Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 27 AĞUSTOS 2006 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab?cumhuriyet.com.tr Çocuk kitabında ‘Türk göçü’ uralarda okullar normal olarak 4 Eylül’de açılıyor. Bu ‘‘normal’’in kocaman bir istisnası var. 15 yıldır okulların 4’te 1’i öğrenim yılına 1014 gün erken başlıyor. Bu okulların büyük bir çoğunluğu tedrisatını haftada 4 eğitim günü biçiminde uyguluyorlar. Her durumda yaklaşık 13 milyon çocuk, pazartesi ve salıdan itibaren 70 bine yakın resmi veya özel öğretim kurumuna ait sınıfları doldurmuş olacak. Öğrenci ve öğretmen sendikaları, veli örgütleri bir yandan, devlet, belediyeler ve diğer eğitimle ilgili kamu kuruluşları, aralarında çoğu zaman görüş birliği sağlanmasa da, sürekli eğitimin kalitesini arttırmak amacıyla belirli bir iyi niyet ve gayretle mücadele ediyorlar. Son yıllarda bu çabalara, resmi eğitim programına katkısı tartışma götürmez, ilginç, çocuklar için albenisi bir hayli yüksek yardımcı kitaplar katıldı. İşte bu ‘‘albenisi’’ yüksek, ‘‘güzel’’ kitaplardan biri de Carole Saturno’nun yayına hazırladığı ‘‘Enfants d’ici, parents d’ailleurs / Buranın Çocukları, Ötelerin Ebeveynleri’’ başlıklı gerçekten enfes bir kitap. Fransa’nın en prestijli yayınevi Gallimard’ın ‘‘gençlik B çocuk’’ dizisinden basılan 30x24.5 cm. boyutlu, birbirinden hoş desen ve fotoğraflarla bezendiği kadar pedagojik önemi övgüye değer bilgilerle donanmış eserin, maalesef bizi çok ama çok rahatsız eden bazı sayfalarına yakından bakmakta yarar var. Kitap, kısaltılmış ‘‘Göçün Belleği ve Tarihi’’ altbaşlığından da anlaşılabileceği üzere, önceleri Fransa’da kırsal alanlardan kentlere, endüstriyel merkezlere, daha sonra da çevre ülkeler veya eski sömürge ve diğer ülkelerden gelen göçmenlerin hikâyesini, nedenlerini, günümüzün sıkça kullanılan ‘‘entegrasyon/uyum’’, ‘‘iltica’’, ‘‘küreselleşme’’ gibi kavramları çocukların kavrayacağı bir dil ve üslupla anlatmaya çalışıyor. Öğretici yanı kadar içimizde yaşayan özellikle ırkçılık, ayrımcılık ve aşırı milliyetçilik gibi yarının yetişkinlerini etkilemeye hazır ideolojik ve politik tuzakları da vurgulamayı hedefleyen çalışma, 1850’lerde başlayan iç göçlerle açılıyor. Göç gruplarının Fransa’ya varışlarına göre yapılan kronolojik sıralamanın arasına serpiştirilen ‘‘Tarladan şehre’’, ‘‘Sanayi Devrimi’’, ‘‘Fabrikadan savaşa’’, ‘‘Yolculuk’’, ‘‘1. ve 2. Dünya Savaşları’’, ‘‘Şantiyeden krize’’, ‘‘Sömürgeciliğin sonu’’, ‘‘Aileler ve Mülteciler’’, ‘‘Oturmak’’, ‘‘Hatırlamak’’, ‘‘Günümüzde Göç UĞUR HÜKÜM Küreselleşme’’, ‘‘Uyum’’ gibi bölümler çocukların ‘‘göç’’ olgusunu kavramasını kolaylaştırıyor. 15 hayali göçmen çocuğunun kimliği ve hikâyesi etrafında tanıtılan etnik/ milli grupların, nitelik/ nicelik önemine göre tarihsel sıralamaları şöyle düzenlenmiş: ‘‘Yahudi, Rus, Ermeni, Polonyalı, İtalyan, İspanyol, Portekizli, Cezayirli, Faslı ve Tunuslu, Türk, Yugoslav, Afrikalılar ve Asyalılar’’... 2005 Kasım ayında yayımlanan kitabın ‘‘Türk göçü’’ konusunda içerdiği vahim hataları, önyargıları besleyen çarpık bilgileri ilk kez fark eden, bir kez daha ParisElele derneği kurucu müdürü, Fransa Yüksek Uyum Kurulu ve kurulmakta olan Ulusal Göç Tarihi Müzesi Bilimsel ve Kültürel Komitesi üyesi Gaye Petek oluyor. Yayıncı ve yazarını, PARİS kitabı amacının dışına düşüren bu yanlışlar konusunda uyaran Petek’in altını çizdiği belli başlı hatalar şunlar: ‘‘Hayali olarak Almanya’dan göç etmek zorunda kaldığını farz ettiğimiz Türk ailesinin hikâyesi, bu göçün özgün ve tipik özelliklerini yansıtmaktan uzaktır... Hiçbir göç grubu için kullanılmayan küçümseyici tarzda yazılmış‘İş olan her yerde yaşamaya ve her türlü işi yapmaya hazır’ tespiti doğru değildir. Zira Türk göçü de önce Fransa’nın talebi ve belirli büyük şirketlerin çağrı ve toplu kontratlarıyla başlamıştır... Çocuklara temel doğrular diye, son derece kolaycı ve hafif, ‘‘Kürtlere yapılan kanlı baskılar ve bütün Kürtlerin bağımsızlık istediği’’ gibi ifadelerle veya ‘Türk göçünü 1915 Ermeni soykırımı ile’ başlatarak aktardığınız bilgiler, acaba hangi birlikte yaşama fikrine hizmet edecektir?.. Türkiye’nin cumhuriyetçi kazanımlarına, (başka hikâyelerde yer verilen) sol ve ileri görüşlülerin maruz kaldığı baskı ve güçlüklere, Türkiye’den zorunlu göçlerine hiç değinmeden, bu toplumun laiklik konusundaki evrimine bakmadan, diğer Müslüman kökenli göçmen topluluklarda çok daha yaygın olan sıkmabaşlı yaşantıya rağmen, tek başörtülü çocuklar fotoğrafını Türk göçüne yakıştırmanızın nasıl bir açıklaması olabilir?..’’ Daha önce yalnızca Fransa’daki istasyon mahalleriyle ilgili bir turistik tanıtım kitabı yazdığını bildiğimiz Saturno, Petek’e verdiği yazılı cevapta, ‘‘projesinin bir ilk olduğu, hatalar içerebileceği, bazı konularda yayıncısının istediği doğrultusunda çalıştığı, yeni bir baskıda değiştirmeler olabileceği, ancak söz konusu görüş ayrılıklarının kitabının bütününe gölge düşüremeyeceği’’ yollu kaçamak ifadelerle meydanın ne denli boş olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Çok iyi biliyoruz ki, yukardaki bazı noktalar bugünkü ‘‘Türk’’ yetkilileri değil kızdırmak veya tepki göstertmek, sevindirebilir dahi... Yazar, Fransa’da doğduğu kabul edilen 1012 yaşlarında Nâzım isimli bir Türk çocuğunun hayali hikâyesinin başlığını da, diğer hiçbir öykünün içermediği bir katılıkla atmış: ‘‘Türk değilmişim gibime geliyordu...’’ hukum@gmail.com Mutluluğun Kurabiyesi araburun’da ve Gayrettepe’deki Fungi Dikili’de yaşanan adındaki pastanede haşemalı, tesettürlü buluşmak için anlaştık. Ancak küçük bir sorun var; saldırılar ve İslami usullere Özcan’ın çikolatasını uygun olarak uyarlanan yanımıza almayı dünya masalları Türkiye’de unutmuşuz. Biz Belçika gündemi oluştururken çikolatası getiremedik diye Belçika’da Flaman Devlet üzülürken, Belçika Okulları Yüksek Konseyi çikolatasının en âlâsı bizi daha önce Brüksel’de görev brownie ile karşılıyor. yaptıkları okullarda Belçika karamelli kurabiye başörtüsü ile derslere ise sırasını bekliyor. Küçük girmek istedikleri için işten pastacı dükkânının atılan iki öğretmenin levhasında yazan itirazını reddetti ve işten ‘‘Mutluluğun kurabiyesi’’ atma kararına destek verdi. sloganından Öğretmenlerin hiçbir dini şüphelenmeliydim. Bu işte simgeyi çağrıştıramayacağı de Özcan’ın parmağı var. ve tamamen yansız bir Eşi Behiye, arkadaşı Aynur görünüm sergilemeleri ile birlikte 2 ay önce küçük gerektiği özellikle bir kadın girişimi olarak vurgulandı. Türkiye’de başlatmış Fungi’yi. Behiye tehlike çanları çalarken, koylar ve oteller kurtarılmış özel yapım kurabiyelerinin çeşidini her geçen gün tesettür bölgelerine çevrilirken ülke yöneticileri arttırıyor. Özcan ‘‘mutluluğun davetiyesi’’ni duyarsız kalıyor, ama yaparken eşi de tehlikenin farkında olan yaratıcılığını ‘‘mutluluğun Belçikalı, anında önlemini kurabiyesi’’nde gösteriyor. alıyor. Demokrasi başka, Cevizli, incirli, kayısılı, demokrasinin sonunu getirmek için demokrasiden antepfıstıklı veya fıstık ezmeli kurabiyeleri yararlanmak başka bir şey. görünce kontrolümü Cumhuriyet rejiminin kaybettim. Hele damla sonunu getirme özgürlüğü sakızlı cheesecake ve bol ülkemizde sınırsızca ‘‘ultra Belçika çikolatalı her şey dahil’’ bir şekilde brownie’yi anlatmam kullanılıyor. Belçikaolanaksız, tatmak Türkiye İstanbul’da karşılaştırmalı B R Ü K S E L gerek. kaldığımız çok ve türbana kısa süre Belçika’nın içerisinde yaklaşımını Fungi’nin özetleyen bir müptelası olduk. pazar yazısı Sabahları otlu yazmayı ERDİNÇ UTKU poğaça ve tasarlıyordum, börekler, özel ama İstanbul’a yapım limonata ve uğrayınca her şey değişti. kahvelerle desteklenmiş İstanbul’a gelmişken doğal sebzemeyve ‘‘mutluluğumuzun eşliğinde yapılan davetiyesi’’ni tasarlayan kahvaltıları unutmamız çizer ve reklamcı (yaratıcı yönetmen) arkadaşım imkânsız. Aynı, Belçika ya Özcan Çalışkan’a bir da Fransa’da rastlanan teşekkür edelim dedik. türden bir semt butik Kitaplarımdan ikisinin pastacısı Fungi. Temiz, kapağını da çizmiş olan kaliteli ve güler yüzlü bir Özcan’dan eşim bir hizmet anlayışıyla Behiye davetiye tasarlamasını ve Aynur ‘‘insan sıcağı’’nı istemişti. Biz, bildiğimiz hissettiriyor müşterilerine. davetiyelerden beklerken Bazen sevilen insanlar da Özcan evlilik davetiyesi kurabiye olarak olarak ilginç bir kitap ile, adlandırılır, tadından roman ile çıkageldi. ‘‘Evet! yenmedikleri için! Bu Yayınları’’ tarafından ilk ve benzetme en çok da son baskısı Ağustos Behiye ve Aynur’a uyuyor. 2006’da yapılan ‘‘Brüksel Müşterileri arasında Anıları’’ romanımız, ön ve kocasından gizli kurabiye arka kapak ile ilk yiyen, kayısılı kurabiye sayfalarda verilen çağrı için ev arkadaşıyla kavga metni ve kutlama tarih ve eden ya da ‘‘Bir elmalı pie adresleri dışında boş yedim, hayatım değişti’’ sayfalardan oluşuyor. diyenler bile var. Henüz Nâzım’ın ‘‘1945’’ şiirinden ruhuna teknolojinin ve esinlenilerek yazılan paranın karışmadığı ‘‘yaşanmamış en güzel Behiye’nin kurabiyeleri günleri (BİRLİKTE) karamsar bir Türkiye yaşamak için’’ sözleriyle algılamamızı biraz olsun boş sayfaların henüz hafifleştirdi. ‘‘Mutluluğun yaşanmamış en güzel kurabiyesi’’ne bayıldım. günleri simgelediği ‘‘Mutluluğun Türkiyesi’’ne anlatılıyor. Eşim, Özcan’ın de bir el atar mısın sevgili bu yaratıcı çalışmasını çok Behiye! Bizim ucuza getirdi. Belçika politikacılardan ben artık çikolatasına fit oldu ümidi kestim de... (erdincutku@binfikir.be) Özcan. Özcan ile ‘Gary’ye dönmek... hicagoDetroit C karayolundan Gary’ye salt iki çıkış var. Biri kurduktan sonra, Gary’nin nüfusu, oldum olası, zencilerden sayıldı. Son kasabaya yaklaşırken; sayıma göre, yüzde 94’ü diğeriyse, oranın son evleri siyahi olan Gary’den ‘‘The seyrelip terk edilmiş tek tük Jacksons 5’’ gibi ünlüler de çıktı. Michael Jackson’un 4 fabrika binaları görüldüğünde... Kasabaya kardeşiyle ilk kez sahne girişleri kaçırdınız mı, epey aldığı yer burasıydı. Ama, ilerdeki Indianapolis Michael doğduğu kente bir sapağından ‘‘Gary’’ye geri daha adım atmayanlardandır. Beyazlar da çıkıyordu, ara dönmeniz gerekir. Buysa, fazladan bir 20 mil daha sıra Gary’den. Ay çevresinde yapmak olur. Ben oradan dolaşan ilk insanlı uzay aracı, geçip Gary’ye geri dönmek Apollo 8’in astronotu Frank için birkaç kez kararsız Borman burada doğmuş, kalmış, sonra ‘‘Boş ver! Altı Purdue’den mezun olmuştu. üstü, terk edilmiş bir şehir’’, Daha niceleri var... diyenlerdenim. Ne ki, Purdue 1960’ların başında, çelik Üniversitesi kampusundaki fabrikaları 3 vardiyada harala evime son Chicago gürele çalışıyor, elde dönüşünde, 9080 no.lu sefertası sallayıp girişte kart karayolundan aracımı kent basanların sayısı 178 bini buluyordu. Bugün Gary’de sokaklarına sokmayı bu kez becerdim: Gary, bir hayalet geriye bir fabrika kalmış; şehirdi; ürpererek orada orada, gönülsüz işçilerin dolaştım! Kapıları sayısı ise 1700’ü geçmiyor. kilitledim, klimasız arabamın Şimdilerde kenti tekrar ayağa kaldırmak mı, yoksa camlarını kapattım, ana caddelerden âdet yerini yazgısına bırakmak mı bulsun diye bir geçip öteki gerekiyor tartışması, aldı çıkıştan karayoluna geri yürüdü. Chicagolulara döndüm. Gary’ye geri bakılırsa, Gary’ye geri dönüş yapılmalıdır ki, Gary dönmenin olanaksız olduğunu, bu kısa şehir Bro’larından Chicago seyahatiyle, ben de gördüm. kurtulabilsin. Indiana eyalet Öteden beri, Gary’ye yöneticileriyse, çok laf edip insanları geri getirmeye hiçbir şey söylemeyen takımından çalışıyorlardı. Gidenler, bir daha INDIANAPOLIS görünüyor. geri dönmediler; Orayı gözden Michael Jackson çıkarmış bile dönmedi... gibiler... Kentte kalanların Chicago’nun 60 kilometre çoğunluğu güneydoğusunda hatıralarını MAHMUT ŞENOL bulunan Gary, 20. bırakıp yüzyıl başında gidemeyen nüfusu 200 bini aşan bir yaşlılar olunca, aralarından kentti, cıvıl cıvıldı, gelecek en genci Belediye Başkanı seçilmişti. 71 yaşındaki, için ümit vaat ediyordu; şimdi sayımı 30 bini siyahi Rudy Clay, sık sık bulmuyor. Orada kalanlar da, Indianapolis’e gelip Kavafis’in ünlü dizesindeki yöneticilerden yardım istiyor. gibi, ‘‘Gideceğin kent bundan Ancak, Demokrat Partili Reis, Bush yanlısı farklı olmayacak’’ diye orayı terk edememiş, çoğu yaşlı, Cumhuriyetçi Partili düşkün, yoksul insanlardı. Indianapolis zevatına tesir Bir de, Chicago’nun arka edemiyor, eli boş Gary’ye mahallesi buradan oraya geri dönüyordu. ‘‘fahişe, eşcinselerkek, porno Cumhuriyetçi Vali, Gary’den malzemesi, uyuşturucu, silah söz ederken, ‘‘Islah olamayacak bir yer, orası’’ ve hırsızlık malı’’ ihraç eden sektörün Al Capone artığı diyordu. Çok eskiden, insanlarıydı. Adlı adınca Potawatomi Kızılderili söylersek zenci çeteler; ya da kabilesinin yaşadığı bu yer, AfroAmerikan jargonuyla beyazlara teslim olurken, ‘‘Ulu Ruh Manitu’’ yeni ‘‘Brother’’ sözcüğünden türetilerek değil, eksiltilerek gelenleri galiba lanetlemiş çıkarılmış bir kardeşlik olmalıydı. Amerika’nın seslenişinde, ‘‘Bro’’lar... işgali sırasında, ‘‘soluk Detroit’teki otomobil benizlilerin’’ binlerce Kızılderiliyi burada katledip fabrikaları için ‘‘Çeliğe Su Veren’’ Gary, kent bağıyla Michigan Gölü’ne attıklarına Chicago’nun, ancak yönetsel dair söylentiler var da... olarak Indiana’nındı. Hâlâ da Sonra, zencileri ucuza öyledir... Indiana eyaletinin çalıştırıp şimdi de suça teşvik Chicago sınırında, Michigan etmenin şehridir burası. İtalo Gölü kıyısına yayılmıştır. Calvino’nun yazdığı gibi, her Üstünden vapur, altından tren şehre yaklaşırken bir başka geçer; yanından karayolları... görüntü olur. Calvino buraya Gary şimdi virane evleri, gelmiş olsaydı, Gary’nin bacaları devrilmiş boş gerisini, geçmişini fena fabrikaları, pencerelerine bulurdu. Zira görüntü, ta suntadan tahta perdeler çakılı Kızılderili zamanlarından işyerleriyle bir hayalet beri Manitu lanetinde... kenttir! Burayı beyazlar msenol34@yahoo.com K Tokyo’da samba coşkusu Japonya’nın başkenti Tokyo dün renkli bir gün yaşadı. 26 yıllık Asakusa Samba Karnavalı yüz binlerce katılımcıya coşkulu anlar yaşattı. Tokyo’nun merkezindeki ana caddeden müzik eşliğinde dans ederek geçen Japon ve Brezilyalı sambacıları 500 bin kişi izledi. (Fotoğraf: REUTERS) Bu devirde prenses olmak varmış ollanda’da ilk ve orta dereceli H okullar geçen hafta açıldı. Çocukları olan aileler, tatillerini homurtuların önüne geçmek de kolay olmuyor. Benzin zammı, Türkiye’yi aratmayacak ölçüde. bitirip döndüler. Tabii, çoluk çocuk Gün geçmiyor ki, benzine zam gelmesin. Almanya’ya yakın sahibi bizim Türkler de... Bencileyin ‘‘gidemeyenler’’ bölgelerde oturanlar şanslı. Onlar benzin gereksinimini komşu yakaladığını çevirip, ‘‘memleketten ülkeden daha ucuza karşılıyorlar. havadis’’ soruyor. Bizim Nuri de, ayağının tozuyla Türkiye’den Almanya’daki benzin fiyatı, Hollanda’dan ortalama 10 sent dönenlerden. Birkaç saat uyuyup dinlendikten sonra buluştuk. ‘‘E daha ucuz. Geçen hafta sonu, Almanya sınırındaki Venlo anlat bakalım, ne var ne yok memlekette’’yle başladı sohbet. kentindeydik. Hollandalı Nuri, Egeli. Öyle, pek politikayla dostlarımız Theo ve Marina’nın konuğu olduk. Pazar günü dönüş falan ilgilenen biri değildir. Ama, bu yıl gördükleri inanılmaz yoluna çıkmadan önce, 4 kilometre ötedeki bir Alman kasabasına etkilemiş onu: ‘‘Abi burada televizyonlardan izlediğimizden çok uğradık. Artık sınırlar kalktığı için, sadece küçük tabelalardan farklı her şey. Millet kan ağlıyor. öğrenebiliyorsunuz bir başka Çiftçi perişan. Köy yerlerinde insanların tek eğlencesi olan ülkeye geçtiğinizi. Hollanda tarafındaki benzin kahvehaneler dahi bomboş. Kahveye verecek çay paraları A M S T E R D A M istasyonu adeta ‘‘sinek avlarken’’ bile yok. Köy ve kasabalardaki içkili 200 metre ileride lokantalar ise, AKP’nin Almanya tarafındaki benzin hışmına uğramış. Çoğu kapatılmış...’’ Memleket istasyonunda ise, ‘‘iğne atsan yere sorunlarından biraz YUSUF ÖZKAN uzaklaşıp, kafa dağıtalım düşmez’’ bir diye çıktık. Ama ‘‘ekonomik kalabalık. 10 dakika içinde, yaklaşık 20 sıkıntı’’ içerikli konuşmalardan uzaklaşmak olanaksız. Tatil Hollanda plakalı araç saydım. Deposunu dolduran, ülkesine geri harcamaları ve okul giderleri nedeniyle Hollandalıların dönüyordu. Benzin istasyonunda çalışan Alman gençlerle ayaküstü gündeminde de aynı konu var. sohbet ettik. ‘‘Hep böyle’’ dedi, Deyim yerindeyse ‘‘esnaf kan ağlıyor’’. Alışveriş merkezleri ‘‘müşterilerimizin büyük bölümü Hollandalı. Burada benzin daha bomboş. Zorunlu gereksinimler dışında kimse alışveriş yapmıyor. ucuz olunca, insanlar iş çıkışı ya da iş dönüşü araçlarına yakıtı bizden Yurdum halkı, yıllardır yüksek enflasyon ve geçim sıkıntısına alıyorlar. Bu yüzden sanırım karşı ‘‘alışmış’’ durumda. Ama taraftaki benzin istasyonları bizi pek sevmiyorlar...’’ ‘‘Fırsat bu fırsat’’ buradakiler farklı. Yıllarca bolluk içinde yaşadıktan sonra, ‘‘Avro’’ deyip, biz de doldurduk depoyu ucuz Alman benziniyle. Dönüş sonrası birden karşı karşıya kalmışlar ekonomik sıkıntılarla. yolunda, gazetelere göz gezdirdim. Tatil mevsimi ya, gündem kısır. ‘‘Hayat pahalılığı, enflasyon’’ gibi Prenses Maxima’ya devlet kavramlarla yeni yeni tanışır olmuşlar. Hal böyle olunca, bütçesinden ayrılan paraya ilişkin bir haber takıldı gözüme. Konu Maxima olunca, hemen okumaya koyuldum. Belki bilmeyen okuyucular vardır. Maxima, Arjantin’de 30 bin insanın ölümüne neden olan faşist Jorge Videla cuntasının Tarım Bakanı Jorge Zoregueta’nın kızı. Dolayısıyla Hollanda’da ‘‘faşist cuntanın dünürü’’... Bir süre, Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’a da kucak açan Dünya Bankası’nda çalışan Maxima, Hollanda Prensi Willam ile evlenerek, ‘‘prenses’’ oldu. Evlilikleri aşamasında, yoğun tartışmalar yaşandı. ‘‘Demokrat’’ olmakla övünen ülkede, birçok kesim bir cunta üyesinin kızının prenses unvanını almasına sert tepki gösterdi. Baba Jorge Zoregueta, tepkiler nedeniyle Hollanda’ya düğün törenine gelemedi. Töreni Londra’dan TV’deki canlı yayından izlemek zorunda kaldı. Ama sonunda Kraliçe Beatrix ağırlığını koyup, tartışmaları bitirdi. Jorge Zoregueta’nın, 30 bin kişinin katili cuntanın bir üyesi olduğu tartışması da ateşini yitirdi ve artık rahat rahat Hollanda’ya gelip kızını ziyaret etmeye başladı. İşte bu Prenses Maxima için bütçeden ayrılan pay, yıllık 750 bin Avro civarındaymış. Çalışanların ortalama 1500 Avro maaş aldığı ülkede, Prenses’e bütçeden ayrılan 750 bin Avro’nun 340 bini, giyim kuşam gibi ‘‘diğer’’ giderleri içeriyormuş. Magazin dergileri ve magazin programlarının ‘‘en şık’’ ünlüleri arasında yer alması boşuna değilmiş Prenses hazretlerinin. Muziplik olsun diye, önüme gelen tüm Hollandalı dostlarıma bu haberi anımsattım. Kimi güldü, kimi öfkelendi. Kimisi ise, ‘‘Bu dünyada prenses olmak varmış’’ deyip sustu... ozkanyusuf@hotmail.com CUMHURİYET 10 K