25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 TEMMUZ 2006 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Lozan’dan Portreler Lozan son iki yüzyıldan bu yana Türklerin Avrupa’ya karşı kazandığı tek siyasi başarıdır. Türkiye’nin bu başarısı Batı’nın gelişmiş ülkelerinde ve Doğu’nun sömürge ve yarısömürgelerinde 20. yüzyıla yön veren büyük bir etki yapmıştır. Doğu halklarına emperyalizmin küresel etkinliğine ve egemenliğine geri adım attıracak cesareti vermiştir. PENCERE Rumbold, Fransız Bompart’ın yerine de General Pele gelmişti. Rumbold, ‘‘Savaş meydanlarından gelen İsmet Paşa sadece usta bir diplomat değil, aynı zamanda bir devlet adamı olduğunu da kanıtladı’’ diyordu. 17 Temmuz’da konferans sona erdi. İsmet Paşa konferansın sona erdiğini ve imza için Başbakan Rauf Bey’den yetki istediği halde bir cevap alamayınca ‘‘Onay verilmiyorsa temsil yetkimizi bizden alabilirsiniz’’ diye Mustafa Kemal’e başvurur. Mustafa Kemal’den ‘‘Hiç kimsede kararsızlık yoktur. Gösterdiğiniz başarıyı en ateşli ve samimi duygularımla tebrik için usulen imzalayacağınız anlaşmayı bekliyorum’’ cevabını alır. Rauf Bey, Lozan başarısından dolayı İsmet Paşa’yı kutlamak ve karşılamak istemez ve Mustafa Kemal’e başvurarak, Sıvas’a gitmesine izin vermesini rica eder. Mustafa Kemal bir başbakan olarak İsmet Paşa’yı karşılamasının uygun olacağını hatırlatınca, ‘‘Kendime hâkim değilim. Ben bunu yapamayacağım. Seyahatime lütfen izin veriniz’’ der. Mustafa Kemal’in ‘‘Başbakanlıktan istifa etmek koşuluyla gidebilirsiniz’’ demesi üzerine Rauf Bey’in başbakanlığı sona ermiş oldu. Tam bir sinir savaşı içinde geçen süreci İsmet Paşa, ‘‘On yıl birden yaşlandım’’ sözleriyle değerlendirir. Lozan Antlaşması, Paris Barış Konferansı’nda varılan diğer anlaşmalara benzemez, onlardan farklıdır. Curzon, Lozan için ‘‘Şimdiye kadar biz kendi barış anlaşmalarımızı dikte ediyorduk, şimdi ise düşmanla pazarlık yapıyoruz, duyulmamış bir şey’’ diyordu. Lozan’a ricacı olarak değil, onlarla eşit koşullarda tartışmaya gidilmiş ve devletin sınırları Misakı Milli’de öngörülenlere tam uymasa da, olanakların elverdiği ölçüde en üst düzeyde kurtarılmıştır. Lozan’ı Norbert von Bischoff, ‘‘Türk silahlarının kazandığı zaferi, uluslararası hukukun kütüğüne geçirmesidir’’ diye tanımlar. Lozan son iki yüzyıldan bu yana Türklerin Avrupa’ya karşı kazandığı tek siyasi başarıdır. Türkiye’nin bu başarısı Batı’nın gelişmiş ülkelerinde ve Doğu’nun sömürge ve yarısömürgelerinde 20. yüzyıla yön veren büyük bir etki yapmıştır. Doğu halklarına emperyalizmin küresel etkinliğine ve egemenliğine geri adım attıracak cesareti vermiştir. Lozan’ın Türkiye için değeri Sevr ile karşılaştırıldığında anlaşılır. Sevr’de öngörülen Ermenistan ve Kürdistan hayallerine Lozan’da izin verilmemiştir. Tanzimatçıların siyaseti Avrupalılara yaranmak veya yaslanmak iken, Lozan’ı yapanlar ve Cumhuriyeti kuranlar birilerine yaranmak ve yaslanmak yerine tam bağımsızlığı seçtiler. Emperyalizm tarihte ilk yenilgisini Lozan’da tatmıştır. Ancak onlar bu yenilgiyi içlerine sindirmemişler, unutmamışlar, bunun öcünü almak için uygun zamanı ve zemini kollayıp durmuşlardır. Her geçen gün Lozan’ın AB adıyla birtakım dayatmalar ve uygulamalarla karşımıza çıktığı görülmektedir. Lozan’ın üzerinde kurulu olan Türkiye Cumhuriyeti’nde, bu temele darbe vurulmasına izin verilmemelidir. İki İlginç Kitap... Sevgili Emre Kongar ‘‘Tarihimizle’’ bizi yüzleştiriyor... Daha önce yazdığım gibi, bu biraz da kendimizle yüzleşmektir. Bilgilerimizle, bize öğretilenlerle!.. Çoğu kez bu kadarı da olmaz dediğimiz, yalandır, uydurmadır, bizi aldatmaktır diye düşündüğümüz, olaylar, yaşantılar, kişiler... Kaçıncı baskıda şimdi bu kitap? Otuz mu, kırk mı? Niye Türk okuru bu kitaba böyle bir ilgi gösterdi? Basmakalıp bilgilerden, öğretilerden bıktığı için mi? Yeni arayışlardan hoşlandığından mı? Emre Kongar, usta bir yazar.. daha önceki kitaplarıyla da kanıtladı usta yazarlığını, romanlar, öyküler, anılarla... Dalıp gidiyorsunuz Emre’nin anlattıklarına. Zaman zaman kendinizi geçmişin olaylarının içinde buluyorsunuz. Fatih’le, Sokullu’yla Tuğrul Bey’lerin savaşıyla, Osmanlı borçlarıyla, Vahdettin’le, Atatürk’le, daha pek çok bildik bilmedik insanla, yaşantıyla... Kongar’ın öyküsel anlatımıyla konular güncel yaşantımızın birer parçası oluyor... ??? Bugün başka bir kitaptan da, söz etmek istiyorum. O da bir yazarın anıları... Bir yaşantının öykülenmesi... Zeynep Oral birkaç yıldır yazıları ilgiyle okunan bir yazarımız. Milliyet’teyken, ‘‘Milliyet Sanat Dergisi’’ndeyken ilgiyle izlediğim bir yazar, bir sanat insanı... Otuz yıl mı ne kadarsa sevgiyle çalışmış ‘‘Milliyet’’te... Önce Abdi İpekçi’nin Milliyet’inde, sonra da Aydın Doğan’ın... İlginç araştırmalarıyla, sanata tutkulu bakışıyla, okuruna sevgiyle seslenişiyle... Yeni çıkan ‘‘Meslek Yarası’’ kitabını okurken geçmiş günlere gittim. Oral’ın yönetimindeki Sanat Dergisi günlerine... Zeynep Oral ‘‘Beni Milliyet’ten kovdular’’ diyor. Diyebiliyor!.. Kovulmak? Bunca yıl görev yap, okurlar seni sevsin, yazılarını istesin, özlesin, derken biri çıkıp gelsin.. beğenmediği kimlerse, hepsini, gazeteden ‘‘kovsun’’... Adları saymak kolay değil. Meslekte uzun yıllar çalışmış insanlar... Bir kalemde gazete dışına itilmiş kişilerin bazıları yeniden işlerine dönmüşler! İşten çıkarmaların yanlış bir işlem olduğu anlaşılmış mı? Bakıyorum, Zepnep’in kitabı ‘‘Meslek Yarası’’, ‘‘Doğan Yayınları’’nda çıkmış!.. Demek Doğan Grubu, Zeynep Oral’ın yaşadığı ‘‘Meslek Yarası’’nı silmek istemiş... ‘‘Tarihimizle Yüzleşmek’’ de, ‘‘Meslek Yarası’’ da sürükleyici bir roman gibi... Ne derler, su gibi akıcı... Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin yayınladığı günlük sivil toplum gazetesi Düşmanlık Tohumları İslam coğrafyası denilen büyük harita bir buçuk milyar insanı barındırıyor.. Bu nüfus hızla çoğalıyor.. Günümüzde Müslüman dünyasında yoğunlaşan üç düşmanlık, gün geçtikçe daha ağır basıyor... Amerika düşmanlığı.. Yahudi düşmanlığı.. Kadın düşmanlığı.. ? ABD Ortadoğu’da İsrail’le özdeşleştiği için bölgeye düşmanlık tohumları ekiyor... Musevi düşmanlığı İslamda eskiden cılızdı ya da yoktu; Müslüman, Yahudilere karşı hoşgörülü davranmıştır... Son dönemlerde hoşgörü neredeyse nefrete ya da intikam duygularına dönüştü; bir kan davası niteliği kazandı... Ya kadın düşmanlığı?.. Kadın düşmanlığı Ortadoğu’daki tüm İslam toplumlarında eskiye oranla daha çok yaygınlaşıyor ve derinleşiyor... ? Yahudi düşmanlığı İkinci Dünya Savaşı’ndan önce ve savaş süresinde elle tutulurcasına somutlaşmıştı; Naziler bu yolda bir soykırıma bile giriştiler... Musevilerin Filistin topraklarına göçüp yerleşmeleri bu dehşet verici olayın sonucunda gerçekleşti... Peki, sonuç?.. Ne yazık ki bugün, Yahudiler, Ortadoğu’daki İslam haritasında oluşan büyük bir düşmanlık kuşatmasını kendi elleriyle yarattılar. Sanki bir eski kutsal kitabın yapraklarını çeviriyor gibiyiz... ? Düşmanlık bir insan duygusudur... Ama insani değildir, tepki, kin ve nefretle sulanır; intikam duygularının tohumlarını kişinin yüreğine eker... Ortadoğu’da bugün yaşananlar, geriye dönülemez düşmanlıkların zehirli çiçeklerini her Allah’ın günü insanların bedenlerinde kanla sulayıp büyütüyor... ? Ya kadın düşmanlığı?.. Yahudi düşmanlığı, Amerika’ya tepki ve Batı’dan nefret duyguları, Ortadoğu’daki Müslüman toplumlarında taassubu tohumladıkça, İslam coğrafyasındaki kadınları aşağılamanın ve horlamanın kültürü de derinleşiyor... Kadın günahla özdeşleştiriliyor... ? İslam coğrafyası, Amerika İsrail çiftinin elleriyle Batı’ya düşmanlığın güdülenmesinde her gün yoğruluyor... Sonu hayırdır inşallah... Prof. Dr. Metin KALE Osmangazi Üniv. Tıp Fakültesi / Eskişehir ‘‘Lozan, büyük eserin ancak bir sayfasıdır. Eseri yaratana bağlılığımız ebedidir’’ İsmet İnönü ozan Konferansı’na 12 ülke katılmış olmasına rağmen Mudanya’da olduğu gibi, burada da esas tartışmaların yine İngiltere ve Türkiye arasında geçeceği anlaşılıyordu. Harrington’un yerini bu kez Dışişleri Bakanı Lord Curzon almıştı. Dışişleri Bakanı İsmet Paşa burada Avrupa diplomasisinin kurnaz şefleriyle karşı karşıyaydı. Paşa Lozan’a giderken Osmanlı döneminin önemli bakanlarından birinden akıl danışır: ‘‘Ben acemi bir diplomatım, sizin engin deneyimleriniz var, bana ne söyleyebilirsiniz?’’ Babıâli’den yetişme yaşlı bilge kişi İsmet Paşa’ya şunları söyler: ‘‘Bana akıl sorma. Ne düşünüyorsan onu yap. Bizim boynumuz Batı karşısında hep eğikti. Karşımızdakinin güçlü, bizim güçsüz olduğumuz bilinci benliğimize işlemişti. Hep alttan alırdık. Siz ise zaferin insanlarısınız.’’ Hindistan’da genel valilik de yapmış olan Curzon, İsmet Paşa’yı ‘‘Hindistan’daki uyruklarından biri’’ gibi görmekteydi. Halbuki İsmet Paşa, ‘‘Eğitimini Almanya’da değil, vahşi Yemen çöllerinin çetin gerçekler okulunda tamamlayan’’ adamdı. İsmet Paşa, Lozan’da Misakı Milli sınırları içinde ekonomiden hukuka, siyasetten kültüre kadar her alanda kapitülasyonlardan kurtulmuş ve tam bağımsız bir Türkiye’yi savunuyordu. Kapitülasyonların kaldırılması Türkiye için vazgeçilemez ve değiştirilemez koşullardı. Masada son 3 4 senenin değil, yüzyılların hesabı görülecekti. Türkiye herkesin 1918’de bitirdiği savaşa, daha dört sene devam etti. Lozan’da müttefikler Türkiye’ye dünya savaşının mağlubu muamelesi yapmak istediler. ABD temsilcisi, Ermeniler için Anadolu’da bir yurt ayrılmasını isterken Meşrutiyet dönemi dışişleri bakanlarından Ermeni asıllı Gabriel Norodonkian da Anadolu’da kendilerine bir yurt istiyor ve gerekirse mücadele de edecekleri tehdidinde bulunuyordu. Nasturiler ve Katolik Asuriler de Türkiye’nin koruyuculuğunda kendilerine bir yurt istemekteydiler. O günlerde Lozan’da herkes Türkiye’den bir şeyler koparmak peşindeydiler. Misakı Milli ile bağdaştırılması olanaksız olan bu tür istekleri Türkiye’nin kabul etmesi beklenemezdi... Tartışmalarda hep Mondros’tan bahseden Curzon’a İsmet Paşa, ‘‘Ben buraya Mondros’tan değil, Mudanya’dan geldim’’ diyordu. Curzon, ‘‘Amatör diplomat. Sen de Lloyd George gibi amatör bir diplomatsın ‘’ sözleriyle İsmet Paşa’yı alaya alıyor ve onu ‘‘en yüksek parayı koparmak için pazarlık yapan fakat verilen fiyata da razı olan bir halı satıcısı’’ gibi görüyordu. Curzon kapitülasyonlardan vazgeçmek istemiyor ve ‘‘Türkiye için rahatsız edici oluyorsa, bunun yerine başka bir kelime kullanabiliriz’’ diyordu. Bir oturumda İsmet Paşa’nın haklı karşı çıkışlarından çılgına dönen Curzon’u en iyi Amerikan delegesi Charles H. Sherill anlatıyor: ‘‘Curzon’un odasına gitmiştik ki, Curzon kızgın bir boğa gibi odasına girdi ve odada yürümeye başladı ve bağırarak ‘Dört korkunç saatten beri oturumdayız. İsmet her sözümüze şu bayat ve adi sözcükle yanıt verdi: Bağımsızlık ve egemenlik’. Curzon’a İsmet Paşa’nın hangi konuda anlaşmazlık çıkardığını sordum. ‘Ekonomik ve hukuki sorunlarda’ dedi.’’ İsmet Paşa Türkiye’nin hakları konusundaki baş eğmeyen tutumu ve onurlu davranışı ve düşünceleriyle ‘‘yeni bir Türk’’ tipi sergilemekteydi.. İngiliz William Tyrrell bu Türk’ü ‘‘İki çeşit Türk biliyorduk. Biri eski Türk, ki öldü. Biri de Jön Türk, ki artık o da yok. Şimdi onlardan başka bir tip görüyoruz, İsmet Paşa. O artık bizim için üçüncü Türk’ü canlandırıyor. Barışı bu Türk’le imzalayacağız’’ sözleriyle tarif eder. Konferansın son günü Curzon, ‘‘Türkiye’nin imzalayacağı en iyi anlaşma budur, imza etmezse Türkiye düşünsün... Asya’nın karanlıklarında kaybolur’’ diye bir tehdit daha savurunca İsmet Paşa kararlı bir şekilde mağrur ve küstah Curzon’a, ‘‘Memleketi esarete mahkum eden bir belgeye imza koyamam’’ karşılığını verir. ‘‘Ben bugüne kadar arkasında ne olduğunu bilmediğim kapıyı açmadım’’ diyen İsmet Paşa, durumu soran gazetecilere şunları söylüyordu: ‘‘Hangi imtiyazlar, hangi mukaveleler? Bunları kim vermiş, nasıl ve niçin vermiş? Hangi koşullar altında verilmiş? Bilmiyorum ki imza edeyim. Bunları bana gösteriniz, tetkik edeyim dedim. Hayır şimdiden, görmeden, bilmeden, anlamadan imza ediniz, dediler. Reddettim.’’ Bu koşullar altında Türkiye barış görüşmelerine devam etmedi ve konferans 4 Şubat 1923’te kesildi. ‘‘Kapitülasyonlar bir devleti mutlaka bitirir. Osmanlı ve Hindistan Türkİslam imparatorlukları bunun kanıtıdır’’ diyen Mustafa Kemal, o günlerde toplanan İzmir İktisat Kongresi’nde (17 Şubat 1923’te) ‘‘Bu memleketi esirler ülkesi yaptırmayız’’ sözleriyle Türkiye’nin bakışını yansıtıyordu. Lozan’da ikinci dönem görüşmeler 23 Nisan’da başladı. Curzon’un yerine Sir Horace L BİZİM GAZETE tarafsız haberleri, ilginç röportajları, araştırmaları, köşe yazıları ve ülke sorunlarını yansıtan raporlarıyla 10 yıldır okurlarıyla el ele... Tel: 0 212 511 94 94 Abone: 0 212 513 83 00 CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle