12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 AĞUSTOS 2006 CUMA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr 15 Şiddet, zorbalık ve saldırganlığa direnmek boynumuzun borcu KEDİ GÖZÜ VECDİ SAYAR Karaburun... Dikili... Ayvalık Haftaya, gazeteci Gülden Aydın ve kızı Ceren’in Karaburun’da uğradığı saldırı damgasını vurdu. Haberi, Yalçın Bayer’in ‘‘Yeter, Söz Milletin’’ köşesinde dehşet içinde okuduğumda, söyleşi ve imza günüm için Dikili’deydim. Ertesi gün bu olayı gazetelerimizin nasıl yorumlayacağını merak ediyordum doğrusu. Cumhuriyet dışında hiçbirinin olayı manşete taşımamasına, kiminin yok saymasına, sanki böyle bir şey olmamış, yaşanmamış gibi yapmasına belki de şaşmamak gerekiyordu. Ancak ertesi gün Dikili’de, bir gün sonra da Ayvalık’taki söyleşilerimde geniş kitlelerin saldırıyı gerçekleştirenler kadar, buna göz yuman medyaya da yöneldiğini görecektim. Üç önemli nokta Sonraki tepkileri biliyorsunuz, okudunuz. Gülden Aydın ve Ceren’e geçmiş olsun derken, vurgulamam gereken iki üç nokta var: Birincisi, ‘pislik’ kavramı... Bikinili birine ‘pislik’ diye saldıranlar, herkese açık bir koyda insan dışkısının (bir çocuğunki bile olsa) ‘pislik’ olduğunu bilmiyorsa, kavrayamıyorsa, anlamıyorsa, görmüyorsa, orada ciddi bir bilgisizlik, vazgeçtim eğitimsizlikten, bir ilkellik sorunu var. Ne dinle, ne inançla, ne düşünceyle ne de yaşam biçimiyle açıklanabilecek bir sorun... İkincisi, kimi aydınlarımızın benimsediği hani o sözüm ona ‘özgürlükçü’ ve ‘demokratik’ tavır var ya; hani on yaşındaki kız çocuklarını bile çarşafa sokarken bile takındıkları tavır... ‘Örtünme hakkı’nın yavaş yavaş nasıl zorbalığa dönüştüğünün, ‘örtünmeme hakkının’ nasıl adım adım yok edildiğinin örneğidir bu olay. Vurgulamak istediğim üçüncü nokta ise, ‘pislik’ ve ‘hak’ konusunda düşünmekten yoksun, yorum yapmaktan aciz, diyalog kurmayı beceremeyen, beyinleri uyuşmuş, yalnız kadın bedenini değil, tüm yürekleri de örtmeye, kapatmaya, kilitlemeye çalı Gençlerimiz, Milli Mücadele ve Bugün Geçenlerde Moda Caddesi’nde yürürken lise son sınıfta veya üniversitenin ilk sınıflarında olmaları gereken bir grup gençle karşılaştım. Üçdört tanesinin göğsünde, üstünde Che Guevara’nın resimleri bulunan rozetler vardı. O anda, elleri öpülesi Turgut Özakman’ın ‘‘Şu Çılgın Türkler’’ adlı kitabının önsözündeki şu satırları anımsadım: ‘‘Gençlerimize uzun zamandır Milli Mücadele’yi gerektiği gibi anlatmıyoruz. Bu yüzden şimdiki birçok orta yaşlılar da Milli Mücadele’yi iyi bilmiyor. Bilmemek oranı gittikçe artıyor. O görkemli olayı eski, soluk fotoğraflara benzettik. Oysa Cumhuriyetimiz o mücadelenin ürünü ve kaçınılmaz sonucudur. Yeni devletin kuruluş felsefesini o mücadele belirlemiştir. Anadolu aydınlanması, birliği ve yurttaşlık bilinci o büyük mücadeleyle başlamıştır. O dönem bilinmeden bugünü okuyamayız, yarını göremeyiz. Milli Mücadele’nin emperyalizme karşı verilmiş ve kazanılmış ilk kurtuluş savaşı olduğu anlatılmadığı için gençlerimiz başkalarının kurtuluş mücadelelerine imrendiler. Kendi tarihlerine, kendi kahramanlarına yabancılaştılar...’’ ??? Sevgili Özakman, ‘‘Gençlerimize uzun zamandır Milli Mücadele’yi gerektiği gibi anlatmıyoruz’’ diyerek gençleri bir anlamda esirgeyici davranmış, başka deyişle onları, ‘‘gerektiği gibi anlatan’’ olmadığı için ‘‘anlayamayan’’ ve kendi tarihlerine ‘‘yabancılaşan’’ bir kesim olarak nitelendirmiş. Ben, belki de özellikle son zamanlarda artık iyice azıtan irticaın etkisiyle, gençlere bu kadar bağışlayıcı yaklaşamıyorum ve Özakman’ın saptamasına şu soruları ekliyorum: Peki gençlerimiz, karşılarına Milli Mücadele’yi ve onu izleyen Türk aydınlanmasını gerektiği gibi anlatmaya çalışanlar çıktığında nasıl bir tutuma giriyorlar? Anlatılanları, sorular üretecek kadar can kulağıyla dinliyorlar mı? Köy Enstitülerinin, Halkevlerinin, tercüme bürolarının aydınlık yollarından bugünün kapkara manzaralarına nasıl ulaşılabildiğini merak ediyorlar mı? Kendilerine o Milli Mücadele’nin ve Cumhuriyetin yaratıcısı Mustafa Kemal Atatürk ve bütün o dönem üzerine kaynaklar salık verildiğinde, o kaynakları büyük bir merakla, yutarcasına okuyorlar mı? Gerek üniversite hocalığım sırasında gerekse üniversite dışında ilişki kurduğum gençlik gruplarıyla çalışmalarımda edindiğim deneyimlere dayanarak gençlerin büyük bir çoğunluğu açısından bu sorulara verebileceğim yanıtlar, ne yazık ki olumsuz. ??? Bir zamanlar, yaklaşık dört yıl süreyle konservatuvar mezunu gençlerin kurdukları bir tiyatronun sanat danışmanlığını yapmıştım. O tiyatro bünyesinde oluşturduğumuz araştırma biriminin iki yıla varan çalışmaları sırasında çalışmalara katılanlarla, bir Türk tiyatrosu yaratabilmek için kendi yakın tarihimizi bilmenin ne kadar önemli olduğu konusunda görüş birliğine varmıştık. Ancak iş, sadece o görüş birliğinde kaldı; örneğin Şevket Süreyya Aydemir’in ‘Enver Paşa’, ‘Tek Adam’ ve ‘İkinci Adam’ başlıklı eserlerini bu gençlere okutmayı başaramadım. Daha sonra, bu kez konservatuvar öğrencilerinden oluşan ve ileride kendi tiyatrolarını kurmayı amaçlayan bir grup gençle yaptığımız çalışmalar da yine aynı okuma engeline takıldı. Daha bunların benzeri çok sayıda örnek verebileceğim bu konuyu açmamın nedeni, şu saptamayı yapmak: Gençlerimiz arasında, alanında ülkesi için gerçekten bir şeyler yapabilmek için düşünmeyi, bunun için de gerekli bilgi temelini edinmeyi ve ondan sonra eylemde bulunmayı koşul sayan bir kesim değil, fakat bütün bunları yapmamak için kendine ‘‘Bizler seksen kuşağıyız’’, ‘‘Bizlere anlatılmadı’’ vb. gibisinden bahaneler yaratmakta gerçekten usta bir kesim egemen. Bu kesimden gelen ve örneğin sanat öğrencisi olanlar, sanatları üzerinde düşünmeksizin, seçtikleri sanatları neden yapacaklarını sorgulamaksızın sanat yapmaktan yana. Kendine bahaneler yaratmak, insanoğlunun en temel nitelikleri arasındadır. İnsanın aynı zamanda bağımsız bir iradenin ve bu iradeyi temel alacak bir bilincin taşıyıcısı olduğunu göz önünde bulundurmadan, yalnızca bahanelerin peşine takılmak, ne bireyleri ne de toplumları olumlu noktalara taşıyabilir. Milli Mücadele’yi, kendi kurtuluş savaşlarını yeterince öğrenme zahmetine katlanmayanlar ise aslında hiçbir toplumun kurtuluş savaşını gerektiği gibi kavrayamayıp sadece işin gösterişiyle, yani göğüslerine taktıkları simgelerle yetinirler! [email protected] [email protected] Toplum için ne yapabilirim? Ayvalık’ta Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve CUMOK’un davetlisiydim. Yaz aylarının en sıcak cumartesi günü, öğleden sonra saat dörtte, İnönü Kültür Merkezi’nde herhangi bir insanın kültürel herhangi bir etkinliğe katılacağını söyleseler inanmazdım. Yanılmışım. Ayvalık yalnız doğal güzellikleri, tarih birikimi, üretim bolluğuyla değil, insan kalitesiyle de zengin. (Bu zenginliği Ahmet Yorulmaz ‘Ayvalık’ı Gezerken’ ve Berrin Akın ‘Kentli Ayvalık’ kitaplarında, muhteşem bir biçimde önümüze seriyor.) Filiz Ali’nin kurduğu ve yönettiği Uluslararası Ayvalık Müzik Akademisi 1998’den beri doludizgin çalışmalarını sürdürüyor. Galeriler, kitapçılar, açıkhava sinemaları eksik değil. Turneye giden hiçbir tiyatro, seyircisiz kalmıyor. En heyecan verici yanı, her bireyin ben Ayvalık için ne yapabilirim diye didinmesi: İşte Aysel Namlı. Binbir iş arasında, okunmuş kitapları toplayıp, ikinci el düşük fiyata yeniden satıp Ayvalıklıları kitaba boğması, gelirini Çağdaş Yaşam’a aktarması... Sadece bir örnek... İçinde yaşadığım ve yaşamak istediğim toplum için ne yapabilirim sorusunu sorduğumuz an, inanın şiddete, zorbalığa ve saldırganlığa da direnmiş oluyoruz! eposta: zeynep?zeyneporal.com faks: 0 212 257 16 50 şan bu insanların seçebildikleri tek yolun şiddet olması... Lütfen, yarın öbür gün Türkiye nasıl bu hale geldi diye kimse şaşırmasın! Şiddet Dikili’de de vardı. Biliyorsunuz, ‘SiyanürAltınÇevre’ başlıklı panele, 200 kadar eli sopalı adam saldırdı. Söyleşi ve imza günüm bu panelden bir gün önceydi ve o gün Belediye Başkanı Osman Özgüven, aldıkları tehdit mektuplarını gösteriyordu bana. Koza Altın Madencilik, Bergama Ovacık’ta yasadışı faaliyetini sürdürüyor, yargı kararlarına uymuyor. Maden işletmesi taraftarları yasalara uymaktansa, şiddet uygulamayı seçmişti. Dikili Belediyesi’nin düzenlediği ‘Barış, Demokrasi ve Emek Şenlikleri’nde, o panele yönelik şiddet, yine de güzellikleri yok edemedi. Anımsıyorum, 12 Eylül darbesinden sonra, Dikili sanki bir özgürlük alanıydı. 1985’te başlayan Dikili Şenlikleri, yazarların, çizerlerin, gençlerin, öğrencilerin düşüncelerini özgürce açıklayabildikleri, ‘sakıncalı’ konuların tartışıldığı alan, ‘yalnız değiliz’ duygusunun pekiştiği yerdi. On yıl aradan sonra, bu kez çok daha geniş bir katılımla sürdürüldü. Geçen yıl Avrupa Birliği sürecini ele aldı. Bu yılın ana başlığı ise ‘‘Yeni Ufuklar, Yeni Umutlar’’dı. Beş haftaya yayılan şenlikte kadınlar, çocuklar ve engellilere yönelik geniş kapsamlı programlar; uluslararası katılımlı ve beldeye sekiz heykelin yerleşmesiyle sonuçlanan heykel sempozyumu (Bergama’nın ‘Kozak’ dağlarından gelen granit, dünyanın en kaliteli graniti sayılıyor), komşu Yunanistan’la ‘SevişmelerimizKavgalarımız’ başlıklı program ve daha nice etkinliğe, Dikililerin ilgisi çok büyük. Şenlik 1 Eylül’de Sakız Adası’ndan başlayıp Çeşme, Midilli’den geçip Dikili’de bitecek yüzme maratonuyla sona eriyor. Göz yaşartıcı bir olayı onlardan dinledim: Şenlikte, 3 bin kişinin izlediği Dikili Belediyespor ile Midilli Paleskviakos futbol takımı arasındaki maçta, malum Yunanlı izleyici yok diye, Dikili halkının yarısı Midilli takımı için tezahürat yapmış, öteki yarısı Dikili takımı için! Caz severlerin adresi ‘Jazz Center’ Kültür Servisi Açıldığı günden bu yana ülkemizden ve yurtdışından sevilen caz müzik sanatçılarını ağırlayan ‘İstanbul Jazz Center’ın teras katı, caz severlerin ve farklı lezzetler denemek isteyenlerin uğrak yeri olmaya devam ediyor. Jazz Center’da bugün Kübalı grup ‘Azu car de Cuba’, 2326 Ağustos tarihleri arasında ise ‘Kerem Görsev Trio’ saat 21.00’de konser verecek. 2000 yılında, üç Kübalı müzisyen tarafından kurulan ‘Azucar De Cuba’ grubu, Latin ve Küba müziklerini coşkulu bir şekilde seslendiriyor. ‘Kerem Görsev Trio’ ise 50’li ve 60’lı yılların caz müziklerini yorumluyor. Broadway müzikallerinden, film müziklerinden ve unutulmayan caz parçalarından oluşan repertuvarlarını müzikseverler ile paylaşan grupta, kontrbasta Volkan Hürsever ve davulda Kaya Yıldız, Kerem Görsev’e eşlik ediyor. İSTANBUL CUMOK ÇAĞIRIYOR Emperyalistleri denize döken Gazi Mustafa Kemal’in askerleri ??? TÜMA Y HOTEL ÇILGIN TÜRKLER’in izinde 26 AĞUSTOS 2006 günü BİTEZ YALISI / BODRUM AFYON KOCATEPE’ DEYİZ. PROGRAM : 25.08.2006 CUMA Saat 22.30 Kadıköy İskele’den Haldun Taner Sahnesi’nin önünden hareket; 26.08.2006 CUMARTESİ Afyon’a varış; Anıtları Şehitlikleri Ziyaret, SAAT 13.00’DE GAZİ’NİN SAVAŞI YÖNETTİĞİ 1874 RAKIMLI KOCATEPE’ DE SAYGI DURUŞU, İSTİKLAL MARŞI SAAT 16.00’da AFYON’ da ADD İLE BİRLİKTE PANEL’ E KATILIM; 26.06.2006 Gece İstanbul’a dönüş; 27.06.2006 Pazar Saat 07.00’de Kadıköy’e varış. İletişim Bilgi 0216 336 94 34 0532 282 36 88 0533 438 50 22 0542 652 15 00 NOT: Afyon’a kişi başı gidişdönüş yol bedeli 50 YTL olup seyahatten önce yerinizi ayırmanız gereklidir. YÜZME HAVUZU, DENİZE 60 METRE, BİLARDO, MASA TENİSİ, LANGIRT, DART GAME, ODALARDA KLİMA, MİNİ BAR, FÖN, TV TAM PANSİYON KİŞİ BAŞI SABAH VE AKŞAM AÇIK BÜFE 5 ÇAYI VE KURABİYE 06 YAŞ ÇOCUK FREE 712 YAŞ ÇOCUK 25 YTL BODRUM’UN BİTEZ KOYU’NDA MAVİ BAYRAKLI, DENİZE SIFIR MANUELA HOTEL Botanik bahçesini andıran doğası ile mavi ve yeşilin buluştuğu bir tatil cennetidir. Özel plaj keyfi, konforlu odalarda TV klima rahatlığı, 20 yılı aşkın, kaliteli ve güleryüzlü hizmetiyle siz Cumhuriyet okurları için 60 YTL. Tam pansiyon, gazeteniz kahvaltı masanızda... Tel: 0 252 363 79 04, Cep: 0 533 722 81 81, Faks: 0 252 363 77 88 www.manuelahotel.com 50 YTL www.cumok.org eposta:istanbul?cumok.org 0 252 363 79 30 / www.tumayhotel.com CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle