23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 TEMMUZ 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Cancun’daki başarısızlığın ardından görüşmeler yine tarımda iç desteklerin kaldırılması konusunda tıkandı 13 ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Zenginlerden geri adım yok ? Dünya Ticaret Örgütü’nün Cenevre’deki toplantısında gelişmiş ülkeler, tarımda iç destekleri kaldırmaya yanaşmadı. Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, ‘‘Anlaşma sağlanamazsa DTÖ’nün varlığı tartışılır hale gelir’’ dedi. CENEVRE/ANKARA (AA) Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) Cenevre’de yapılan ve 50 ülkeden bakanın davetli olduğu toplantısında görüşmeler, tarımda iç destekler konusunda tıkandı. Toplantıya katılan Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, bu kez de anlaşma sağlanamaması halinde DTÖ’nün varlığının tartışılır hale geleceğini söyledi. DTÖ’nün Cancun’da yapılan bakanlar toplantısının tam bir başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra 2005 yılında Hong Kong’da yapılan toplantıda uzlaşma eğilimine girilmişti. Görüşmeleri tıkayan ana konu olan, tarım ihracatında iç desteklerin düşürülmesi konusunda gelişmiş ülkeler belli tavizler vermiş, buna karşılık da gelişmekte olan ülkeler, sanayi ürünlerinde pazarlarını açmayı belli şartlarda kabul etmişlerdi. Hong Kong toplantısında gerek tarım iç desteklerinin azaltılması gerek gelişmekte olan ülkelerin sanayi ürünlerinde iç pazarları açmasıyla ilgili düzenlemelerin Cenevre’de yapılacak bakanlar toplantısına bırakılması kararlaştırılmıştı. Ancak Cenevre toplantısında Hong Kong’da alınan kararlara uyulmadığı görüldü. Toplantıda yapılan konuşmalarda, Hong Kong’da verilen sözlerin tutulmaması eğilimi gerginliğe yol açtı. Özellikle tarımda iç desteklerin azaltılması konusunda en çok eleştirilen ABD’nin, seçim dönemine girilmesi nedeniyle sessiz kalması tepkilere neden oldu. Bu girişimler üzerine bir açıklama yapan DTÖ Başkanı Pascal Lammy, henüz her şeyin bitmediğini belirterek ‘‘Temmuz sonuna kadar zamanımız var. Görüşmelere devam edeceğiz’’ dedi. Bu arada, Lammy’nin anlaşma sağlamak için önümüzdeki günlerde ülkelerle ve ülke gruplarıyla tek tek görüşmesi kararı alındı. Yasama Yansımaları Meclis, Dördüncü Yasama Yılı’nı geçen hafta tamamladı. Dönemin, özetle değerlendirilmesi gerekiyor. Dördüncü Yasama Yılı’nda da, son üç yıl boyunca olduğu gibi Meclis’in çalışmalarına, Başbakan ve parti liderleri yalnızca birkaç kez katıldılar. Parti liderleri görüşlerini esas olarak kendi grup toplantılarında açıkladılar. Genel başkanların katılmadığı grup toplantılarında da yasama ve denetim çalışmaları ayrıntılı olarak ele alınmadı. Kısaca Dördüncü Yasama Yılı’nda da, Meclis giderek ‘‘önemsizleştirildi’’. ??? Meclis’in iki ana görevi var; yasama ve denetim. Dördüncü çalışma yılında da sayısal olarak çok yasa çıkarıldı. Ancak, çıkarılan yasaların gerek yasa yapmanın evrensel ilke ve kurallarına ve hukuk tekniğine uygunluğu ve gerekse dili ve içeriği, çoğu kez, yetersiz kaldı. Yasa yapmanın evrensel kurallarının başında, tasarıların hazırlanmasında, öncelikle, yasanın tek konulu olması temel ilkedir. Bu dönemde de çok sayıda farklı konuyu bir arada getiren ‘‘torba yasa’’ çıkarılması yoluna gidilmiştir. Ek olarak, tasarı ve teklifler hazırlanırken, ilgili toplum kesimlerinin katkısı alınması; tasarıların ülkenin hukuk sistemine uyumu ve yasaların olabildiğince açık ve yalın, yani karmaşıklıktan uzak olmasına yeterince özen gösterilmemiştir. Bu dönemde, yapılan bir ‘‘içtüzük’’ değişikliğiyle, kimi yasa tasarılarının ‘‘temel yasa’’ olarak görüşülmesi olanağı sağlandı ve Meclis’in AKP’li çoğunluğu, tasarıların hızla yasalaşmasını sağlamak amacıyla, çoğu kez niteliğine bakmadan, bunları temel yasa sayma yoluna gitti. Ek olarak, yasama döneminin sonlarına doğru hızlandırılmış yasa çıkarma sürecine girildi; pek çok tasarının ‘‘görüşülmeden’’ yasalaşması yoluna gidildi. Çoğu kez, Meclis gündemleri, oturum açıldıktan sonra oluşturuldu; milletvekilleri görüşmeler başladıktan sonra gündemden haberdar oldu. Tüm bu noktalar, komisyon çalışmalarını da genel kurul görüşmelerini de olumsuz yönde etkiledi. Yasalar, yeterince ön hazırlık, tartışma ve çalışma yapılmadan çıkarıldı. Terörle Mücadele Yasası’nın başta basın özgürlüğü olmak üzere, temel hak ve özgürlükleri sınırlayıcı özellikleri; Atatürk Orman Çiftliği üzerinde Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin yetkilendirilmesi ve Yükseköğretim’de tek bir üniversiteye, Doğu ve Güneydoğu’da dört ilde ilk ve ortaöğretim okulları açma olanağı sağlayan yasal düzenlemeler, eksik ve yanlış yasa yapmanın en somut ve de son örnekleridir. Meclis’in denetim görevi ise tümüyle bir yana bırakıldı. İçtüzüğe göre Meclis’te görüşmeler yoluyla denetimin iki ayağı vardır; ‘‘genel görüşme ve Meclis araştırması yapılmasına dair öngörüşmeler’’ ile ‘‘sözlü sorular’’. İçtüzüğün bunların ‘‘her biri için haftanın belli bir gününde belli bir süre ayrılabilir’’ hükmü tümüyle göz ardı edildi. Aylardır, Meclis gündemi, ‘‘Sözlü sorular görüşülmeyecektir’’ alt başlığıyla hazırlandı. On beş gün içinde yanıtlanması gereken yazılı soruların başına olmadık işler geldi. Yazılı sorular, önce Meclis Başkanı’nın ‘‘sansürüne’’ uğradı. Özellikle Başbakan’a soru sorulması neredeyse olanaksız kılındı. Sonra, çoğu kez, yazılı sorulara ya tamamıyla ilgisiz yanıtlar verildi ya da içtüzük gereği 15 gün içinde verilmesi gereken yazılı soruların yanıtları, konunun güncelliği tümüyle yok olduktan sonra gönderildi. Böyle olunca da sorunun da yanıtının da anlamı kalmadı. Denetim sürecinin çok önemli bir ayağı olan Meclis araştırma önergeleri, ‘‘güncel önemleri’’ bir tarafa bırakılarak, işleme konulmadı. Örneğin, verdiğim çok sayıda araştırma önergesi içinde, sivil halkın silahsızlandırılması ve beyin göçünün tersine çevrilmesi olanaklarının araştırılması gibi iki çok önemli konuda olanlar, önceki yıllarda olduğu gibi bu dönemde de işleme konulmadı. Bütün bunlara ek olarak, dört yıldır ‘‘dokunulmazlıklara dokunmayan’’; yaptığı yasaların birçoğu Cumhurbaşkanı ya da Anayasa Mahkemesi’nden dönen; Anayasa, Siyasal Partiler Yasası ve Seçim Yasası’nı değiştirerek, halkın istencinin Meclis’e daha etkili yansımasını güçlendirmeyen bir dönemden geçildi. Ek olarak, Meclis yerleşkesinin süreklilik kazanan önemli fiziksel yetersizlikleri var. Tüm bunlara karşın, Meclis’e, geçen hafta ‘‘ISO 9001 Kalite Belgesi’’ verilmesinin nasıl bir değerlendirme çelişkisi olduğu da ayrı bir konudur. ??? Dün 1993 SıvasMadımak yangınının yıldönümüydü. Sıvas’ta, yalnız bu toplumu aydınlatan 37 insan yakılmadı; Cumhuriyet’in değerleri ve onların dayanağı olan insan aklı da yakılmak istendi. yakupkepenek06@hotmail.com Tüzmen: DTÖ yara alır Devlet Bakanı Tüzmen, görüşmelerin yeniden çıkmaza girmesinin çok olumsuz bir durum olacağını belirterek temmuz ayı sonuna kadar bir uzlaşma sağlanamazsa DTÖ’nün bü yük bir yara alacağını, bundan sonrasının daha zor olacağını söyledi. Tüzmen şöyle devam etti: ‘‘Anlaşmaya varılabilmesi için hem gelişmiş ülkelerin, hem gelişmekte olan ülkelerin Hong Kong’da verdikleri sözleri yerine getirmesi gerekir. Özellikle gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelerin talebi olan tarım ihracatında iç desteklerin kaldırılması isteğini dikkate almalıdırlar. Bunu yapmamaları halinde gelişmekte olan ülkelerin dünya tarım ticaretinde gelişmiş ülkelerle rekabeti mümkün değildir. Gelişmiş ülkelerin bu konuda adım atması halinde DTÖ’deki tıkanıklık önemli ölçüde çözülür. Ve gelişmekte olan ülkeler iç pazarlarını açarlar.’’ TZD BAŞKANI YETKİN: Kur artışı tarımda maliyeti yükseltecek ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) Başkanı İbrahim Yetkin, ekonomide yılın ilk çeyreği için açıklanan yüzde 6.3’lük büyümenin gerçekçi olmadığını, ekonomiye katkısı bulunmayan birçok faaliyetin yol açtığı harcamanın ‘‘büyüme oranlarını şişirdiğini’’ belirtti. Tarımdaki büyümenin yüzde 0.6 olmasının ‘‘tarımdaki durumun vahametini’’ ortaya koyduğuna işaret eden Yetkin, YTL ’deki yüzde 30’a varan değer kaybının, tarım ürünleri ihracatında rekabet gücünü yükseltse de ilaç, gübre, mazot gibi dışa bağımlı girdi maliyetlerindeki artışın, üretimi olumsuz etkileyeceğini kaydetti. Rekabetçiliği kaybediyoruz Türkiye’nin tarım ürünleri ihracatı hızla artarken, bu alandaki rekabetçiliği azalıyor. Dünyaya ihraç edilen 20 tarım ürününden sadece 9’unda Türkiye en rekabetçi ülke. Ekonomi Servisi Türkiye natürel fındık, zeytinyağı ve tütünde Avrupa’nın en büyük tedarikçisi olmasına rağmen rekabetçilik konusunda Gürcistan ve Makedonya’nın gerisinde yer alıyor. Tarım ekonomisi ve ihracatı dergisi ‘‘agromag’’ın yaptığı araştırmaya göre Türkiye’nin rekabet gücünün görece daha az olduğu ürünlerde, AB’ye rakiplerinden daha az mal sattığı ortaya çıkıyor. Türkiye’nin tarımda ne kadar rekabetçi olduğu sorusuna yanıt arayan araştırmada, Türkiye’nin elinin güçlü olduğu ürünlerin, hem dünyada hem de AB pazarındaki konumları Açıklanmış Mukayeseli Üstünlükler Endeksi ile inceleniyor. Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ilk 20 ürünün dünyadaki tedarikçilerinin incelendiği araştırmada, 4 ürünün (taze soğutulmuş domates, çikolatakakao içeren gıda müstahzarları, kakao içermeyen diğer şeker mamulleri ve taze üzüm) için ülkemizin ilk 5 tedarikçi arasında yer almadığı belirtiliyor. Türkiye’nin en çok ihraç ettiği 20 ürünün sadece 7’si için (fındık, meyve konserveleri, tütün, kurutulmuş üzüm, kurutulmuş kayısı, kurutulmuş incir ve canlı mayalar) dünyadaki en büyük tedarikçi konumunda bulunuyor. Türkiye, ihraç ettiği ilk 20 tarım ürününün 9’u için en rekabetçi tedarikçi konumunda. Bu da Türkiye’nin en büyük tedarikçi konumda olmadığı bazı ürünlerde en rekabetçi ülke olduğunu gösteriyor. Buğday, mahlut unu, taze kiraz, vişne ve reçel gibi ürünlerde Türkiye’nin yüksek rekabet gücüne rağmen üretim yetersizliği, taşıma problemleri ya da tarife dışı engeller en büyük ihracatçı olmasını engelliyor. SORGULU TAHSİLAT MTV’de 2. taksit bugün başlıyor ANKARA (AA) Gelir İdaresi Başkanlığı, motorlu taşıtlar vergisinin eksik ya da fazla ödenmesi ve tahsilatın kayıtlara girmemesi gibi sorunların önüne geçmek için, ‘‘Sorgulu Tahsilat Sistemi’’ni devreye sokuyor. Motorlu taşıtlar vergisinin 2. taksit ödemeleri, yeni bir uygulamayla birlikte bugün başlıyor. Araç sahipleri bugünden itibaren bankalar veya MTV tahsiline yetkili vergi dairelerine giderek araçlarının motorlu taşıtlar vergisini yatırabilecek. Vergi ödeme dönemi, 31 Temmuz Pazartesi akşamı sona erecek. FINDIKTA GÜRCİSTAN TÜRKİYE’Yİ SOLLADI Natürel fındıkta Türkiye dünyanın en büyük üreticisi ve ihracatçısı konumunda olmasına rağmen rekabet gücü analizinde Gürcistan, Türkiye’nin önünde bulunuyor. Gürcistan’ın fındıktaki rekabet derecesi 244 iken Türkiye’nin rekabeti 110 derecede kalıyor. Zeytinyağı’nda da Avrupa’nın en büyük tedarikçisi olan Türkiye, 7.5’lik puan ile 17 puanlı Fas ve 15 puanlı Tunus’un gerisinde kalıyor. Tütün ihracatında da Türkiye AB’ye ihracat açısından en büyük tedarikçi konumunda iken, AB pazarında rakibi olan Bulgaristan ve Makedonya’dan daha düşük bir rekabet gücüne sahip. D Ü N YA E K O N O M İ S İ N E B A K I Ş / E R G İ N Y I L D I Z O Ğ L U L O N D R A Çarşamba sabahı, İsrail ordusu yeniden Gazze’ye girdi. İsrail uçakları Gazze’deki tek elektrik santralını, üç köprüyü bombaladı; Suriye hava sahasına girerek Devlet Başkanı Beşar Esat’ın yazlık sarayının üzerinden uçtu. Perşembe günü, İsrail güçleri Batı yakasında düzinelerle Hamas militanını, demokratik yollarla seçilmiş meclis üyelerini toplayıp götürdü, Cuma akşamı, Filistin Başbakanı Haniye’yi öldürmekle tehdit etti. Cumartesi gecesi, Başbakanlık’ı bombaladı. İsrail yönetimi, harekâtı, Hamas’ın askeri kanadındaki militanlarının 25 Haziran’da iki askerin, iki saldırganın ölümü ve bir İsrail askerinin kaçırılmasıyla sonuçlanan saldırısına karşılık, askerini kurtarmak amacıyla gerçekleştirdiğini söylüyor. Daha geniş bir açıyla bakınca... Batı medyasındaki açıklamalar da genel olarak bu yönde. Örneğin, Financial Times, olayların kronolojisini, 25 Haziran’daki saldırıyla başlatıyordu (29/06). Belli ki 9 Haziran’da Gazze plajında İsrail’in gerçekleştirdiği katliamı anımsamak istemiyor. Washington Post, ‘‘Hamas şiddet eylemlerine devam edeceğini açıklamıştı, şimdi İsrail cevap verince şikâyet ediyor’’ derken (01/07), Hamas’ın saldırıları durdurmuş ve 8 aydır ‘‘sükuneti’’ korumakta olduğunu, İsrail’in hem 9 Haziran’da, hem de şimdi sivilleri hedef aldığını yadsıyor. Son gelişmelere yönelik bakış açımızı, en azından 9 Haziran’dan başlayacak, 28 Haziran’da başlayan operasyonun, çapına ve yürütülüş biçimine ilişkin kimi bilgileri de göz önüne alacak biçimde genişletirsek, Filistin’in geleceği ve tüm bölge jeopolitiği açısından, açıklanan resmi amaçlardan çok daha cüretkâr ve tehlikeli bir stra tejik hamleyle karşı karşıya olduğumuzu düşünebiliriz. 9 Haziran günü İsrail hücumbotları, Gazze plajında piknik yapmakta İsrail yönetimi, yeniden olan sivillere ateş açtı. Gazze’ye girdiği Olayda 8 sivil öldü, 40 siharekatında, tek elektrik vil ağır yaralandı. İsrail santralı ve üç köprüyü yanlısı basın ve İsrail orbombaladı. dusu bir sorumluluk üstlenmeyi reddederken, insan hakları örgütleri, Times, The Guardian, Independent, Globe and Mail, The Australian, İsrail ordusunu suçlayan kanıtları gözler önüne serdiler. Olayın resimleri ve video çekimleri, kimi İsrail yanlısı basının suçu bizzat Filistin militanlarının üzerine atmaya kalkması Ortadoğu’da büyük infial yarattı. Dolayısıyla bu olayla 25 Haziran’daki eylem arasında bir ilişki kurmak gerekir. İkincisi, İsrail devleti ve Batı medyası, Filistin direnişini hep sivil stratejik hedeflerin vurulmasına ek olahalkı hedef alan terörist eylemler olarak, Hamas kadrolarının yerlerinin korak sergilediler. Ancak 25 Haziran’dalaylıkla saptanarak tutuklanabilmiş olki eylem, salt askeri hedefleri vuran bir maları. İkincisi, İsrail hükümeti, Hamas saldırıydı. Dahası İsrail gizli servisi Shin yöneticilerini ve Filistin Yönetimi mecBet, Filistin militanlarının tünel kazarak lis üyelerine yönelik tutuklama kararıbir eylem gerçekleştirmek üzere oldunı, İsrail Başsavcısı’ndan, kaçırılma ğunu hükümete bildirmiş, ancak hüküolayından çok daha önce çıkartmışlar met ve ordu bu saldırıyı engellemeye (Haaretz, 30/06). Özetle, İsrail’in çaryönelik tedbir almamıştı (WSWS, şamba günü başlayan operasyon için 29/06). Öyleyse, salt bir ihmalin ötesinde, bir olanak elde etmeye yönelik bir süredir ayrıntılı, geniş çaplı hazırlık yapmakta olduğunu gösteren kanıtlar beklenti olduğu düşünülemez mi? var. Bu bağlamda en azından iki gelişme söz konusu. Birincisi, 25 Haziran’da ...İki amaç olabilir gerçekleştirilen eyleme karşılık iki günde 100’den fazla tankın, 3000 askerin sistemli bir biçimde harekete geçirileBirçok yorumcu; esas amacın, kaçıbilmesi, elektrik santralı, köprü gibi rılan askeri geri almak olduğu konu İsrail Ne Yapmak İstiyor? sunda kuşkularını belirttiler (Christian Science Monitor, 20/06, Haaretz, 01/06); Olmert Hükümeti’nin kendini kanıtlamanın ötesinde Hamas hükümetine bir ders vermeyi amaçladığını düşünüyor. Bence iki amaç daha söz konusu olabilir. Birincisi, İsrail yönetimi ve ABD’de Neoconlar, Oslo barış sürecinin mirası ve bir Filistin devleti olasılığını sürekli gündemde tutan Filistin Yönetimi’nden tümüyle kurtulmak, barış için taraf yok iddiasıyla tek yanlı davranma özgürlüğünü kalıcılaştırmak istiyorlar. Olmert Hükümeti, Filistin Devlet Başkanı Abbas’ın giderek güç kaybetmesine seyirci kaldıktan sonra, Hamas seçimleri kazanınca, Hamas İsrail’i tanımadan görüşmelere başlamayacağını açıklamıştı. Şimdi, tam da Hamas’ın İsrail’i tanıyan FKÖ’ye katılacağını, 1967 sınırları içinde bir Filistin devletini (dolayısıyla The Economist’in deyimiyle İsrail’in varlığını de facto) kabul edeceğini açıkladığı bir sırada, Hamas’ın içindeki siyasi ve askeri (Suriye’deki) liderlik arasındaki çelişkiyi derinleştirmeye çalışacağına, Hamas hükümetini yıkmaya kalkıyor, böylece radikallerin tezlerini güçlendirecek adımlar atıyor. Haaretz’in başyazısında, ‘‘yolunu şaşırmak’’ olarak nitelediği bu tutumu, barış sürecinin yeniden başlama olasılığını tamamen öldürme niyetinden başka türlü açıklamak olanaksız. Bu arada, boğucu sıcakların ikliminde, Gazze’de tek elektrik santralının bombalanarak, hastanelerin bile elektriksiz ve susuz bırakılması gibi toplu cezalandırma yöntemlerini düşünerek, Varşova Gettosu’nda bizzat Yahudilere yapılan zulmü anımsamamak ve Yedioth Ahronot yazarı Yair Labid’in sözleriyle insanlık adına ‘‘utanmamak elde değil’’. İkincisi. Bir süredir hazırlanmakta olduğu anlaşılan ‘‘bu saldırının acaba bölge jeopolitiğine ilişkin bir amacı olabilir mi’’ diye de sorulabilir. ‘‘Büyük Ortadoğu Projesi’’, bölgedeki Arap rejimlerinin yıkılarak değiştirilmesini hedefliyor, İsrail’in kendi güvenliği için düşündüğü ‘‘Büyük İsrail Projesiyle’’ örtüşüyordu. Bush Yönetimi ikinci döneminde, rejim değişikliği yoluyla demokratikleştirme hedefini rafa kaldırdı, Soğuk Savaş’ın Arap devletleriyle işbirliğine dayalı ‘‘realist’’ taktiğine geri dönmeye başladı. Ancak, ‘‘Büyük İsrail Projesi’’yle çelişen bu dönüşün Neocon ve İsrailli analistler tarafından şiddetle eleştirildiğini biliyoruz. Hamas’a ve Filistin yönetimine bu şiddette saldırılması, Suriye hava sahasının ihlal edilmesi, Ürdün ve Lübnan yönetimlerinin Suriye’yi savunması, Mısır’ın İsrail’e ‘‘Barış antlaşmasına çok fazla güvenme’’ demesi, ister istemez akla şu iki soruyu getiriyor: İsrail yönetimi, Arap kamuoyunu daha da kışkırtarak diplomasi kapılarını kapatacak tepkilere mi yol açmak istiyor? İkincisi, Suriye’yi ‘‘terörist bir lideri koruyan ülke’’ olarak lanse edip, Taliban rejimi ile arasında bir paralellik kurmak, dolayısıyla ‘‘zor yoluyla rejim değişikliği’’ taktiğini gündeme getirmek mi istiyor? Bu sorulara olumlu cevaplar verebilirsek, İsrail’in bölgede gerginlikleri arttırarak ABD’nin dış politikasındaki değişikliği sabote etmeye çalıştığını söyleyemez miyiz?.. Hele, Neocon yazarların son haftalarda yeniden aktif hale geldiğini, İran ve Suriye’ye karşı eylemleri kışkırtmaya başladığını düşündüren girişim ve yorumları da düşündüğümüzde... 36 MİLYAR YTL HARCAMA Kredi kartı yine can simidi ADANA (AA) Kartlı ödeme sisteminin hızla geliştiği Türkiye’de gündelik yaşamın bir parçası haline gelen kredi kartlarıyla bu yılın ilk 5 aylık döneminde 36 milyar 675 milyon 820 bin YTL harcama yapıldığı bildirildi. Bankalararası Kart Merkezi (BKM) verilerine göre, tüm tüketim harcamalarında Avrupa ülkelerinde ortalama yüzde 35 olan kredi kartının payı Türkiye’de yüzde 20’lik paya sahip. Geçen yıl nakit avans hariç 78 milyar 347 milyon 630 bin liralık harcamanın yapıldığı kredi kartları, bu yılın ilk 5 aylık döneminde de cazibesini korudu. Kredi kartıyla yapılan harcamalarda yüzde 16.7 ile market ve alışveriş merkezleri ilk sırada yer aldı. Bunu yüzde 15.6 ile benzin istasyonları, yüzde 9.6 ile giyim ve aksesuvar, yüzde 7.0 ile telekomünikasyon, yüzde 6.6 ile elektronik eşya, bilgisayar, yüzde 5.7 ile doğrudan pazarlama, yüzde 3.8 ile çeşitli gıda, yüzde 3.7 ile araç kiralama, satış, servis ve yedek parça ilk sıralarda yer aldı. Geçen yıl kredi kartıyla en fazla alışveriş yapılan 10 sektör arasında son sırada yer alan mobilya ve dekorasyon, yüzde 4.0’lük kullanım payı ile 8’inci sıraya yükseldi. CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle