25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 TEMMUZ 2006 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER 9 Sıvas’ta halk ‘din elden gidiyor’ propagandasıyla kışkırtılırken yerel gazetelerde de ilanlar yayımlanıyordu Basının ‘Salman Rüşdi’ kışkırtması ? Aziz Nesin, kültür etkinlikleri çerçevesinde Buruciye Medresesi’nde kitap standında imza dağıtıyordu. Sivas’taki organize saldırılar medresede’de kendini göstermişti. TGRT muhabiri, Nesin’e yanlı sorular soruyor, sakallı cüppeli bir kişi de sözlü sataşmada bulunuyordu... 2. BURUCİYE MEDRESESİ Murtaza Demir: Cuma günü Buruciye Medresesi’nde bizim kitap standlarımız vardı, orada çeşitli programlar vardı, programdan görülecektir. Orada yine bir Nâzım Hikmet’in bir oyunu vardı, Can Şenliği diye, çocuklar orada bir temsil yerine getiriyorlardı. Orada oyunun bir bölümünde davul işi de vardı. O davul çalındı, içeride ama bu, Buruciye’nin içinde oluyor, tabii dışarıda değil o söylendiği gibi. (Meclis Araştırma Komisyonu Tutanağı, Ek:2, s.30.) Ali Balkız anlatıyor: Saat yarım civarında TGRT’nin kameramanı ve muhabiri geldi. Aziz Nesin’in yanındaydım ben. Bir gün önce bir sataşma olduğu için önlem olarak biz yanından ayrılmıyoruz. Devletin verdiği resmi korumaların dışında biz de kendimizce bir koruma oluşturduk. Yanından ben ayrılmıyorum. Adam söyleşiye başlıyor. TGRT: 4. Pir Sultan Abdal Etkinlikleri’ne geldiniz. Burada konuşmacı olarak konuştunuz, kültür merkezinde konuştunuz, tabii ilginç sözler. Kendinize özgü ilginç sözleriniz var, bunların içinde ‘ben dinsizim’ şeklinde ifadelere yer verdiniz, tabii bazı insanlarımız, Müslüman camia bilhassa, bundan rahatsızlık duyuyor. Aziz Nesin: Niye, ben mecbur muyum? Müslüman... TGRT: Şuna bağlıyorlar: Salman Rüşdi’nin kitaplarından siz tercüme ediyorsunuz, yazıyorsunuz, Aydınlık gazetesinde çıkıyor. Peygamber Efendimiz... Aziz Nesin: Aydınlık gazetesinde çıkan Salman Rüşdi çevirisi bana ait değildir. Bu gazetede çıkan bölümleri ben çevirmedim, zaten kitabı da ben çevirmiyorum. Ben Müslüman olmaya mecbur değilim. Ama Müslümanlara ve dinlere saygım var. Yani bir insan taşa tapıyorsa, namusluca ve içtenlikle (tapıyorsa) saygım var. Özellikle daha çok saygım var, çünkü ben çok Müslüman bir aileden geliyorum. TGRT: Yalnız Müslüman camia Peygamber Efendimizin hanımlarına, mübarek zevcelerine dil uzatılmasından elbette ki imtina ediyorlar, rahatsız oluyorlar, bu konuda da tabii tahrik oluyorlar. Aziz Nesin: Olsunlar, cevap verirler, tahrik olunca insan saldırmaz ki. TGRT: Yani tartışma zemini istiyorsunuz bu konuda. Aziz Nesin: Elbette istiyoruz. Salman Rüşdi’nin kitabından dolayı, bu böyle bir kitap yazıldığından dolayı ben memnun değilim, ama bu kitabın yasaklanmasına karşıyım, hiçbir kitabın yasaklanması doğru değildir. Benim söylemediğim lafları (benim söylediğimi) söylüyorlar, lafa bak yani ‘Müslüman mahallesinde salyangoz satılıyor’. Böyle tahrik ederek, asıl tahrik bunlar. Neyi tahrik ediyorlar, vursunlar, kırsınlar, ondan sonra başları göklere erecekler. Müslümanlık adına yapılan bu. Ali Balkız: ‘‘Bir başka şahıs’’ sakallı, uzun cüppeli, üst üste el kol hareketleri yaparak bağırıyor. ‘‘Neden insanlara saygı duymuyorsun, neden hakaret ediyorsun?’’ Sesi tiz ve kinli. Vurmak, parçalamak isteyen bir hali var. Muhabirin organizatörlüğü sonuç veriyor. ‘‘Bu kadar yeter!’’ diyerek kamerayı elimle kapatıp konuşmayı kestim. Çevredekiler laf atan sakallıyı ve muhabiri medresenin dışına çıkarıyorlar. Hava gerginleşiyor. Hemen Aziz Nesin’i kaptığımız gibi Rıza’nın arabasıyla otele kaçırdık. Öner Yağcı: Aziz Nesin’in masasından bağrışmalar, itişip kakışmalar, biri bağırıyor: ‘‘Cezanızı bulacaksınız. Dinsizlere ölüm!’’ Birisini çekerek götürüyorlar medresenin dışına. Biraz sonra Aziz Nesin de yanında polisler ve birkaç arkadaşla çıkıyor, hepimiz toplanıyoruz, yavaş yavaş. Burhan Günel: Öğleye doğru bir gürültü, boğuşma, itişme oluyor. Telaşlanıyoruz. Aziz Nesin’in çevresindeki kalabalık dağılıyor. Nesin’in koruma polisleriyle birlikte kalkıp gittiğini, imzayı bıraktığını görüyoruz. (Meclis Araştırma Komisyonu Tutanağı, Ek: 2, s.31 32.) ‘Sivas Kıyını’ ani gelişen bir olay değildi. Halkın tahrik edilmesi ve camilerde sloganlar atılması hep bir düzenin parçalarıydı. Hatta olay gerçekleşmeden haftalar önce yerel basın yayınlarıyla ve ilanlarıyla Sivaslıların dini duygularına hitap edip yönlendiriyordu. 3. KÜLTÜR MERKEZİ em Celasun: Birisi geldi o sırada. ‘‘Cuma namazından çıkanlar vilayet önünde toplanmış, buraya doğru geliyorlar’’ dedi. Kültür merkezinin içi olduğu gibi dolu. Kadın, çocuk herkes var. ‘‘Erkekler dışarı’’ dendi. Büyük bir kalabalık dışarı çıktı. İlk gelen saldırganlar öndeki standlara saldırdı. Kervaridan Bekir yaralandı. Polis yanlarındaydı. Polis araya girdi. Karşılıklı sloganlaşmalar oluyordu. (Ali Yıldırım, Ateşte Semaha Durmak, s. 82.) Mehmet Özer: On dakika geçmeden bizim kültür merkezine gelmemiz üzerine, faşistler tekbir getirerek, Allahüekber sesleriyle saldırdılar. Birden saldırdılar. Standlar merkezin dışına doğru taştığı için, ilk standdaki arkadaşa saldırdılar, kafasından yaralandı. Hemen karşılık verdik. Yaklaşık 300400 kişiydiler. Böyle yeşil cübbeli, sakallı adamlar. Omuzlara alınarak tekbir getiriyorlar. Polis, bize, ‘‘İçeri girin, tahrik ediyorsunuz, siz içeri girerseniz onlar da gider’’ diyordu. İçerde bir dolu insan var. İçeri girmeyip 2030 kişi direniş örgütledik, sloganlarla karşılık verdik, barikatlar oluşturduk. Etrafta taş bile yok. Ancak onların attıkları taşları kullanabiliyoruz. C ‘‘Tekbir’’ diye bağırıyor birisi. Ardından Arapça tekbir getiriliyor. İki de polis otosu var. Bir faşist, polis minibüsünün hoparlöründen konuşma yapıyor, Kuran’dan Fatiha suresini okuyor, yine Arapça. Polislerse yine yalnızca izliyor. 3040 kişi eli sopa tutabilecek adam var. Kültür merkezinin kantininden 15 kasa kadar boş kola şişesi indirildi. Herkese dağıtıldı. Herkesin önüne bir kasa kondu, barikatların yanına. Herkese, hiç kimse barikatı terk etmesin uyarısında bulunuluyor. Barikatlar tahkim ediliyor. Ellerde sopalar. Faşistler arka mahalleden saldırdı. Tüm güçleri o yana yöneltince öteki barikatlar boşaldı. Faşistler asıl oradan saldırdı bu kez. Bir anda taş yağmuru altında kaldık. Oradaki barikatlar boşalınca, karşı konulamadı. Bir panik yaşandı. Kültür merkezine girildi. Orada bir at arabası vardı, ters çevirip çatışmaya devam ettik. Sonuçta içeri, kültür merkezine girip, çatışmayı sürdürdük, kapı ve pencereleri bulabildiğimiz yollarla kapatarak. Cam kesikleri olanlar var, fenalık geçirenler var. Direnmekten başka çaremiz yok, direndik. (Ateşte Semaha Durmak, s. 83, 84.) Göstericiler Kongre Müzesi’ne saldırdı Mehmet Yıldız (Asayiş Şube Müdürü): Bu defa da otele doğru yürüdüler, otelde Aziz Nesin’in kaldığını biliyorlardı herhalde. Ben yine oradaydım. Otelin önünde. Emniyet Müdürü de çok sıkı talimat verdi, “Aman ne yaparsanız yapın, otelin olduğu sokağın başını çok sıkı tutun, kimse buraya girmesin!” diye. Biz de orayı tuttuk, girmediler. Paşa Camisi’ne kadar olan yere gittiler. Elebaşlarına, ‘‘Tamam, burada başlamıştınız, yine burada, caminin önünde bitiriniz, isterseniz biriniz konuşsun, ‘toplantı dağılsın!’ diye.” dedi. M. Cemal Öztaylan (Araştırma Komisyonu üyesi): Kimdi o, elebaşına söyledim dediniz? Mehmet Yıldız: Kişi olarak tanımıyorum da, o anda önde bulunanlardı. M. Cemal Öztaylan: Sivaslı mıydı? Mehmet Yıldız: Sivaslı. Hatta Büyük Birlik Partisi’nin ilçe başkanı. Hatta yöneticilerin bazıları o partide. (...) dediğimiz orada ‘‘Müsaade edin de bizim partinin önüne gidelim o zaman, orada hitap edip dağıtalım’’. Fakat biz orayı tehlikeli gördük; çünkü otelle sırt sırta, herhangi bir şey olur diye oraya da sokmadık. Caminin önünde başlamıştınız, yine orada dağılın. (TBMM Araştırma Komisyonu Tutanağı, s. 120121.) Orhan Veli Karadayı (Kamu Tanığı): b. Mahkemede verdiği ifadesinde: 20003000 kişinin kültür merkezi önündeki ozan heykelini protesto ederek yıkmak istediklerini, kültür merkezi önüne barikat kurarak bu saldırıları önlemeye çalıştıklarını, ancak taşlarla, (dışardakilerin) kültür merkezinin camlarını kırdıklarını, bu grubu zor kullanarak dağıttıklarını, bir grubun ellerinde ip ve baltalarla tekrar heykele saldırdıklarını, yetkililerle görüşüp durumu izah ettiğini ve Belediye Başkanı’nın gelerek halkı sükunete davet ettiğini, buna rağmen halkın dağılmadığını ve Madımak Oteli’ne yöneldiklerini... (Gerekçeli Karar, s. 284.) Olaylarla İlgili Rapor Kanunsuz göstericiler 4 Eylül Atatürk ve Kongre Müzesi’ne saldırmış, bina önündeki Atatürk büstünü tahrip etmiş, binaya girme çabaları güçlükle önlenmiştir. Atatürk’ün ‘‘Cumhuriyetin temelini burada attık’’ dediği tarihi binanın camları taşlarla kırılmıştır. (9.7.1993, Ahmet Karabilgin, Sivas Valisi) Sivas Olayları Bak ne etti Sivas bize Yetiş imam Alim yetiş Kan göl oldu çıktı dize Yetiş imam Alim yetiş Yüreğime doldu ateş Yerel basından örnekler ve İçişleri Bakanı’nın açıklamaları Pir Sultan Abdal ve Ozanlar Anıtı Hürdoğan (1 Temmuz 1993): Gizlenen Heykeli Gizlice Diktiler / Kültür Merkezi Önünde Pir Sultan / Dün gece Kültür Merkezi önüne dikilen ve ‘‘Âşıklar Şehri Sivas ile Kangal Köpeğini’’ sembolize eden heykele halkın tepkisinin ne olacağı merak ediliyor. Kamuoyundan ve basından gizli tutulan heykel önceki gün Kültür Merkezi önüne getirildi, dün gece de kaidesinin betonu döküldü. Hürdoğan (2 Temmuz 1993): Gece heykeline, gündüz açıklaması / Bu anıt ‘‘Ozanlar Anıtı’’/ Dün gazetemizde yer alan haber üzerine bir açıklama yapan Kültür Müdürü Mehmet Talay, ‘‘Daha önce programa alınmış ve Kültür Bakanlığı tarafından yaptırılmış olan Ozanlar Anıtı, bakan (açılışa) geleceği için acele dikilmiştir’’ dedi. Anadolu (2 Temmuz 1993): Pir Sultan Abdal’ı nasıl tanırsınız? / Bizim bildiğimiz ve öğrendiğimiz kadarıyla Pir Sultan Abdal herhangi bir dine ya da mezhebe mensup değildir. Zamanında topluma nifak sokan bir kişi olarak da yargılanmıştır. Şimdi kalkmışız Pir Sultan’ı anıyoruz! (...) Oldukça hassas günlerde olduğumuz kabul edilirse, yarın bunun faturasını çok ağır bir şekilde ödeyebiliriz. Fikret Ünsal (Anadolu gazetesi sahibi): O heykel olayı çok karıştırdı işi, heykel olayını Hürdoğan yazdı. Pir Sultan Abdal’ın heykeli diye. Ertesi günü Vali Bey’le Kültür Müdürlüğü yalanladılar. Dediler ki, bu Pir Sultan’nın heykeli değil, Sivas ozanlar şehridir, Sivaslı ozanları temsilen konmuştur, yanındaki de kangal köpeğidir. Biz, bunu millet tahrik olmasın diye peki dedik, öptük başımıza koyduk, biz o köpeğin ne köpeği olduğunu da biliyoruz. Pir Sultan Abdal’ın bir sözü vardır, o kendini astıran valiye, diyor ki, yemek ikram ediyor Pir Sultan Abdal’a, sizin yemeğinizi benim köpeğim bile yemez diyor ve bu köpek, Pir Sultan Abdal’ın asıldığı zaman beraber peşinden gelen köpek. Köpeği, kendi ve sazı, yani bir simgedir o, Pir Sultan Abdal’ın simgesidir o. Ve İçişleri Bakanımız diyor ki, bize, heykel, Pir Sultan Abdal’ın heykelidir. Ve Vali Bey değildir diyemedi. Bizi yanılttılar. (Meclis Araştırma Komisyonu Tutanağı, Ek: 6/1, s. 1617.) Sirer Doğan (Hürdoğan gazetesi): Pir Sultan Abdal’a Sivas halkının bir bakış açısı vardır, Pir Sultan devlete karşı isyancı, isyan etmiş, bir noktada bu Türkiye topraklarında yaşayan insanları İran’a karşı yönlendirecek bir zat olarak görür. (Meclis Araştırma Komisyonu Tutanağı, Ek: 6/1, s. 3.) Mehmet Gazioğlu (İçişleri Bakanı): Bir kere heykel, Pir Sultan Abdal’ın heykeli değil. Nefis bir ozan ve yanında bir kangal köpeği var. Bende resmi var. Sivas’ı temsil eden bir heykel. Vali bana telefon etti.Valiye ben dedim ki, ‘‘Beldenin başkanı belediye başkanıdır. Onunla niye temas kurmuyorsun, amme görevi vardır kendisinin’’ dedim. Vali de ‘‘Ben bulamıyorum’’, ‘‘Telefona çıkmıyor’’ dedi. Olaylar olurken, saat 14.30 civarında. Belediye başkanını ben arattırdım, buldum. Dedim ki, ‘‘Başkan, bir tek kişinin burnunun kanamasını istemiyoruz. Halkla güvenlik güçleri karşı karşıya gelmesin!’’ dedim. O da bana, ‘‘Burada bir heykel var. Biliyorsunuz bunlar heykellere karşıdır. Buna halkın tepkisi var. Bu kaldırılırsa iyi olur!’’ dedi. Fikri Sağlar benim çok eski, has arkadaşım. Fikri’ye söylesem bunu onur gurur meselesi yapar diye düşündüm ve Sayın İnönü’ye söyledim. ‘‘Böyle böyle bir şey diyorlar, toplumu da biliyorsunuz. Üzerine yürür yıkarlarsa daha çirkin olur’’ dedim. Zaten (anıt) daha açılmamıştı. Bir müddet için ‘‘kaldırtalım mı’’ diye sordum. Sayın İnönü, ‘‘Olur mu?’’ diye düşündü. Yani siz Belediye Başkanı’na kaldırın demediniz mi? Gazioğlu: Hayır hayır belediye reisi talep etti. Sayın İnönü, heykeli kaldırmaktan yana çıkmadı mı? Gazioğlu: Düşünülebilir gibi konuştu. Ama ‘‘kaldırılsın’’ demedi. Önemli olan olayların önlenmesi. Çare neyse ona başvurulacak. Bu da bir çareydi, bunu da yapalım dedim. Sonra arabaya saldırmışlar, indirip parçalamışlar. (Cumhuriyet, 8 Temmuz 1993.) Hain Yezit yıktı yaktı Hökümet uzaktan baktı Yeter insan kanı aktı Yetiş İmam Ali yetiş Yüreğime doldu ateş. Edibe Sulari çöktü Akarsu boynunu büktü Pir Sultan gözyaşı döktü Yetiş İmam Alim yetiş Yüreğime doldu ateş. El gitti yıldıza aya Biz düştük lanet belaya Sivas döndü Kerbela’ya Yetiş İmam Ali yetiş Yüreğime doldu ateş... Âşık İhsani Cumhuriyet 13 Ağustos 2001 Yakılma olayının yaşandığı zaman düzenlenen kültür etkinliğinin afişi. SÜRECEK CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle