Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 21 AĞUSTOS 2006 PAZARTESİ 10 DIŞ BASIN İngiltere’de önlendiği öne sürülen terör saldırısıyla ilgili pek çok soru işareti bulunuyor DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Terör sanal, savaş gerçek JÜRGEN ELSAESSER er Spiegel dergisinin bu haftaki sayısının kapağında ‘‘Kitle Katliamı Stratejisi’’ uyarısı var. Ama konu, İsrail’in Lübnan’ı boydan boya bombalaması ve bu çılgınlığın gerçek ölüleri değil. Savaşın başından bu yana 1300 kişi öldü, bunların da üçte biri çocuk. Hamburglu bu ünlü haber dergisi, daha çok İslamcı intihar komandolarının olası darbeleri sonucundaki muhtemel kurbanların halüsinasyonu içindedir. İslam astrologlarınca belli tarihler bile verildi: Ya 11 Eylül 2001’in 5. yıldönümünde veya 22 Ağustos’ta. Bu son tarihte, dünyadaki tüm Müslümanlar Muhammed Paygamber’in kanatlı at Burak’ın sırtında göğe çıkışını kutlarlar. Doktoralı ‘‘İslam nefretçisi’’ Bernard Lewis’in Spiegel’e yaptığı açıklamaya göre, ‘‘Bu tarih İsrail’in ya da gerekiyorsa tüm dünyanın kıyamet kopup yok olması için uygun görülebilir’’. Dünyanın batışıyla ilgili fantezilerin gerekçesini, 9 Ağustos’u 10 Ağustos’a bağlayan gece İngiltere’deki müthiş bir baskın oluşturuyordu. Bu baskında, sözde uçakla saldıracak 19 kişi tam zamanında, İngiltere İçişleri Bakanı John Reid’a göre ‘‘daha önce eşi görülmemiş boyutlarda’’ kurban verilmesine yol açacak ‘‘inanılmaz boyutlarda bir kitle katliamı’’ yapmadan hemen önce, tutuklanmıştı. Burada, hemen hemen tamamı hiç de öyle inançlı bir yaşam tarzı sürdürmeyen ve Güç Kullanmak Çare Değil! Bu gerçeğin anlaşılması için daha kaç kez kimsenin kazanamadığı, herkesin kaybettiği savaşlar gerekecek? 34 günlük savaştan sonra gelinen noktada yıkımdan öte kim ne kazandı? Bunu bölgede kırk yılı aşkın bir süredir sağa sola saldırmayı, komşularının topraklarını işgali adeta meslek edinen, barış çabalarını yıllardır sistematik bir biçimde engelleyerek bölgeyi her an patlamaya hazır barut fıçısı haline getiren İsrail’den başka kim daha iyi bilebilir? Gazze, Batı Şeria, Golan Tepeleri, Doğu Kudüs, Şebaa bölgesi yıllardır işgal altında. İnsanlar yurtlarında göçmen. BM Güvenlik Konseyi’nin, İsrail’in sürekli yok saydığı düzineyle kararı var. ??? İsrail’in tüm çevresiyle sorunlu olmayı, savaş, çatışma, terör korkusu içinde yaşamayı bir yaşama biçimi olarak görmediği açık. Savaştığı komşuları gibi onun da gerilimsiz, savaşsız, güvenli bir yaşam özlediğinden kuşku yok. Oysa ikide bir silaha sarıldığına bakılırsa bunu ancak güç kullanarak sağlayabileceği kanısında. Trajik olan da bu. Barışın silahla elde edilemeyeceğinin onca deneyimden sonra bile ayırdına varamadığı gibi, olup bitenlerden ders çıkarma yetisinden de, neredeyse bütünüyle yoksun görünüyor. Kırk yıldan bu yana sürüp giden savaş durumunun onca savaşa karşın hiçbir soruna çözüm getirmediğini, sorunun sürekli savaşla barış arasında gidip gelerek bir bakıma anlamını yitirdiğini bizzat kendi deneyimleri en açık şekliyle göstermiyor mu? Dünyanın en büyük silahlı gücünün Afganistan ve Irak’ta giderek ağırlaşan hezimetini, mutlaka alınması gereken bir ders olarak görmemek olası mı? ??? Şu anda yönetime liberal ve işçilerden oluşan koalisyon hâkim. Ama izledikleri politikalara bakılırsa aşırı sağın yayılmacı aşırılarından pek farkları yok. Son Gazze ve Lübnan saldırıları bunu en açık şekliyle ortaya koyuyor. Ama söz konusu yönetimin saldırgan politikaları bile aşırıları hoşnut etmekten uzak. Onlar için Şaron, daha sonra da Olmert’in politikaları yeterince sert değil. Orduyu yönetenler ise aşırı sağa daha yakın. W. Bush’un neocon’larıyla çok daha içli dışlı ilişkiler içinde. ??? Son Gazze ve Lübnan saldırıları, neredeyse bir hiç yüzünden başladı. Savaşın şiddetinin salt Hizbullah tehlikesini ortadan kaldırmanın ötesinde çok daha önemli amacı olduğundan kuşku yok. Nitekim, ABD Dışişleri Bakanı Rice’ın ‘‘yeni bir Ortadoğu’’nun kurulmakta olduğuyla ilgili açıklamaları, bu yüzden, rastlantı değil. Ama çoğu kez olduğu gibi, bu kez de ‘‘evdeki hesap, çarşıya uymamış’’, İsrail onca gücüne, acil bir ateşkes kararının alınmasını engelleyen ABD’nin diplomatik desteğine karşın Lübnan’ı enkaza çevirmenin, çoluk çocuk bini aşkın sivili katletmenin ötesinde dişe dokunur herhangi bir başarı sağlayamamış, Hizbullah direncini de kıramamıştır. ??? Şu sıralar Lübnan, yaralarını sarmaya çalışırken, İsrail’de Olmert yönetiminin başarısızlığı sorgulanmaktadır. Eleştiriler özellikle Genelkurmay Başkanı havacı General Dan Halutz’da odaklanmaktadır. Halutz, Hamas ve Hizbullah’ın işini yoğun hava saldırılarıyla bitirebileceğini öngörüyordu. Askeri konularda deneyimsiz Başbakan Olmert ve Savunma Bakanı Peretz’i bu konuda ikna etmekte zorlanmadı. Ama şimdi yoğun eleştirilerin hedefi. Haaretz’in başyazarı Ari Şavit, gazetenin birinci sayfasında yayımlanan yazısında ‘‘Başbakan istifa etmelidir. Ehut Olmert’in neden olmadığı tek bir hata bile yoktur. Savaşa, sonuçlarını hesaplamadan küstah bir biçimde girmiştir. Askerleri gözü kapalı izlemiş, sonrasında da savaşı kararsızlıkla yürütmüştür’’ şeklinde eleştirmiştir. Ama en azından şimdilik, spekülatif bir hisse senedi işine karıştığı için de yoğun eleştirilere hedef olan Dan Halutz’un defterinin dürülmesi an meselesi olsa da, Olmert’in kolay kolay pes etmeyeceği anlaşılmaktadır. Bu bize ders oldu, gelecek sefer daha dikkatli olacağız demesi havlu atmaya niyetli olmadığının kanıtı olarak görüldüğü gibi, Lübnan’da işin bitmediği anlamına da gelmektedir. Ayrıca Batı Şeria’dan çekilme konusunu bir başka bahara ertelediğini açıklamasıyla da Filistin’de barışa niyetli olmadığını ortaya koymuştur. Barış bir kez daha uzaktadır. Yirmi yıla yakın bir süre son derecede karmaşık ve aşırı ölçüde kanlı bir iç savaşa sahne olan Lübnan saldırısıyla İsrail ‘‘arı kovanına çomak sokmuştur’’. Bu karmaşada tezkere kompleksi ya da W. Bush tarafından ‘‘Beyaz Saray’da’’ ağırlanmanın karşı konulmaz cazibesine kapılarak ‘‘silahlı güç’’ göndermekten uzak durmak, sanırız, en salim yol olarak görünmektedir. Zorunlu bir açıklama: Büyük tirajlı bir gazetenin başyazarına nakledildiğine göre, Lübnan savaşına katılan bir İsrail askerinin televizyonda ‘‘Bizim insan olarak amacımız daha iyi bir hayat yaşamak. Ama burada çarpıştığımız insanların hedefi yaşamak değil, ölmek’’ demesi, başyazarı derin düşüncelere sevk etmiş. Doğrusu bu sözler benim için de etkileyici oldu. Ama yine de küçük yaşta İsrail’in bombalarına kurban giden çocukların yaşam konusunda ne düşündüklerini bilmiyorum. Ölüp gitmeselerdi eğer, bunu onlara sormak isterdim! Genç İsrail askeri, bize hayatın değerini öğrettiler diye ekliyor. Doğru, ama eksik. Anlaşılan, ona kimse başkalarının hayatının da değerli olduğunu öğretmemiş. Bereket, İsrail’de vatana ihanetle suçlanmayı göze alarak sivillerin bombalanmasını reddeden 27 savaş pilotunun varlığı biliniyor. Başkalarının hayatına da değer veren, onurlu, adam gibi adamlar! D dek, anlaşılan, zanlıların önceden hazırlanmış topluma uyum sağlamış genç insanlar söz patlayıcı maddeyi güya uçağa kaçak sokmak konusu. Yani düşman resminde bir kayma istedikleri Gatorade şişelerini gören yok’’ diye gerçekleşiyor: Artık bol sakallı kin kusan itiraf ediyor Der Spiegel. Ama sadece olayda köktenciler değildir en tehlikeli olanlar. Çok kullanılacak silahlar değildir eksik olan, daha kötü ve keşfedilmesi güç olanlar, Türk silahlar hakkındaki yarı resmi teoriler de komşumuz veya okuldaki Arap arkadaşımız gülünçtür. Sözde sıvı kimyasal maddelerden biçimine bürünmüş halde aramızda yaşayan söz edilmektedir ki, bunların daha sonra bu saatli bombalardır. Bild gazetesi uçakta karıştırılması gerekecektir. İyi de, Londra’daki tutuklamalar ertesinde şu hangileri? Nitrogliserin ve nitrometan en yorumu yapıyordu: ‘‘Kâfirlere karşı cihat, küçük bir sarsıntıda bile patlayabilir. Bunun kutsal savaş, dünyanın İslam tarafından fethi, yerine, Der Spiegel, TATP için ortalığı her geçen gün biraz daha ölümcül bir tehdit. ısıtıyor, çünkü bu maddenin En tehlikelisi, şu: Göçmenlerin kolayca aseton ve burada, hatta Almanya’da, piyasadaki ilaçlarla barış içinde büyümüş edya karıştırılarak çocukları kendilerine bir kanıt olmamasına karşın yapılması bu mikrobu son anda engellenen mümkün. Ancak bulaştırıyorlar. dev saldırının öyküsünü ‘‘TATP patlayıcı ‘Allahın askerleri’ ha bire tekrarlayıp tozun cam fanusun olarak düşmanları imha duruyor. dibine çökmesi saatler etmek zorundalar diye gereken bir reaksiyondan düşünüyorlar. Burada tıpkı sonra oluşuyor. Ancak bunları 30’lu yıllarda olduğu gibi içerideki bir karıştırırken ölüme yol açan patlamalar açığa halk grubu tamamen düşman olarak çıkmaktadır.’’ Yani bu saldırganlar bu gösteriliyor.’’ En müthişi de, geçen cumadan beri, tüm medyanın, yırtınırcasına yer yer pek kokteylin, bomba tava gelmeden, oralarını buralarını yakmaması umuduyla saatlerce çekici bir mizansen içinde son anda uçağın tuvaletine kapanmak istiyordu, öyle engellenen dev olayın öyküsünü ha bire mi? Londra’nın Guardian gazetesi 13 tekrar edip durmasıdır. Üstelik bunu, İngiliz Ağustos’ta tutuklananların hiçbirinin bir makamlarının bir kanıt sunmamış olmasına uçakta yer ayırtmadığını veya bilet satın rağmen yapmaktadır. Ne kaç uçağın almadığını yazıyordu. O zaman bunları zanlı kaçırılacağı önce 3, sonra 10, sonunda da yapan neydi? Sadece telefon konuşmaları ve 12’den söz ediliyor hakkında, ne de olası epostalar. İngiliz makamları Pakistan gizli saldırı zamanı hakkında bilgi var. ‘‘Şimdiye M servisi ISI’den aldıkları bilgilere dayanıyor. Ama Springer basını (Bild gazetesini de basan en büyük medya grubu Çev.) bir başka versiyon sunuyor ve Mossad’ı ek bir kaynak olarak kaydediyor. ‘‘Baalbek (...) ağustos başı: İsrail ordusu hastaneye saldırıyor. Resmi açıklamaya göre Hizbullah teröristleri söz konusu. (...) İngiliz uzmanlara göre İsrail gizli servisi Mossad’ın ajanları bu eylemde üç bilgisayar ele geçiriyor. (...) Bilgisayarların belleklerinde İngiltere’deki 20 terörist hücreye işaret eden bilgiler var. Tel Aviv, 6 Ağustos: Mossad’a İslamabad’dan acil haber geliyor: El Kaide, İngiltere’de Pakistanlı teröristlere marş emri verdi. (...) Hemen sonra da Mossad, İngiliz gizli servisi MI6’yı bilgilendiriyor.’’ İsrail’in uluslararası hukuku ihlal eden saldırısı Bild’in mesajı böyle Avrupa’da korkunç bir kan gölünü önlemiş oldu. Yani ABD ve müttefiklerinin Süveyş Kanalı ile İran Körfezi arasında yaptığı savaşlar, buna göre, bizim çıkarlarımıza hizmet etmektedir. ‘‘Her yerde kriz ve savaş: Afganistan, Irak, şimdi de Lübnan. Özgür dünya ile fanatik İslam arasında yeni bir dünya savaşı öncesinde mi bulunuyoruz?’’ diye aynı gazete okurlarını havaya sokuyor. Ve şöyle diyor: ‘‘Terörün en önemli parasal kaynağı İran. Batı, Tahran’daki rejime daha mı sert çıkmalı?’’ Böyle soranın, yanıtı da hazırdır. (Junge Welt, Almanya, 15 Ağustos) Almancadan çeviren: Osman Çutsay T EMEL AHLAKİ MANTIK YANLIŞ İsrail artık çekip gitmeli NEDİM ŞEHADİ* u savaştan nasıl bir mantık çıkacak? İsrail sadece komşularını yok ederek var olabiliyorsa, artık başarısız bir devlet ilan edilmesinin zamanı gelmiştir. Siyonist rüya kâbusa dönüşmüş ve uygulanabilirliği kalmamıştır. Gelecekte de bir değişiklik olmayacaksa artık bütün projenin gözden geçirilmesinin zamanı gelmiş demektir. Yurttaşlarını korumanın yanı sıra onların güvenliğini sağlamak da devletin görevidir ve bu ikisi aynı şey değildir. Gelecekte daha fazla yıkım, bağnazlık, şiddet ve nefret görünüyor. Tek yanlı ayrılma İsrail’i bundan kurtaramayacağı gibi bölge ya da dünya da bunun sonuçlarıyla başa çıkamaz. Tek çözüm bu görünüyor, yani İsrail kendine ve başkalarına bir iyilik yapmalı ve çekip gitmeli. Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki işgal, insanlıktan çıkmış bir ülke yarattı. Batı Şeria yaşanmaz bir halde, halk üç hapishane kümesine tıkılmış vaziyette. Bariyerler, dikenli teller, baypas yollar, yüzlerce kontrol noktasında yaşanan aşağılanmalar. Gazze, Filistinliler Hamas’ı seçmeye cüret ettiğinden bu yana kuşatma altında, altyapısı yok edildi. Ve bu, Lübnan’da olacakların provası gibi... Lübnan 12 Temmuz’da toplumun yapısını bozabilecek bir gerçekliğe uyandı. Ülke, uzlaşma politikaları, iktidar paylaşımı ve zayıf devlete inananlarla Hizbullah gibi, kötü ve tehlikeli bir düşmana direnebilmek için bir kale bulundurulması gerektiğini düşünenler arasında bölündü. İsrail’in davranışı ikincisinin mantığının doğru olduğunu gösteriyor. Yine de Lübnan’ın esnek bir sistemi var. Başbakan Fuad Sinyora, bomba yağmuru altında 7 nokta planı üzerinde uzlaşma sağlanmasını başardı ve muzaffer kale, krizin çözümü için siyasi sürece geri dönmeyi kabul etti. Lübnan diplomatik becerisiyle de BM’yi siyasi çözüme yönlendirmeyi başardı. Siviller kasıtlı olarak hedef alınıyor: İsrail bunu inkâr edebilir ama en B Hoşgörü kültürü Üç Arap ülkesinin İsrail ile barış anlaşması ya da diplomatik ilişkisi bulunuyor, Körfez ülkelerinin çoğunun ticari büroları var. Suudi Arabistan İsrail ile normalleşme planı ortaya atmıştı. Tunus ve Fas’ın İsrail ile ilişkileri mükemmel. Suriye ve Libya gibi haydutlar bile olumlu sinyaller gönderiyor Şam barış görüşmelerine başlamaya istekli. Bölgenin bir hoşgörü ve birlikte yaşama tarihi var. Yahudilerin de aralarında bulunduğu azınlıklar yüzyıllarca varlığını sürdürdü. İsrail her türlü olumlu gelişmeye karşı kör ama bu tavır yakında ortadan kalkacak. Bu sürdürülebilir bir tutum değil. Lübnan havaalanlarını, yollarını, köprülerini, fabrikalarını yeniden yapabilir, ölülerini gömüp yasını tutabilir, parçalanan hayatları onarabilir. İsrail sadece 60 yıldır burada, bu tarihte 1 milisaniye demek ama sonuçları değerlendirmek için yeterli bir zaman. Temel ahlaki mantık yanlışsa eğer, her şeyi bırakıp toparlanıp gitme zamanıdır artık. *NEDİM ŞEHADİ: Lübnanlı ekonomist ve Ortadoğu uzmanı, Oxford Üniversitesi Lübnan Çalışmaları Merkezi Başkanı (Haaretz, İsrail, 16 Ağustos) İngilizceden çeviren: İrem Sağlamer Lefkoşa ve Atina, Ekim Doruğu öncesinde uzlaşma içinde Kıbrıs’ta önemli gelişmeler HRİSTODULOS YALLURİDİS The Independent / 16 Ağustos 2006 azından bunu yapan İsrailliler gerçek olduğunu biliyor. 1982 işgalinde 17 bin insan öldürüldü ve bunun sonucu Hizbullah, İslami Cihad ve Hamas oldu. Araplara boyun eğdirmenin yolunun onları ezmek, bombalamak olduğu yönünde bir görüş var. Hatalı olan, görüşün uygulaması değil kendisi. Bu öğreti şunları öngörüyor: Halk korkutularak bize saygı göstermesi ve barış yapması sağlanacak... Direnmeye cüret edenler suikastlarla yok edilecek ve destekçileri ortadan kaldırılacak. İsrail’in çıkardığı dersler ise gelecek sefere daha iyisini yapması gerektiği... K ıbrıs’a ilişkin gelişmeler kritik bir aşamada. Ancak Atina ile Lefkoşa’nın ortak strateji konusunda tam bir uzlaşma sağlamış olduğunu söyleyebiliriz. Söz konusu ortak görüş, Yunanistan ve Kıbrıs’ın (Rum kesimi) hem sorunun çözümü yönünde koyduğu kısa ve orta vadeli hedefler, hem de amaca ulaşmayı sağlayacak araçlar üzerinde uyum sağlandığı anlamını taşıyor. Orta ve uzun vadede Yunanistan ve Kıbrıs’ın yararına olduğu bilinen konu Türkiye’nin AB sürecidir. Ancak şu anda önemli olan, bu konuda uygulanacak politikaların, başka bir ifadeyle, Kıbrıs’ın AB’ye katılmasından sonraki ilk kazanımlarını elde edebileceği Ekim Doruğu öncesinde kullanacağı araçlardır. Kıbrıs’ın en büyük avantajı AB’ye katılımı ve Atina’nın desteğini sağlamış olmasıdır. Simitis hükümeti Annan Planı’na destek vermişti. Ancak Karamanlis hükümeti bu konuyu rafa kaldırdığı gibi, Lefkoşa ile dayanışma içinde. Böylece referandumdan bu yana geçen 2 yıl içinde, Kıbrıs’ın ‘‘hayır’’ demesine karşı, uluslararası toplumun ve bir dereceye kadar da Avrupa’nın tepkileri aşıldığı gibi, AB içinde geniş bir yelpazede siyasi dayanışma elde edilmiştir. Bu durum, Kıbrıs’ın bundan böyle istediği gibi davranmasına izin verildiği anlamına gelmediği gibi, Annan Planı ile indirilmeye çalışılan öldürücü darbeden kurtulması demek değildir. Atina ve Lefkoşa, sadece Avrupa’nın ilke ve değerlerine değil Kıbrıs’taki koşullara da uyumlu bir politika çizmelidirler. Yani, Kıbrıslıların yasal haklarını koruyacak, sorunları aşabilmelerini, geçmişin yaralarını sarabilmelerini sağlayacak politikalar çizilmelidir. Böyle bir politika demokratik, toplumun tümünü temsil edeceği gibi, insan haklarına saygılı ortak bir hukuk devletinin yapılanması çabaları çerçevesinde, Kıbrıs Rumlarının Kıbrıslı Türklerle işbirliği yapmalarını kabul edecekleri anlamı da taşıyacaktır. Söz konusu politikalar çağdaş, federe, işlevsel bir devlet Karamanlis Papadopulos. çerçevesinde azınlıkları, cemaatleri, etnik grupları kabul edip koruyan Avrupa ilkeleri çerçevesinde olacaktır. Ankara’nın değişmez politikaları, Atina, Lefkoşa ve Brüksel için büyük sorun oluşturuyor. Türkiye, söz konusu politikalarından ancak bedelinin çok büyük olduğunu anladığı durumda ya da Kıbrıs’ta bir uzlaşma ile daha büyük kazanımlar elde edebileceğini anlaması halinde uzaklaşabilir. Papadopulos ile Karamanlis, Kıbrıs konusunu artık ‘‘Annan dönemi sonrası’’ koşullar çerçevesinde ele almalıdırlar. Annan Planı uygulamada son bulduğuna göre, Atina ve Lefkoşa, orta vadede Kıbrıs’ın yeniden birleşmesi, işgal altındaki kuzeyin demokratik ve işlevsel hale getirilmesi, insan haklarına saygılı, azınlıkların ve etnik grupların özerkliğini güvence altına alan yeni bir hukuk devletinin oluşumunu sağlayacak adımlar planlamalıdır. Ekimde sadece Atina ve Lefkoşa değil, Brüksel’deki diğer 23 ülke, Türkiye’yi sorumluluklarıyla karşı karşıya getirecek. Türkiye’nin Kıbrıs’a limanlarını ve havaalanlarını açmasıyla ilgili Ankara Protokolü’nü uygulamayacağına kesin gözüyle bakılıyor. Türkiye, Kuzey’in bağımsız devlet olarak tanınmasını önleyen tüzüğün kaldırılmasında ısrar edecektir. Bu tür bir gelişme karşısında, protokolü uygulaması için Türkiye’ye 6 ay tanınması olası. Çıkmazdan kurtulmak için bu senaryonun uygulanması durumunda, hem ilgili tarafların kendi gündemleri hem de Türkiye’nin AB süreci engellenecektir. Bu Atina ve Lefkoşa’nın yararına olmayacak, ancak taraflar zaman kazanmış olacaktır. Bunun yanında Magosa senaryosu üzerinde çalışmaya devam etmek, yani ‘‘hayalet şehrin’’ yasal sakinlerine iadesi ve limanının AB idaresi altında iki toplumun ortak yönetimine verilmesi konusundaki tartışmaların ne fayda getireceği de bilinmemektedir. Ankara’nın bu senaryo çerçevesinde atacağı olumlu bir adım, hem Kıbrıs’ta çözüme yardımcı olacak hem de Türkiye’nin AB sürecini kolaylaştıracaktır. (Kathimerini, Yunanistan, 14 Ağustos) Yunancadan çeviren: Murat İlem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin yayınladığı günlük sivil toplum gazetesi BİZİM GAZETE tarafsız haberleri, ilginç röportajları, araştırmaları, köşe yazıları ve ülke sorunlarını yansıtan raporlarıyla 10 yıldır okurlarıyla el ele... Tel: 0 212 511 94 94 Abone: 0 212 513 83 00 CUMHURİYET 10 K