline dayanmayan, kamu yararını yakından ilgilendiren konularda açılan iptal davaları, objektif ve somut nitelikte olup, bütünüyle kamu yararını amaçlamaktadır. Dolayısıyla iptal davalarında feragat isteminin de kamu yararı ölçütü kullanılarak bağlanması gerekmektedir’’ yönünde kararı bulunuyor. Bu karar göz önünde bulunduruluduğunda, Başbakanlık’ın feragat girişiminde ‘‘kamu yararı’’ bulunmadığı gerekçesiyle reddedil mesi gündeme gelebilecek. Feragat isteminin tüm yönleriyle irdelenip kabulü yönünde bir karar çıkması da El Kadı’yı kurtarmaya yetmeyecek. Dışişleri de temyiz istemişti Çünkü Başbakanlık dışında Dışişleri Bakanlığı’nın da temyiz istemi bulunuyor. Genel kurul, El Kadı’nın durumunu Dışişleri Bakanlığı’nın istemi doğrultusunda karara bağlayacak. Şu ana kadar Dışişleri’nden temyiz isteminden feragat edildiğine ilişkin bir dilekçe Danıştay’a ulaşmadı. Dışişleri’nden feragat dilekçesi gelmesi durumunda ise kurul, Başbakanlık’ın isteminde olduğu gibi bu talebi de kamu yararı açısından değerlendirerek sonuçlandıracak. Kurul, temyiz istemini reddederse davalıların son yol olarak karar düzeltme isteminde bulunma hakkı var. Bu istemi de yine kurul karara bağlayacak. Feragat usule takılabilir Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, öncelikle Başbakanlık’ın feragat istemini usul yönünden irdeleyecek. Çünkü Başbakan yetkisini ancak müsteşarına devredebiliyor. Ancak Danıştay’a gönderilen feragat dilekçesi Başbakan adına Müsteşar Yardımcısı Mustafa Çetin imzasıyla gönderildi. Dolayısıyla feragat başvurusunun usule uygun olup olmadığı kurulda tartışmaya açılacak. Kurul, feragat girişiminin usul yönünden ‘‘sorunsuz’’ olduğu so Temyizi Erdoğan durdurdu Davalı Başbakanlık da kararı 1 Eylül tarihinde temyiz ederek 10. Daire’nin kararının yürütmesinin durdurulmasını ve bozulmasını istemişti. Ancak bu girişimin Erdoğan’dan ‘‘habersiz’’ gerçekleştirilmesinin yarattığı rahatsızlık sonucunda, Başbakanlık 5 gün sonra isteminden vazgeçerek, tem ‘SEVDA TEPESİ’ TARTIŞMASI ORGENERAL BAŞBUĞ ‘Boğaz’daki zararın geri dönüşü yok’ ? Mimarlar Odası İstanbul Anakent Şube Başkanı Eyüp Muhcu, ‘Sevda Tepesi’ne imar izni çıkarılmasının önünü açan tasarıyla Uyum Villaları gibi birçok kaçak yapının da yasal hale geleceğini söyledi. İstanbul Haber Servisi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatı üzerine hazırlıklarına başlanan yeni Boğaziçi İmar Yasası Tasarısı ile arsasının yüzde 75’ini kamuya terk edenlere geri kalan bölümde inşaat yapma hakkı tanınması, Boğaziçi’nde geri dönüşü mümkün olmayan bir tahribat yaratacağı için ağır bir şekilde eleştiriliyor. Meslek odaları, Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın 1984’te satın aldığı Sevda Tepesi’ne imar izni çıkarılmasının önünü açan tasarının yasalaşması halinde, CHP’den iptal davası açmasını isteyeceklerini açıkladılar. Mimarlar Odası İstanbul Anakent Şube Başkanı Eyüp Muhcu, tasarının yürürlükteki imar hukukuna, AB yasalarına ve UNESCO’nun öngördüğü kurallara aykırı olduğuna dikkat çekerek ‘‘Tasarının bu hali ile yürürlüğe girmesi halinde Boğaziçi’nde geri dönüşü olmayan bir tahribat yaşanacaktır’’ dedi. Boğaziçi Yasası ile Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası gereği izin alamayan birçok parselde inşaat başlayacağını anlatan Muhcu, Uyum Villaları gibi birçok kaçak yapının da yasal hale geleceğini söyledi. Boğaziçi’nde geçmişte yaşanan tahribatı ortadan kaldıracak acil bir çalışma programına ihtiyaç duyulduğunu vurgulayan Muhcu, ‘‘Boğaziçi’nin doğal değerlerini ön plana çıkaran çalışmalar yapılması gerekirken kentsel rantın en yüksek olduğu bölge, İstanbul’u pazarlama politikasına kurban ediliyor. Boğaziçi, kimi küresel şirketlere ve yerel firmalara pazarlanmak isteniyor. Tasarıyı gece yarısı operasyonları ile geçirebilirler. Tasarı yasalaşsa dahi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilebilir. Yasanın iptali için ana muhalefet partisine de başvuracağız. Sivil toplum örgütleri ve meslek odalarıyla birlikte dava açmayı düşünüyoruz” diye konuştu. ‘Terörden en çok bölge halkı zarar görüyor’ HAKKÂRİ / ŞIRNAK (AA) Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ, terör örgütü yok oluncaya kadar mücadelenin hukuk içerisinde devam edeceğini söyledi. Orgeneral İlker Başbuğ, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Işık Koşaner, 2. Ordu Komutanı Orgeneral Hasan Iğsız, Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanı Korgeneral Abdullah Atay ile Hakkâri ve Şırnak’ta askeri birliklerde incelemelerde bulunurken valilikleri ziyaret etti. Başbuğ, Hakkâri’de yaya olarak çarşı merkezini gezerek esnaf ve yurttaşlarla sohbet etti. Yurttaşların sorunlarını dinleyen Başbuğ, ‘‘Bundan sonra her şey daha iyiye gidecek’’ dedi. Başbuğ, Işılay Saygın Kilim Atölyesi’ni ziyaret ederek genç kızlarla sohbet etti. Şırnak Valisi Selahattin Aparı’yı ziyaretinde açıklamalarda bulunan Başbuğ, ‘‘terörle mücadelenin hukuk içerisinde terör örgütü yok oluncaya kadar süreceğini’’ ifade etti. Şehit Anaları Derneği liderliğinde, İstanbul’dan Ankara’ya yürüyen şehit yakınları ve gaziler, ATO Başkanı Aygün’ü ziyaret ettikten sonra ABD Büyükelçiliği’ne siyah çelenk bıraktı. (AA) Aygün: Asker sadece şehitliklerde yatıyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘‘Askerlik yan gelip yatma yeri değildir’’ sözlerini eleştirerek ‘‘Asker yan gelip yatıyor ama sadece şehitliklerde’’ dedi. Şehit Anaları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Pakize Akbaba, hükümete ‘‘Niçin ‘polise dur, teröre vur’ deniliyor?’’ sorusunu yöneltti. Şehit Anaları Derneği liderliğinde, İstanbul’dan Ankara’ya yürüyen şehit yakınları ve gaziler, Aygün’ü ziyaret etti. Şehit yakınları ve gaziler adına konuşan Pakize Akbaba, son zamanlarda Başbakan Erdoğan’ın yaptığı açıklamaların ve ABD Büyükelçisi’nin konuşmalarının, şehit yakınları ve gazilerin yüreğini, şehitlerin kemiklerini sızlattığını söyledi. Gerekirse bu topraklar için şehit analarının da çekinmeden canlarını feda edeceğini belirten Akbaba, şunları söyledi: ‘‘Başbakan’a sormak istiyorum; ‘Güneydoğu bedelini ödedi’ ne demek? ‘Kürt sorunu’ ne demek? ‘Tezkereye karşı çıkanlar vatan hainidir’ ne demek? Tezkereye karşı çıkanlar, vatan haini değildir. Şehidi, gaziyi unutturmaya çalışıyorlar. Çünkü ABD bunu istiyor. Niçin ‘polise dur, teröre vur’ deniliyor?” ATO Başkanı Aygün ise ‘‘Asker yan gelip yatıyor ama şehitliklerde yatıyor. Bilirsiniz, dinimize göre cenaze mezara biraz yan konulur. Başbakan’ın aklında da herhalde buradan kaldı. Gazilerimiz yan gelip yatıyor. Çünkü elleri, ayakları yok. Başbakan’dan bugüne kadar bu sözün özrünü bekledik ama gelmedi. Yarın Gaziler Günü, bunun için en uygun zaman. Başbakan ne zaman ‘Kürt sorunu’ dedi, ondan sonra çatışmalar arttı’’ diye konuştu. Şehit yakınları daha sonra Başbakanlık’a gitmek istedi. Polisin barikat kurması üzerine şehit yakınlarıyla polis arasında gerginlik yaşandı. Pakize Akbaba ile iki temsilcinin Başbakanlık Merkez Binası’na giderek Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Mustafa Çetin ile görüşmesinin ardından şehit yakınları buradan ayrıldı. Şehit yakınları ABD Büyükelçiliği’nin, Emniyet Teşkilatı Vazife Malulü ve Şehit Aileleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ne 10 bin dolar burs vermesine tepki göstererek elçilik önüne siyah çelenk koydu. Burada konuşan Pakize Akbaba, ‘‘Siz bizim müttefikimiz değil, düşmanımızsınız’’ diye bağırdı. Akbaba, elindeki su dolu şişeyi elçilik bahçesine attı. ‘Yurttaşlar yanımızda’ Orgeneral Başbuğ, ‘‘Bölge halkını her zaman yanımızda görüyoruz. Şunu gördüm; görüştüğümüz, beraber olduğumuz insanlarımızın gözlerinde sevgi gördüm ve bunu bekliyorlardı. Her zaman bu kanlı terör örgütünden en çok zarar bölge halkıdır. Teröre destek verenler çok cüzi miktardadır. Bölge halkımızdan da bu cüzi miktarda olan terör örgütüne destek vermemesini istiyoruz’’ diye konuştu. Güvenlikten sorumlu amirler ile mülki amirlerin kanunları titizlikle uygulamalarını isteyen Orgeneral Başbuğ, Diyarbakır’da 8’i çocuk 10 kişinin ölümüne neden olan bombalı saldırıyı da kınayarak ‘‘Yetkililerimizden ve devletin ilgili makamlarından bu olayın faillerinin bulunup yakalanarak cezalandırılmasını bekliyoruz, istiyoruz’’ dedi. Özden: Dışlanıyoruz Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi 2. Başkanı Pınar Özden, tasarının ayrıntılarının kendileri ile paylaşılmamasını eleştirerek ‘‘Genelde bu tür düzenlemeler son anda bizim önümüze geliyor. Oysa en başından beri sürecin içinde olmamız gerekiyor’’ dedi. Özden, Boğaziçi’ni imara açacak yasayı desteklemelerinin söz konusu olmadığını belirterek ‘‘Boğaziçi Yasası’nın eksiklikleri var, düzeltilmeli. Ama bu düzenlemeler Boğaziçi’ni imara açacak şekilde olmamalı’’ dedi. asirmen?cumhuriyet.com.tr GATA: YAŞAMSAL TEHLİKE SÜRÜYOR Bülent Ecevit bir kez daha ameliyat oldu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Eski Başbakan ve DSP Onursal Başkanı Bülent Ecevit’in durumu ciddiyetini koruyor. Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA), Ecevit’in 15 Eylül’de ‘‘hidrosefali’’ gözlenmesi nedeniyle ameliyata alındığını ve Ecevit’e şant takıldığını belirterek, yaşamsal tehlikenin sürdüğünü bildirdi. Geçirdiği beyin kanamasının ardından tedavi altına alınan Ecevit’in, yeniden ameliyat edildiği bildirildi. GATA’dan yapılan açıklamada, kontrollerde giderek artan hidrosefali gözlenmesi nedeniyle Ecevit’in 15 Eylül’de ameliyata alındığı belirtildi. Ecevit’e ventriküloperitoneal şant (beyinden karın boşluğuna cilt altından yerleştirilen tüp) takıldığı ifade edilen açıklamada, şantın sağlıklı olarak çalıştığı ifade edildi. Açıklamada, Ecevit’in spontan solunumu olmasına karşın zaman zaman yapay solunum cihazı ile desteklendiği sürdürüldüğü belirtilirken dolaşım sistemi başta olmak üzere diğer fonksiyonların normal olduğu kaydedildi. Açıklamada, Ecevit’in koma durumunun devam ettiği ve yaşamsal tehlikesinin sürdüğü vurgulandı. Papa 16. Benedictus’un İslamiyetle ilgili iddiası ortalığı karıştırınca, din üzerine yorumlar da yeniden tartışılır hale geldi. Papa Benedictus’un İslamiyet üzerine yorumu aslında geleneksel Hıristiyan bakış acısını yansıtıyor. Tektanrılı dinlerin birbirine yaklaşımı geçmişte dostça değildi. Zaman içinde bu katı tutum değişime uğrasa da önyargılar ortadan kalkmadı. Papa Benedictus sıradan bir insan değil. Hıristiyan dünyasının çok önemli bir bölümünü temsil ediyor. Bu nedenle sözlerine dikkat etmek zorunda. Özellikle 11 Eylül saldırısı ve Irak’ın işgalinin ardından Hıristiyan dünyasıyla İslam dünyası arasında gelişen güvensizlik ve öfke ortamı içinde daha da dikkatli olması gerekiyor. ‘‘Medeniyetler çatışması’’ bir tezdir. Bu tezin belli bir gerçekliğin üzerine oturduğuna inananların sayısı da az değildir. Şimdi Papa’nın bu konuşmasının ardından, İslam dün Dinler Şiddet Yanlısı mı? yasında zaten yükselen Batı düşmanlığı yeniden alevlendi. Bunun alevlenmesi için zaten yeteri kadar olumsuz birikim vardı. Buna Papa’nın konuşması da eklendi. ??? Papa Benedictus özür dilemeli mi, dilememeli mi, tartışması çok önemli değil. Çünkü onun özür dilemesi sorunu çözmeye yetecek bir ihtiyaç sayılamaz. Sorun çok daha derinlerde. Batı dünyası ve bu dünyanın en etkin ideolojisi Hıristiyanlık, yoksul İslam dünyasını küçük görüyor. Tehlikeli görüyor. 11 Eylül saldırısı ardından başlayan büyük şiddet ortamı içinde İslam dünyasını terörün temel eksenlerinden birisi olarak kabul ediyor. Bu bakış açısı yeniden eski dini önyargıları da canlandırıyor. ‘‘Müslümanlar zaten geridir ve teröre yatkındır’’ düşüncesi Batı’da yabana atılır bir düşünce değildir. Tabii bu yabana atılmayan yargıların dini yorum içinde açıklaması da mümkündür. ??? Şiddet ortamı içinde Papa Benedictus, İslamiyetin, şiddete destek verecek bir eğilimi içinde barındırdığı yorumunu yaptı. İslam dünyası içinde de şiddete başvuranlar, kendilerine kutsal kaynaklardan destek olacak yorumlar çıkarıyorlar. Sorun, insanın dini nasıl algıladığı ya da ona bunun nasıl anlatıldığıdır. Her dini metin içinde kendisine şiddet için malzeme bulanlar çıkabilir. Bunu bütün dinlerin kutsal metinlerinden cımbızlayarak çıkarabilirsiniz. O nedenle hiçbir din bu tür yorumlardan kurtulamaz. ??? Kutsal kitapları ve dinleri, iyi ahlak, barış, kardeşlik gibi değerler yönünden de okuyup yorumlayabilirsiniz. İnsanlığın önemli bir kısmı böyle yapıyor. O zaman dinler bir kardeşlik vesilesi haline gelebiliyor. Papa Benedictus’un yorumu, günümüzdeki siyasi ortam içinde bir anlam kazanıyor. Öncelikle yorumu yanlış yerden yapıyor ve medeniyetler arası çatışma isteyen zihniyeti güçlendiren bir yerde duruyor. Burada bir tercih hatası var. Daha da önemlisi, Irak savaşı, Filistin’deki çatışmalar, 11 Eylül saldırısının yarattığı travmatik ortamda bir din adamının daha dikkatli davranması gerçeği. Papa’nın hatası buradadır. O neyi, nerede ve ne için söylediğini düşünmeden konuşmuştur. ??? Burada İslam dünyasının da dikkat etmesi gereken bir durumdan söz edebiliriz. Hiçbir eleştiri ve beğenilmeyen yorum şiddetle cevap landırılamaz. Papa’nın konuşmasının ardından bazı İslam ülkelerindeki görüntüler korkutucudur. Papa’nın yorumunu doğrulayacak niteliktedir. Papa bir yanlış yapmıştır. Bu yanlışı düzeltmesi için onu eleştirmek herkesin en doğal hakkıdır. Papa’ya kızıp, yakıp yıkan tutum ise İslam ülkelerindeki şiddete açık ortamı da gözler önüne seriyor. TV kameralarına yansıyan görüntülere bakan Batılılar, kendi önyargılarının haklı olduğunu düşünüyorlar. ??? İslamiyet veya başka herhangi bir din, iyilik, güzellik ve barış için de bir zemin olabilir, şiddet ve savaş için de. Unutmayalım dinler tarihi, aynı zamanda bir savaşlar tarihidir. Bütün mesele kutsal dinlerin amaçlarını, ileri bir dünyanın, barışın, dostluğun ve kardeşliğin parçası olarak okuyup anlayabilmekte. Papa Benedict, bu açıdan kötü bir örnek oldu. Umarız, düzeltir... CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle